KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Sayın Bakan, Komisyonumuzun değerli üyeleri, kıymetli milletvekili arkadaşlarım, kıymetli bürokratlar, sayın basın mensupları; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakanım, öncelikle sunumunuz için teşekkür ediyorum. Ben özellikle sosyal yardımlar, engelliler ile gaziler ve şehitlerimizle ilgili konularda bazı konuları gündeme getireceğim.

Ülkemizin temel ekonomik ve sosyal sorunlarının başında enflasyon, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği, borçluluk, bütçe açığı ve dış ticarette cari işlemler açığı gelmekte. Yıllardır ekonominin yapısal sorunları ciddiyetle ve kararlılıkla ele alınmamış, sosyal gelişmenin sağlıklı ve istikrarlı büyümenin önündeki engeller maalesef kaldırılamamıştır. Türkiye'nin 2017 yılı yani bu yıl kişi başına millî gelirde gerçekleşme tahmini 10.579 dolar. Baktığımız zaman, 2008 yılında yakaladığımız 10.931 doların altındayız yani bir anlamda, dokuz sene öncesi bugünkü kişi başına düşen gelirden daha yüksek. Yıllar itibarıyla da baktığımız zaman, özellikle son dört yıldır yine kişi başına millî gelirde önemli ölçüde düşüş görüyoruz. 2013'te 12.480 dolar iken dört senede 1.900 dolar düşüş var.

Eş değer hane halkı kullanılabilir fert gelirine göre Gini katsayısına baktığımız zaman, 2006'da 0,428; 2016'da 0,404. Bir iyileşme görülüyor ancak 2014 ile 2015 rakamlarına baktığımız zaman, daha önce yakaladığımız iyi oranların iki yıldır kötüleştiğini söyleyebiliriz. Yine, gelire dayalı göreli yoksulluk oranlarına baktığımız zaman, 2006'da 25,4; 2016'da 21,4. Tabii, bunlar olumlu gelişme ama bir sıçrama, bir atılım anlamında, maalesef, sonuçları itibarıyla -biraz sonra reel verilere de gireceğim- beklenilen düşüş ya da istenilen düşüş maalesef sağlanamıyor.

Şimdi, Sayın Bakan, gerçi sunumunuzda kişi başına günlük tüketim düzeyinin, günlük 2,15 doların altında olanlarda yüzde 3,04'ten yüzde 0,06'ya; 4,3 doların altındakilerin de yüzde 30,3'ten yüzde 1,58'e düştüğünü söylediniz ve altında da dipnotunuz var yani bu yoksulluk oranlarının hesaplamasıyla ilgili uluslararası şeylerin esas alındığını söylüyorsunuz, doğru da fakat bu şeyden baktığımız zaman, mesela, bir TÜRK-İŞ'in her ay açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı var. Hemen en son açıkladığı rakamı söyleyeyim. Ekim 2017, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1.544 TL, yoksulluk sınırı 5.030 TL. Baktığımız zaman, bırakın yoksulluğu, asgari ücret bile açlık sınırının altında. Yine, örnek vermekte bir beis yok, Diyanet İşleri Başkanlığımız her yıl sadaka, fitre, zekat için rakam veriyor biliyorsunuz. Bu yıl da belirlediği günlük 15 lira. Baktığınız zaman, 4 kişilik bir aile için bu da 1.800 TL'ye tekabül ediyor. 5,5 milyon asgari ücretli, yine bir 5,5 milyon işsiz; bunları üst üste koyduğumuz zaman, ortalama emekli aylıklarına baktığımız zaman, 11 milyon emeklinin ağırlıklı olarak yine bu rakamların altında emekli aylığı aldığını görüyoruz. Dolayısıyla sunumunuzda ifade ettiğiniz o dolar bazında rakamlar, hani yoksulluğun Türkiye'de neredeyse bitme noktasına geldiğini gösteriyor. Çok da gerçekçi olmadığı, bu rakamlardan, emekli aylıklarından, asgari ücretten, yine sivil toplum kuruluşlarımızın yaptığı araştırma sonuçlarından ortaya çıkıyor.

