Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Türkiye Büyük Millet Meclisi b) Cumhurbaşkanlığı c) Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ç) Sayıştay Başkanlığı d) Kamu Denetçiliği Kurumu e) Başbakanlık f) Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği g) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ğ) Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanlığı h) Başbakanlık Tanıtma Fonu Genel Sekreterliği ı) Diyanet İşleri Başkanlığı i) Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı j) Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 31 .10.2017 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, çok kıymetli katılımcılar ve değerli basın emekçileri ve diğer çalışan arkadaşlarımız; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben, demin, Sayın Taşcı konuşurken hakikaten aynı Türkiye'de mi yaşıyoruz diye düşünmekten kendimi alamadım çünkü benim yaşadığım Türkiye'de OHAL bütün baskısıyla devam ediyor, avukatlar tutuklanıyor, insan hakları savunucuları tutuklanıyor, gazeteciler tutuklanıyor, binbir emekle oluşturulmuş ve onca çalışmaları boşa çıkarılmış dernekler kapatılıyor, basın susturuluyor, televizyonlar kapatılıyor, yayınevleri kapatılıyor, kreşler kapatılıyor, belediyelere kayyum atanıyor, belediye başkanları zorla istifa ettiriliyor. Ben bir milletvekili olarak hakikaten iktidar partisine mensup milletvekillerinin de temsil, denetim ve yasama görevleri sebebiyle iktidar partisinde olsa dahi bir öz eleştiri ve bizim de gördüğümüz noktadan bakabilme anlayışını geliştirebilmelerini görmek isterdim aslında ama böyle bir ortam ne yazık ki yok. Bizim en önemli görevimiz çünkü bu üçü ve biz bu üç görevimizi, temsil, denetim ve yasama görevimizi yerine getirirken öncelikle önümüzü açması gereken kurum Meclis Başkanlığı ve Meclis Başkanıdır.
Ben 1 Kasımda milletvekili oldum, daha önce hukukçu olarak, avukat olarak çalıştım ve uzun yıllar insan hakları savunuculuğu alanında çalıştım ve buradaki ortamı çok farklı beklerdim ama iki buçuk yıldır neredeyse gördüğümüz, siyasetin konuşmadığı. Belki siyaset gerçekten konuşmadığı için biz bu noktadayız. Yani sivil ölümler var, kentlerin yakılıp yıkıldığı bir dönemden geçtik, insanların diri diri yakıldığı bir dönemden geçtik ve hâlâ yaralar sarılmadığı gibi, bunları görmezden gelen ve görmeyen bir anlayış hâkim ne yazık ki. Konuştuğumuz zaman da bize verilen en sert cevaplar ve açıkçası manipüle edilen şey, terörle mücadele edildiği şeklinde ama en başta söylemem gereken şey şu ki bu Meclis çatısı altında var olan 6 milyon seçmenin iradesi görmezden geliniyor ve hiçe sayılıyor. Halk iradesi bu çatı altındaysa eğer ve böyle görülüyorsa, görülmek isteniyorsa 6 milyon seçmenin iradesi olan Sayın Selahattin Demirtaş'ın, Sayın Figen Yüksekdağ'ın ve diğer tutuklu milletvekillerinin hapiste olmaması gerekir, esas itibarıyla milletvekillerinin yeri bu Parlamentonun içidir, bu Parlamentoda olmaları gerekir.
