Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri a) Kalkınma Bakanlığı b) Türkiye İstatistik Kurumu c) GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı ç) Doğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı d) Konya Ovası Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı e) Doğu Karadeniz Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı f) Kalkınma Ajansları |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 3 |
Tarih | : | 10 .11.2017 |
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sevgili Bakan, değerli arkadaşlar ve basın mensubu arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün burada yapılan konuşmalar, eleştiriler gerçekten çok öğretici, her gün bunu söylüyoruz, biz de çok istifade ediyoruz. Nitekim, bütün bu eleştiriler, söylemler hep birlikte daha iyiye ve daha güzele vesile olması açısından yapılıyor. Bizler bu anlamda eleştirilerimizi sunuyoruz ve böyle görüyoruz.
Benden evvelki değerli konuşmacılar da değindiler aslında. Ben de birkaç cümleyle temel eleştiri noktalarımızı sayıp farklı bir açıdan değerlendirmek istiyorum Bakanlık bütçesini. Evet, daha ziyade, üretime dayalı olmayan ve tüketime dayalı bir büyümeden bahsediyoruz yani temel eleştirimiz bu. Yani büyüme ama, nasıl bir büyüme? Bugüne kadar gördüğümüz kadarıyla, vatandaşların borçlandırılıp hep tüketime zorlanması ya da sevk edilmesi suretiyle bir anlayışın, bir politikanın güdüldüğünü görüyoruz ve bu da insanları üretimden ne yazık ki hep uzaklaştırıyor ve kırlar boşalıyor ve göçler başlıyor ister istemez. Tabii, bunun yol açtığı birçok sonuç var. Bölgeler arası eşitsizlik de başta olmak üzere bu göç meselesi hakikaten en önemli problemlerimizden biri. Yani özellikle Karadeniz'den, doğudan, güneydoğudan çok ciddi bir göçün olduğunu görüyoruz ve bu göçler sonucu yani kesimlerin çalıştığı alanlar ya da şanslılarsa iş bulabildikleri alanlar hep güvencesiz işler ya da çoğu zaten işsiz. Yani işsizlik rakamlarının da bu anlamda dikkat çekici olduğunu tekrar etmemizde fayda var. Ve ayrıca, üretilen politikaların doğaya, tabiata ve binbir güzelliğe saygı göstermeyen bir anlayış olduğunu görüyoruz ne yazık ki. Bu da tabii ki büyümenin, ekonominin sürdürülebilir olmadığını ortaya koyar. Yani hep şu anlayış var: 1 liranın 2 lira getirebileceği alanlara yatırım şeklinde anlaşılıyor ve buna kurban ediliyor ne yazık ki doğa da tabiat da bizim bütün zenginliklerimiz de.
Bu temel eleştirileri belirttikten sonra, dediğim gibi, ben kalkınma politikalarının sürdürülebilir olmadığını da söylemek istiyorum çünkü tüm toplum tabanına yayılmış değil ve özellikle toplumsal cinsiyet eşitliğini gözetmeyen bir anlayış hâkim. Böyle bir anlayış sürdüğü sürece de hedeflere ulaşmak mümkün değil Sayın Bakan.
Şu ince çizgiyi mutlaka görmemiz gerekiyor: Ekonomik büyüme ve kalkınma arasındaki farkın altını mutlaka çizmemiz gerekiyor. Artık gerçek bir toplumsal kalkınmadan bahsedebilmemiz için söylemlerimizde mutlak surette kadın emeğinin görünür hâle gelmesi gerekiyor. Ne yazık ki bu anlamda bir anlayış göremiyoruz. "Kalkınma" denilince politikalarımızın sadece ekonomik büyüme, sanayileşme, dış ticaretin büyümesi, kişi başına millî gelir artışından ibaret olmasını biz kabul etmiyoruz. Nüfusa düşen tiyatro sayısı, hekim başına düşen hasta sayısı, okullaşma oranı, kız çocuklarının okula devam etme oranı, çocukların evlendirilme oranı, toplumun kitap okuma alışkanlığı gibi gibi -daha da uzatabilirim- biz bu değerleri bilmeliyiz ki kalkınmada hangi noktadayız, anlayabilelim. Nitekim, kalkınma da kavram olarak bütün bu alanları kapsamaktadır. Ekonomide toplumun tüketim alışkanlıkları ve davranış kalıplarındaki değişimleri içerecek biçimde toplumsal ve kurumsal yapıda dönüşüme yol açan büyüme kastedilir aslında "kalkınma" denince.
