| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı b) Karayolları Genel Müdürlüğü c) Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu ç) Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 03 .11.2017 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir Bakanlığı konuşuyoruz ve biz, Plan Bütçe Komisyonuyuz. Biz, bizi seçen halkın her kuruş vergisini burada denetlemek, incelemek, verimli kullanmak üzere varız. Onun için burada geçen dakikalar boşuna geçmiş dakikalar değil, böyle düşünmemek lazım. Elbette ki bir çalışma programımız olmalı...
BAŞKAN - Sürenizi durdurarak söylüyorum, bir boşa geçen süre anlamında söylemedim. Sabah onda başladığımız görüşmelere bütün arkadaşlarımızın söz taleplerini aldık, herkes sözle ilgili butonlara bastı ama şu an bir planlamamızı yaptığımız anda bitme aşamasında 3 arkadaşımız yeni gelip söz talebi isteyince bu, bir planlamanın bozulması anlamına geliyor, yoksa söz talebini karşılamamak gibi bir durum söz konusu değil. Başta olan bütün söz taleplerini karşıladım ki bugüne kadar da hiçbirini karşılamamazlık etmedik. Bu çerçevede bakmanızı, en azından...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Süremden kullanmamak kaydıyla...
BAŞKAN - Sürenizi tekrar başa alacağım.
Divanın planlama yapma noktasındaki yetkisi anlamında değerlendirin diye söylüyorum.
Sürenizi tekrar başlatıyorum.
Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben de cevap vereyim ondan sonra başlat süremi.
BAŞKAN - Buyurun.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Neyse, tamam.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Sayın Bakan... Sayın Bakan hemşehrim olduğu için ben hemşehrilik hukuku içerisinde ama sonuçta konu sert olduğu için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Sadece şunu bilmenizi isterim: Biz hemşehriyiz ama mevzuda, sonuçta biz bir ülkenin iktidarı ve muhalefetiyiz, söylediklerimizden geri gidersek hemşehrilik hukukuna da zarar vermiş oluruz.
Şimdi, kamu yatırımlarında, değerli arkadaşlar, 2 tane model var. Birincisi şu: Devlet vergi toplar, bütçesine koyar, planlama yapar ve 4734 sayılı İhale Kanunu'na göre der ki: "Ben bir ihaleye çıktım. Bunu yapacağım. Bu periyotta da ödeyeceğim." Bu, birinci modeldir. Doğru olan, sağlıklı olan model budur. Ama istisnai hâllerde, finansman ihtiyacınız varsa, bazı kârlı işlerde yap-işlet-devret dediğimiz bir model var. İşletmeciye dersiniz ki: "Bir kamu imtiyazını sana veriyorum. Gel kardeşim, sen burayı yap. Finansmanını sen koy. Riski sen al. İşlet, kazandığını da cebine koy. O kârına bakalım, bir ihale yapalım. Belirli sürenin sonunda da bu işletmeyi kamuya devret." Bu da yap-işlet-devret modelidir.
Şimdi, kamu yatırımlarının bir ihale disiplini var, hukuku belli, bütün süreçler yazılı hâle getirilmiş. Yap-işlet-devrette ne yazık ki bu yapılamamış ve Hükûmet şöyle bir anlayış içerisinde: Kamu ihalelerinden yapacağım, toplandığım vergileri buraya harcayacağım, böyle yapacağıma gelecek nesillerden, gelecek hükûmetlerden alabildiğimi alayım, ben gideyim temelini atayım, kurdelesini keseyim, benden sonrası tufan. Ama hesaplamadığınız bir şey var: E, bunun bir kısmını da şimdi siz ödemeye başladınız.
