| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı b) Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu c) Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 02 .11.2017 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan ve değerli hazırun; öncelikle, Sayın Bakan, size başarılar diliyorum. Geçmiş dönemlerde, yerel yöneticilik döneminizin getirdiği çok önemli başarı örnekleriniz var. Umut ediyorum, Tarım Bakanlığı konusunda da ortaya koyacağınız çalışmalarla geçmişteki örneklerin tekrarı olacak bir dönem kendini gösterir. Baştan birtakım yol kazaları oldu ama onu bir başlangıç olarak kabul ediyoruz. Bundan sonraki dönem için sizden, gerçekten Türkiye'nin en önemli konusu olan tarım başlığında ve hayvancılıkta önemli çalışmaları beklediğimizi dile getirmek istiyorum. Bu konuda, gerçekten, iktidarı muhalefeti değil, Türkiye'nin bir tarım ve hayvancılık seferberliğine ihtiyacı olduğunu düşünüyorum ve bu konuda gerek eleştirilerin gerekse tavsiye niteliğinde olan söylemlerin dikkate çok iyi bir şekilde alınmasını ve bundan sonra da yürünecek yol haritasında bunun bir ortak paylaşım içerisinde samimi bir şekilde devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü bakın, FAO'nun bu seneki 2017 görünümüne de baktığınızda, açıklamasında -kalkınmanın artık kırsaldan- kırsal kalkınma gerçekleşirse özellikle gelişmekte olan ülkelerin kalkınması açısından en önemli hedefin gerçekleşeceği yönünde tespiti var ve bu tespiti ortaya koyarken de bu konuda 3 tane stratejik eylem planı önerisinde bulunmuş. Bunlardan bir tanesinde, bir an önce küçük ölçekli üreticilerin kentsel gıda talebini karşılamaya yönelik olarak yeni arazi kullanımını güçlendirmek, tedarik politikalarının eşitliğini sağlamak, krediye ulaşımı sağlamak gibi pek çok düzenlemeyle küçük ölçekli üreticilerin güçlendirilmesinin gerekliğinin altını çizmiş. Yine, kırsal ve kentsel pazarları birbirine bağlayacak olan altyapının oluşturulmasının gerekliliğinin altını çizmiş ve yine megakentlerin kırsal ve şehirsel ekonomilere daha iyi bağlanmalarının değil, özellikle o orta ölçekli yapıların, şehirleşmenin öneminin tekrar altını çizmiş.
Yani dünyanın kabul ettiği bir eylem planı stratejisinde bizim hâlâ doğru dürüst bir kendi hayvancılık ve tarım stratejimizi oluşturmayıp günü kurtarmak, günün sorununu çözmek için kendimizi dışlayıp, geleceği planlamadan, gençlere bırakacağımız yarınki Türkiye'nin ekonomisiyle ilgili en önemli yapı taşını oluşturmadan geriye durmamızın gerçekten en büyük hata olduğuna inanıyorum.
Bugünkü tablo ortada. Yılların ortaya çıkardığı yani ben on beş yıllık... "Şu fiyattı, işte, 1 litre mazot şu kadar buğday ediyordu." falan, bunların şu günkü, şu anki zamanı, anlatımları paylaşmak için dile getirmek istemiyorum çünkü zamanımız çok kısıtlı. Bülent Bey Sayıştay raporunu incelerken... Sayıştayı gerçekten kutlamak istiyorum. Hem mali analiz açısından hem performans analizi açısından hem de Türkiye'de şu andaki tarım konusunda -yani bunu hayvancılık ve tarım açısından da aldığınızda- çok değerli tespitler yapılmış ve bu tespitlerin gerek Bakanlık gerekse Kalkınma Kurumu tarafından da çok iyi değerlendirilmesi gerektiğine gönülden inanıyorum. Çünkü mali konularla ilgili, muhasebeleştirmeyle ilgili, kayıtlarla ilgili, denetimle ilgili pek çok başlığı Bülent Bey söyledi. Ben performans programı ve onunla ilgili bulguları sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü hem stratejik plan hem de performans programının biraz önce dile getirdiğimiz eylemsel süreci yönlendirmede çok etkin ve önemli olduğuna inanıyorum.