Sayın Başkan, bu şahit olduğum bütün tartışmalar, bugüne kadar ki yasama faaliyeti gerçek bir yasama faaliyetinden oldukça uzaktır. Hiçbir komisyonda tartışılmayan, görüşlerin alınmadığı, paydaşlarınca tartışılmadığı bir yasama faaliyeti, çok kalitesiz bir yasama faaliyeti işliyor. Evvelce de böyle miydi acaba? Ben ilk defa milletvekili olduğum için bunu gerçekten bir daha sormak istiyorum. Evvelce böyle değildi herhâlde. Diğer partili milletvekillerinden de görüş alınır, parti gruplarından görüşler alınır, bir yasa çıkarılacaksa herkesin görüşü ve kanaati, herkesin vicdanı rahat bir şekilde yasa çıkarılır ama öyle değil şu an. Torba yasa mantığı bu Meclisi çürütmüş vaziyette neredeyse. Torba yasa mantığı, torba bütçe görüşmesine dönüşmüş yani burada Meclis Başkanının öncelikle bu soruna, bu temel soruna bir çözüm bulması gerekiyor. Örneğin, bütçe tartışması neden ilgili ihtisas komisyonlarından görüş alınarak yapılmaz ki? Yani eğer niyetimiz milletin iradesinin buraya yansıması olacaksa o zaman en önemli konulardan biri olan bütçe yapma hakkının, Meclisin bütçe yapma hakkının da bütün milletvekillerinin iradesinin yansıdığı komisyonlar aracılığıyla ya da milletvekillerinin bir vesileyle katkısının alındığı ortamlar yaratılmalı. Ama bu katkıdan oldukça uzağız, hiçbir faaliyet, hiçbir düzenleme bu yol izlenerek getirilmiyor. Torba yasalar, evet, birçok yasa -üçte 1'i dedi az önce Sayın Taşcı- çok büyük oranda Bütçe Komisyonundan geçti düzenlemeler, torba yasayla geçti. Çok farklı yasaları ilgilendiren düzenlemeler, o ilgili yasaların temel kurgusunu ve anlayışını da belki bozacak biçimdeki -genellikle bozacak biçimde- değişiklikler yapılarak alelacele komisyondan geçti, daha sonra Genel Kuruldan geçti. Genel Kuruldaki tartışmalar da daha çok, muhalefetin itiraz ettiği ama iktidarın hiç konuşmadığı, sadece oylama sırasında oyladığı ve geçirdiği düzenlemeler şeklinde oldu; yasama faaliyeti işte böyle işliyor. Muhalefetin gündem yaratabildiği tek alan olan Meclis araştırma komisyonu kurma gayreti, Genel Kurula getirmeye çalıştığı önergeler ve sunmaya çalıştığı toplumun kanayan yaraları âdeta sesimizi kısmak niyetiyle İç Tüzük değişikliğine konu oldu. Şu an Meclis Genel Kurulunda muhalefetin gündeme taşıdığı konular çok kısa sürelerde -üç dakikayla sınırlandırıldığı için- neredeyse hiç tartışılmadan ve Meclis araştırma komisyonu da kurulmadan görüşülüyor. Şu ana kadar sadece zannediyorum iki ya da üç komisyon kurulabildi, o da kamuoyunun yoğun baskısı sebebiyle, iktidar partisinin bir komisyon kurulma zorunluluğu hissettiği için komisyonlar kuruldu. Yani ben merak ediyorum, gerçekten, bireysel silahsızlanmaya dair, iktidar partisinin söyleyecek tek bir lafı yok mu? Bu konuyu bile biz Meclis gündemine getirdik, o konuda bile konuşulmadı ve bir komisyon kurulmasından kaçınıldı ve aksine, cevap bile verilmedi. Bunun gibi yüzlerce konu.
İki buçuk yıldır bizler Türkiye'nin en önemli sorunlarını, iş cinayetlerinden kadın cinayetlerine, sivil ölümlerden kentlerin bombalanmasına ve çatışmaya, güvenlik politikalarına dair birçok konuda Meclis Genel Kuruluna tartışma önerileri getirdik, tek bir tanesi bile hiçbir şekilde üstlenilmedi -sorumluluk üstlenme adına söylüyorum- bu konuda cevaplar bile verilmedi. Tam aksine, bizler söylediğimiz, gündeme getirdiğimiz konularla ilgili genellikle suçlandık, manipüle edildik ve aldığımız en çarpıcı cevap da işte "Terörle mücadele ediyoruz." şeklinde oldu.
