| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 19 .10.2017 |
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, değerli milletvekillerim; yaklaşık olarak bir yıldan beri yapılan bir çalışmadan bahsediyoruz. Zaman zaman da Değerli Başkanımla da bilgi alışverişinde bulunduğumuz böyle bir kuruluşla ilgili Türkiye'deki ihtiyacı karşılıklı olarak paylaştığımızı, kendisinin de desteklerini en azından cesaretlendirme anlamında aldığımızı da burada belirtmek istiyorum. Tabii, öncelikle "Bu sivil toplum kuruluşları ve işin ilgili taraflarıyla bu mutabakat sağlandı mı? Onlardan bir görüş alındı mı?" bölümleri önemli.
23/5/2017'de bütün kurumlara, sivil toplum kuruluşları dâhil olmak üzere -devlet değil, kamu kuruluşları değil, bakanlar değil, bakanlıklar değil- tamamına görüş sormuşuz, bunlardan birçoğu cevap vermiş. Yani Türkiye'nin en büyük kuruluşlarından bir tanesi olarak da Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği 31/5/2017'de olumlu katkılarını vermiş ve olumlu görüş beyan etmiş. Yani böyle bir şey ihmal edilmedi, onu söylemeye çalışıyorum. Sonrasında da tabii ki tüm kamu kurum ve kuruluşları ve bakanlıklardan defaatle en alt taraftan başlamak üzere tüm görüşler alındı, katkıları alındı. En son, müsteşarlar bazında yani genel müdürler, daire başkanları bazında, özellikle en son müsteşarlar bazında defaatle, defalarca bu konu görüşüldü; "Eksik yanları tamam, fazla yanları..." filan gibi, gereklilikleriyle ilgili bölümleri. Sonra da "EKK" dediğimiz Ekonomi Koordinasyon Kurulu, artırılmış EKK şeklinde de üç defa toplanıldı yani ilgili bakanlar artı diğer taraftan da katkı verecek olan arkadaşlarımızı da çağırarak üç defa görüşüldü ve her şeyde mutabık kalındıktan sonra, gerekli eleştiriler ve bunlardan sonra, düzeltmelerden sonra Bakanlar Kurulunda sunum yapıldı ve Bakanlar Kurulundan 3 Temmuzda Başbakanlığa sevk edildi. Daha doğrusu, bu şeyle beraber 2 Ekimde de Türkiye Büyük Millet Meclisine geldi. Burada şöyle bir şey: "Efendim, Kasımın 23'ünde, 25'inde Helal Zirvesi var Türkiye'de, onun için hadi bir şeyi yetiştirelim..." Böyle bir şey yok arkadaşlar.
Öncelikle SMIIC'i bir anlatma ihtiyacımız var. Ben sabrınızı fazla zorlamadan bir anlatmak istiyorum. SMIIC'in şu anda 36 üyesi var yani 36 tane ülke İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından kurulmuş olan İslam ülkeleri Akreditasyon ve Metroloji Kurumuna üye olmuş. Bunlardan bir tanesi de Suudi Arabistan ve Suudi Arabistan da şu anda SMIIC Başkan Yardımcısı, aynı zamanda IHAF'ın da üyesi ama SMIIC'te daha bir üst düzeyde.
Peki, burada ne yapmaya çalışıyoruz? Biz "Helal Akreditasyon Kurumu" derken "Efendim, şu Arapçaydı, bu İngilizceydi..." Latin kökenli, hangisini düzelteyim? "Helal" Türkçe miydi ki? Yani Türkçede bunun karşılığı var mı? Bir Müslüman olarak, bizim işte "namaz"; "namaz"ın karşılığı olarak başka bir şey mi bulalım? Bu böyle yani. Sonuçta, dönüp de tekrar Türkçe ezan okumak gibi bir yanlış içine de dönmeyelim. Onları da gören bir Türkiye yaşadı bu memleket. Bu böyle oturmuş; Helal Akreditasyon Kurumu.