Burada, baktığınızda, birinci bulguda performans göstergelerinin ölçülebilir olmadığına dair bir tespit var. Gerçekten, burada ikinci bulguyla birleştirdiğimizde de hem stratejik plandaki performans hedefleri hem de 2016 yılı performans programındaki göstergelerin arasındaki uyumsuzluk... Yani tamam, Bakanlıktan "Biz daha uzun vadeli bir strateji planı oluşturduk ama gerçekleşmeler farklı koşullardan dolayı değişti. Ona göre arada farklar oluşabilir." diye bir savunma da olmuş ama bunu ticaret veya yöneticilik yapmış herkes bilir. Biz de yıllarca bütçe yaptık ama yıl içindeki değişikliklerde bile hemen bütçemizi realize ettik, sapma etkilerini hesapladık ve ona göre yeni hedefler ortaya koyduk. Şimdi "Biz bunu böyle yaptık, öteki böyle gerçekleştirdi"nin yerine, bence gerçek anlamda stratejik plan ve performans programlarıyla ilgili doğru çalışmanın ortaya konması lazım.
Diğer taraftan da Bakanlık Faaliyet Raporu'nda performans hedefindeki sapmayı açıklayan nedenlerin nitelikli olmaması. Yani ben birkaç tane sapma... Tarımsal kaynakları korumak, iyileştirmek ve devamlılığını sağlamak, bir stratejik hedef olarak konulmuş ama yıl sonu gerçekleşmesi sıfır, sapma yüzde 100. Niye? İşte, sapmanın nedenleri açıklanmış. "Ön çalışmalar ve teknolojik güncellemeler tamamlanmasına rağmen arazi çalışmalarının yapılması sırasında yaşanan teknik aksaklıklar." Şimdi yani burada, baktığınızda, diğer eğitim kontrol görevlisi sayısı... Ve bakıyorsunuz, sapmalar yüzde 70 gibi, yüzde 50 gibi rakamlara ulaşıyor. Yani o zaman burada ne yanlış yapılıyorsa onun doğru bir şekilde farkındalığının ortaya çıkması ve ona göre de bir süreç yönetiminin gerçekleşmesi şart.
Sayın Bakan, fındık, siz ilk geldiğinizde gündeminizin ilk konusu oldu ama on sene önce ben Karadeniz'de Samsun Çarşamba'dan Trabzon Araklı'ya kadar aşağı yukarı 30 ilçeyi de kapsayan, bir yaz boyu... O zaman da işte önce bir don olmuştu, arkasından üretim ve rekolteyle ilgili problemler olmuştu ve o bölgede bir çalışma ihtiyacı, artı, FİSKOBİRLİK'le ilgili yaşanan sorunlar ortaya çıkmış ve hemen kötülenen FİSKOBİRLİK. Çünkü üreticinin aldığı fiyat, finansmanla ilgili sorunlar, bunlar tartışılıp ama olayın özüne gidilmemişti. Biraz önce Sayın Temizel rakamsal olarak yüzde 80'lerin üzerinden yüzde 70'ler civarına düşen bir Türkiye gücünü anlattı ama fındık bizim millî ürünümüzdür, stratejik ürünümüzdür, bir de fındık oradaki erozyona da karşı gelecek olan bir koruyucu ürünümüzdür. Fındığın türevleriyle beraber değerlendirilmesi ve on sene önce bu konuda büyük çalışmalar... Çünkü fiyat 7 liradan 2 liraya, hatta 1.800'e düşmüştü. Yine üretici yollara inmişti ve talebini dile getirmişti. On senedir hiçbir şey değişmedi yani "FİSKOBİRLİK bu işi yapamıyor, TMO'ya verelim." dendi ama bunun özünde, üretici birliklerinin gerçek anlamda hem finansal hem yönetim hem de üreticiyi koruma ve kollama açısından ve uluslararası pazardaki alıcıya karşı bir denge sağlaması açısından çok önemliydi, bu gerçekleştirilemedi.
Yine bakıyoruz, fındıkla ilgili olarak, depolamasından... Düşünün ki bakın, dünyada Çin en önemli nüfusa sahip ülke. Çin'in mali durumu iyileştikçe çikolata tüketimi arttı diye dünyada kakao fiyatları yükseldi. Biz "market maker"lık denilen bir sistem içerisinde kendi fındığımızı... Çünkü çikolatayı bademden ve diğer ürünlerden yapmaya çalıştılar, olmadı, yine fındık vazgeçilmez oldu ki yüzde 10 civarındadır kullanılan. E, biz buradaki önemini bile dikkate almadan, fiyatını bile Almanya'daki bir merkezde oluşturulan bir ürün olarak, bir de millî ürünümüz olarak dile getiriyoruz. Burada işte "Şu kadar aldık, şu kadar verdik, şu kadar destek..." yerine, doğru bir fındık üretim, satış, türevleştirme ve pazarlama programının oluşturulması şarttır, üreticinin de bu noktada, bundan bir on yıl sonra da aynı talepler ve sıkıntılar ve maliyet, işçi, her konuda dile getirdiği sıkıntıları oluşmasın diye.
