KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kıymetli bürokrat arkadaşlarım ve sayın basın mensupları; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, ben de notumu almıştım, Sayıştay raporlarıyla ilgili verdiğiniz bilgilerden hakikaten memnun kaldık. Yani, ayrıntısına varıncaya kadar, bulgu sayısı ve bu bulgulardan hangilerinin yerine getirildiğiyle ilgili bilgi vermeniz ve mevzuat düzenlemesi gerektirenlerle ilgili de çalışmanız olduğunu söylediniz, gerçekten ben de teşekkür ediyorum çünkü Sayıştayın önerileri önemli, bu konuların titizlikle dikkate alınması gerekiyor.

Bir de düzeltme mi diyeyim ya da ilave bir bilgi mi diyeyim, sunumunuzun 33'üncü sayfasında diyorsunuz ki: "2001 krizi sonrasında Türkiye'de bankacılık kesimi açısından devrim niteliğinde adımlar atılmış ve köklü bir dönüşüm gerçekleştirilmiştir." İlk Bankacılık Kanunu 1999'da, BDDK'nın kuruluşu 1999'da yani 57'nci Hükûmetin ilk çıkardığı kanun, yanlış hatırlamıyorsam, belki ikinci kanun; ilk kanun DGM'nin sivilleşmesi de olabilir, Haziran 1999'da Bankacılık Kanunu. Tabii 2001 sonrasında bir ekonomi programı uygulamaya konuldu, kastettiğiniz oysa amenna ama bankacılıkla ilgili hakikaten köklü düzenleme, köklü reform 1999 yılından itibaren başlamıştır. Zaten o dönemde birçok alanda köklü reformlar gerçekleştirildi. Kamu mali yönetimi, kamu borç yönetimi, Kamu İhale Kanunu, sosyal güvenlik, Merkez Bankasının bağımsız hâle getirilmesi -yani şu anda aklıma gelenler- bunlar hep o dönemde gerçekleştirildi.

Biz de şöyle bir eleştiri yapıyoruz Sayın Bakanım: Zaten o dönemde gerçekleştirilen reformların etkisiyle 2008'e kadar iyi gittik, makroekonomik göstergelerimiz hep iyi sonuç verdi, 2008'den sonra, ekonominin ihtiyacı olan alanlarda yapısal reformlar gerçekleştirilmediği için sıkıntıya düştük. Yani bizim tespitimiz de bu yönde, bunu ifade etmek istedim.

Şimdi, 2018-2020 Orta Vadeli Program hedeflerine baktığımız zaman bugünden inandırıcılığını kaybettiğini görüyoruz. Niye? Daha bugünden biz 2018 kur hedeflerini aşmış vaziyetteyiz. Zaten, gerek bu dönemde bütçe süreci gerek kalkınma planıyla ilgili süreç gerek program süreci artık kamuoyunun da ilgisini çekmiyor, piyasalara da tam güven vermiyor, ilgili çevrelere de tam güven vermiyor. Niye Sayın Bakanım? Çünkü kısa sürede revize ediliyor, kısa sürede rakamlarda çok büyük oranlı değişiklikler yapılıyor.

Şimdi, geçen seneki OVP ile bu seneki OVP'yi yan yana koyun, makroekonomik hedeflere bakın, gerçi bir kısmı millî gelir revizyonundan kaynaklanan değişimler de var ama neticede, Hükûmetin açıkladığı iki plan arasında çok büyük farklılık var, bir yılda çıkarılan iki plan arasında çok büyük farklılık var.

Şimdi, OVP'de 2017 yılı dâhil dört yıl için yüzde 5,5 büyüme öngörüyoruz. Ama baktığımız zaman, hem bütçe açığının hem de cari açığın millî gelire oranında düşme öngörüyoruz. Benim hatırladığım, bugüne kadar bu başarıyı hiç sağlayamadık yani böyle bir ikiz açığın düşürülmesi konusu hiç gerçekleştirilemedi. İnşallah gerçekleştirilir, temennimiz de o yönde.