Peki, ne yapacak bu kurum? Neden böyle bir ihtiyaç var? Bakın, "helal" nedir? Bu saydığımız 3,9 trilyon dolarlık pazarla ilgili, helal standartlarının oluşmasıyla ilgili, SMIIC yani İslam İşbirliği Teşkilatının bu kurumu beş yıl çalıştı ve beş yıl boyunca bu standartları oluşturdu. Hangi üründe? Yani kozmetikten tutun da gıdaya kadar, turizmden tutun da ne bileyim taşımacılığa kadar, aklınıza gelebilen, bankacılık ve sigortacılık dâhil olmak üzere bütün bunlarla ilgili oluşmuş olan bir kurallar manzumesi var zaten. Biz bu kanunla, burada, helal nedir, haram nedir; bunları tartışmıyoruz. İşte "Efendim, üzüm müdür, şarap mıdır?" veya bunlarla ilgili... Zaten bununla ilgili oluşmuş olan son derece etkin, son derece yetkili, uluslararası katılımı olan, siz deyin ki âlimler kurulu, bilim insanları, üniversiteler; hepsiyle ilgili yapılmış olan bir çalışma yapıldı, bu bitti.
BAŞKAN - Bu SMIIC bünyesinde yapılan...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - SMIIC bünyesinde yapıldı. Yani bu İslam İşbirliği Teşkilatı kuruluşu olan SMIIC bünyesinde bu helal standartları oluşturuldu. Şimdi, oluşturulmuş olan bu helal standartlarının artık hayata geçmesi lazım. Bu hayata geçmesiyle ilgili de hepinizin de gördüğü ve çok da doğru bir şekilde tespit ettiğiniz yüzlerce, binlerce kuruluş var. Bakın, bir örnek vereyim size "helal"le alakası yok belki ama. Son dönemlerde yani iki, üç yıldan beri Türkiye olarak ithal ürünlerde bir hassasiyet gösteriyoruz, her zaman gösteriyoruz ama daha çok böyle... "CE" belgesi, değil mi? CE belgesi bir sertifikasyon aslında. CE belgesini ürünlerin üzerine koyuyorsunuz. Bu CE belgesi öyle bir hâl gelmiş ki Uzak Doğu ülkelerinden -isimlerini de verebilirim- Çin, Tayvan, Vietnam gibi aklınıza gelebilen ülkelerden gelen ürünlerde sadece bir matbaa masrafı olan bir belge hâline gelmiş. Arkasında hiçbir şey yok, ne orada bunu akredite eden kuruluş var ne de bunu sertifika hâlinde şirket olarak ürettiğin bu üründe CE belgesi kullanmakla ilgili yetkilendirilmiş hiçbir şey yok. Tespitlerimize göre yaklaşık olarak yüzde 50 oranında sahte CE belgesi çıkma ihtimali var. Şu ana kadar çok yüksek, yaklaşık olarak yüzde 14-15'ler seviyesine geliyor ama tahminlerimize göre, öngörülerimize göre derinleştirerek devam ediyoruz bunu. Onun için belki milletvekillerimize ve birçok kuruluşumuza bizim Türkiye'ye gelen ithal ürünlerdeki bu ürünlere yaptığımız denetimlerden dolayı ithalatın yavaşladığıyla ilgili bazı şikâyetler gelmiş de olabilir.
İki: Çocuklara veya tene dokunan tüm ürünlerde -özellikle, öncelikle orada hassasiyetlerimiz var- boyar maddelerle ilgili laboratuvar tahlillerine gidiyoruz. Azo boyar maddeler yani zehirli kanserojen maddeler kullanılmış mı, kullanılmamış mı diye. Bakın, buralarda da çok büyük sıkıntılar var.