Şimdi, yap-işlet-devret projelerindeki ihalelere ben bakıyorum. Tek tek anlattım, hepsini delillendirdim. Söylediğim her şey belgesiyle sabit. Arkadaşlar, çok sorunlu işler oldu. İhale sonrasında ihalenin esasını değiştirecek bir sürü değişiklikler yapıldı ve bu değişikliklerin çoğu kamu aleyhine, bunları yapan büyük müteahhitler lehine değişiklik oldu. Normalde bu, edimin ifasına fesat karıştırmaktır. Bakın, çok net söylüyorum, bunu uyarı olarak söylüyorum, hani böyle bir kötü niyetle, öfkeyle söylemiyorum. Bu durum edimin ifasına fesat karıştırmadır.
Ha, şimdi dersiniz ki: Gidin mahkemeye. Arkadaşlar, bir mahkeme kalmadığı için, birçok müteahhit artık elinde dosyası bize geliyor. Gerçekten ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Eline dosyayı alıyor, şikâyet için bize geliyor. Çünkü hukuk sisteminde bir tıkanıklık var.
Şimdi, ne oldu bu yap-işlet-devret projelerinde? Müşteri normalde gelecekti, o adam işletecekti ama biz talep garantileri ve finansman garantileri vermeye başladık. Çünkü iş mantıklı ve rasyonel olmadığı için bu işe sermaye yatıran burjuva, komprador, kapitalist yerli ve yabancı diyor ki: "Hazine bana garanti versin." Şimdi, Hazinenin verdiği garantilere bakıyoruz Karayollarında sadece söylüyorum: 182 milyar lira. Ama bir genelge çıktı, sadece Karayollarının verdiği garantiden 182 milyar lirayı hesaplayın ne ödeyebiliriz, 21 milyara düştü. Böyle bir şey yok. Verdiğiniz garanti 182 milyar lira. Tamam, hepsi çalışmayabilir ama sizin koşullu yükümlülüğünüz 182 milyar liradır, böyle muhasebeleştirir. Sayıştayın böyle muhasebeleştirmesi gerekir. Ona bir genelge yazıp "Ya, bunu şu varsayımlarla düşürün." deme hakkınız yok muhasebe tekniği açısından. Çünkü bir muhasebe tablosu kullanıcısının, bir bütçe kullanıcısının o kurumun yükümlülüklerini ve koşullu yükümlülüklerini bilmesi gerekiyor. Sayıştayın bunu bu şekilde yapması gerekiyor. Bu genelge muhasebe ilkelerine, uluslararası muhasebe standartlarına aykırı olduğu için de şeyin dikkate almaması gerekiyor. Verdiğimiz garanti 182 milyar lira. Ben Sayın Bakana şeyi de soruyorum: Bu sene 3,2 milyar lira garantiden ödememiz var, Ulaştırma Bakanlığından galiba. Bu 3,2 milyar lirayı, hangi projeden ne kadar garanti ödemek durumunda kaldık? Onun bir listesini bana ve Komisyona verirse çok mutlu olurum.
Değerli arkadaşlar, bu modelin sonucunda ne olduğunu söyleyelim. Bu "Gelecekten alalım, gelecekten alalım." dediğiniz şeyi bugün biri finanse ediyor, ağırlıklı yabancı bankalar finanse ediyor. Ve artık bizim büyük mega projelerimize yabancı bankalar güvenmediği için, çevresel etkilerinin sonuçları ağır olduğu için de Ziraat Bankasına, Halk Bankasına, kamu bankalarından hazine garantisi almaya başladık, işin mantığına aykırı bir durum çıktı ve bizim Türkiye olarak şu an dış borcumuz 433 milyar dolar. 