KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri yok galiba.

BAŞKAN - Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri geliyor, onun bütçesini biraz daha arkaya alırsanız.

Buyurunuz.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Zamanın kısıtlılığını göz önüne alarak, Cumhurbaşkanlığı bürokratları da buradayken... Yani sorularda da soracağım ama...

BAŞKAN - Genel Sekreter Yardımcımız burada ama.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam.

Bu Beştepe sarayının tefrişat ve yapım maliyetini bu sefer istiyoruz arkadaşlar. Alınan araçların modelleri ve fiyatlarını da istiyoruz size zahmet, bir de alınıp satılan uçakların tefrişat dâhil fiyatları çok önemli.

Sayıştay Başkanımız buradayken çok detaya giremeyeceğim ama ben bu Sayıştay raporlarına baktığımda böyle bir denetim raporu görmedim, ben daha kapsamlısını yazabilirim şu an belgeleri görmeden. Bunu da şu anlamda söylüyorum Sayın Başkan: Türkiye zor bir yere doğru gidiyor, bu zor yere hep beraber gidiyoruz. İşte, bu denetim eksiklikleri, şeffaflık eksiklikleri başımıza çok bela açacak ve size samimiyetle söylüyorum bunu, yıllar önce de başkalarına söylemiştik, inanmamışlardı: Buradan çok ağır suçlar çıkabilir, suçlanabilirsiniz "Bütün bunlar olurken neredeydiniz? Anayasal göreviniz var." diye. Detayına ilgili kurum raporlarında değineceğim ama arkadaşlar, asıl bugünlere gelmemizdeki en temel şeyden bahsetmek istiyorum, sizi bilgilendirmek istiyorum bu 15 Temmuz hain darbe girişimiyle ilgili.

15 Temmuz gecesi, 21.30 saati bizim için beklenmedik, şok edici, dehşet verici bir gelişmeydi. Bütün samimiyetimle söylüyorum, ne olduğu üzerine en ufak bir fikrim yoktu. Bilmiyordum, ne oluyor diye... Hatta "kimyasal saldırı" dediler falan. Ne zaman öğrendim? 23.05'te Binali Yıldırım'ın açıklamasında. "Askerin içerisinde bir grubun kalkışması." dedi. Binali Bey 23.05'te açıklama yaptı, 23.35'te de bizim Genel Başkanımız açıklama yaptı, net bir darbeye karşı tavırla, parlamenter sistemin vurgusuyla bütün Cumhuriyet Halk Partisinin darbeye karşı olduğunu söyledi. Ondan sonra siyasal pozisyonlar gereği birçok iftira atıldı Cumhuriyet Halk Partisine ama Başkan orada; Başkanım, biliyorsunuz, ben Parlamentoya gittiğimde de hâlâ olayı tam anlamamıştım ve biz Parlamentoya giderken aracın önünde duman çıkıyordu, sonradan öğrendik ki yukarıdan helikopterden kurşun atılıyormuş çünkü baktığımızda anlamıyorduk. Çatışma sesleri içerisinde Meclise girdik, bazı arkadaşlarımız da oradaydı ve gerçekten o gece oradan sağ çıkma ihtimalimi düşük gördüm, orada ölebiliriz dedim.

Şimdi, bu darbe girişimini hep beraber iyi anlamazsak darbeyle ve darbecilerle mücadele edemeyiz. Arkadaşlar, uzun uzun anlatmayacağım bu darbecilerin nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri ve devleti nasıl ele geçirdiğini. Ben Darbe Komisyonunda üyeydim ve samimiyetle bu darbenin açığa çıkması için çaba gösterdim ama Darbe Komisyonu ne yazık ki lağvedildi, en yoğun dönem 2002-2013 dönemi. Biliyorsunuz MGK kararları var, o zamanki mücadeleler var, kumpas davaları var, referandum süreci var; tek tek anlatmak, şöyledir, böyledir demek istemiyorum ama biz biliyoruz ki bu güruh 2002-2013 yılları arasında devleti teslim aldı, nasıl teslim aldığını hepimiz yakın siyasal tarihten biliyoruz.