Şimdi, işsizliğe baktığımız zaman, en son -temmuz ayı verisi- 3 milyon 443 bin işsizimiz var, işsiz olduğu hâlde iş aramayanları da dâhil ettiğimiz zaman bu rakam 5,6 milyona yükseliyor. İşsizlik oranı 10,7; genç işsizlik oranı yüzde 21,1; yine Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre ne eğitimde ne istihdamda yer alan gençlerimizin oranı yüzde 26,7. Yani bu rakamlar dolaylı olarak ülkemizde yoksulluğun boyutlarını da ifade ediyor.

Yine borçluluk rakamlarına baktığımız zaman, Sayın Bakan, Bankalar Birliği Risk Merkezinin en son açıkladığı verilere göre tüketici kredileri 507 milyar lirayı bulmuş durumda Türkiye'de. Sayı da veriyor kaç kişi tüketici kredisi kullandı diye, 29 milyonu aşmış durumda şu anda. Yani insanımız borçlu ki ayrıntılı verilerine de baktığınız zaman, bin liranın altında geliri olanların tüketici kredisi kullananlar içindeki oranı da yüzde 30'larda. Yani bunlar yaşanan tabloda önemli göstergeler olarak düşünüyorum.

Zaten Bakanlığınızın geçmişte yayınladığı bütünleşik sosyal yardım hizmetleri bilgi sisteminde -ki yanlış hatırlamıyorsam 2012 yılında yayınlanmış- 6 milyon 768 bin 126 hane, bu hanelerde yaşayan 23 milyon 668 bin 942 kişi yer almış. Daha sonra bu envanter yayınlanmadı. Hani yoksulluk envanteri dediğimiz bu sistemin son durumu hakkında bilgi verebilirseniz ondan da memnun olurum. Yine Bakanlığınızın yaptığı 2011 yılına ilişkin Aile Yapısı Araştırması'nda da, 2013'te açıklanan, hanelerin gelir durumu itibarıyla gerçekten -ki o günkü rakamlar- 1.200 liranın altında geliri olanlar yüzde 61 düzeyinde.

Yani sonuç itibarıyla şunu diyeceğim: Evet, mutlaka çok olumlu çalışmalar var, güzel çalışmalarınız var ama yoksulluk hiç de sunumunuzda verdiğiniz oranlarda azalmış değil, bunu ifade ediyorum.

Bir de şunu söyleyeceğim bu aile yardımı sigortasıyla ilgili: Biliyorsunuz, yoksullukla mücadelede en önemli araçlardan birisi aile yardımları. Türkiye'de bir sigorta kolu olarak henüz yürürlüğe sokulmadı, ben bunu bir eksiklik olarak değerlendiriyorum. Uluslararası Çalışma Teşkilatının 102 sayılı Sosyal Güvenlik (Asgari Standartlar) Sözleşmesi kapsamında mevcut 9 ilişkinin 8 tanesi uygulamada ama aile yardım sigortası henüz uygulamaya geçmiş değil. Aile yardımları sigortası, primli sistem içinde işleyen ve aile kurmaktan doğan sosyal güvenlik risklerine karşı aileye sosyal güvenlik yardımı sağlayacak bir sigorta sistemidir. Ailenin Türk toplumunun temeli olduğu, ailenin korunması için devletin gereken tedbirleri almakta yükümlüğü olduğu bilinciyle aile yardımları sigortası mutlaka uygulamaya konulmalı.

Sayın Bakan, yapılan düzenlemede bu yoksulların çalıştırılmasına yönelik sonuçları soracağım. Mesela, sosyal yardımlardan yararlanan kişileri istihdam eden işverenlere prim desteği vermiştik. Yani bundan kaç kişi yararlanabildi? Elinizde istatistik varsa...