Bir de şunu ifade edeceğim: Sunumunuzda da 2003-2016 arası yıllık ortalama büyümeyi 5,6 olarak verdiniz ve ta 1924'e kadar olan dönem ortalamasıyla karşılaştırdınız. Burada şunu ifade edeceğim: Türkiye'nin büyümesi açısından ilginç bir yanıltmayla karşı kaşıyayız. Hâlbuki büyüyen bir Türkiye ekonomisi olarak lanse edilen süreç Türkiye açısından sağlıklı ve nitelikli büyüyemediği bir süreç. Bu büyüme millî gelir içindeki sanayi payının giderek azaldığı bir süreç. İşsizlik sorununun çözülemediği bir süreç. Bu büyüme makroekonomik sorunları çözen değil kronikleştiren bir büyüme oldu Sayın Bakanım, neticede bir değerlendirme yaparsak bunu görüyoruz. Yani büyümenin nimetleri vatandaşa yansımadı, işsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği konusunda kayda değer bir iyileşme sağlanamadı, hatta daha da kötüleşme var.

Türkiye kişi başına millî gelirde 2008 yılında yakaladığı seviyenin altında şu anda, 2017 için ön tahminimiz 2008'in altında. Yani dokuz yıldır "orta gelir tuzağı" diye adlandırılan bir tuzağa düştük, 10 bini aşıyoruz, sonra geri düşüyoruz, sonra 12 binlere çıktık bir ara ama dört yıldır da yine kişi başına millî gelirde geriye doğru düşüş var.

Özellikle dört yıl için çok dikkat çekici bir durum var, onu burada ifade etmek istiyorum. Ekonomi büyümüş ama işsizlik artmış, kişi başına millî gelir düşmüş, dört yıl üst üste. Hemen rakamları söyleyeyim: 2014 yılında büyüme 5,2, buna karşın kişi başına millî gelir yüzde 2,9 oranında azalmış, işsizlik 0,9 puan artmış. 2015 yılında ekonomi 6,1 büyümüş, buna karşın kişi başına millî gelir yüzde 9 oranında azalmış, işsizlik oranı 0,4 puan artmış. 2016 yılında ekonomi yüzde 3,2 oranında büyümüş ama kişi başına millî gelir yüzde 1,2 oranında azalmış, işsizlik oranı 0,6 puan artmış. 2017 yılında da yüzde 5,5 büyüme tahmin edilirken kişi başına millî gelirde yüzde 3,2 oranında azalma bekleniyor. Yani baktığımız zaman, ekonomi büyürken işsizlik artıyor, kişi başına millî gelir düşüyor; böylesi bir tabloyla da karşı karşıyayız.

Yıllar sonra enflasyonu da çift haneli rakamlara yükseltmeyi yeniden başaran bir hükûmet var karşımızda. "2017 yılı gerçekleşme tahminî olarak yüzde 9,5; 2018 için hedef olarak yüzde 7." diyorsunuz. Yani çok gerçekçi görünmüyor bugünkü rakamlara baktığınız zaman, hele ki ÜFE'ye baktığınız zaman bu oranların pek yakalanamayacağı bugünden görünüyor.

Yine, Türkiye ekonomisinin en önemli sorunu işsizlik dedik. Özellikle eğitimli işsizler çığ gibi büyüyor, gençlerimiz gelecekten umudunu kesiyor Sayın Bakanım.

Bakınız, en son açıklanan -temmuz- iş gücü istatistikleri: Resmî işsizlik oranı yüzde 10,9. Genç işsizlik oranı yüzde 21,1'e çıkmış. Bir de ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerle ilgili bir oran var biliyorsunuz, orada 26,7'de. Gerçekten çok düşünmemiz gereken, gençlerimizin gerçekten bunalıma girmesine neden olan bu işsizlik sorunuyla ilgili artık tedbirler almamız lazım Sayın Bakanım, çünkü rakamlar çok yüksek oranlarda.

