| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Vakıflar Genel Müdürlüğünün b) Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı c) Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ç) Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü d) Radyo ve Televizyon Üst Kurulu e) Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, f) Atatürk Araştırma Merkezi g) Atatürk Kültür Merkezi ğ) Türk Dil Kurumu h) Türk Tarih Kurumu ı) Kişisel Verileri Koruma Kurumu i) Hazine Müsteşarlığı j) Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu k) Sermaye Piyasası Kurulu l) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 01 .11.2017 |
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konuşmama başlarken hem Sayın Bakanı hem değerli bürokratlarını hem Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimizi, basın mensuplarını saygıyla selamlıyorum.
Konuşmaları dinliyorum. Hem Sayın Bakan hem iktidar partisi sözcüleri gerçekten şahlanıp giden bir ekonominin, şahlanıp giden bir ülkenin resmini çizmeye çalıştılar. Ben de kendi açımdan, ülkede neler oluyor, bitiyor ve Türkiye'nin portresi nedir, neyin üzerinde oturuyoruz; onları söylemeye çalışayım, sonra da bazı soruları Sayın Bakana yönelteyim.
Şimdi, özetle; bir kere Türkiye'de benim görebildiğim kadarıyla hukuk devleti bitiyor, devlet ile iktidar iç içe geçiyor. Artık, devletin valisi, devletin kaymakamı, devletin emniyet müdürü, devletin savcısı yok; iktidarın savcısı, iktidarın emniyet müdürü, iktidarın kaymakamı, iktidarın valisi var. Demokrasinin kalitesi hızla bozuluyor. Seçilmişlerin tehditle makamlarından uzaklaştırıldığı bir döneme giriyoruz. Bir tek seçilmişin yeri garanti Türkiye'de, onun dışında diğer seçilmişler hapse de giriyorlar, millî irade hapse de atılıyor, millî irade tehditle görevden de uzaklaştırılıyor. Hızla parlamenter demokrasiden ucube bir başkanlık sistemine doğru dönüyoruz. Oysa bütün dünyada parlamenter demokrasinin başkanlık sistemine göre çok daha üstün olduğu kabul edilmiş vaziyette.
Ülkenin küresel piyasalarda yarışma gücü hızla düşüyor yani Dünya Ekonomik Forumu endekslerine baktığımız zaman bunun gerilediğini görüyoruz. Gelir dağılımı bozuluyor, dışlanma artıyor. Yine, TÜİK'in rakamlarına baktığımız zaman bunu görmek mümkün.
Ekonominin dengeleri bozuluyor; iç denge, bütçe dengesi. Özellikle bu referandumdan, halk oylamasından, gayrimeşru halk oylamasından "evet" sonucunu çıkarabilmek için bütçenin çok ciddi şekilde tarumar edildiği gözüküyor. Dış denge, ödemeler dengesi hızla yeniden bozulmaya başladı. Sosyal dengeler bu kutuplaşma nedeniyle bozuluyor, çevresel dengeler bozuluyor. Hatta ülkenin başındakiler "İstanbul'a ihanet ettik." sözleriyle çevresel dengeleri nasıl bozdukları konusunda bir pişmanlığı ortaya koyuyorlar. Dış politika iç politika malzemesi yapılarak ciddi bir jeopolitik risk unsuru hâline getiriliyor. Sürekli hata yapan ama "Kandırıldık." deyip hukuken hesap vermekten kaçan bir anlayış ülkeyi yönetiyor. Peki, bu neyin üzerine oturuyor diye baktığımız zaman, burada Türkiye'nin borçları gündeme geliyor. Mali sektör hariç, mali kuruluşlar hariç Türkiye'nin kamu kesiminin, reel sektörünün ve hane halkının borçlarını topladığımız zaman 2002 yılında 339 milyar lira olan borcumuz 2017'nin ikinci çeyreğinde 3 trilyon liraya çıkmış, gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak da yüzde 