Dönelim bizim konumuza, "helal"e. Dünyada da böyle yoğun şeyler var ve dünyada oluşturulmuş olan, SMIIC'in koyduğu "helal standartları" diye bir standart yok. Bazı ülkelerin âlimler meclisi, bazı ülkelerin -ne bileyim işte- başka kurumları "helal"i tanımlamış, bunun içinde Malezya başta olmak üzere birkaç ülkede sınırlı. Ama 36 ülkenin oluşturduğu bir kuruluşun tanımlamış olduğu bir standart yok. Biraz önce bir arkadaşımız söyledi, TSE de veriyor, kaymakamlık da veriyor veyahut da herhangi bir kuruluş da verebilir çünkü "Kim verebilir, kim veremez." diye bir tanımlama yapmamışız. Türkiye'de üretilen ürünlerle ilgili zaten "Genel kabul görmüş, helaldir." diyoruz. Türkiye'de tek bir kural var Tarım Bakanlığının geliştirmiş olduğu; eğer domuz varsa bir gıda ürününün içinde "Bu, domuz içermektedir." diye belirtilmek zorunda, başka hiçbir zorunluluk yok. Onun için, şu andaki yaptığımız şeyde doğru yerinden tartışalım veya doğru bilgi ben arz edeyim size diye bunu açtım. Bizim kurulmasını istediğimiz, önerdiğimiz, HAK, Helal Akreditasyon Kurumu, SMIIC'in ortaya koymuş olduğu helal standartlarına uygun, helal belgesi verebilecek olan kuruluşları akredite etmek. Onlar, SMIIC standartlarına uygun bir şekilde helal belgesi vermeyle ilgili yetkilendirilecekler ve bunlar devamlı olarak kontrol edilecekler. HAK, gidip de bir şirkete -ne bileyim- bir tavuk veya bir turizm veyahut da bir sigorta şirketine "Sen helal ürün mü üretiyorsun?" veyahut da "Helal standardına uygun musun, değil misin?" diye böyle bir şeyde bulunmayacak. Bunu yapabilecek olan şirketlere, tabii ki bununla ilgili son derece teknik, teknolojik takip sistemleriyle hangi kuruluş tarafından o helal belgesi verilmiş; numarası, serisi, her şeyiyle bunlar sağlanacak.
Şimdi, 4 trilyonluk bir pazara hemen giriyor muyuz? Bu bir de haklı bir yaklaşım veyahut da eleştiri olabilir orada yani bilgi isteği olabilir. Bu ne getirecek, ne götürecek? Şurası kesin: Bize büyük bir avantaj kazandıracak ve bizim kuracağımız, kurmayı düşündüğümüz HAK, sadece Türkiye'de helal belgesi verecek olan şirketleri akredite etmeyecek, 36 ülkenin tamamında da helal sertifikası verebilecek olan şirketleri akredite etme imkânına sahip olacak. Onun için de yurt dışında da çok yoğun bir şekilde faaliyette bulunacak olan bir kuruluştan bahsediyoruz. Belki güçlü ülkeler, ne bileyim, bu şekilde büyük tüketici olan ülkeler gene SMIIC'in kurmuş olduğu kurallar çerçevesinde kendi HAK'larını kuracaklardır ama birçok ülke de bizim kurumumuzun akredite ettiği şirketler tarafından yani tek bir sistem kurmak gibi...
Şimdi, bir karışıklık da şu: "TÜRKAK niye vermiyor?", "Niye TÜRKAK içinde biz bunu bir daire başkanlığı hâline dönüştürmüyoruz?" Şimdi, bizim TÜRKAK'ımız da var. Komisyonumuz uygun görürse, Meclisimiz takdir eder ve onaylarsa HAK'ımız da olacak. Bunun birbiriyle alternatifi veya birbiriyle çelişmesi, "Birinin varlığı varsa öteki olmamalı." şeklinde bir tartışmaya gitmek son derece yanlış olur. Çünkü TÜRKAK'ın bir açmazı var. Avrupa Birliği Akreditasyon Kurumları Birliğinin kuralları var, aynı SMIIC'in kuralları gibi. SMIIC'in kurallarından bir tanesi şu: Helal akreditasyon, helal sertifikasyonu yapacak olan şirketler Müslüman olmak zorunda. Beğenin veya beğenmeyin, böyle bir kural koymuş. Ama Avrupa Birliği Akreditasyon Kurumları Birliğinin kuralı da şu: TÜRKAK, Helal Akreditasyon Kurumu hâline gelebilir, helal sertifikası verecek olan şirketleri akredite edebilir ama orada SMIIC'in koyduğu "Müslüman olmak zorunda"yı eğer uygularsa Avrupa Birliği kurumunun kuralının dışına çıkmış oluyor, dinsel ayrımcılık yapmış oluyor. Dolayısıyla TÜRKAK'ın böyle büyük bir aileye mensubiyetinden dolayı böyle bir şeyi yapması mümkün değil. Onun için, SMIIC'in kuralları doğrultusunda biz HAK'ı kuruyoruz, HAK'ı kurmayı öneriyoruz ama diğer taraftan -biraz önce- farklı girişimler var mı? Var. Bunlar da işte, Mısır veyahut da Birleşik Arap Emirlikleri, uluslararası bazı kuruluşlarla iş birliğiyle, Hıristiyanların veya Müslüman olmayan ülkelerin kuruluşlarıyla iş birliğiyle bir helal sertifikasyon kurumu kurmakla ilgili girişimleri var ama diğer tarafta da şunun altını çizerek tekrar arz edeyim: 36 ülkenin üye olduğu -ki artıyor devamlı- SMIIC'in koyduğu kuralda Müslüman olma zorunluluğu var dolayısıyla diğer ülkelerin böyle bir şey kurmaları durumunda 36 Müslüman ülkeye girme imkânları yok. Onların kuracağı akreditasyonu kurumlarının vereceği helal sertifikasyonlarının bu 36 ülke tarafından kabul edilmeme gibi bir açmazı var.
