KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli Başkan, değerli Bakan, Komisyonumuzun çok kıymetli üyeleri; ben de sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, dünyada pek çok kuruluş helal sertifikası veriyor, bunu biliyoruz. Google'da bir tarama yapsa arkadaşlarımız, kıyamet gibi bu kuruluşlarla karşılaşacaklar ama bunların arasında henüz bir uluslararası standart kesinleşmemiş ve sağlanamamış durumda veya yetersiz standartlarla belge veren, örneğin Malezya, Tayland, Yeni Zelanda gibi ülkeler de bu sertifika veren ülkeler arasında. Şöyle baktığımız zaman pazarda Malezya JAKİM firmasını çok daha üstün görüyoruz. Mesela bizim de ticaret yaptığımız ülkelerin birçoğunun arasında bu kuruluşun önde olduğu görülüyor. Öbür tarafta, Musevilerce oluşturulmuş bir "kosher" pazarı da helal pazarıyla rekabet hâlinde. Yurt dışına zaman zaman giden veya yurt dışında okumuş kişiler bilirler, işte, eğer, helalle ilgili bir sıkıntı varsa yani bir Müslüman üretimiyle, standardı belirlenmemişse "kosher" marka ürünlerin kullanılabildiği durumlarla karşı karşıya da kalınır. Yani bir rekabet anlamında söylüyorum bunu. Dolayısıyla, helal standardını oluşturan birtakım unsurlar var. Bunların tabii ki en başında İslami şartlar geliyor, yasal şartlar geliyor, dokümantasyon geliyor, denetim geliyor, buna benzer birtakım şartların oluşması gerekiyor. Bu önemli bir konu. Ama öbür taraftan, helal sertifikasının da artık dünyada bir ciddiyetle ele alınmasının gerektiğinin de farkındayız. Türkiye'de bu getirilen yasa gerekçesinde de bir nebze bundan da bahsediyor, önder kuruluş olması noktasında bazı şeylerin yapılması gerekiyor ama Sayın Bakanım sanki daha kapsamlı düzenlemelerin olması da gerekir gibi düşünüyorum. Onları biraz sonra kendi gerekçelerimle izah etmeye gayret edeceğim.

Şimdi, bugün Ekonomi Bakanlığının önümüze getirdiği, Komisyonumuzda görüşülen bu tasarıyı ve ek belgelerini ciddiyetle inceledim. Arkadaşlarımız güzel çalışmışlar Sayın Bakanım, o noktada bir sıkıntı yok. Ancak bu belgelendirmeyle ilgili -biraz önce de söyledim- bu standart ve belgelendirmeyle ilgili, bir dağınıklıkla ilgili bu dokümanlarda bir doğru tespit yapılmışsa da hem belgelendirme kuruluşlarını akredite eden akreditasyon kuruluşlarındaki sıkıntıyı hem de dünyada karşılaştığımız birtakım sıkıntıları tasarı giderme noktasında bazı noktalarda yetersiz kalmış gözüküyor.

Şimdi, örneğin, sizin dağıttığınız bu kapsamlı dokümantasyonun içerisinde bir kısmi düzenleyici etki raporu var. Şimdi buna baktığımız zaman, kurulması öngörülen yeni yapının Değerli Başkanım, Sayın Bakanım; bağımsızlığı ve tarafsızlığı noktasında SMIIC standartları çerçevesinde bir gereklilik öngörüyor. Şimdi, bir taraftan bu getiriliyor, çok güzel, doğru, bence de böyle olması lazım, o dokümanın ilerleyen satırlarında Ekonomi Bakanlığı veya bir kamu kuruluşu bünyesinde böyle bir kuruluş oluşturulsa bunun bağımsızlığını ve tarafsızlığına da halel gelebileceği belirtiliyor. Siz sunuşunuzda, biraz önce, başlangıçta da "Bir kamu kuruluşu olması gerekir." dediniz, onun altını çizdiniz, onun için ben söylüyorum. Hâlbuki böyle bir kuruluşun tam tersine, bir kamu tahakkümünün dışında olması veyahut bir bakanlık çatısının dışında olması daha başlangıçta belki daha olumlu olabilirdi diye düşünüyorum. Şimdi, biraz önce de söyledim, arkadaşlarımızın, herkesin bu konudaki yetisine şüphe yok. İnternette taradığınız zaman mesela İngiltere'de, Tayland'da, Sri Lanka'da, İtalya'da, Belçika'da, Birleşik Arap Emirlikleri'nde, çok farklı ülkelerde yüzlerce helal akreditasyon kuruluşları var. Bunlar helal akreditasyon birlikleri de oluşturmuşlar ki biraz sonra buna da değineceğim. Dünyada bu alan da suistimal edilebilecek bir konu hâline gelmiş, sizler de zaten sunuşunuzda belirttiniz bu konuyu.