Sonra bir 17-25 Aralık operasyonu, pozisyonlar değişmeye başladı. 17-25 Aralığı vade, milat koyuyorsunuz ama 18 Aralıkta Başbakanlığın ATA uçağıyla bir yazarın gönderilmesi, yapılan pazarlıklar, bunların hepsi de bilinen şeyler, onun da detayına girmeyeyim ve geldik 15 Temmuz 2016 tarihine. Arkadaşlar, biz üç tane başlık söyledik. Dedik ki: Bu darbe öngörülmüş bir darbedir. İki: Bu darbe önlenmemiş bir darbedir. Üç: Sonuçlarından yararlanılmış bir darbedir. Öngörülmüş darbedir dedik. Değerli MİT personeli de burada. Arkadaşlar, bu Fuat Uğur'un yazılarını biliyorsunuz değil mi? Darbeden üç ay önce 26 Mart, 2 Nisan, 21 Nisan tarihlerinde Fuat Uğur darbeyi yazmış, tam ne olduğunu yazmış, hatta "Cemaatin hususileri hücreler hâlinde ordudaki subayları harekete geçiyor." demiş. Ben bunu darbeden sonra okudum çünkü çok ciddiye aldığım bir yazar değildi açıkçası benim. "Cemaatteki hücreler harekete geçiyor, cemaatçi subaylar da isteksiz ama tehdit ediliyorlar 'Sizi deşifre ederiz.' diye." Bakın, darbeden üç ay önce ve şunu söylüyor, diyor ki: "Devlet her şeyin farkında. Devletin birimleri, istihbarat birimleri -MİT Müsteşarlığı yetkililerine de söylüyorum- sizi takip ediyor. Siz tavuk gibi tara çıkacaksınız darbe günü ve 'Tavuk tarda sayılır.' gibi hepinizi alacaklar." Bakın, bu önemli. Şimdi, ben bilmiyorum Fuat Uğur'a herhangi bir yargı organında "Ya, bunu nereden biliyordun?" diye kimse sordu mu çünkü böylesine nokta atışı bir tahmin edilemez. Bir bilgiye dayanıyor ve tırnak içinde söylüyorum, "hususiler" diyor. O sırada darbeden sonra neyi öğreniyoruz biz? Adil Öksüz, Kemal Batmaz, Hakan Çiçek, Nurettin Oruç darbenin planlayıcıları, Ankara'da toplantılar yapıyorlar. Yanlarına bir sürü üst rütbeli subay geliyor, bunların -tabii, biz çok o ilişkileri bilmediğimiz için- biri imam, namaz kılıyorlar, evrak üzerinde darbeler planlanıyor ama ilginç bir şey var. Sayın MİT Müsteşarlığı yetkilileri bize, Darbe Komisyonuna bir yazı yazdılar, çok önemli bir şeyi söylediler. Keşke daha fazla şeyi söyleseler çünkü ancak bu şekilde mücadele ederiz, dediler ki: "Biz darbenin olacağını biliyorduk ancak askerî bölgelerde yeterince istihbarat toplayamadığımız için tam tarihi konusunda net bir tespit yapamadık." Bakın, MİT Müsteşarlığı diyor ki. "Biz darbenin olacağını biliyorduk." ve orada Genelkurmayla ilişkilerine de atıfta bulunarak diyor ki: "Askerî alanlarda -yani bunlar askerdir- istihbarat toplayamadığımız için darbenin kesin tarihi ve saatini bilemedik ve dış makamları bilgilendirdik." Sayın Genel Sekreterim, herhâlde dış makamlardan biri Cumhurbaşkanlığı makamıdır, Başbakanlık makamıdır. Bilmiyorum, Sayın Meclis Başkanım, sizi bilgilendirdiler mi bu konuda "Dış makamlar" diyerek ama şunu biliyoruz: Biz bu ülkenin ana muhalefet partisiyiz, samimiyetle söylüyoruz arkadaşlar yani parti içi özel sohbetlerden de darbeyi tahmin bile edemiyorduk biz, böyle bir şey olacağı aklımıza bile gelmiyordu. Dış makamlar bilgilendirilmiş, bilen biliyor. Ayrıca MİT Müsteşarlığının byLock'u çözdüğünü de sonradan söylediler, byLock diye bir şey varmış, MİT Müstaşarlığı bunu çözmüş ama bizim gibi insanların bundan hiçbir haberi yok ve bu arada Genelkurmay da biraz MİT'e sitem ediyor, diyor ki: "Bizim istihbarat yetkilerimiz elimizden alındı, tel örgünün dışına çıkamıyoruz -laf da budur- tel örgünün dışına çıkamadığımız için de darbenin ne zaman olacağı konusunda bizim bir fikrimiz yoktu.