Yine, kalkınmadan bahsedebilmek için her zaman önce kadınların doğrudan etkilendiği yoksulluğu, işsizliği, gelir dağılımı adaletsizliğini konuşmalıyız. Kadın istihdam oranı, erkeklerin istihdam oranının yarısından az Sayın Bakan. Türkiye'de 15 yaş ve üzerindeki nüfus içerisindeki oran erkeklerde yüzde 65 iken kadınlarda bu oran yüzde 27,5 şu an itibarıyla.
Sayın Bakan, bu ülkenin emekçi kadınları kalkınmanın çıktılarından yararlanamıyorlar, eşit işlerden daha düşük ücretler alıyorlar. Biz sizin kalkınma perspektifinizden cinsiyet eşitliğini hedeflemediğinizi anlamaktayız. Ancak dünyada toplumsal cinsiyet eşitliğinin sürdürülebilir kalkınma ve barışın sağlanmasında en önemli araçlardan biri olduğu nihayet küresel anlamda da kabul edilmiş durumdadır. Şöyle ki: Yoksullukla mücadele stratejileri değerlendirildiğinde 1960'lı yılların ardından ciddi bir dönüşüm yaşandığı görülebilir. İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından benimsenen ithal ikameli sanayileşme nedeniyle kalkınma politikaları Türkiye'de olduğu gibi küresel ölçekte de ekonomik büyüme merkezli olmuştur. Ancak bu modelin eşitsizlikleri ortadan kaldırmadığını ve yoksulluğu azaltmadığını anlamak uzun sürmemiştir. Bu nedenle 1970'lerle birlikte hemen hemen tüm dünyada politika değişikliğine gidilmişti. Bu noktada 1970'li yıllar aynı zamanda kadın ve yoksulluk arasındaki ciddi etkileşimin fark edildiği yıllardır. Evini geçindiren kadın sayısının hızla artması nedeniyle gelir getirici projeler devreye sokulmuş olsa da bu projelerin kadınların statüsünü yükseltecek bir etkisi olmamıştır. Dünyada kalkınma politikaları dönemsel farklılıklar gösterse de temel mücadele noktası yoksulluktur.
Bakın, 1990 yılının Dünya Kalkınma Raporu'nda yoksullukla mücadelede gelir getirici fırsatlar yaratılması, temel sağlık ve eğitim hizmetlerinin güçlendirilmesiyle iş gücünün verimliliğinin artacağı belirtilmiş ve daha da önemlisi yoksulluğun cinsiyet boyutuna vurgu yapılmıştır. Çünkü ülkemizde de dünyada da yoksulluktan en çok kadınların etkilendiği ortadadır. Keza dünya kalkınma raporu da kadınların devlet eliyle sunulan sağlık, beslenme, eğitim ve istihdam fırsatlarından erkeklere göre daha az faydalanabildiklerini verilerle destekleyerek ifade etmiştir. Aynı yıllarda dünya kalkınma raporunun yanı sıra insani gelişme raporu da kalkınma politikalarında cinsiyet bileşeninin rolünü vurgulayarak yoksulluğun kadınlaşması -evrensel tabiriyle Feminization of Poverty- yaklaşımının benimsenmesinde önemli rol oynamıştır. Başka bir gelişme olarak da 1992'de Rio de Janerio'da Birleşmiş Milletler Çevre ve Gelişim Konferansı'nda kadınların güçlenerek ekonomik yaşama dâhil olmalarının öneminin vurgulandığı görülür. Konferans sonunda kadınlar sürdürülebilir kalkınmaya girdi sağlayan ana hissedar grubu olarak kabul edilmiştir. Yakın dönemden örnek verecek olursam, 2002'de Johannesburg'da gerçekleştirilen Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi'nde temel bir insan hakkı olarak tüm insanların, özellikle kızların, genç ve yetişkin kadınların eğitim düzeyinin artırılması, eğitimde cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yaşam boyunca her seviyede, her hâl ve koşulda ve her alanda çalışma yapılması, bilim ve teknolojiye kadınların ve erkeklerin eşit olarak katılımının sağlanması, kadınların hakları üzerinde özellikle durarak kültürel çeşitlilik ve çoğulculuğun korunması ve sürdürülmesi, medyada bilgi ve iletişim teknolojisinde kadınların eşit katılımının sağlanması yönünde kararlar alınmıştı. Bu, çok yakın zamanda olduğu için de çarpıcı.