Şimdi, bazı örnekler vererek konuşmamı biraz daha açmak istiyorum. Örneğin Sri Lanka'da bir kuruluş var "Halal Accreditation Council" diye bir şey. Arkadaşlar İngilizceye karşı çıktılar haklı olarak ama ismi böyle olduğu için Türkçeleştirmeden söylüyorum. Şimdi, bu bir ticari şirket ve helal sertifikası veren belgelendirme kuruluşlarını da akredite ediyor. Öbür taraftan, bunu Türkçeleştireyim "Helal Gıda Otoritesi" diye kendisini bağımsız, gönüllü bir sivil toplum kuruluşu olarak tanımlayan, her ne kadar İngiltere'de faaliyet gösterse de Belçika'da kayıtlı olan bir başka otorite daha var. Şimdi, bunların sayısını, dediğim gibi, artırmamız mümkün. Çok farklı yapıda, çok farklı böyle akreditasyon veren kurum ve kuruluşlar birbirleriyle kıyaslanamaz da bir yapı teşkil ediyorlar. Belgelendirmeye baktığımız zaman durum daha da vahim yani o artık iyice çığırından çıkmış durumda. Yüzlerce, binlerce böyle sertifika veren kuruluşla karşı karşıyayız. Hatta bizim ülkemizde de var yani arkadaşlarımız o konuya herhâlde çok fazla araştırmamışlar, bizim ülkemizde de hâlen bu konuda sertifika veren kuruluşlar var, bunlarla karşı karşıyayız.

Şimdi, normalde, baktığımız akreditasyon konusunda da durum çok farklı değil. Yani Türkiye'de bir TÜRKAK var veyahut normal bir akreditasyon işlemi var, orada da biraz farklı bir yapı oluşmuş durumda. Ama akreditasyondaki esas amaç ne olması lazım? Yani tek bir akreditasyon ve tek bir sertifika verilmesi daha doğru değil mi? Zaten bu kurumu da siz kurarken başlangıçtaki gerekçelerinin arasında bunu saymıştınız Sayın Bakanım. Şimdi, böyle olunca, bu ürünlerin bütün dünyada ticaretini sağlamak üzere Avrupa Birliği de bir regülasyon sistemi oluşturmuş, biz de bu regülasyonun mecburi üyelerinden birisiyiz ve bunu Avrupa Birliği tek bir kuruma doğru götürmüş, böylece de her ülkede de bir akreditasyon kuruluşu olmuş. Ama biz bu kurumu getirerek böyle bir prensipten de yavaş yavaş çıkıyoruz. Aslında birden çıkıyoruz da olayı birazcık daha dramatize edeyim, yavaş yavaş çıkıyoruz.

Yine, ürün belgelendirme kuruluşlarını akredite edecek yani Türk Akreditasyon Kurumunun yaptığı işi sınırları belirlenmiş bir başka alanda yapacak hakikatli bir başka kuruluş kuruyoruz. Hâlbuki, TÜRKAK uluslararası alanda kabul görmüş ve kendi içerisinde akreditasyon şemalarını oluşturabilecek ve bu alanda hizmet verebilecek bir kuruluşumuz, mevcutta bir kuruluşumuz var ve bu kuruluş uluslararası birçok akreditasyon birliğine üye, teşkilatları çok farklı alanda hizmet verebilecek tarzda da kendisini geliştirmiş. Şimdi, bu kuruluşlara baktığımız zaman, örneğin Avustralya ve Yeni Zelanda'nın ortak olduğu bir kuruluş var "JAS- ANZ" diye ortaya çıkıyor. Bu, TÜRKAK'la birlikte Uluslararası Laboratuvar Akreditasyon Birliği, Uluslararası Akreditasyon Forumuna üye bir kuruluş. Şimdi bunu niye söylüyorum? Bu aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri'nde sizin de biraz önce söylediğiniz Uluslararası Helal Forumuna üye olan ve ona helal akreditasyonu veren bir kuruluş. Demek ki normal bir Avusturya, Yeni Zelanda'nın oluşturduğu akreditasyon kuruluşu aynı zamanda bir başka helal akreditasyon birliğine üye olabiliyor ve ona helal akreditasyonu verebiliyor. Yani burada TÜRKAK için söylenilen dezavantajın aslında çok da geçerli olmadığını anlatmak için bunu delillendiriyorum Sayın Bakanım, biraz uzun söylüyorum ama. Şimdi, Uluslararası Helal Forumuna üye kimler var? İspanya kuruluşu var, İngiltere'nin akreditasyon servisi var, İtalya'nın ulusal akreditasyon kuruluşu var ve İngiltere'yi çıkartırsak bu 3 ülke AB üyesi değil mi yani Avrupa Akreditasyon Birliğinin (EA) üyesi değil mi? E, onlar verebiliyor da TÜRKAK niye bunu veremiyor? Yani burada TÜRKAK'ın çekingen davranmasını, bu anlamda çekingen davranmasını çok da anlaşılabilir bulamıyorum Değerli Bakanım.