Değerli arkadaşlar, diğer arkadaşlarımız da belirtti, ben tekrara girmemek adına onlardan bahsetmeyeceğim ama yeni bina yapımı ve eski halkla ilişkiler binasının yıkımı ve Mecliste bakım onarıma dair çalışmalar sürerken özellikle -kamuoyunda da tartışıldığı şekliyle söylüyorum- gereksiz harcamalar yeniden gündeme geldi ve bariz bir şekilde tartışılan konu, büyük bir israf içerisinde olunduğuna dairdir. Hem Cumhurbaşkanlığının hem de Meclis Başkanlığının faaliyetleri sonucu çok yoğun bir israf tartışması vardır. Bu israfla ilgili iktidarın, Hükûmetin, Meclis Başkanlığının, Cumhurbaşkanlığının "itibar"la açıklamaktan öte açıklamalarının olması gerekir. Bu konuda kamuoyu ciddi anlamda cevap bekler hâldedir.
Bu Meclis çatısı altında birlikte mesai yaptığımız emekçi arkadaşlarımız var. Onların sorunlarını nedense hiç kimse görmüyor. Daha yanı başımızda çok adaletsiz ücretlerle çalışan, çok yoğun çalışan ve birçok hakkı görülmeyen çok kıymetli emekçi arkadaşlarımız var, taşeronlar var, taşeron işçiler var burada. Taşeron konusunda bir çözüm bulunmak isteniyorsa öncelikle buradan başlanması gerekiyor. Örneğin bazı işçilerin yemekten bile faydalanamadığını öğrendik. Bu doğru mu, değil mi bunun açıklanmasını bekliyoruz, yemekten ve servisten... Hatta servislerin, tasarruf gerekçesiyle kaldırıldığı söylendi. Yani bir yandan milyonlarca liralık makam araçları alınırken bir yandan bu emekçi arkadaşlarımızın servislerinin bile kaldırılması gerçekten izaha muhtaçtır. Nasıl açıklayacağız? Bu personellerin sorunlarını öncelikle personellerden de dinlemek gerekir. Bu Meclis Başkanımızın da görevidir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurunuz ilave süre veriyorum.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkürler.
Bir diğer konu Meclis kreşi Sayın Başkan. Milletvekillerin ve personellerin çocuklarının bakımının sağlandığı Meclis kreşi hâlâ bina ve çevre düzenlemesine sahip değildir. Bununla birlikte kreşin Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmak istendiğini biliyoruz. Millî Eğitim Bakanlığına bağlanması demek Meclisin ve Millî Eğitim Bakanlığının görevlilerinin çalışma saatlerinin birbiriyle uyumlu olmadığı için bir uyuşmazlık olacağı yönündedir çünkü Millî Eğitim Bakanlığına bağlı öğretmenlerin mesai saatleri farklıdır, buranın mesai saati ve koşulları farklıdır. Bu anlamda Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmaması daha uygun olur. Yine ihtiyaç olduğu hâlde bakıcı anne alımı yapılmıyor.
Evet, İç Tüzük tartışmasına değinmiştim. İç Tüzük tartışmasının özellikle muhalefetin sesini kısmaya yönelik olarak yapıldığını biz biliyoruz çünkü sürelerin üç dakikaya indirilmesi gerçekten açıklanamaz bir hâl. Bizim tek konuşma alanı bulabildiğimiz yer orası, basın bize yönelik, özellikle muhalefete yönelik çok büyük bir sansür uyguluyor. Üç dakikalık konuşması olan başka parlamentolar var elbette, Avrupa'da, bir çok ülkede böyle, süreler çok kısadır ama oradaki çalışmalarda, komisyonlarda uzlaşı mekanizmalarıyla birçok yasa zaten geri planda değerlendiriliyor ve Genel Kurula geldiği anda bütün milletvekillerinin tartışmaları katedilmiş oluyor. Bizde öyle bir usul yok. Bırakın bu usulü yani böylesi bir usulün işletilmesine dair bir irade yok. Komisyonlar çalışmıyor Sayın Başkan, komisyonlar toplanmıyor, toplantıya çağrılmıyor. Tarım Komisyonu ve diğer komisyonlar, en önemli komisyonlar... Türkiye'deki birçok sorunu tartışması gereken komisyonlar toplanmıyor ve hepsini biz o komisyonların, diğer, ihtisas ve uzmanlık alanı gerektiren komisyonların konularını biz burada, bütçede kısa sürelerde tartışmak zorunda kalıyoruz ve inanın biz çoğu değişikliği gazetelerden son dakikada öğrenebiliyoruz, hangi değişikliğin geldiğine dair. Buradan alelacele geçiyor, daha sonra bakıyoruz ki bir tartışma başlamış bazen Genel Kurul aşamasında Hükûmet geri adım atmak zorunda kalıyor. Yani "Her şeyin iyisini biz biliriz." mantığı var. Asla konunun muhataplarından ve taraftarlarından görüş alma niyeti ve isteği yok.