Sayın Bakan, dünya ölçeğinde son elli yıldır izlenen kalkınma stratejilerini anlatma gereği duydum çünkü bu ana soruna yıllar içinde ancak yaklaşılabilmiş durumda. Kadının dezavantajlı pozisyonu anlaşılmış ve cinsiyet eşitliğine dayalı kalkınma politikaları oluşturmak için hamleler yapılmıştır. Bu anlamda ekonomik büyüme ve sanayileşme merkezli Bakanlık politikalarınızın bu anlayışa maalesef çok uzak olduğunu yinelemek isterim. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelli politikaların uygulanması artık kaçınılmazdır çünkü cinsiyete dayalı verilere bakıldığında Türkiye'nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkelerde yaşayan 1,3 milyar insanın yüzde 70'ini ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için doğal kaynaklara ulaşmak zorunda olan kadınlar oluşturuyor. Bu nedenle de su kıtlığı, verimsiz topraklar gibi çevresel sorunların kadınlar üzerindeki etkileri erkeklere oranla çok daha fazladır. Bunu hemen hemen tüm uluslararası örgütler çalışmalarıyla ortaya koymuş durumdadır ama ben başka bir konuya, kadınların toplumsal yaşamda maruz bırakıldıkları kimi noktalara da değinmek isterim. Çünkü bu sorunlar Türkiye'deki kadınların en derinden yaşadığı sorunlar alanıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Sayın Başkan, birkaç dakika daha alabilirsem, söyleyeceklerim var daha.
BAŞKAN - Estağfurullah, söyleyebilirsiniz, buyurun.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Birleşmiş Milletler kız çocuklarının okuldan alınarak zorla evlendirildiği, kadınların iş imkânlarının kısıtlı olduğu ve kadına karşı şiddetin günlük hayatın artık bir parçası hâline geldiği bir dünyayı kabullenmenin mümkün olmadığını deklare etti. Bunun için, yine, Birleşmiş Milletler, kadınların karar alma mekanizmalarına katılımlarının artırılması, kadına karşı şiddetin önlenmesi ve cinsiyet temelli yaygın olumsuz klişelerin ortadan kaldırılması gereğini defaatle savunur. Birleşmiş Milletler bu yolda ilerlemek için sadece yasal değişiklikler yapmanın yetmediğine ve yasaların etkin olarak uygulanması gerektiğine de dikkat çekiyor, nitekim bizlerin en çok şikâyetçi olduğu alan da bu, Türkiye'de de en büyük problem alanlarından biri bu. Yeterince mevzuat olmasına rağmen uygulama mantalitesi ne yazık ki yasaların uygulanması yönünde değildir Sayın Bakan.
Birleşmiş Milletler verilerine göre Türkiye toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda çok ciddi adımlar atması gereken ülkeler arasındadır. Türkiye, siyasi katılım, üreme sağlığı, eğitim ve iş gücüne katılımda toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini yansıtan Dünya Ekonomik Forumu'nun Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu'nda da 145 ülke arasından 130'uncu sıradadır.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Hangi alanda?