Arkadaşlar, şimdi, bütün bunlardan başlık söylüyorum, detay isterseniz detayın hepsini anlatayım size. Bu darbe öngörülüyor mu? Öngörülüyor, biliyorlar, yazılarda söylemişler, öngörülmüş bir darbe. Devlet biliyor; Fuat Uğur'undan tutun, MİT Müsteşarlığına kadar. Biz öngörülen bir darbe tespit ettik. Peki, geldik 14 Temmuz 2016'ya. MİT Müsteşarlığı yetkililerine soruyorum. Özel kuvvetlerde rutin olarak katılım olmayan bir mezuniyet töreni var. Saat altıdan itibaren Sayın Hulusi Akar ile Sayın Hakan Fidan altı buçuk saat, gece on iki buçuğa kadar bahçede yanlarında kimse olmadan, bir gece öncesinde ne konuştular? Sayın MİT Müsteşarlığı yetkililerinden bu konuşmanın içeriğini merak ediyorum ve öğrenmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Ertesi gün Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak üç günlük denetimde Ege'de. Askeriyede şöyle bir şeydir: Bizim gibi böyle çok rahat değiller, planlanmış faaliyetler kolay bozulamaz ve Salih Zeki Çolak Genelkurmay tarafından "ivedi" koduyla o darbenin olduğu günün sabahında Ankara'ya çağırılıyor. Uçağa bindiğinde orada bu darbenin 1 numaralı şeyi Hava Kuvvetlerinden olan -Neydi adamcağızın adı? Tutuklu- Orgeneral Akın Öztürk de uçakta. Beraber geliyorlar, Akın Öztürk diyor ki: "Tapu işleri yaptım." Falan ama söylendiği kadarıyla, bakın, buraya bir soru işareti koyuyorum, Gümüldür Kampındaymış, görenler var. Ve beraber aynı uçakla Ankara'ya geliyorlar, Ankara Genelkurmay...

Şimdi, o sırada ilginç başka bir şey oluyor, Sayın MİT Müsteşarı yetkililerine soruyorum: 14.00'te size gelen pilot "Darbe olacak." dedi mi? Çünkü Genelkurmayla, anladığım kadarıyla, aranızda bir ihtilaf var; darbe olacak dedi, demedi şeklinde. MİT Müsteşarlığı yetkililerinden bu konuda bilgi istiyorum.

Bu arada Genelkurmay yok diye de şey yapmaya çalışıyorum ama sonuçta kayıtlar açık olduğu için Genelkurmay da herhâlde bu soruları okuyacaktır. Saat 14.00'te bir pilot geliyor ve 3 cougar helikopter, 1 helikopter daha var, MİT Müsteşarına bir saldırı yapılacağı ve MİT Müsteşarının alınacağını söylüyor.

Değerli arkadaşlar, sizler istihbarat yetkilisisiniz, ben müfettişim, yani ekonomiyle ilgiliyim ama ben hemen şunu bilirim ki yani kaçırıp da fidye isteyecek değiller. Demek ki büyük bir şey var, siz saat 14.00'te bunu biliyorsunuz. 3 helikopter gelecek ve gelen adam da ciddi bir adam. Ve hemen MİT Müsteşarı Genelkurmay 2. Başkanını arıyor, saat 16.00 civarı. Sonra, MİT Müsteşarı Genelkurmaya gidiyor ve o sırada Salih Zeki Çolak toplantıya çağrılmış, "Neden erken çağrıldığımı anlamadım." diye kendisi söylüyor, Kara Kuvvetleri Komutanımız dönemin, "Neden erken çağrıldığımı anlamadım." diyor. Ne görüşülüyor o sırada? YAŞ toplantısı, terfiler görüşülüyor. Öncesine bakın, darbenin olacağı biliniyor mu? Biliniyor, büyük bir askerî hareketlenme var ve saat 16.00 itibarıyla da...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Başkanım, daha önce de konuşmamıştım.

BAŞKAN - İlave süre veriyorum, buyurun.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ne oluyor? Genelkurmayda toplantılar başlıyor ve emirler yayınlandığı söyleniyor ama 16.00 itibarıyla darbenin olacağı biliniyor. O sırada, MİT Müsteşarı Muhsin Köse'yi arıyor, Cumhurbaşkanlığı Koruma Müdürünü. "Muhsin, sana dışarıdan bir saldırı yapılırsa eğer, yeterince cephanen, adamın, tahkimatın var mı?" diyor.