Değerli Başkanım -olabildiğince- yani ticaret odalarının, borsalarının görüşleri alınmamış şeklinde ama bunu biraz önce cevapladım, bunlar soruldu. Yani Türkiye'de hemen hemen herkesi temsil ettiğine inandığımız TOBB'dan, TİM'den tutun da birçok kurumdan görüşler alındı.
"Avrupa Birliğine tek akreditasyon kurumu..." Sayın Kenan Tanrıkulu'nun sorusuna herhâlde bu şekilde cevap vermiş oldum, cevap vermek değil de en azından biraz daha detaylı bilgi arz etmiş oldum.
HAK'ın danışma kurulunun, evet, yılda en az bir kere toplanma gibi bir zorunluluğu var ama danışma kurulu oturup da şunu yapmayacak yani "Helaller nedir, haramlar nedir?" böyle bir şey yok. O kurul başka bir yer. O, SMIIC bünyesi altında çok daha geniş kapsamlı, 36 ülkenin de kurumlarıyla, kuruluşlarıyla katıldığı başka bir yerde bu tartışılacak. Biz bu danışma kuruluyla "HAK'ı dünyada nasıl etkin hâle getirebiliriz? Bunu nasıl daha iyi çalışabilir hâle getirebiliriz?" bunları oluşturacağız. Yani bu, yönetim kurulu değil danışma kurulu çünkü HAK'ın ayrıca, bir de yönetim kurulu var.
Birçok konu var ki burada siyasi mülahazaların olduğu bir alan, oraya girmek istemiyorum. "Avrupa Birliğine ihracat düşecek." Bence artacak, söyleyeyim size. Avrupa Birliğinde sadece Avrupa'nın tamamındaki, 5 milyonun üzerindeki Türk kökenli vatandaşımız, artı, bütün dünyadan gelen Müslümanlar, orada 36 ülkenin oluşturduğu SMIIC'in kurallarına göre helal sertifikasıyla gelen ürünler konusunda daha hassas davranacaklardır.
"Sadece İslami ülkelere..." Batı'ya sırtımızı döndük de Doğu'ya döndük değil. Iskaladığımız devasa bir pazar var. Bu pazara Amerikalılar da giriyor, Kanadalılar da giriyor, İngilizler de giriyor, herkes bu pazara doğru... Pazar değil bu yani böyle bir kural koyma kabiliyeti, öyle söyleyeceğim bunu, belki en iyi tarif edecek olan şey de budur. Bir kural koyma kabiliyetinde liderliğe oynamak istiyoruz biz.
"İhracatının yüzde 60'ını Avrupa Birliğine yapan..." Evet, çok yüksek miktarda yapıyoruz ama yüzde 60 değil, yüzde 47 civarında bir ihracatımızı Avrupa Birliğine yapıyoruz, belki Kazım Bey'i ilgilendiren alan tekstil ve konfeksiyonda yüzde 60 ürünümüzü Avrupa Birliğine yapıyoruz.
Senin aklın herhâlde fabrikada kaldı.
KAZIM ARSLAN (Denizli) - Yok burada, burada.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - İhracatımızda yüzde 47, ithalatımızda yüzde 38-39 aralığında, Avrupa Birliğinden yapıyoruz.
"HAK laikliğe aykırı." filan, bunlara girmek istemiyorum arkadaşlar.
"Kamu İhale Kurumundan muafiyet..." Bu normal bir devlet kuruluşu olsa zinhar böyle bir şey yani böyle bir kamu kuruluşu... Çünkü uluslararası hizmet almak zorunda ve devamlı olarak bunu yapacak. Öyle farklı detaylar var ki burada; bu, kendisi dünyanın her yerinde böyle bir alana girerken veya Türkiye'de denetçi veyahut da bununla ilgili uzmanların satın alınmasına giderken böyle bir imkâna ihtiyaç duyuyor. Diğer taraftan da her türlü denetime açık yalnız, onu da söyleyeyim. Bir kamu kuruluşu olarak da her türlü denetime açık olan kurulum.