Cari açığın millî gelire oranında önemli bir düşme sağlanmıştı ama tekrar iki yıldır yükselme var. 2016'da millî gelire oranı yüzde 3,8; 2017'de de 4,6'ya yükseleceği öngörülüyor. Cari açığımızın yüksek olmasının temel nedeni, ülkemizdeki teknolojik gelişmenin önündeki engeller ve beşerî sermayenin artırılmasında yaşanan başarısızlıklar. Eğer cari açık sorununu kalıcı olarak çözmek istiyorsak yüksek ve ortanın üstü teknolojiyle üretim yapan sektörlerin toplam içindeki payının yükseltilmesi şart Sayın Bakanım.

Ekonominin kırılganlığı da her geçen yıl maalesef arttı. Hemen birkaç rakam vereyim. Finansal kesim dışındaki firmaların döviz pozisyonu açığı Temmuz 2017 itibarıyla 211 milyar dolar. Yine, 2002 sonunda 16 milyar dolar olan kısa vadeli dış borç stoku 2007 Ağustos itibarıyla 111,6 milyar dolara yükselmiş. Kalan vadeye göre bir yıl içinde ödenecek kısa vadeli borç 173,5 milyar dolar. 2002 yılı itibarıyla Merkez Bankası rezervlerinin kısa vadeli borçlara oranı yüzde 171 iken yani kısa vadeli borçlarımızın 1,7 katı kadar rezerve sahip iken şu andaki rezervlerimiz kısa vadeli borçlarımızı karşılayamaz durumda.

Toplam dış borcumuza baktığımız zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - ...129 milyar dolardan 432 milyar dolara çıkmış yani dış borcumuzda 303 milyar dolar artış var, üstelik o kadar yaptığımız özelleştirmeye, toprak satışından elde ettiğimiz döviz gelirlerine rağmen. Ki kabaca 100 milyar doları bulan bir gelir de bir anlamda ortadan kayboldu.

Tabii, hane halkı borçluluğuyla ilgili rakamları da her ne kadar diğer ülkelerle millî gelire oranını mukayese edip bizde çok normal gibi gösteriyorsunuz ama onun vade yapısı itibarıyla da karşılaştırılması gerekir diye düşünüyorum. Yani bizde ihtiyaç kredisi yarıdan fazla diye biliyorum, toplam tüketici kredilerinin içerisinde ihtiyaç kredisi daha fazla yani konut kredisi oranı o kadar değil. Yani mukayese ettiğimiz ülkelerde, tahminim, konut kredisi, uzun vadeli krediler daha yüksek orandadır.

Şöyle de bir tespit yapacağım izninizle: Ülkemizde en fazla büyüyen finans sektörü Sayın Bakanım, Hazinenin verileri, resmî veriler ortada. Ülkemizde en fazla kazanan, en fazla kâr eden de yine finans sektörü. Bu yıl kurumlar vergisi rekortmenleri listesinin ilk 10'u içinde 8'i banka, 1'i de şeyini bildirmemiş, gizli tutmuş. Yani ilk 10'un içinde 8'i banka. Bu, zaten ekonominin ne durumda olduğunun bir anlamda fotoğrafını veriyor Sayın Bakan. Reel sektörün zor günler yaşadığı, işletmelerin iflasa sürüklendiği şu dönemde finans sektörünün 2016 yılı dokuz aylık net kârı 37 milyar lira. Bir önceki dönemle mukayese ediyorum, yüzde 29 artış söz konusu. Biraz önce bahsettiğim bu kredi kartı, tüketici kredileriyle ilgili faize bakıyorum, 2002'de 2,5 milyar lirayken 2016'da 49,50 milyar liraya çıkmış yani 20 kat artış var. Faizin dışında bankalar vatandaştan ücret, komisyon, bankacılık hizmeti, dosya parası, kredi kapatma parası gibi bir dünya para alıyor. Onunla ilgili de rakamlar hakikaten çok yüksek Sayın Bakanım. Yani ben BDDK'nın -mutlaka bakıyordur ama- bu konularda bankalara gerekli uyarıları yapması gerektiğini düşünüyorum. Yani çok yüksek, zor durumunda kredi kullanmak durumunda kalan insanımızdan, vatandaşımızdan bir dünya para alınıyor yani bu, resmen bana göre soygun yani dosya parası, yok bilmem ne parası. Rakamlar da verebilirim, önümde, toplam faiz dışı gelirler 2016'da 46,5 milyar lira, 2017'nin dokuz ayında 40,5 milyar lira Sayın Bakanım.

