| Komisyon Adı | : | SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Helal Akreditasyon Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/886) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 19 .10.2017 |
ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan öncelikle.
Aslında uzunca bir süredir kamuoyunun ve üretimin gündeminde olan bir mesele konuşuluyor aynı Türkiye'deki Biyogüvenlik Yasası gibi. Hakikaten yönetmelikleri çıkmıştı ama ortada bir Biyogüvenlik Yasası yoktu, herkes kendi kafasına göre bir şey yapıyordu. Yaklaşık on yıldır, on yıldan fazladır bir helal gıda meselesi ülkenin gündemindedir. Yaşamın içerisinde yeri var ama bir standardı var mı yok mu, bu konu tartışılıyordu.
Mesele aslında şudur: Hakikaten hem gıda anlamında ve diğer sektörler açısından ülkenin bir yol haritası çizmesi gerekiyor, özellikle de, hani, hep birlikte belki, belki siyasal iktidarın bir yol haritası çizmesi gerekiyor. Çünkü bu kadar çok sertifikasyon kuruluşu var şu anda, elbette katılıyorum. Bu kurulacak olan yapı, gelecek olan kanun ürünün hangi standartlarda, hangi akredite yapısı içerisinde olacağını bilecek ve ona göre de sertifikasyon belgesi verecek. Yani bunu vermeyecek falan diye bir şey yok, birincisi bu.
İkincisi, öncelikle bu konunun ekonomik mi, inançsal mı olduğu... Elbette ikisinin de olması gereken bir şey. Ama şimdi şurada biraz önce söylendi -sanıyorum Didem Hanım söylemişti- başka Müslüman ülkeler başka standartlar içerdiğinde, her ülke için o standartlara göre bir yapı oluşturup, ona göre bir üretim yapıp ihracat yapmak zorundasınız. Yani ekonomik boyutu bir başka kanalı açıyor bize, bir başka sorunlar yumağını açıyor ve ülkenin geleneksel ya da İslamiyet anlayışı içerisindeki standartlarının yeniden oturulup ciddi anlamda düşünülmesi, tartışılması gerekiyor.
Şimdi, böyle bakıldığı zaman yani hem inançsal açıdan hem ekonomik açıdan bakıldığında bayağı karmaşık bir konu ama olması gereken bir şey, hiç itiraz yok. Şöyle: Yani GDO'lu bir üründen gelen bir gıdanın durumu ne olacak mesela? Hani GDO var, biliyoruz, mesela diyor ki: "Tavuk yeminde veya hayvan yeminde soya ve mısırdan yem elde ediyoruz, bu yemi hayvanlarımıza veriyoruz ve ondan kırmızı et elde ediyoruz." Bu işin neresinde bu mesela? Çünkü şu anda artık GDO'suz hemen hemen hiçbir hayvansal kesif yem yok, yok. Hem tavuk, beyaz et hem de kırmızı et üretiminde artık yüzde 100 GDO'suz bir ürün ben bilmiyorum, varsa siz ispatlayın, söyleyin, hiç bilmiyorum. O yüzden hem ekonomik olarak bakıldığında hem de inançsal ve tüketim açısından, toplumun ihtiyaçları açısından bakıldığında üzerinde çok düşünülmesi gereken bir konudur. Mutlaka sertifika verilmeli. Bu gelecek olan yasa sertifika verecek, başka niye geliyor, ben onu anlamadım. Yani orada galiba bir bilgi karmaşası var, onun açıklanması gerekiyor. Bu anlamda, böyle bakıldığında, üretim modelinin komple yeniden gözden geçirilmesi lazım, komple. Yani GDO, Biyogüvenlik Yasası ve ülkelerin hassasiyetleri. Yani siz burada elde edilen bir sertifikayla galiba Katar'a, galiba Suudi Arabistan'a, galiba Malezya'ya, galiba Sudan'a rahatlıkla ürün gönderemeyeceksiniz çünkü onların inancı İslam ama hassasiyetleri başka gibi geliyor.
Aslında, kısaca, aşağı yukarı dikkat çekmek istediğim zor bir konu ve bir tereddüdümü de söyleyip başka da söz söylemeyeceğim, Başkana söz verdim çünkü. Sayın Bakan, bütün alanlarda, eğitim başta olmak üzere bütün alanlarda bir dinî referans üzerinden giden bir şey var. Hiç sorun yok, bu ihtiyaç, bu olmalı, bakın buna hiç itirazım yok. Çünkü dağınık, kimin ne yaptığı bilinmeyen bir ortamdansa belirli bir nitelik, belirli bir sertifikaya ihtiyaç var, buna hiç itiraz yok. Böyle bir kuruma, denetleme kurumuna da ihtiyaç var ama mesela yarın bir ilçede helal gıdadan başka hiçbir ürün satmayan bir mağazalar zinciriyle karşılaşırsak ne olacak?