"Modern dünyadan bizi koparacaktır." Musevilerin koşer'i modern dünyadan onları koparmıyor ve çok da sert kuralları olan bir şeydir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye olarak -tabii, izin verirseniz belki alanımızın da yanına geçen bir şey- toplamda et tüketimimiz 2 milyon ton civarında, bu önemli bir rakam. Son on beş, yirmi yılda nüfusumuzun arttığı da ayrı bir vakıa ama diğer taraftan kişi başına et tüketimimiz de çok üst düzeyde artıyor. Artı, şu anda kişi başına et tüketimimiz de Avrupa Birliği ortalamasının yarısından da az yani artmaya devam edecek bu ama şunu asla unutmayalım: Türkiye olarak biz büyükbaş hayvan üretimiyle ilgili dezavantajlı bir ülkeyiz. Biz büyükbaş hayvan üretmek istediğimizde bizim dezavantajımız, yem maliyetlerimiz son derece yüksek. Yemle beslemek zorundayız bunu. Yani, bir Arjantin gibi, bir Uruguay gibi, bir Brezilya gibi veya Macaristan gibi veyahut da diğer avantajlı ülkeler gibi maliyetimiz sadece onların aşılarını yapmak, toplamak ve yüklemek değil. Maliyetimiz kapalı alanda bizim bunları çok yüksek oranda yemle beslemek. Onun için, büyükbaş hayvan tüketmek istediğimizde mecburen eksiği tamamlamak için orada şu soruyu soracaksınız: "Çok yüksek yem maliyetleriyle bunu mal edelim mi? Vatandaşımız yüksek fiyatlarla et tüketsin mi?" yoksa "Vatandaşımız bol ve ucuz eti, biraz da ithalatla, hafiften regüle ederek, biraz disipline ederek mi tüketsin?" diye böyle bir karar aldık. Aldığımız kararları uygulamaya geçtiğimizde, haziran ayında -bu Et ve Süt Kurumunun vermiş olduğu bir rakam, biraz önce- ton fiyatı 27.240 liradan, temmuzda 26.960'a, şu anda da 25.390 liraya düştü. Bu şey mi? Türkiye'de üretmek çok daha... Keşke bizim de müthiş iklimli topraklarımız olsaydı, avantajlı olsaydık. Burada şunu söyleyeyim: Türkiye olarak biz, bu topraklarda keçi ve koyun yiyen bir memlekettik. Biraz da alışkanlıklarımız da, damak tadımız da değişiyor. Onun için, -belki, tüm siyasetin yapması gereken şey- Anadolu topraklarında en avantajlı yetiştirmemiz gereken, yetiştirebilme kabiliyetimiz olan koyun ve keçiye destek istiyorum. Daha doğrusu, "destek" derken "Hükûmet destekler." anlamında söylemiyorum, tüketimiyle ilgili alışkanlıklarımıza dönmek. İşte, bu kapsamda 2 milyon ton... Bu Tarım Bakanlığının bir tasarrufu falan değil arkadaşlar, tabii ki istişare ederek yapıyoruz bunları, et ithalatı, Türkiye'nin dış ticaretine Ekonomi Bakanlığı olarak tüm diğer bakanlıklarımızla ve Hükûmet politikasıyla birlikte yapmaya çalışıyoruz.
Sırbistan'a 5 bin ton et satma imtiyazı verdik Türkiye'ye. Bunu çok geniş kapsamlı bir serbest ticaret anlaşması olarak görürseniz son derece doğru bir iş yapmış oluruz. Türkiye, Sırbistan'a tüm sanayi ürünleri, tekstil, konfeksiyon ve verdiği ürünlerin tam karşısında tamamen liberal bir serbest ticaret anlaşması karşılığında 5 bin ton -sadece et değil- et, 15 bin ton ham ayçiçek yağı ve biraz buğday veya diğer şeylerle ilgili imtiyazlar vererek... Türkiye 2 milyon tonun üzerinde buğday ithal ediyor, belki 15 bin ton da buğday unuyla ilgili, sert buğdayla ilgili imtiyaz vermişizdir. Zaten, bununla ilgili acaba oradan gelirken "Bunu kim kesecek, kim edecek? Bismillah, besmele..." Ben bunların tartışılmasının Türkiye'ye faydası olduğuna inanmıyorum.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Biz getirsek bunları topa tutardınız bizi, o eti biz getirseydik bizi topa tutardınız.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Vallahi, o siyasetin o tarafını ilgilendiriyor, ben burada...