Yine işe başladığı tarihten önceki son bir yıl içerisinde nakdî düzenli sosyal yardımlardan en az bir defa yararlanmış olanların, ikamet ettiği hanede aile içi gelirin kişi başına düşen aylık tutarı asgari ücretin üçte 1'inden az olan ve çalışabilir durumda olanların bütünleşik sosyal yardım sistemi üzerinden Türkiye İş Kurumu sistemine kaydedilerek mesleki eğitim veya diğer aktif iş programlarına tabi tutulması düzenlenmişti. Bu konuda başlattık mı bu çalışmayı? Yani her aileden bir kişi çalıştırma ki bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuda vaadimiz var; her ailenin en az bir ferdine iş imkânı sağlanmasını, iş sağlanana kadar asgari ücretin yarısı tutarında aile desteği ödeme programı başlatılmasını ve bu ödemenin de öncelikle ev hanımlarına yapılmasını yıllardır biz seçim beyannamelerimizde gündeme taşıdık, önemli bir vaadimiz olarak kamuoyuyla paylaştık.

Ülkemizde sosyal yardım ve sosyal hizmetlerin tam anlamıyla bir bütünlüğü bulunmamakta. Yani sosyal yardım bir hak olarak maalesef düzenlenmemiş, sanki bir lütuf gibi. Ki sağlanan yardımlara baktığımız zaman, bunun -sadece Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı için söylemiyorum yani sistemin durumunu ifade etmek için söylüyorum- siyasi iktidarın takdirlerine göre yapılır bir görüntüsü var yani keyfîliğe, siyasi kullanıma müsait bir sistem var. Yani bu, maalesef, istismar da ediliyor.

Yine Bakanlığınız dışında sosyal yardım yapan kuruluşlar var, başta belediyeler. Ne kadar bir yardım yapıldığı, gerçi yıllık programlarda kabaca bir rakam konuluyor ama tam o rakam karşılanmıyor diye düşünüyorum. Ki o belediyeler ile vakıflarımız arasında bu yardım yapılan kişilerin belirlenmesi noktasında bir iş birliği ya da bilgilendirme var mı yok mu, onu da bilmiyorum.

Engellilerle ilgili birkaç konuya değineceğim. Türkiye'de engellilerin belirlenmesiyle ilgili en son çalışma 2002 yılında yapılmıştır. Bu araştırmaya göre, ülke nüfusunun yüzde 12,3'ü engelli olarak hayatını sürdürmektedir. Aradan geçen on beş yıllık süre içinde engellilerle ilgili geniş kapsamlı bir araştırma yapılmamış, 2010 yılında sadece veri tabanındaki engelli vatandaşlarımızın sorunu ve beklentileri çalışması yapılmıştır. Bugün itibarıyla engellilerin sayısı, engel durumu, eğitim, sağlık ve istihdam durumları sağlıklı bir şekilde bilinmemektedir. Bu konuda mutlaka kapsamlı bir çalışma yapılmalıdır.

Engelli vatandaşlarımızın önündeki engeller kaldırılmalı, kendilerinin ve ailelerinin yaşam kalitesi yükseltilmelidir. 2005 yılında, engellilerin erişebilirliği konusunda 5378 sayılı Kanun'da bir düzenleme yapılmış idi. Tabii yıllar geçti, pek istenen bir çalışma olmadığı için tekrar kanunda değişiklik yaptık, bazı yükümlülükler falan da koyduk. Son durum ne bilmiyorum ama yaşantımız olarak etrafımıza baktığımız zaman çok da arzu ettiğimiz düzeyde bir mesafe katedilemediğini görüyoruz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz bilmiyorum yani yapılan çalışmalarla ilgili bilgi verebilirseniz teşekkür ederim.