"İdari ve mali özerkliğe sahip özel bütçeli bir kuruluş yapacağız." diyoruz kanunumuzun belirgin maddelerinin arasında. Biraz sonra herhâlde ortak önergemizle çıkacak, mesela merkezinin bakan tarafından belirleneceği 3'üncü maddesiyle ilgili birtakım sıkıntılar var. Personel sayısı 50. Yönetim kurulunun görev süreleriyle ilgili birtakım sıkıntılar var. Anladığım kadarıyla onunla ilgili de belki bir önerge olacak. Şimdi, 40 civarında esas personelimiz var Sayın Bakanım. 50'nin bir kısmı yönetici, bir kısmı memur, bir kısmı farklı görevlerde. Bu 40 civarında personel asıl iş yükünü karşılayacak. Ama öbür taraftan şöyle bir örnek vereyim ben size: 27 Ekim 1999'da, bizim hükûmetimiz döneminde TÜRKAK'ı kurduğumuz zaman biz, başlangıçta bir süre devlet desteği olmuştu, daha sonra uluslararası hizmet veren bir hâle geldi. Hatta, 2008'den sonra, hatırlarsınız, uluslararası anlamda daha bağımsız kuruluşlarca çalışmalara imza veren yetkin bir kurum hâline geldi. Şimdi, Sayın Bakanım, orada bile bu denetim havuzundan verilen elemanlar yeterli denetim yapamıyorlar. Şimdi, burada da aynı olayla karşı karşıyayız. Ben anlıyorum bunu, siz fazla eleman olmamasını anlatmak için örneklediniz ama, personel sayısını kabartmamak adına fakat bu havuzdan denetim elemanı çalışmıyor. Şimdi, biraz sonra da söyleyeceğim, TÜRKAK'ın zaten kendi içerisinde de birçok sorunu var ama ona geçmeden önce müsaadenizle başka bir şeyi hatırlatayım sayın üyelere: 8 Mart 2014'te Sayın Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu TÜRKAK hakkında bakın şöyle söylüyor: "TÜRKAK sayesinde diğer ülkelerin önündeyiz. TÜRKAK, İslam İşbirliği Teşkilatıyla da birlikte çalışmaktadır. Özellikle, helal ürün konusunda TÜRKAK uzmanlaşmıştır." Bunu Sayın Bakan 2014'te tespit etmiş, demek ki TÜRKAK'la ilgili o zaman da böyle bir kanaat var. Şimdi yetersiz bulunduğu söyleniyor ama AB standartları gerekçesiyle bugüne kadar yaptığı hizmetleri de yok varsayıyoruz. Hani, bu noktada bence bir çelişki var. Acaba bu TÜRKAK'ın çekingen davranması mı yoksa bir başka konu mudur, açıkçası onu çok tespit edebilmiş değilim. Ama bu tasarı gelmeden önce bakın başka şeyleri de halledebilirdik biz. Biraz önce söyledim, TÜRKAK'ın uzmanlaşan kadrosunun idari ve mali özerkliği 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ile 6245 sayılı Harcırah Kanunu nedeniyle birtakım sorunlar yaşıyor. Yani bu kurum da bazı problemler yaşıyor. HAK'ın personelinin 2 katı olmasına rağmen -biraz önce söylediğim konu, onların kadrosu biraz daha geniş- buna rağmen iş yükü çok fazla ve biraz önce de söyledim, denetim havuzundaki yetersizlikler de bazı sıkıntılara yol açıyor.