Diğer taraftan baktığımızda, biz üretici ile tüketici arasındaki o yapıyı ne yazık ki Türkiye'de doğru kurgulanan bir sisteme taşıyamadık ve bunu taşıyamayınca da çıktı ekonomistlerimiz "Enflasyon yüksek. Enflasyonun nedeni işlenmemiş gıda ve ona bağlı fiyat artışları." dedi. Ne yapalım? "Bu fiyatı düşürelim, enflasyonu da düşürürüz." Ya, bunun tek suçlusu gıda, sebze ve meyve üreticisi mi? Bu, üretimle ilgili işleyen süreçle ilgili ortaya çıkmış olan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Şimdi, et fiyatları yüksek. Peki, et fiyatları yeme bağlı olarak... Türkiye'deki yem eksikliği, arkasından bakıyorsunuz, yemle ilgili olarak GDO'lu ürünlerle ilgili, mısır ve şeyle ilgili verilen izin. E, şimdi, dünyada artık GDO'lu ürün üretilmesi yasak iki ülke var. Bunlardan biri Somali, biri Güney Afrika. Biz Somali'de yer kiralatıyoruz, "Acaba GDO'lu o mısıra ve şeye imkân sağlayacak, yemi sağlayacak bir düzenleme içine mi gidiyoruz?" diyoruz. Onun ötesinde, bir Belçika, bir Hollanda kadar alanımız son on yılda tamamen üretim yapılmayan alan ve burada şimdi yeni yeni birtakım kiralama işleri oluyor. Bu kiralamanın sonraki dönemlerde getirebileceği sorunlar nedir diye baktığımızda da onlara cevap bulup çare üretecek herhangi bir çalışma yerine bizdeki üretici "Hadi bakalım, karkas et ithal edelim, işte, büyük marketlere bunları biz paketleyerek sattıralım, tüketici ucuz alsın, enflasyon... Ya, şimdi, dün akşam hazineyi konuştuk, Türkiye'nin yükümlülükler ve varlıklar açısından döviz pozisyonunu konuştuk, onun getirdiği riskleri konuştuk. Hazineden sorumlu Bakanımız "İlk üç ayda yüksek montanlı geri ödememiz var, o yüzden şimdiden borç alıyoruz." diye Türkiye'deki faizlerin yükü ve yüksekliğinin temelini açıklıyor ama biz temel ekonomik politikalar içerisinde bizi bu bağımlılık ve yükümlülükten kurtaracak ana, kendi içimizdeki formülasyonu yaratmakta maalesef yetersiz kalıyoruz.
Şimdi, baktığınızda, Türkiye'ye biz tarımın veya buğdayın ana vatanı diyoruz; buğday üretimimize bakıyoruz, buğday üretimimiz hızla düşüyor. Peki, ne yapıyoruz? Buğdayın fiyatını düşürmek için rekabet oluştursun diye gümrük vergisini düşürüyoruz, fiyat oluşurken, işte, bu fiyat düştüğü zaman bizim enflasyon... Yani, enflasyonu düşüreceğim diye buradaki üreticiyi mağdur ediyoruz. Hadi, ne yapıyoruz et ithalatıyla ilgili? Gümrük oranlarında değişiklik yaparak ithalatı coşturuyoruz ama buradaki üreticinin, Türkiye'deki kendi ırksal olarak baktığımız zaman küçükbaş, büyükbaş... Çünkü bizim ülkemiz küçükbaş hayvancılığa uygun bir coğrafya. Buradaki dengeyi sağlayacak formülasyonlar yaratmak yerine, en kolayı "Hadi getirelim, paketleyelim, satalım."la giden bir hayvancılık politikası. Ama hayvancılıkta üreticinin çaresi ne olacak diye baktığımızda, üreticiye çare bulmakta... Onların en önemli maliyeti yem, yüzde 70 maliyetlerin içinde. E, bununla ilgili... Şimdi, bu sene mazotla ilgili hem tarım hem hayvancılıkta yapılmış olan destek artışları var ama bu konuda çözülmesi gereken çok önemli başlıklardan birkaç tanesini paylaşmak istiyorum tarım ve hayvancılık açışından.