Bu engellilerle ilgili maaş bağlamada, Sayın Bakanım, kriter değişikliği yapılmış idi yani kendi geliri yerine ailesinin geliri esas alınmış idi. Bu da önemli sayıda engellinin aylığının kesilmesine yol açtı hatta burada görüştüğümüz kanunlarda geçmişle ilgili alacaklarının silinmesi gibi maddeler falan da düzenledik. Biz o günlerde de ifade etmiştik, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak eski sistemin daha doğru olduğunu düşünüyoruz yani engellinin kendi geliri esas alınarak maaş bağlanması gerekmekte, aksi takdirde engelli ailesinin yanında muhtaç gibi bir konuma getirilmekte. Ayrıca bu engelli aylıkları mutlaka artırılmalı, mevcut hâliyle gerçekten yetersiz. Bir de bu bütçenin (K) cetvelinde gösterge artırarak yapıyoruz, bunu artık ilgili kanununa koyup, bütçenin (K) cetveline değil de kendi kanununa ve ihtiyaç hâlindeki engellilerin ihtiyacını karşılayabilecek düzeye çıkarılmalı. Engellilerin en önemli sorunu işsizlik. Bu konuda tabii yoğun talep bizlere de ulaşıyor. Kademe kademe engelli alımına dair sınavlar açılıyor, yerleştirme yapılıyor ama yeterli mi? Yeterli değil. En son, Devlet Personel Başkanlığının istatistiklerine baktığımız zaman...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Teşekkürler.

...kamuda 62.244 engelli memur kontenjanı, çalışan ise 48.803, açık kontenjan da 13.441 görünüyor yani 18-20'lere varan bir açık var. Yani kamunun bu konuda kendi üzerine düşeni yapmaması tabii ki dikkat çekici. Bizim burada bir önerimiz olacak; bu, yüzde 3 kotanın da artırılıp kamudaki engelli atamalarının artırılması, hiçbir engelli kardeşimizin işsiz kalmamasının sağlanması bizim Milliyetçi Hareket Partisi olarak önerimiz.

Yine, engellilerin işe girmeden önce, işe girdikten sonra engeline göre maluliyet açısından farklı bir uygulama var, 5510 sayılı Kanun'la ilgili uygulama. Orada da doğuştan ya da sigortalılıktan önce engelli, sonra engelli diye bakılmaksızın bir eşitlik sağlanması gerekiyor.

Sayın Bakanım, gazilerimiz ve şehit ailelerimizle ilgili de bazı söyleyeceklerim var. Birincisi: Tabii, bu en son yaşanan saldırı olayını, gazilerimize yapılan saldırıyı burada da kınıyorum, lanetliyorum. Yani savunmasız ve gazi olduklarını bile bile bu gazilerimize saldıranların hak ettikleri cezaya çarptırılmalarını bekliyoruz.

Gazilerimizin bize yine ifade ettikleri, son dönemde yaşadıkları önemli bir sorunları var Sayın Bakanım; Bilkent'teki rehabilitasyon merkezi. Tarihini de incelersek orası, tamamen, terörle mücadelede yaralanan kardeşlerimiz için zamanında para toplanarak yapılmış bir hastane. Şimdi, oranın sistemi değişti, tabii, gazilerimiz de bundan çok mağduriyet yaşıyorlar. Eski hâline dönüştürülmesini istiyorlar. Bu konuda gerekenin mutlaka yapılması, oranın yine eskiden olduğu gibi sadece gazilerimizle ilgili faaliyet gösteren bir hastane hâline dönüştürülmesi gerekir.

Gazilerimizin kartla ilgili şikâyeti var, verdiğiniz kartla ilgili. Orada "şehit yakını ve gazi" ibaresi var yani gazi olup olmadığını tam bilemiyorsun. Hâlbuki 15 Temmuz gazilerimizde çok güzel, büyükçe "gazi" diye yazmışız, aynı uygulamanın tüm gazilerimize yapılmasını... Yani gazimizse "gazi" diye yazmalı, şehit çocuğuysa "şehit çocuğu", şehit ailesiyse "şehit ailesi" yani tam neyse durumu ona göre kartta ifade edilmesi gerekir.