Evet, tutuklu milletvekillerinin olması, bir yandan dokunulmazlığımız devam ederken bir yandan milletvekillerinin tutuklanması, gözaltına alınması, tutuklu yargılanmaları gerçek bir ayıptır, demokrasi ayıbıdır, insan hakları ayıbıdır, bu ülkenin ayıbıdır, gerçekten bunu böyle görmek gerekiyor. Onların yasama faaliyetlerine, denetim faaliyetlerine ulaşması kesinlikle engellenmiş oluyor. Bir yandan hızlıca bizler hakkında -bunun tartışmasını çok yaptık ama- bize yönelik yani HDP'li milletvekillerini Meclis dışına itmek için, Meclis dışına çıkarmak için topyekûn bir mekanizma var ve bu, bu şekilde işliyor. Bizleri Meclis dışına atmaya çalışan bir irade var. Bizleri susturmaya çalışan bir idare var.
OHAL koşulları hepimiz açısından bir felaket. OHAL süresinde 28 tane kanun hükmünde kararname çıkarıldı ve bunların sadece 5'i Mecliste görüşüldü ve Mecliste görüşülmeden uygulama hâlindedir. Bu anlamıyla Meclis zaten çoktan devre dışı bırakılmış durumdadır. Yani şu an biz galiba kendimizi kandırıyoruz. Zaten bir yönetim var ve o kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyor. Biz burada ne konuşursak konuşalım dinleyen, uygulayan, üstüne sorumluluk almak isteyen bir irade ne yazık ki yok. Avrupa Birliğinin 2016 İlerleme Raporu'nda da yürütmenin Meclis tarafından denetlenmesinin hâlâ yetersiz olduğuna dair çok önemli bir eleştiri var. Sorular kısmında bunlara dair sorularımız olacak.
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Evet, benim de sürem azaldığı için... Ne yazık ki çok kısa sürelerde konuşmak durumunda kalıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Doğrudur.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Ben Kamu Denetçiliği Kurumu hakkında birkaç şey söylemek isterim.
Gerçekten, Kamu Denetçiliği Kurumu benden önceki vekillerin de belirttiği gibi kendisinden beklenen işlevi ne yazık ki yerine getirememiştir. Yani böyle bir kurum olmaktan öteye gidemedi, beklenti çok daha farklıydı. Bu kurumun görev tanımında belirlenen hususlar aslında yerine gelemedi. Seçimi, seçilenlerin kimlikleri başta olmak üzere bağımsız ve tarafsız olmayışları zaten başlı başına bir sorun alanı. "Resen çalışma işlevi yok." deniyor ama aslında idarenin her türlü eylem ve işlemleriyle tutum ve davranışlarını insan haklarına dayalı adalet anlayışı içinde, hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak üzere kurgulanmış, kurulmuş bir kurumun resen inceleme yapma görevi de olmalıdır yani bu aslında barındırır, resen inceleme görevi de olmalıdır.
Sayısız insan hakları ihlalleri yaşandı bu ülkede son iki buçuk yılda. Sivil toplum örgütlerinin, hak savunuculuğu yapan örgütlerin bu konuda raporları var. Yani bu raporlardan da mı acaba faydalanmıyor Kamu Denetçiliği Kurumu. Yani kendine görev olarak görmemesi gerçekten büyük bir ayıp. Bu anlamda neden var hâlâ, ben anlamış değilim. Yani bu kurum neden var? Çünkü Kamu Denetçiliği Kurumuna yapılan başvurular en çok galiba 2017'nin ilk altı ayı başvuru almış ama çoğunu da iade etmiş yani OHAL dönemindeki haksız uygulamalara ilişkin olan başvurular olduğu için OHAL Komisyonuna yönlendirilmiş ve zaten bunu açıkça belirtmiştir.