TACETTİN BAYIR (İzmir) - Diğer Müslüman ülkeler demez mi "Niye bizden almıyorsunuz?"
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Olsa alırız. Şöyle söyleyeyim: Bosna'ya da ne kadar verdiğimizi de söyleyeyim size. Son anlaşmayı imzalamadık ama 8 bin ton civarında Bosna'nın kendine.
TACETTİN BAYIR (İzmir) - Boşnaklara?
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bosna'ya, Bosna-Hersek'e. Bu da zaten, Sancak Novi Pazar bölgesiyle ilgili, orada bizim "helal" diye göreceğimiz ve onaylayacağımız kuruluşlardan alacağız bunu. Tarım Bakanlığımız gidecek.
TAHSİN TARHAN (Kocaeli) - Hayvancılık bitti yani Sayın Bakanım.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - 2 milyon tondan bahsediyorum. 2 milyon tonun içinde... Biraz önce de anlattım, hani orada siyaset yapacaksak veya siyasi bir şeye götüreceksek bunu...
TACETTİN BAYIR (İzmir) - Hayvancılar bize ağladığı için biz de size ağlıyoruz.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Eyvallah, onunla ben de karşılaşıyorum.
Bakın, şimdi, burada dostlar meclisinde çalışıyoruz arkadaşlar. Nereye doğru gideceğiz ve bizim nasıl yapmamız gerekiyor? Avrupa Birliği ve dünya nasıl yapıyor? Arada böyle, parantez içinde bir iki bilgi vereyim. Gümrük birliğinin güncellenmesiyle ilgili bölüme, Sayın Başkanım müsaade ederse en sonunda Komisyonumuza o konuyla ilgili de bilgi vermek isterim ama arada bir parantezle şu bilgiyi vereyim: Gümrük birliğinin güncellenmesinde tarım ürünleri var. Tarım ürünleri de kapsama alındığında, Türkiye olarak şu anda dünyada 650-700 lira arasında olan buğdayın fiyatını biz Türkiye'de öyle bir ayarlıyoruz ki 950 ile 1.050 arasında oluşmasını sağlıyoruz. Et fiyatlarıyla ilgili de öyle. Yani Türkiye kapılarını açtığı anda, yüzde 40 gümrük vergisi korumasını açtığı anda dünyadan bize belki 16-17 liraya da et gelme ihtimali son derece yüksek. Ama biz ne yapıyoruz Türkiye olarak? Ki hep böyle gelmiş. Ki yüzde 105'ten yüzde 40'a indirdik. Buğdaydaki yüzde 140 gümrük vergisini de yüzde 45'e indirdik. Yani tam böyle, aşırı fiyat, spekülatif oynamalar olduğunda piyasa kendisi müdahale etsin sisteme diye koyduğumuz bir şey. Gümrük birliğine gıda konusu dâhil edildiğinde Türkiye şunu yapacak: Yüksek fiyatla tüketiciye yüklediği çiftçiyi koruma, üretimi koruma enstrümanını... Yurt dışından yani dünyaya açılacağı için, özellikle, Avrupa Birliğine açılacağı için uygun fiyatlarla ürünler, daha doğrusu, dünya piyasalarında oluşmuş olan fiyatlarla ürün gelecektir. Ama devlet, hazineden, bütçeden -Avrupa Birliğinin yaptığı gibi- süt üretene, zeytin üretene, buğday üretene, et üretene, yumurta üretene onun üretebilme maliyetlerinin üzerine oluşturduğu kâr payıyla beraber onu stratejik bir kapsamda üretim yapabilir hâlde tutabilmek için destekleyecektir, şekil değişecektir. Uzatırsak onu, "Peki, onun parasını kim ödeyecek?" O eti ucuz tüketen, bilmem neyle ödediği vergilerden oluşan bütçe kaynak ve imkânlarıyla deyip böyle uzun uzun gideriz.