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Tekrar söyleyeyim: Dünya Ekonomik Forumu'nun Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu, 145 ülke arasında 130'uncu sırada. Yine, 2006 yılından bu yana Türkiye 115'inci sıradan 130'uncu sıraya gerilemiş, onu da söylemekte fayda var. Bu sonuca aslında çok şaşırmamak gerekiyor, ben en azından kendi adıma şaşırmıyorum, hatta ilerleyen senelerde belki listenin son sıralarını da zorlayabiliriz yani bu gidişle. Çünkü bugün Türkiye'de erken yaşta evlilikler çok önemli bir toplumsal sorundur. Çocuğun cinsel istismarı görmezden geliniyor. Taciz, tecavüz, şiddet, kadın cinayetlerinde maalesef çok sayıda vaka yaşanıyor ve bu sıradanlaştırılıyor, normalleştiriliyor, cezasızlık da bunun cabası. Yine geçtiğimiz günlerde çokça tartışmasını yürüttüğümüz müftülere nikâh kıyma yetkisi verilerek medeni hukuka paralel bir hukuk oluşturmanın da önü açıldı ne yazık ki.
Yine, Birleşmiş Milletler verilerine göre Türkiye'de her 3 evlilikten 1'ini 18 yaş altında evlendirilenler oluşturuyor. Çocuk yaşta evliliğin pek çok toplumsal sonucu var; eğitimden, çalışma yaşamından, insan haklarını kullanmaktan mahrum kalmaya, ekonomik bağımsızlığa sahip olamamaya, şiddete maruz kalabilmeye, daha da uzatabiliriz bu listeyi. Bütün bu alanlarda sorun yaratıyor, oysa sürdürülebilir barış, sürdürülebilir kalkınma ve sağlam bir gelecek için bu toplumun toplumsal cinsiyet eşitliğine hava gibi, su gibi ihtiyacı var Sayın Bakan.
Türkiye'nin kadın iş gücü ve istihdam oranları yüzde 27'lerden ileriye gidememektedir ki bu oranlarla Türkiye Avrupa'da kadın istihdamında yüzde 40'ın altında olan tek ülkedir. Ayrıca Avrupa Birliğine üye ülkelerin ortalama kadın istihdam oranı ise yüzde 60'tır. Ülkemizde çalışan her 2 kadından 1'i kayıt dışı çalıştırılmaktadır, ucuz iş gücü, hatta ücretsiz iş gücü olarak görülmeleri nedeniyle kadınların çalışma yaşamında sömürü şartlarında çalışmaları yetmezmiş gibi sosyal sigorta, prim ve istihdam teşviklerinin farklı koşullara sahip olması ile mevzuatta oluşan karmaşıklık da prim teşviklerinden yararlanmayı zorlaştırmakta yani devlet de bu eşitsizliklere tuz biber olmaktadır.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; iş gücündeki toplam emeğin yüzde 55'ini kadınlar oluşturmaktayken ücretsiz kadın emeği yüzde 47'lere ulaşmıştır. Vahameti anlamamız açısından şunu da söyleyeyim: Ücretsiz erkek emeğinin oranı yüzde 11'dir. Türkiye'de eşit işe eşit ücret uygulanmadığını, aynı işte çalışan kadınların erkeklerden yüzde 18 daha az kazandığını sanırım hepimiz biliyoruz. Kamu sektörü ve özel sektörde her seviyedeki kadın yönetici oranlarının toplamı ancak yüzde 12,2'dir, bunu aslında bu salondaki tablodan da görmek ne yazık ki mümkün. Arkanızda kadınlar en son sıralarda yer alıyor; o, bürokrasinin yarattığı, devlet erkinin yarattığı ağır havadan olsa gerek ne yazık ki.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Yavaş yavaş üstlere çıkacaklar.
GARO PAYLAN (İstanbul) - Siz çıkaracaksınız Sayın Bakanım.
KALKINMA BAKANI LÜTFİ ELVAN (Mersin) - Var zaten, yukarılarda da var.
BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Sayın Bakan, ben konuşmamda toplumsal cinsiyet eşitliğinin tüm amaç ve hedefler için, kritik ve sürdürülebilir kalkınma için bir ön koşul olması gerektiğini vurgulamaya çalıştım. Yakın bir zamanda Bakanlığınız hedef ve projelerini bu yönde güncelleyecek ve toplumsal cinsiyet uçurumunu kapatmak için çeşitli girişimlerde bulunacak diye umuyorum ve bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim söz hakkı verdiğiniz için Sayın Başkanım.