Evet, bir kuruma başvuruyu mağdur neden yapar? Çünkü, çözüm gücü olduğuna inandığı için bir başvuru yapar ya da güven duyduğu için yapar, bir sonuç elde edebileceğini düşünüyorsa bir başvuru yapılır.
BAŞKAN - Lütfen toparlayalım.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Eğer başvuru yoksa ciddi anlamda bu konular da tetkik edilmeli. Çoğu reddedilen başvurulardan oluşuyorsa, hiçbir görüş belirtmiyorsa, üstüne vazife görmüyorsa, yapacak bir şey yok, bu kurum işlevsiz ve bu kadar kaynak ayrılması aslında böylesi bir kuruma bence tamamen israftır diye düşünüyorum.
Cumhurbaşkanlığı bütçesinde, burada çok yüksek rakamlar olduğu göze çarpıyor. Anayasa'mıza göre, mevcut Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanlığı bir icra makamı olmadığı için böylesi harcamalar yapması ve bütçesinin artırılmış olması anlaşılabilir bir durum değil. Özellikle bütçesinde personel giderleri çok yoğun bir alan kaplıyor. "Diğer personel" olarak ayrılan ödenek tutarı dikkat çekicidir. "Diğer personel"den kasıt nedir? Çünkü bu diğer personele ayrılan bütçe bütün personel giderinin üçte 1'ine tekabül ediyor. Bunlar kimlerdir "diğer personel" kimlerdir, bunların açıklanması gerekiyor.
BAŞKAN - Son cümlenizi alayım.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Bir de zaten temel sorun Cumhurbaşkanlığıyla ilgili. Cumhurbaşkanı aynı zamanda bir partinin genel başkanıdır ve bu iki kimlik çok ciddi bir haksızlığa ve Anayasa ihlaline yol açan yani hâlihazırda statüsü itibarıyla kendiliğinden bir Anayasa ihlaline yol açan bir durum; bir yandan Genel Başkan, bir yandan Cumhurbaşkanı. Birçok açıdan bunu görebiliyoruz. Türk Ceza Kanunu 299'a göre hakaret davalarının en çok işlendiği kurum olma özelliğini kazandı yani en önemli işlevi bu durum aslında. Şimdi, Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenliyor bu madde ve bu maddenin ömründen daha fazla cezanın uygulandığını görüyoruz.
BAŞKAN - Sayın Özgökçe, son cümlenizi alayım lütfen.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Peki, yani siz ısrarla... Bu konuya dair ben biraz daha konuşmak isterim açıkçası, birkaç dakika daha verirseniz eğer memnun olurum Sayın Başkan çünkü bu konu artık herkesin temel görüşme konusu oldu yani Cumhurbaşkanına hakaretten, Cumhurbaşkanını eleştiren yani siyasi kimliği sebebiyle... Çünkü, o, siyasi kimlikte davranıyor, bir partinin genel başkanı gibi davranıyor. Yani, illeri ziyaret etmesi, mitingler yapması ve bu mitinglerde kendi partisine oy istemesi gerçekten bir tezat ve haksızlık çünkü Cumhurbaşkanlığını kullanarak, bu devletin imkânlarını kullanarak seçim kampanyaları yürüttü Cumhurbaşkanı ve ona yöneltilen eleştirilerin hepsi yani yapılan karikatürler dâhil, bir sosyal medya paylaşımı 299 kapsamında suç sayılıyor ve bu anlamda katalog suçlardan olmamasına rağmen insanlar tutuklanıyor. Büyük bir baskı unsuru yaratmış yani, bunu hepimizin tekrar tekrar önümüze koyup düşünmemiz gerekiyor. Yani bir ülkede bir siyasetçi eleştirilemiyorsa, konuşulamıyorsa o zaman onun yarattığı baskı ikliminin yasama faaliyetlerine de, ülkenin bütün geneline de hasrolmuş büyük bir baskısının olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Biz bu yönüyle çok ciddi anlamda eleştiriyoruz.
Teşekkür ediyorum.