Evet, Belçikalı plastik doğramacının Müslüman ortak aradığı ve Yörük sucuklarının içindeki bu şey son derece önemli bir örnekti, onun için de teşekkür ediyorum. İşte, Yörük, bir daha, üzerine, böyle derme çatma veyahut da nereden aldığı belirsiz "helal" lafını koyamayacak. Yani HAK'ın akredite ettiği şirket tarafından verilmiş olan, üzerindeki barkoduyla beraber okunduğunda her şeyi, bütün detayları üzerinde barındıran helal belgesi olduğu için artık böyle hatalar bir daha olmayacak. Diğer taraftan, bu Belçikalı firmanın yaptığı da son derece akıllı bir iş. Benim şirketlerim de öyle yapıyor, Türk şirketleri de dünyanın birçok yerinde, başka ülkelerde diyor ki: "Bana bir tane Hristiyan ortak lazım." veyahut da din demeyeyim de "Bana başka ülkeden bir ortak lazım." Bu, ticari menfaat anlamında.
HAK'ın yani şu andaki bizim Helal Akreditasyon Kurumu Kanun Tasarımızın eksiği var mıdır? Belki Komisyonumuzun önerileriyle ufak tefek... Ana hattını, binasını hatalı bulacak bir düzeltme ihtiyacının olacağını ben tahmin etmiyorum, onun dışında bir eksiği olduğunu da düşünmüyorum.
Sayın Engin'in söylemiş olduğu "İhracatımız ne kadar artar?" Büyük bir avantaj elde ederiz yani Türkiye gibi bir marka ülkeden bahsediyoruz. Gittiğimiz zaman bunu ne olur biraz daha, hani kulaklarımızı öyle açınca... Hani derler ya oduncunun gözü ormanda olurmuş diye. Biz de yurt dışına giderken, şey yaparken Türkiye'nin hakikaten birçok alanda nasıl marka olduğunu... Yani birçok ülkeye gidiyorsunuz, İran'dan tutun da ne bileyim Orta Asya cumhuriyetlerine kadar veyahut da Körfez ülkeleri veya Arap Yarımadası veya birçok ülkede, Balkan ülkelerine kadar gittiğimiz zaman Türkiye'ye gitmek, hafta sonunu Türkiye'de geçirmek, Türk ürünü tüketmek, Türk otellerinde veya Türk şeylerinde düğün yapmak, Türkiye'de ev sahibi olmak gibi marka olmuş olan bir ülkeden bahsediyoruz. Ve kültür coğrafyası dediğimiz bu coğrafyada da yaklaşık olarak ecdadın bize negatif bagaj bırakmadığı 1,8 milyarlık bir nüfustan bahsediyoruz. Türkiye'nin bir Helal Akreditasyon Kurumu tarafından sertifikalanmış, HAK tarafından akredite edilmiş bir şirket tarafından, kuruluş tarafından helal belgesi almış olan bir ürün Türk malı diye dünyada bence bize büyük bir avantaj sağlayacaktır, gerek İslam coğrafyasında gerekse Müslümanların bulunduğu diğer ülkelerde çok büyük bir avantaj sağlayacaktır. Mutlaka bize büyük bir avantaj sağlayacaktır.
Belgelendirmede Müslüman olan-olmayan şeklinde bir akreditasyon mudur bu? Değil tabii ki, yani bunu...
DİDEM ENGİN (İstanbul) - Biraz önce siz ifade ettiniz ya SMIIC'te...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - SMIIC bunu söylüyor, Türkiye'nin böyle bir şeyi yok yani Türkiye Akreditasyon Kurumu veya akredite edecek olan şirkete "Müslüman olacaksın..." Biz demedik onu. "36 ülkenin oluşturduğu standartlarda helal belgesi verecek olan şirket Müslüman olacak." diyor, "Şahıslar Müslüman olacak, çalışanlar Müslüman olacak ki onların verdiği belgeyle üretim yapan veya hizmet üreten kuruluşların belgelerini ben tanırım." diyor, SMIIC diyor bunu. Yani işte SMIIC'in 2011 helal belgelendirme kuruluşlarına dair rehberinin filan bilmem Madde 5.1.1 Yasal ve İslami Sorumluluk maddesinde "Helal belgelendirme kuruluşu Müslüman bir işletme olmalıdır." diyor.
DİDEM ENGİN (İstanbul) - SMIIC üyesi bazı ülkelerde başka bir şey...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bir tane örnek var Suudi Arabistan, o da o konuda dediğiniz gibi değil çünkü SMIIC'de de Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı şu anda.