Arkadaşlar, bu soru, hayatın olağan akışına uygun bir soru değildir. 18.00'de bu telefon konuşması yapılıyor ve Salih Zeki Çolak emirler yayınlandıktan, 19.30 itibarıyla birliklere emirler gidiyor, hava sahası kapatılıyor ve Salih Zeki Çolak Kara Kuvvetleri Okul Komutanlığına teftişe gönderiliyor. Salih Zeki Çolak 21.30'a kadar bir sıklet merkezi olan Güvercinlik Okul Komutanlığında kalıyor ve "Burada bir hareketlenme yok." diyor ama ben biliyorum ki 22.00-23.30 civarında tepemizde oradaki helikopterler uçuyordu. Bu nasıl oluyor? Bana biraz şey geliyor bu. Kimseyi itham etmiyorum ama burada kafam karışık. Yani 21.30'a kadar oradasınız ve yarım saat sonra helikopterlerin kalkabilecek seviyeye gelebilip gelmeyeceğini askerî çevreler bir düşünsün. Ve başlıyor darbe girişimi.

Peki, arkadaşlar, mesela, işte, bu Zekai Aksakallı Paşa, pasifize edildi, bilmem ne yapıldı. Darbenin önlenmesi için gerek MİT Müsteşarlığı gerek Genelkurmay Başkanlığı gerekli daha fazla adım atabilir miydi? Ölümcül soru bu. Biliyorsunuz, olacağını biliyorsunuz, byLock'tan haberiniz var, örgütleri var, Fuat Uğur bile biliyor, hareketlenme başlamış ama birliklerin çıkmasına engel olunamıyor. Ve daha kötüsü, bildiğiniz bu adamları silah başında tutuyorsunuz. Benim hayatımı riske attınız, bu Başkanın da hayatı riske atıldı. 100'e yakın milletvekiliydik, ölüyorduk az daha biz. Ve o darbeyi bastıranlar da yurtseverler, ulusalcılar, ordu içinde vuruşanlar... O devasa savaş makinaları orada şehit olan insanların kanı üzerinden durduruldu. Allah'tan kahramanca mücadele ettiler. Başımıza ne geleceği konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Arkadaşlar, bu önlenmeyen bir darbeydi, önlenebilirdi, bu kadar bilgi elinizdeyse bu darbeyi önleyebilirdiniz.

Geldik, darbe oldu, hep beraber direndik mi? Sayın Başkan, bizim şahidimiz misiniz, Mecliste yaptıklarımızın, o geceki sohbetlerin, can derdimizin? Bütün gücümüzle karşısına çıktık mı? Karşısında durduk mu? Durduk.

Ya, madem millî bir mutabakat vardı, niye OHAL ilan edildi arkadaşlar? OHAL ilan edildikten sonra ne oldu? 2012'de teslim ettiğiniz yargıdan 4 bin tane yargıç ihraç ettiniz. Ya, biz vermedik, 2012'de biz karşısında mücadele ederken bize neler söylüyordunuz: "Darbeciler, postal yalayıcılar..." O Ergenekon davasında attıkları gazlar insanların derisini yüzüyordu. Biz oralardaki mücadelelerde neler çektiğimizi biliyoruz. Bize "Darbeciler." diyordunuz.

Geldik, 178 medya kuruluşu kapatıldı. Darbeyle iş birliği olan kapatılsın ama bir sürü muhalif ya, Yön Radyoyu nereyse kapatıyordunuz ya, türkü radyosu ya. Bir sürü, 2.300 tane gazeteci işten ayrıldı, bir çoğunun da FETÖ'yle ilgisi yok; bazılarının, bir çoğunun da demeyeyim, biliyoruz ki FETÖ'yle ilgisi yok ama bir muhalif toplama hareketine döndürüldü; 113 bin gözaltı, 47 bin tutuklu, 139 bin kamu personeli idari işlem, 105 bin ihraç. Ya, devlet teslim edilmiş. Gözünüzün önünde, bilinçli, devlet teslim edilmiş, şimdi, bizim ne dememizi bekliyorsunuz? Devlet teslim edilmiş ve biz o dönem mücadele ediyorduk.