Şimdi, bizde su sorunu gittikçe genişliyor yani gerek küresel ısınma gerekse su kaynaklarındaki boşalma ve geri dönüşüm açısından baktığınızda yaşanan problemlerle su kaynaklarımızda önemli bir gerileme var. Burada hani "Hep çevre diye bakılıyor bazı konularda." deniyor ama gerçekten sanayinin yaratmış olduğu, özellikle atık açısından baktığınızda, atıkların temizlenmesi açısından baktığınızda, atıkların temizlenmesi açısından baktığınızda hem hava hem su açısından çok önemli "prob"u da tarıma direkt olarak yansıyor.
İkincisi: Baktığımızda, toprağımızın erozyonu ve toprak kalitesinin düzelmesi gerekiyor. Bu konuda yapılan çalışmalar, işte, biraz önce performans ve diğer konularda bunları düzeltmesi için gerçekten tarım AR-GE'sinin çok geliştirilmesine ihtiyaç var diye düşünüyorum açıkçası.
Konsantre yem bitkileriyle hayvan besiciliği ve diğer çevre sorunları beraber geliyor. Yani, biz çocuklarımıza et, süt, yumurta diyoruz ama onların beslendiği bu yemle ilgili içerik ve onların taşıdığı riskler maalesef ve maalesef artarak devam ediyor. Diğer taraftan baktığınızda, şimdi, tarımda gübre ve ilaç kullanılıyor. "İlaçta ve gübrede ilerlendi, işte, daha az kullanılıyor." derken üretilen ürünün üzerindeki kalıntılarda sağlığı tehdit eden çok önemli sonuçlarla karşılaşıyoruz. Peki, bu konuda yeterli eğitim veriliyor mu? Yeterli eğitimin gerektirdiği paylaşım oluyor mu? Bir şeyler yapılıyor ama neticede sonuca bakıldığında ortaya çıkan tablo maalesef ve maalesef olumsuz.
Şimdi, mazot bir konuydu, o konuyla ilgili iyileştirmeler olacak deniyor. Onun ne şekilde gerçekleşeceğini göreceğiz.
Ve yine bir konu, bizim yerli tohumumuz yok edildi ve yerli tohumun yok edilmesiyle beraber biz dışa bağımlı hâle dönüşüyoruz ve biraz önce söylediğim genetiği değiştirilmiş tohum pazarı ve ürün pazarıyla karşı karşıya gelme riskiyle beraberiz.
BAŞKAN - Lütfen toparlayabilir miyiz.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tabii ki.
Ve bir de tabii çiftçinin eğitimi ve çiftçinin üretim birlikleri ama en önemlisi ve en önemlisi kooperatifçilik. Sayın Bakanım, biz et için, işte, eti çok üreten, hayvan çok üreten ülkelerden ithal yerine bir Yeni Zelanda... Arkadaşlar Yeni Zelanda örneğini bilmiyorum, hiç incelediler mi? Oradaki kooperatifleşme -bu, tarım için de hayvancılık için de- üreticinin kooperatifleşmesi. Kooperatifler de artık uluslararası rekabette çalışan kooperatifler. Bu tür doğru örnekleri alarak kooperatifleşmenin getirdiği ve eğitimi de artıracak yani bir yerde kooperatifleşmeyi kurduğunuzda meslek liseleriyle... Çünkü Kanada'ya ve İsrail'e baktığınızda, veterinerleri ve ziraat mühendislerini getirdiler dışarıdan, başarılı olanları ve İsrail çölden yeşeren bir ülke çıkarttı, Kanada tarım ve hayvancılıkta bir ilerleme sağladı, özellikle tarımda. Şimdi, biz bunlarda kendi elimizdeki veterinerlerimizi veya ziraat mühendislerimizi ne kadar kullanıyoruz?
Son bir şey söyleyeceğim ve bitireceğim. Şimdi, tabii iki konu var aslında, kısa kısa, zaman yetmediği için. Birincisi: Bu tütün ve alkolle ilgili olarak...
BAŞKAN - Siz grup sözcüsü değil miydiniz? Buyurun, rahatlıkla...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yok, iki konuyu söyleyip bitireceğim yani çok önemli gördüğüm.