Yine bu ayrım konusuna geleceğim, şehitlerimiz ile gazilerimiz arasında yapılan ayrıma, 15 Temmuz şehitlerine, 15 Temmuz gazilerine, terörle mücadele şehitlerine, terörle mücadele gazilerine. Bu hakikaten, çok incitici bir durum Sayın Bakanım. Bizim inancımızda da, kültürümüzde de şehidin yeri bellidir, gazinin yeri bellidir. Yani onlar arasında bir ayrımcı uygulama yapmak hakikaten gönülleri incitiyor, vicdanları sızlatıyor. Bu durumun mutlaka düzeltilmesi lazım. 15 Temmuz gazisi de bizim gazimiz, terörle mücadele gazisi de bizim gazimiz. Hepsi bizim onurumuz, şerefimiz yani o gözle baktığımız insanlarımız. Gerek maaş gerek tazminat konusundaki uygulama mutlaka eşitlenmeli, ayrımcı uygulamaya gidilmemeli diyorum.

Bir eşitlik de muharip gazilerimizin yıllardır beklentisi olan konuda var. Nedir bu? Eğer sosyal güvencesi varsa muharip gazilerimizin -Kore ve Kıbrıs gazilerimizin- bir işte çalışıyorsa, bir geliri varsa daha az maaş, şeref aylığı veriliyor; sosyal güvencesi yoksa asgari ücret üzerinden bir aylık veriliyor. Yani "şeref aylığı" adı üzerinde, o görevi ifa ettiği için, gazi olduğu için bağlanan bir aylık. Yani Türkiye'nin en zengin adamı da olsa o şeref aylığı aynı olmalı. Yani bunda bir farklılaştırma yapmak hakikaten o şeref kriteriyle tam bağdaşmıyor; bunun da düzeltilmesi lazım.

Yine, malul sayılmayan gazilerimiz var, mutlaka bu konuda da bir düzenleme yapmamız gerekiyor. Hakikaten, kurşunla dolaşıyor, şarapnelle dolaşıyor ama maluliyet oranı aranan düzeyde olmadığı için hiçbir haktan yararlanamıyor yani katılım payındaki muafiyet bile bu arkadaşlarımız için söz konusu değil. Kendilerinin öncelikle şöyle bir isteği var: "Bize gazilik madalyası verilsin. Biz terörle mücadelede gazi olduk, bunu çocuklarımıza onurla anlatabileceğimiz, torunlarımıza onurla gösterebileceğimiz bir madalya verilsin." diyorlar. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim şöyle bir düşüncemiz de var: Katılım payı alınmaması konusu hatta öncelikli işe yerleştirme yani kamuda yapılacak yerleştirme varsa bu arkadaşlarımıza öncelik verilmesi gibi bu arkadaşlarımıza sahip çıkacak düzenlemeler mutlaka yapılmalı. Dediğim gibi, şu anda hiçbir haktan yararlanamıyorlar, hiçbir imkânları yok bu malul sayılmayan gazilerimizin.

Ben daha fazla uzatmayayım, sadece satır başlarıyla şunları da ifade edeyim: Çalışan gazilerimizin 3.600 günde emekli olabilme talepleri var, bence haklılar. Çünkü zaten belli organlarını kaybetmiş kardeşlerimiz çalışmakta sıkıntı çekiyorlar, bunlara 3.600 günde bu emeklilik hakkı verilmeli.

Yine, anne babaya bağlanan aylıklar asgari ücret düzeyine çıkarılmalı. Biliyorsunuz, ikisinin toplamı asgari ücret şu anda.

Yine, tüm şehit çocukları istihdam hakkından yararlandırılmalı.

Bunlar bütçeye bir yük falan getirecek konular değil Sayın Bakanım. Yani sayılarına baktığımız zaman, gerek gazilerimize gerek şehit ailelerine baktığımız zaman "Bütçe disiplinini bozar." gibi bir düşünceye girmemek lazım. Bozsa da helal olsun; şehit yakınlarımıza, gazilerimize yapacağımız harcamanın hesabını yapacak değiliz herhâlde.

Ben bütçelerimizin hayırlı sonuçlar getirmesini temenni ediyorum, sizlere de başarılar diliyorum Sayın Bakanım.

Teşekkür ediyorum.