Ve geldik, en kötüsü, ya, barış istemişler ya, "barış"tan daha güzel bir kelime var mı? 312 akademisyen... Bunun içinde solcu çocuklar var, 312 akademisyen ve bu çocuklardan birisi benim yakınım: Utku Balaban, hiçbir radikal terör örgütüyle zerre ilgisi olamaz. Çocuk barış istemiş, çocuğun on aylık kızı var, eşi yurt dışında, eşi de barış imzacısı. Eşi gelemiyor, kendi gidemiyor Sayın Genel Sekreterim, çocuğunu görememiş. Çok ciddi bir çocuk, gelecekte Türkiye adına bir kazanç, ben kalitesine, birikimine bakıyorum. O gün böyle çok resmî bir konuşmada gözünden yaş geldiğini gördüm. Ne demek çocuğunu görememek? Pasaport vermiyorsunuz ya.

Sayın Genel Sekreterim, Sayın Meclis Başkanım, olmaz, bu zalimliktir. On aylık kızını daha görmemiş, her gece görüntülü konuşuyor bu çocuk ve yemin ediyorum, samimiyetle söylüyorum, bu çocuk kadar yurtsever çocuk çok azdır. Bu çocuk yurtsever bir çocuktur. Yazıktır, günahtır ya, böyle zulüm yapılabilir mi?

OHAL kararnameleri çıkarttınız, arkadaşlar, TOKİ ihalelerinin OHAL'le ne alakası var? Mali düzenlemelerin, kış lastiklerinin OHAL'le ne alakası var, OHAL kararnameleriyle?

Ve geldiniz, bir referandum yaptınız: "Millî irade, millî irade." Arkadaşlar, eşit mi yarıştık? Kurban olayım, eşit yarıştık mı? Arabalarımız meydanlara sokulmadı; valiler, kaymakamlar, herkes devrede; korkunç bir para harcadınız; biz maaşlarımızdan verdik. Şimdi, "Millî irade." denilecek bir eşit yarış var mı? Peki, sonuçta ne oldu? Bütün ülke kaybediyor; siz de kaybediyorsunuz, biz de kaybediyoruz, geldiğimiz hâl ortada.

Bu darbenin sonuçları kullanıldı. Yeni bir rejim inşası için size, bize, bu ülkenin insanına, bu memlekete, halkımıza, milletimize hiçbir faydası olmayan ve gelecekte çok pişman olacağımız yeni bir rejim inşa edildi. Arkadaşlar, Cumhuriyet Halk Partisinin pozisyonu budur.

BAŞKAN - Lütfen toparlar mısınız Sayın Erdoğdu.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Öngörülen, önlenmeyen, sonuçları kullanılan karanlık bir darbe girişimiyle karşı karşıyayız. MİT Müsteşarından bu konularda bilgi bekliyoruz. Elimizde çok eksik bilgi olduğunun farkındayız, aptal değiliz ama bu eksik bilgilerle yanlış bir karar vermemek için büyük çaba gösteriyoruz. Bize gönderilen her dosyanın kaynağını araştırmaya çalışıyoruz. Elimize gelen her şeyi açıklasak gerçekten biz de zarar görebiliriz, siz de. Ama şunu yapamazsanız: Bütün bilgiyi tekelleştirip, ondan sonra, işte, siz böyle yapıyorsunuz, şöyle... Neyse bilgi, paylaşmak durumundasınız. Yargıyı etkilememek durumundasınız. Başta, bu pasaport zulmünden vazgeçmek zorundasınız.

Size samimiyetle şunu söyleyeyim: Bir dönem Fetullahçılar da kendilerini çok güçlü hissediyorlardı. Bakın, bu ülkenin gidişi itibarıyla baktığımda; ekonomik, sosyopolitik, iç güvenlik riskleri, dış politik riskler itibarıyla baktığımda, Türkiye karanlık bir noktaya gidiyor. Bugün çok güçlü olduğunuz için hesap sorulmayacağını düşünüyorsunuz ama başta bu Sayıştay meselesi olmak üzere -darbe kadar tehlikelidir o Sayıştay meselesi- bunlardan çok ağır hesaplar sorabilir. Çünkü millet aç kalırsa, milletin millî serveti elden giderse, bugün kimse konuşamıyor, anlatamıyoruz, medya da yok, gerçekten ağır bir hesap sorulabilir.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Ben, tekrar söylüyorum: Biz bu yurdu, bu halkı çok seviyoruz. Umarım ki siyasi mücadele olacaktır ama hep birlikte memleketimize hizmet noktasında samimiyetle davranırız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.