Şimdi, bizim tasarıya tekrar dönersek, kurumun bir danışma kurulu var Sayın Bakanım. Yapısı çok farklı, çok değişik, 12 tane bakanlık ve 34 tane kurum ve kuruluştan meydana geliyor. Şimdi, böyle bir kurumu -pratikte hepimiz yaşadık, gördük kamuda görev yaptığımız zaman- bu kadar kalabalık bir kuruluşu toplayarak belirli bir koordinasyon ve danışma hizmeti yapmanız çok zor olur. Bir kere, zaten siz de "en az bir kez" demişsiniz, o "en az bir" teamül hâline gelir, tahmin ediyorum, bu yılda bir kez toplanacak bir kurum hâline gelecek. Ama böyle yılda bir kez toplanan bir kurum uluslararası bir alanda nasıl ön almaya, pazar büyütme hedefini geliştirmeye ve kurula daha dinamik, daha etkili bir çalışma takvimi sağlayacak, açıkçası bu da biraz şüphe götürüyor Sayın Bakanım.

Öbür taraftan, yine, sizin dağıttınız bu kapsamlı dokümanların bütçeye etki formu var. Şimdi ona da baktım şöyle. Kurumun gelirleri arasında sayılan her türlü bağış, yardım, sair gelirler diye bir bahis var Sayın Bakanım. Bu kurumun tarafsızlığı ve bağımsızlığını acaba nasıl etkilemeyecek? Yani kurumun bağımsız ve tarafsız olmasını siz de vurguladınız sunuşunuzda. Tasarının da hemen her metninde, her maddesinde bu atıf yapılıyor ama öbür taraftan kuruma böyle bir gelir alıyoruz. Her yıl işte 3 milyon lira, 3 milyon lira gibi, böyle, hani, onlara kadar girmeyeyim artık, maddelerdeki bütçede -arkadaşlar bütçe tekniği açısından herhâlde çok fazla uzmanlaşmış gözükmüyorlar- orada da bir sıkıntı var yani bunun bütçesinin oluşturulmasında. Bakın, yine, TÜRKAK'tan örnek verirsem, mesela, TÜRKAK altı yıl ücretleri sabit tuttu girişimcilere bir yük olmasın diye ama siz burada 6245 sayılı Harcırah Kanunu'nun dışında tutuyorsunuz; 1,5 katı personele ücret teklif ediyorsunuz. Daha işin başında bir haksızlık ve hani bir adaletsizlik var, kurumlar arasında bir adaletsizlik var, onu kastediyorum.

Arkadaşlar da söylediler yani bir acele var tabii, acele var da, Hükûmetin önceliği olabilir, ona saygı duymak lazım ancak tahmin ediyorum 23-25 Kasım tarihlerinde Sayın Cumhurbaşkanın himayesinde İstanbul'da bir Dünya Helal Zirvesi yapılıyor, onun öncesinde bunun kanunlaşmasını da Hükûmet olarak hedeflemeyi herhâlde düşünüyorsunuz, onun için bir acele var. Anlaşılabilir, yani bu, Hükûmetin önceliğidir, ona çok fazla bir şey söylemiyorum. Ancak pazar önümüzde. Yani bu getirilen tasarıda bu pazardan iddialı bir pay alacak tedbirlerin yer alması gerekir diye düşünüyorum Sayın Bakanım. Onun için birtakım konuların çok fazla yönetmeliklere bırakılması da işi müphem kılmış. Tasarının birçok yerinde "yönetmelik", "yönetmelik", "yönetmelik" diyor, hâlbuki böyle önemli bir kurum oluşturuyoruz, başta, yapacaksak biz bu işi, tasarının içerisine dercedebilirdik bazı maddeleri.

Doğru bir işi farklı ve usulüne uygun bir yöntemle yapmamız gerekir diye düşünüyorum. Doğru bir iş, olması gereken bir iş. Bir helal akreditasyonu ve sertifikasyonu konusu meselesi var ve bu, İslam ülkeleri arasında veya dünyanın diğer ülkeleri arasında karmaşık bir yapı gösteriyor. Bunu çözmemiz lazım, bu konuda hiçbir şüphe yok. Ancak bunu yaparken -biraz önce de söyledim- SMIIC bünyesindeki helal akreditasyon standartlarını da doğru oluşturup bu sistemi düzeltmemiz gerekir diye düşünüyorum. Durumu daha karmaşık hâle getirmememiz gerekir diyorum.

Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Sağ olun.