Birincisi: Tütün ve alkol piyasasıyla ilgili olarak baktığınızda birtakım düzenlemeler yapılıyor ama vergiden ortaya çıkan, verginin getirdiği kaçakçılık olayı ve onun getirdiği riskler ve bence aynı şekilde gıdada da bu ürünler açısından taklidin ortaya çıkardığı riskler. Diğer bir taraftan, tütüne dikkat ediyoruz, sigara üzerinden denetimler yapılıyor, riski ortaya çıkıyor ama özellikle nargile konusunda Türkiye'deki gelişmeler ve onların riskleri; bunları da bir başlık olarak değerlendirmek gerekiyor.
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun da aslında iki tane tespiti var burada baktığımızda, Sayıştay tespiti. Onların da çok önemli olduğunu düşünüyorum çünkü Kırsal Kalkınma Hibe Destek Programı olan IPARD çok önemsediğim bir başlık. Buradaki hangi konularda bu projeler uygulanmış, onlara baktım ama bu programın işlerliğinin, denetiminin ve uygulama sonuçlarının yeterince alınmadığı noktasını görüyorum ve 42 il seçilmiş. Bu 42 il... Şimdi, Bakan ve Bakan Yardımcısına bakıyorum, ikinizin de ili 42 ilin içinde var; hem Çanakkale hem Urfa. Vallahi yani bu iller neye göre seçiliyor, buradaki kriterler nedir, nasıl oluyor, bu konuda bilgi istiyorum ve bu IPARD'la ilgili, hibelerle ilgili gerçekten istediğimiz bu değişim, dönüşüm ve gelişimi sağlayacak uygulamaların ortaya çıkması gerektiğine inanıyorum.
Sayın Bakanım, burada faaliyetlerle, performansla ilgili açıklama yapmışsınız ama daha dün Merkez Bankası enflasyon hedefi oranını yüzde 9,8 olarak değiştirdi. Bugün baktığınızda, 2018 için hedef olarak yüzde 6,3 tarımsal desteklere bütçede artış konmuş, gerçekleşene baktığımızda da yüzde 8,1'lik yani 2017 için, bu sene ise yüzde 9,8'in altında. Yani, şimdi, enflasyonun altında çiftçi eziliyor, enflasyonun altında memur, emekli eziliyor ama artık ezile ezile çiftçi kentlere geldi, köyler bomboş kaldı. Projelerle, bu toplumsal ve demografik gelişimlerle ilgili de doğru tespitler ve projeler yapılmalı diyorum.
Bir önemli konu da -son olarak söyleyeceğim- tıbbi ve aromatik bitkilerle ilgili. Bu konuda çok ciddi çalışmaların yapılması gerekiyor çünkü dünyada en önemli, en önemli rekabet petrol ürünlerinden sonra ilaç sanayisinde geliyor ve ilaç sanayisi içerisinde biz kendi tıbbi aromatik bitkilerimizin üretimi ve takibi konusunda yetersiz kalıyoruz. Geçenlerde bir tarım ilçe müdürlüğüne gittim, Kalkınma Ajansları -özellikle de bu aromatik bitkileri yakinen takip ediyorum- kendi bölgelerinde çalışmalar yapmış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
(Oturum Başkanlığına Sözcü Abdullah Nejat Koçer geçti)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, tekrar söz verdim ama lütfen toparlayın.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bitiriyorum, son cümle.
Maalesef, bu araştırmalarda yeterince takip edilip çalışmaların yönlendirilmesi konusunda eksiklikler var. Bu yönde de hem tıp alanında hem kozmetik alanında hem de baktığımız zaman özellikle ve özellikle sağlıklı yaşam açısından çok önemli olduğunu ve bu konudaki eksikliklerin giderilmesi gerektiğine inanıyorum.
Size tekrar başarılar diliyorum. Umut ediyorum o seferberliği gerçekleştirebilirsek Türkiye bugün şikâyet edilen, o "Uluslararasında herkes üzerimize geliyor." dediğimizde... Biz o ülkelerin tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerine iş ve kaynak yerine... Kendi ülkemizde bugün 15-29 yaş arasındaki gençlerin yüzde 30'u işsiz ve eğitim almıyor. Bırakın, onlara bir alan açacak -çünkü petrolümüz yok, doğal gazımız yetersiz- kendi kaynağımız olan tarımımıza ve hayvancılığımıza sahip çıkalım diyorum.
Başarılar diliyorum.