DİDEM ENGİN (İstanbul) - Mısır orada.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Mısır orada değil, Mısır SMIIC'de değil. Birleşik Arap Emirlikleri de yok ama yakın gelecekte inşallah Pakistan'ın orada olduğunu hep beraber görürüz. Yani 36 ülke kendi HAK'ını kuracak diye baştan söyledim, kurabilir ama ben böyle bir şeye ihtiyaç duymuyorum. Türkiye'nin HAK'ı tarafından, akredite edilmiş olan şirketler tarafından üreticilerin veya şeylerin belgelendirilmesi konusunda da 36 ülke bana böyle bir lisans da, vermiş oluyor, orada da yapabilirim.
Burada her ülke başka helal standardı -Sayın Sarıbal'ın söylediği- oluşturamaz. 36 ülkenin oluşturduğu helal standardı tek, ama her ülke bir HAK kurabilir yani SMIIC üyesi olmak kaydıyla.
GDO'lu yemle ilgili Tarım Bakanlığımızın hassasiyeti... Şu anda dünyada bence en hassas ülkelerden biriyiz. Şu anda bir bilgi olarak... Sayın Başkanım, değerli üyeler -biliyorum uzattım- Tarım Bakanlığımızdan bir arkadaşımız var, GDO'yla ilgili Türkiye'nin hassasiyeti dünyada başka ülkede hemen hemen yok gibidir, milyarda bilmem ne bulaşıklık dahi olsa bununla ilgili ürünlerde kesinlikle Türkiye'ye girişine asla ve asla izin vermiyoruz. Dolayısıyla Türkiye'ye girmediği için, başka ülkelerde böyle hassasiyet var mı, bu helal konusu mudur değil midir, ayrı bir mesele tabii ki.
Biraz önce bir arkadaşımız bir tespitte bulundu, tam not almamışım, onu söyleyeyim. Yemde kullanılan malzemelerle ilgili hassasiyetinize katılıyorum. Bazı ülkelerde büyükbaş yetiştiriciliğinde veya tavuk yemlerinde hayvan atıklarının kullanıldığı üretilen yemler söz konusu ve biz bunlara karşı da son derece hassasız, bu genel sağlık itibarıyla ama tabii ki domuz atıkları, bilmem ne, o zaten burada otomatik olarak da mutlaka SMIIC'in şeylerinde vardır.
Değerli Başkanım, genel itibarıyla hemen hemen bütün her şeyi cevaplandırmaya çalıştım. Yani ülkemizin İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleriyle ticaretiyle ilgili yani Müslüman ülkelerle ne kadar ticaret yapıyoruzla ilgili bir bilgiye ihtiyaç varsa ihracatımız yaklaşık olarak 45 milyar dolar civarında, ithalatımız da 31 milyar doları görmüş en yüksek, şu anda 29 milyar dolar civarında yani 11 milyar dolar civarında fazla veriyoruz.
Ben şimdilik bu kadar diyeyim, eğer ekstra sorularınız varsa Sayın Başkanım, onu da arz etmeye çalışırım.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
Şimdi, tasarının tümü üzerindeki...
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bir de bir tane daha bilgi vardı Sayın Başkanım, müsaade ederseniz onu da bulayım, aklıma geldi şimdi.
BAŞKAN - Buyurun.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Bağışlarla ilgili sanırım Sayın Tanrıkulu'nun veyahut da başka bir arkadaşımızın...
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Ben sordum, evet.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - "Bağış alan kurumun tarafsızlığı nasıl olacak?" diye... Orada, kanun tasarısında, kurumun tarafsızlığını ve bağımsızlığını etkilemeyecek her türlü yardım ve bağış.
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - İşte ben de onu sordum, nasıl olacak bu diye.
EKONOMİ BAKANI NİHAT ZEYBEKCİ (Denizli) - Evet, dikkat edecek, ona bakacak yani kalkıp da akredite ettiği kurum ve kuruluşlardan bağış veya onların bağlı olduğu holding bilmem ne varsa, zaten biliyorsunuz ki HAK her türlü kamu denetimine açık. Bunlarla ilgili hassasiyetleri de, öyle hataları da yapmayacaklardır. Yöneticilerle ilgili mesela bu bağlı, ilgili, uzaktan yakından, bunlar da asla yönetimde ve şeyde yer alamaz diye şeyimiz var. Çok kapsayıcı bir Danışma Kurulu da var, Komisyonun tabii ki bu konularla ilgili önerileri olursa onları da takdirlerinize bırakıyorum.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.