433 milyar dolar dış borcumuz var. Şimdi, Sayın Bakan şeyi anlatırken ne dedi? Bütün o sabahki sunumu gördünüz ya, o resimler, o şaşaalı, havalı, "Allah razı olsun, sonuçta memleketindir." deriz. Bu işler dışında toplamı 144 milyar dolar. Bütün bu projenin, Ulaştırma Bakanlığının, sürekli anlattığımız bu projelerin bedeli 144 milyar dolar. Hükûmetiniz döneminde ödediğimiz dış faiz de 145 milyar dolar. Bakın, arkadaşlar, bizim ülkemizin diğer ülkelere ödediği dış faiz toplamı on beş yılda 145 milyar dolar. Şansınız ne biliyor musunuz? Şansınız, dünyada faizin çok düşük olduğu bir dönem iktidara geldiniz. Dünyanın kulaklarından nakit fışkırırken -aslında büyük bir şanstı ama ne yazık ki kaçırdık- bu düşük faizlerde ödediğimiz para 145 milyar dolar. Şimdi diyeceksiniz ki: Efendim, geçmişte çok faiz ödeniyordu. Gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak bakın 2002'yle aynısınız. 2002 berbat bir kriz yılıydı. Dış borcumuzun şu anki durumu 2002'yle aynı ve bizim yükseliş dönemimiz bitti, daralma dönemine doğru gidiyoruz. Bu 145 milyar doların içinde yani Türkiye'nin yabancıya ödediği 145 milyar dolar faizin içinde 55 milyar dolar sıcak paradan ödediğimiz para yok. Biz bu memleketin insanları, bu memleketin mazlum ve fakir insanları kazandığımızı yabancıya yediriyoruz çünkü devriiktidarınızda, öncesinde de vardı, ağırlıklı olarak bu memleketin stratejik sektörleri yabancıların eline geçti. İşte, bu projeler üzerinden geçti. Bu projelerde yapılan yanlışlar üzerinden, gereksiz harcamalar üzerinden, önümüzü görmeden gelecek nesillerden aldığımız için geçti.
Değerli arkadaşlar, Ulaştırma Bakanlığındaki... Sayın Bakanı uyarıyorum, kendisi yeni göreve geldi ama kendisi eski bürokrat aynı zamanda. Rica ediyorum, ihalelerdeki... İhalede bir sistematik kurulmuş, Devlet Demiryollarında, Karayollarında yapılan iş şu: İhalede bir iş listesi var -kabaca anlatıyorum- diyelim 20 tane iş listesi var. Bu 20 tane iş listesinden 10'una fahiş fiyatlar yazılıyor, on katı fiyat yazılıyor. Kalan 10'una da fahiş derecede düşük fiyatlar yazılıyor, 100 liralık işe 1 lira yazılıyor. Toplam bedel olarak yaklaşık maliyetin altında kalıyorlar ve ihaleyi alıyor. O fahiş fiyatlı işler, on katı yaptığı işler... Raporlardan örnekler de verebilirim. Mesela ariyet kazısı... Onda 1'ini yazmış, ariyet kazısı yapmadan tünele gidemiyor ama tünelin inşaatına on kat yazmış, başlıyor tüneli yapmaya. Tüneli yapıyor, on kat parayı kazanıyor, fahiş parayı kazanıyor, sonra diyor ki: "Ben bu işi tamamlayamıyorum." İkmal ihalesi yapılıyor. O kalan, çok düşük fiyat verilen işlerle ilgili ikmal ihalesi yapılıyor, tekrar aynı süreç oluyor ve bir bakıyorsunuz 1 milyar dolarlık proje 2,5 milyar dolara, 3 milyar dolara çıkmış. Merak eden varsa, Devlet Demiryolları projesini açsın, Sayıştay raporunu açsın, hani detayına da gitmeyin, ilk 10 sayfaya bakın. Ve Sayıştay bunları çok ürkek yazıyor. Sayıştayın şu yazdığı raporlara bakıyorsunuz, yarın öbür gün Sayıştay içinde... Çok üzülerek söylüyorum, meslektaşız, denetçiyiz, mevcut koşulları biliyorum ama arkadaşlar size de görevi ihmalden gelecekler, "Bu kadar şey oluyorken..." diyecekler.