94'ten yüzde 107'ye gelmiş. Kamunun borcu azalmış ama reel kesimin borcu ve hane halklarının borcu olağanüstü artmış. Yani geçen defa da söyledim, devlet bir şekilde kendi üstündeki borcu götürmüş, milletin üstüne yıkmış. Türkiye'nin brüt dış borç stoku 2002 yılında 130 milyar Türk lirasıymış, yüzde 334 artışla 2017'nin ikinci çeyreğinde 432 milyar liraya gelmiş ve 2003'ün ikinci çeyreğinden bu yana ilk defa dış borcun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 50'yi aşmış, yüzde 51,4'e gelmiş. İşte böyle bir yapı üstünde hukukun sürekli bozulduğu, hukukun üstünlüğünün sürekli gerilediği bir devlet yapısı. Şimdi, bu dış borcun yüksekliği, tabii, ister istemez, bu hukukla ilgili Türkiye'nin eksikliklerinin ekonomi üzerinde ciddi etkiler yapmasına neden oluyor. Doğru, yani "Amerika Birleşik Devletleri'nde bu Yellen gidecek, yerine Powell mı gelecek, yoksa Taylor mı gelecek?" falan, bu tartışmalar... Adamların para politikasıyla ilgili ne kadar şahin oldukları doğrudur tabii. Dünyada dolarla ilgili beklentileri yükseltiyor, dolar değer kazanıyor çünkü faizler artacak diye bekliyorlar. Yine, Amerika'da bu bütçenin kabul edilmesi, vergisel teşviklerin kabul edilmesi bütçe açığının büyüyeceği, bu nedenle para politikasının sıkılaşması gerektiği yönünde birtakım beklentilere yol açıyor ama bütün dünyada bize benzeyen ekonomileri bu iş "1" etkilerken bizi "3" etkiliyor. Neden? İşte bu dış borç ve ülkenin yönetiminde gördüğümüz ciddi aksaklıklar nedeniyle. Bir de tabii başka sıkıntılarımız da var. Örneğin, sık sık tekrarladığımız hâlde hesabını soramadığımız bu İran meselesi, Zarrab meselesi. Biz burada hesabını sormadığımız için şimdi dışarıda başkaları bunun hesabını sormaya kalkıştı ve bu ülkenin yumuşak karnı olmaya başladı bu iş. Türk bankaları bununla ilgili olarak ciddi zan altında. Ben bakıyorum oradaki ifadelere, mesela bir kamu bankasının sahte birtakım evraklar kullanmak suretiyle Amerikan bankalarını sisteme soktuğunu ve Amerikan ambargosunun etrafından dönüldüğünü söylüyor. Bunlar tabii son derece ciddi iddialar. Aslında, zamanında ben bunun bir şekilde bize çok sıkıntı vereceğini Mecliste de ifade etmiştim. Tabii bu 17-25 Aralık falan, bunlar çok önceydi. Terörizmin finansmanının önlenmesine dönük bir yasa tasarısı vardı hatırlarsanız Sayın Bakan, ben orada bir konuşma yapmışım 7 Şubatta ve "Türkiye'yi başka bir ülkenin paralarını akladığından şüphe edilen bir ülke konumuna düşürmek hangi siyasi aklın, hangi dış politikanın ürünü olabilir?" diye sormuşum. Ondan önce de bu İran ticaretini de dile getirmişim. Bugün geldiğimiz noktada ciddi sıkıntılar var.
Yalnız bir konuyu ben burada izninizle size sormak istiyorum: Bakınız, Sayın Bakan, 2016'nın Ocak-Eylül döneminde 97 ton altın ithal etmişiz, 3,5 milyar dolar ödemişiz. 2017'nin Ocak-Eylül döneminde 335 tona çıkmış altın ithalatı, 13,2 milyar dolar ödemişiz ve bu ithalat yine Körfez ülkelerinden. Bunun üstüne altın sertifikası geldi, bunun üstüne başka şeyler geldi. Ben açık söyleyeyim, burada da ciddi bir sıkıntı olabilir mi diye size sormak istiyorum. Nedir bu altın? Niye bu kadar altın ithal ediyoruz? Şimdi, Merkez Bankasının brüt rezervleri geçen yıl 92,3 milyar dolardı, 10 Ağustosta 91 milyar ama Merkez Bankasının altın rezervi 14 milyardan 20 milyar dolara gelmiş. Ne oluyor bu altınla ilgili, nedir bu iş? Gerçekten dikkat çekiyor.
Diğer taraftan, Sayın Bakanım, 2017 yılında bütçeyi yaparken iç borç çevirme oranının yüzde 98 olacağını yani "100 lira ödeyeceğim, piyasadan sadece 98 lira borçlanacağım." dediniz ama şu anda verdiğiniz gerçekleşme tahmininde diyorsunuz ki: "100 lira ödeyeceğim, 128 lira borçlanacağım. Önümüzdeki sene de 100 lira ödeyeceğim, 109 lira borçlanacağım." Bilmiyorum, baktınız mı ama ben yaşadığım için söyleyeyim, bu iç borç çevirme oranları 1990'ların iç borç çevirme oranlarıdır.
Anlıyorum, tabii, Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı "Tulumbada su bitti." dedi, "Su yok artık." dedi. Şimdi, bu nedenle de -bu rakamlar da onu gösteriyor- bunu bir miktar telafi edebilmek için bir vergi yasası getirdiniz. Bu vergi yasasında birtakım vergiler vardı ama Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Genel Başkanı "Ya, bu vergileri halka anlatmak lazım, sormak lazım. Bu kadar yüksek vergi olmaz." dedi, bu vergileri aşağıya çektiniz. Şimdi, Sayın Bakanım soruyorum: Bu vergileri Genel Başkanınıza sormadan mı getirdiniz Türkiye Büyük Millet Meclisine? Yani bu oranlar Genel Başkana sorulmadan mı geliyor buraya?
Şimdi, önemli gördüğüm bir başka husus, bütçe açığınız ile nakit açığınız arasındaki fark. Nakit açığı...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - ...giderek yükseliyor, açılıyor.
BAŞKAN - Sayın Öztrak, lütfen sözlerinizi tamamlar mısınız.
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Tamam, toparlayacağım Sayın Başkan.
Bu açık neden büyüyor? Burada, bütçede gösteremediğimiz ne var? Açık söyleyeyim, garip bir durumla karşı karşıyayız. Borçlanma limitlerini artırıyorsunuz ama buraya ek bir bütçe getirmiyorsunuz. Niye Meclise hesap vermekten kaçınılıyor, bunu da anlayabilmiş durumda değilim.
"Faiz düşsün, düşsün." diyoruz ama bakın, Amerika'nın iki yıllık tahvilinin faizi 1,6; Türkiye'nin iki yıllık tahvilinin faizi 12,7. Resmen tefeci faizi ödüyoruz ama yetmiyor, bu faize rağmen, kuru da tutamıyoruz, enflasyonu da tutamıyoruz. Bu iş nereye gidecek? Bakıyorum, Merkez Bankasında 30 milyarı da aşan -hatta şimdi 40 milyarlara gelmiş bu ayın sonunda- bir mevduat tutuyorsunuz. Bir şey sormak istiyorum. Bu mevduat size göre ne kadar serbesttir yani bu mevduatı ne kadar hızla Merkez Bankasından çekebilirsiniz? Bunu çektiğiniz zaman bunun parasal büyüklükleri üzerindeki etkisi, enflasyon üzerindeki etkisi, faizler üzerindeki etkisi ne olacaktır?
Enflasyon beklentisi hızla bozuluyor. Yani 8,7'ydi Merkez Bankasının son enflasyon raporunda, şimdi olmuş 9,8. OVP'de gelen enflasyon beklentisi 9,5. Bu iş nereye gidecek Sayın Bakanım? Ne yapacaksınız ileriye dönük olarak? Şimdi, bakın, sıcak para dönemi bitiyor. Şu veya bu şekilde artık hem Avrupa'da hem şeyde bu döviz likiditesini azaltmaya başlayacaklar ya da döviz likiditesi gelişmiş ekonomilere doğru kayacak. Neyi serbest bırakacaksınız? Yani döviz kurunu bırakacaksınız, istediği yere mi gitsin? Ee, o zaman, bu milletin borcu ne olacak, bu enflasyon ne olacak? Ya da faizi mi serbest bırakacaksınız? O zaman da bu büyüme hedefleriniz ne olacak?
Beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum ve bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.