Şunu ifade etmek istiyorum: Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak yıllardır yapısal reformlar konusunda Hükûmeti hep uyardık ve son seçim beyannamemizde de ekonomide önemli gördüğümüz üretim, tasarruflar, yatırımlar, tarım, gelir, harcama ve vergiyle ilgili olmak üzere 7 alanda hızlı ve kararlı bir şekilde reformların başlatılması gerektiğini söyledik ve uygulanması gereken politikaları da kamuoyuyla paylaştık. Ama bu konularda bugüne kadar Hükûmetimiz açıkçası duyarsız kaldı. Lafla ifadeler var, Sayın Başbakan geçen yıl 2017 yılının yapısal reformlar için takvimlendirildiğini açıklamıştı ama sözde kaldı. Yine bugünkü sunumunuzda siz 5 politika alanı olarak önceliklendirildiğini söylemişsiniz. Burada yine dikkatimizi çeken yani bunun da lafta kalacağı. Niye? Bu 58'inci maddede diyorsunuz ya Sayın Bakanım "Kamu maliyesi alanında elde ettiğimiz kazanımları güçlendirmek için reformlarımıza devam ediyoruz. Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu..." Maliye Bakanımız da bu sunumu yaptı ve daha ilginç tespiti söyleyeyim, siz Maliye Bakanıyken de yaptınız bütçeyi sunarken. Yani bu lafla olmuyor Sayın Bakanım. Yani bunları, bu reformları mutlaka hızla gerçekleştirmemiz lazım.

Şu tespiti de yapıp bitireceğim Sayın Başkanım: Biz 15 Temmuz FETÖ ihanetiyle ülkemizi teslim almak isteyen alçakların başarısız olunca bu defa sinsi yöntemlerle hamleleri devreye aldıklarını görüyoruz. Özellikle ekonomik dengelerle oynayarak, kur üzerinde baskı kurularak, sıcak para kozu kullanılarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak istediklerini de görüyoruz. Darbe teşebbüsünün püskürtülmesiyle hevesleri kursaklarında kalan hıyanet ittifakı ekonomide kriz havası oluşturmak istemekte.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunu görüyoruz, farkındayız, bunun bir benzerini 2000 ve 2001 yıllarında da yaşadık. Hatırlarsanız o dönemde de Türk milletine mali ve ekonomik savaş açılmıştı. Ayrıntılı ifade edebilirim ama daha fazla zaman almak istemiyorum.

Son olarak şunu diyeceğim: Sayın Bakanım, biliyorsunuz terörle mücadele politikanızda, dış politikanızda Milliyetçi Hareket Partisi olarak sonuna kadar destek oluyoruz, bunu da sürekli kamuoyuyla paylaşıyoruz, açıklıyoruz. Diyoruz ki şimdi getirin yapısal düzenlemeleri biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vermeye, katkı vermeye hazırız aynen diğer desteklerimiz gibi.

Ben bütçelerimizin hayırlı sonuçlar getirmesini diliyorum, teşekkür ediyorum.