Şimdi, ekonomilerin yükseliş döneminde geniş halk yığınları yolsuzluğa mesafe duyar. Hani şu vardır ya -sizi suçlayarak söylemiyorum, kırgınlık göstermeyin- "Çalıyor ama çalışıyor ama ekonomi iyiye gidiyor.", "Rüşvet ekonominin çarklarının yağıdır.", "Devletin malı deniz, yemeyen domuz." Bunlar yükselir ama ekonomi krize girmeye başladığında, geniş halk yığınları sosyal yardımlarla beslenemeyen durumlara geldiğinde, kur zıpladığında, faiz yükseldiğinde, bu eski dönemin şaşaasını yaşayamayınca insanlar döner bakarlar, "Ne oluyor?", "Biz niye aç kalıyoruz, nereye gitti bizim paramız?" derler. O zaman yolsuzluk, israf, şatafat herkesin gözüne batmaya başlar ve bir süre sonra toplumsal tepkiler uyanır. Biz ülkemizde şuna üzülmeye başlamıştık... Bunun niye olduğunu da söyleyeyim mi? İşte, Plan ve Bütçenin bu hâle düşürülmesi dolayısıyla oldu. Plan ve Bütçe Komisyonu gerçekten görevini yapsaydı, KİT Komisyonu gerçekten görevini yapsaydı, yönetim buraya geldiğinde milletvekilleri burada üzerine doğru gidip "Bir dakika arkadaşlar, biz bu konuda sıkışıyoruz, bunlar yapılmasın." deseydi ama onun için de demokratik bir kitlesel demokrasi olsaydı, milletvekili temsil ettiği milletinin gücünü azıcık hissedebilseydi bütün bu süreç olmayacaktı. Ama ne oldu arkadaşlar? Hepiniz çok büyük emeklerle seçilip geldiniz ama milletten koparıldınız, belki biz de koparıldık. İşte, bu "lider sultası" dediğimiz, "tek adam" dediğimiz, "tek merkeziyetçi partiler" dediğimiz mekanizma dolayısıyla bu tabandan gelen denetim mekanizmasını, bu Plan ve Bütçe Komisyonunun bu yetkisini, Genel Kurulun bu yetkisini kullanamadığımız için Hükûmetin freni boşaldı. Hükûmet sürekli hızlanmak istedi ve bir süre sonra o aşırı hızla duvara doğru giderken bir baktık ki fren kalmamış. Şimdi, bodoslama duvara doğru gidiyoruz. Arkadaşlar, bakın dolar 3,80... 3,80'i geçti, bu kuru taşıyamayız. 2002 yılındaki mantıkla düşünmeyin.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, lütfen tamamlar mısınız?
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam Başkanım, hemen, hatırını kırmayayım.
Özet olarak şunu söylemek istiyorum: Türkiye ekonomisi hızla duvara doğru gidiyor ve bu ekonomi duvara doğru giderken de yabancı devletlerin bizim duvara gidişimizi hızlandırmak için bir çaba içinde olduğunu hepimiz görüyoruz ama bu duvarı ören de biziz, bu arabayı hızlandıran da biziz. Şimdi bir şekilde bunu yavaşlatıp bu çarpışmayı engellemek zorundayız. Yani bu uçak parçalanarak düşmemeli, şiddetli düşebiliriz. Bunun için yapılması gereken şey şu: Eğer gelecek seçimlere siz hayati bir mesele diye bakarsanız, "Ya, düşmanlarımız alacak." diye buna bakarsanız, hesap sorulacak, bilmem ne olacak... Ve siz kendiniz dışındaki hareketleri veya biz sizi düşmanlaştırarak görürsek bu ülkeye büyük bir zarar vereceğiz. Şunu unutmayın: Sizler bizim rakibimizsiniz. Sizlerin yaptığı birtakım şeylere çok kırıldık, bedel de ödedik ama ne olursa olsun hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Ben size herhangi bir yabancı devlete güvendiğimden yirmi kat güveniyorum ve sizinle çok problemim var. Eğer siz de böyle hissederseniz, siz de böyle düşünürseniz ve siz bu sunumlarda... Buna gerek yoktu, iyi işler yapılmıştı ama deflatörlü artırma, büyük rakamlar gösterme... Bu değil bizim gerçeğimiz. Buralardan başlayıp gidersek en azından bu çarpışmayı yavaşlatıp bundan sonra da yarıştığımız ülkelere yetişip geçme şansımız olur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğdu.