| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/887) ile 2016 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/861) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 30 .10.2017 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli hazırun; 2018 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine beraberce bugün görüşmelere başladık. Tabii, geçtiğimiz hafta sunumu aldık, inceledik. Daha önce orta vadeli plan ve programı yine inceledik ve 2018 ve sonrasıyla ilgili olarak ortaya konulan projeksiyonları rakamsal olarak ve o rakamların da, bakıldığı zaman, hangi iyimserlik potasında ne derece iyi yoğrularak önümüze konduğunu çok net olarak gördük.
Şimdi, Sayın Başkan, Sayın Bakan; 2018 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın bütçe özelliklerini dile getiren tasarının önünde on beş madde sayılmış. Genel değerlendirmeyi yaparken bu on beş maddenin içerisine şöyle bir bakmak istedim. Sadece bir bakayım, bundan önce de benzer başlıklar dikkate alınmıştı ama benzer başlıklarda bugüne geldiğimizde karşımıza çıkan sonuç ne diye, gerçekten inceleme ihtiyacı duydum.
Şimdi, birincisi, "ekonomik istikrarı korumak" diye başlayan bir ana hedef ortaya konulmuş. "Ekonomik istikrar" dediğimiz zaman, istikrar, kısa vadeli şoklar ve kırılganlıklarda ani tepkiler veren bir ekonomide "İstikrar yaşanıyor." diye bir savunmayla devam ettirilemez. Bugün içeride veya dışarıda ani bir gelişmenin neticesi olarak eğer cumaysa pazartesi günü etkilenen neticeler veyahut vadeli düşünme açısından baktığınızda, literatürde orta, uzun ve kısa vadenin bir süresi vardır ama istikrarlı ülkelerde bu geçerlidir. İşte, ne diyelim? Kısa vade bir yıla kadardır, orta vade on yıla kadardır, uzun vade on yılın üzeridir ama bugün baktığınızda, Türkiye'de, artık, kısa vade bir gün oldu, orta vade bir hafta oldu, uzun vade bir ay oldu. İstikrar ve istikrara bağlı hedef belirleme ve ona bağlı olarak gerçekleşmenin realizasyonunu ölçme, maalesef, bu kısa süreçlerde kendini ihtiyaç hâline getirdi. Bugün orta vadeli program açıklanıyor, bakıyorsunuz, daha bir ay geçmeden içeriğindeki hedefler ne yazık ki karşımıza tutmamış olarak geliyor. O zaman ekonomik istikrarı korumak ve bunu gerçekleştirmekte ne derece başarılıyız, sorgulamak lazım.
"Yurt içi tasarrufların ve yatırımların teşvikine katkı sağlamak için bütçe yapıyoruz." Bakıyoruz, yurt içi tasarruflar, hep beraber, geçen sene bütçe zamanında 14-15'e düştü derken TÜİK'in getirdiği sihirli elle bir anda 20'lere çıktı ama gerçekte yurt içindeki tasarrufu daha da artıracak bir sonuç çıktı mı? E ona da bakıyoruz, bizim borçlanma oranımız, borçlanmayla ortaya çıkan tablo, borçlanmadaki gelişmeler ve borç çevirme oranı açısından yaşanan o hızlı yükseliş bize burada da bu konuda yeterli, istenilen hedefe doğru gidilmediğini gösteriyor.
Büyüme potansiyelinin artırılması: "Büyüme potansiyelini artırmak için her şey mübah." diyerek işsizliği artıran bir büyüme gerçekleşiyorsa -bakın, istihdam değil- karşımıza çıkıyorsa bu da çok acı. İşsizliği artıran büyüme diyorum, bir de Türkiye'deki genel iki rakamlı işsizliğin ötesinde, genç ve kadınlar açısından işsizlik rakamlarına baktığımızda gerçekten karşımıza çıkan tablo çok üzücü. Ben bu tablo içinde en çok 15-29 yaş arasındaki gençlerin işsizlik ve eğitim durumuna bakarak bir ülkede -hani istikrar diyoruz ya, gelecek diyoruz ya- "hangi konumdayız ve nereye doğru gidiyoruz"u görebileceğimize inanıyorum. Bugün baktığınızda, 15-29 yaş arasında 18 milyonu aşkın gencimiz var ve bu gençlerimizin maalesef yüzde 29,3'ü yani yüzde 30'u ne eğitim alıyor ne de bir işi var yani boş gezenin boş kalfası denilecek noktada. Biz 15-29 yaş arasındaki gençlerimizin yüzde 30'unu bırakmışız ve o zaman, tabii ki baktığınızda, sosyal açıdan, toplumsal açıdan, eğitim açısından, kültürel açıdan, ekonomik açıdan hangi riskler önümüzde öncelikle sıralanıyor, onu çok iyi görmemiz lazım. Ne yazık ki bakıyorsunuz, bu 15-29 yaş arasındaki yaşlara 15-20, 20-25, 25-29 dediğinizde, maalesef, oranların gittikçe artan boyutlarda olduğunu görüyoruz. Yani bugün 25-29 yaş arasındaki oran o kadar yüksek ki genelin içinde değerlendirdiğimizde, bu 25-29 yaş arası ya üniversite mezunu işsiz ya hiçbir iş yok, yapamıyor, bulamıyor, ortada geziyor. Ama bunlar, 25-29 yaşlar, hayattaki yaş dağılımı ve dengesi içerisinde en önemli yaşlar ve 25-29 yaş arasındaki gençlerin yüzde 36'sı bugün işsiz ve okumuyor, ortada dolaşıyor. Kadınlar açısından baktığınızda, çalışmayan ve eğitime devam etmeyen kadınlar açısından bakıldığında durum daha da vahim. Yani o yüzde 29'luk oranın yüzde 16'sı erkek, kadınlar açısından yüzde 43. "İstihdamı artırıyoruz ama yine de işsizliğe yetmiyor." demiş Sayın Bakan. Yani bir on sene önceydi, hatırlıyorum, yine ekonomiyle ilgili bir bakanımız derdi ki: "Ya, şu kadınlar da iş aramasa işsizlik bu kadar yüksek çıkmayacak." Şimdi, böyle baktığınızda, "İstihdamı artırıyoruz, canım, kadınlar da evde otursun, bu oran da istediği kadar artsın..." Yine, o biraz önce verdiğim rakamlarda genç kadınlar açısından baktığınızda bu yüzde 25-29 oranı yüzde 55'lere çıkıyor. Yani biz eğer büyümeyi sağlayacaksak büyümeyi üretimle sağlayarak, yatırımla sağlayarak, yatırımın verdiği güçle üreterek, istihdam yaratarak ve tüketici gençlik değil üretici gençlik yaratarak yolumuza devam etmeliyiz.
Şimdi, torba yasa için de şunu söyleyeyim: Bu bütçeleri çıkıyoruz, yıl sonlarında çok maddeli torba yasa getiriyoruz, onlar da akvaryumdaki çöpçü balığı gibi. Akvaryumu güzel göstereceğiz diye çöpçü balığı gibi bir torba yasa çıkartıyoruz, "Ne varsa ortada, hadi şimdi hızlıca temizleyelim, yine güzel gözüksün." mantığı içerisinde. Şimdi, yapılan düzenlemeler açısından baktığımızda da biz, önümüzdeki yıl, önümüze gelecek o düzenlemeler içeriğindeki sorunları çözmekten öte, daha çok borçlanabilecek, "Borçlanmışken hadi şu 37 milyarı fazlasıyla kullanacağım, onu da ben kendime bir torba yasayla güç olarak alayım." derken giden bir uygulamayla karşı karşıya kalıyoruz.
Yine bakıyorum bu bütçenin hedeflenen özelliklerine: "Gelir gider, bütçe dengesi, faiz dışı denge ve borç hedefleriyle ilgili orta vadeli mali hedeflerin ulaşılmasına katkı sağlamak." Sayın Bakanım, siz bu sene 47 milyar bütçe açığı hedefliyordunuz, geldi 62 milyar oldu. Ondan sonra da tabii kanuni sınırlamalar gereği yüzde 5'erlik artıştan sonra bir artış daha sağlayarak yüzde 62 milyara getirmek üzere... Bir de borçlanmayı da 89 milyara çıkartıyoruz, ek borçlanmayla daha çok nerelerde ne kullanılmışsa veya varsa açık, ona da yollayalım diye. Şimdi, burada, bakıyorum, sunuşunuzda bu seneki bütçe açığı -2017- 62 milyar, işte 2018'le ilgili sanırım 67 milyarlık bir rakam vermişsiniz. Şimdi, böyle baktığınızda, ne güzel, bu iki karşılaştırma iyi ama biz 47'yle bu seneki 2018'e bakmamız lazım. Yine 47'den buraya çıkarken neden ve nasıl, ne şekilde, hangi harcamalarla çünkü o rakamların ne olduğunu sorduk, geçici toplu bir rakam verildi ama bunun detaylarını da vereceğinizi bu sene içinde dile getirmiştiniz.
Bütçe harcamalarını sağlıklı ve sürekli gelir kaynaklarıyla karşılamak; çok ideal. Yani baştaki istikrar bununla sağlanır ama biz şöyle bir on beş yıla baktığımızda, böyle istikrarlı mı yani vergi kalemlerindeki ve gelir kalemlerindeki istikrarı ve sürekliliği ortaya koyan mı, yoksa tek defaya mahsus gelirlerle mi daha çok bütçeyi dengeleyemedik? Özelleştirme geliri, aflar veyahut onun ötesinde sağlanan tek defaya mahsus mali barışlar, bunlarla sağlanan dengelerle biz bütçeyi bu noktaya getirdik. Yine bu hedef de kendi açımdan baktığımda karşılığını bulamadı.
"Kamu harcama politikasının çok yıllı bütçeleme..." Bunu hiç okumuyorum bile çünkü çok yıllı uygulamalarda maalesef ve maalesef bu ana kadar olumlu bir noktaya gelmedik.
"Sosyal yardım harcamalarını verimlilik açısından değerlendirmek." "Sosyal yardım harcamalarını verimlilik açısından değerlendirmek." demek "Biz yoksulluk idare politikası yapacağız." demektir. Ama Türkiye'nin yoksullukla mücadele ve yoksulluğu ortadan kaldıracağız yani yoksulluğu idare edeceğiz mantığıyla bir bütçe yapması kesinlikle ve kesinlikle hedef olarak bile değerlendirilmez. Önemli olan gelir dağılımındaki adaleti sağlamak, bu gelir dağılımındaki adaleti sağlarken de yoksullukla mücadele edecek olan öncelikleri ortaya koymak, politik öncelikleri ortaya koymak. Ama şimdi bütçe önceliklerine baktığınızda, bugün faize ödenen, yatırıma ödenen ödenekten daha fazlalaşmaya gidiyor. E bu ne getiriyor? Bu, birleşik kaplar teorisi gibi, faizi tercih ettiğinizde bu siyasi bir tercih: "Biz borç alırız, borçla faizini öderiz, oradan faizi alan kesim daha zenginleştir, gelir dağılımındaki adalet bozulur, o zaman ortaya çıkan tabloda yoksullaşma, fakirleşme oldu mu, biz yine bütçeden aldığımız o kaynakla yoksulluğu idare ederiz." Bununla kalıcı bir gelecek olmaz, bununla güçlü bir gelecek olmaz, bununla oturan, istikrarlı bir yapı olmaz.
"Tarımsal destekleme amacı var bütçede." deniyor. Yahu, kaç senedir kanunda var olmasına rağmen yüzde 1'lik, bunu bile sağlamamış bir tarımsal destek varken samanı ithal edip, eti ithal edip tarımla ilgili tarım ürün fiyatlarının açıklandığı gün vergi oranlarını, ithal vergi oranlarını düşürerek, tarımda emek verenleri mağdur ederek hangi tarımsal destekleme gerçekleşecek, çok merak ediyorum.
Ama son bir madde, hesap verebilirlik ve mali saydamlık var ki hedeflerde, bu konuda da gerçekten soru işaretlerim giderek artıyor. Şimdi, biz bugün bir bütçe konuşuyoruz, önümüzde bir merkezî yönetim bütçesi var ama bu bütçe Türkiye'nin o büyük bütçesinin ne kadarını temsil ediyor? Çünkü bizim burada gördüğümüz bütçe, kendi dışında yani 5018'in içine girmeyen, denetimin içine girmeyen ama yine bu ülkenin gelirleriyle ve geleceği ile gelecek gelirlerini de ipotek altına alan bir bakış açısıyla oluşturulmuş tercihlerle karşı karşıya. Şimdi, biz burada önümüzdeki bütçe rakamlarına göre konuşuyoruz, ona göre değerlendirmeler yapıyoruz ama bütçe dışında tutulanlar ne olacak, hesabı ortaya konulamayanlar?
Mesela, hesabı ortaya konulamayanlar... Şimdi, bir Kredi Garanti Fonu çıkardık. Kredi Garanti Fonu, ki KOBİ'ler bugün yüzde 98 işletme, yüzde 50 küsur üretim, işte, katma değerin yüzde 55'i, bu tür yatırımın yüzde 33'ü KOBİ'lerde oluyor; KOBİ'lere destek vermek, amenna, çok önemli. Biz buradan yine bir torba yasa çıkardık, dedik ki: "İşte, 25 milyar, 10 kat da üstüne kadar kredi verilebilecek bir fon yapısı, bir fon potansiyeli oluştu." Kredi Garanti Fonu'nun Başkanı orada oturuyor, dedi ki: "Yüzde 7'lik bir garanti bugüne kadar karşımızda, böyle de olacak." Sayın Mehmet Şimşek'in geçenlerde bir konuşması var, diyor ki: "Biz 25 milyarı zaten göze aldık buradaki risklerde -yani arkadaşlar, bakın, 200 milyara geldi, geçiyor da- bundan sonraki 50 milyar seçeceği projelere göre verilecek ama zaten 25 milyarı da göze aldık." Yani o yüzde 7'lik yüzde 10'a çıkmış bir kere. İkincisi, bu Kredi Garanti Fonu'nun kapsamındaki krediler -hani diyoruz ya işsizlik, istihdam, saydığımız sosyal, siyasal ve kültürel gelecekle ilgili soru işaretleri- burada bu krediler nerede kullanıldı? Bu krediler gerçekten üretim yapmak amacıyla yatırımlar için mi kullanıldı veyahut inşaat sektöründeki darlığı çözmek için mi kullanıldı veyahut müşterisini riskli gören bankanın kendini garantiye alması için mi kullanıldı veyahut Kredi Garanti Fonu kapsamında aldığı krediyi yükselen, hani bu kaynak arayışının yükselttiği mevduat faizlerinde değerlendirmek üzere kullananlar için mi verildi? Ben şimdi çok merak ediyorum, zamanı gelince soracağım: Bu kredilerin dağılımı nasıl oldu? Bize bolluk, büyüme üç aylık bir rahatlama sağlamasına rağmen hani Mehmet Şimşek'in "Gelecekte yükleneceğiz, 25 milyarı göze aldık." dediği kimin neyini göze aldı? Sonuçta bu vatandaşın kaynağıyla oluşan bir gücü göze alıyor, hazinenin gücünü göze alıyor. O zaman nerelerde, ne şekilde ve hangi riskler için kullanıldığını çok çok iyi görmek, test etmek ve ona göre de değerlendirme yapmak gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, diğer taraftan, dedim ya görünen bütçe ve görünmeyenler. Biz burada bir Varlık Fonu kurduk. Varlık Fonu'nu mali denetimin dışında tuttuk ama geçen torba yasa hazırladık, hazine kaynağını artırıp oradan fonlayıp kullanmak üzere önünü açtık. Var mı denetimi? Yok. Denetimi nasıl? İnşallah, yaptıkları işlerin hesabını verdikten sonra Başbakana getirip bize de Plan ve Bütçeye bilgi verecekler. Ne zaman verecekler, nasıl verilecek, tabii, bu da bir soru işareti.
Diğer taraftan, bakıyorsunuz, TOKİ, o da bütçe dışına çıktı; birçok işlem yapılıyor, devasa bir proje. Şimdi, onun da müteahhitlerle ilgili soru işaretlerinin olduğunu söyleniyor. O da dışarıda, o da nasıl... Ama bir gün bir şekilde bu da ödenir.
Bir de tabii, kamu-özel iş birliği projeleri... Bu sene koyduğumuz tutar ortada, bundan sonra ne gelir Allah kerim.
Yani şimdi, biz burada Plan ve Bütçe Komisyonu üyeleri olarak bir bütçe yapılıp, bütçenin üzerinde değerlendirme yapıp bütçeyle ilgili görüşlerimizi rakamsal ve genel değerlendirme olarak ortaya koyarken ama bir de bilemediğimiz, göremediğimiz ve özellikle de risklerinin nereye kadar varacağı soru işaretleriyle dolu görünmeyen, dışarıda bütçelerin de sorumluluğunu taşıyoruz. Ha, bizim sorumluluk taşımamız... Özellikle iktidar partisi ve iktidar partisinin yöneticileri açısından bunu söylemek istiyorum: Sorumluluğunuz çok fazla çünkü gelecek nesillere -bugün idare edilmiyor- iyi şeyler bırakmak önemli.
Bakın, biraz önce arkadaşlarım dile getirdi, dün 29 Ekimdi. 29 Ekim bağımsızlığın, özgürlüğün ve dünyaya karşı güç olarak bir arada olmanın yarattığı bir sonuç. Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesizi olabilme; cumhuriyet, birlikte yaşayarak bağımsız nefes alabilme. Ve cumhuriyetten sonra ki cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede, İzmir'in kurtuluşundan sonraki sürede en önemli yapılan faaliyet Birinci İktisat Kongresi, İzmir'de ve o kongrenin içeriğinde misakımaliye, misakımaliyenin getirdiği bir iktisadi yapı ortaya konuyor. Bir taraftan da karşısında Lozan, Lozan'a ara verilmiş ve oradaki ekonomik güçle ortaya konulan -uluslararası- güç gösteriminde birlik yaratılmış.
Sayın Bakanım, biz Anayasa değiştirdik, Ekonomik ve Sosyal Konsey diye bir yapı oluşturduk. Ekonomik ve Sosyal Konsey, bugünkü dış politik ve içeride yaşanan kırılganlıklar açısından baktığınızda bir araya gelmesi gereken en önemli birimlerden bir tanesi. Kaç yıldır toplanıyor? Kesinlikle toplanmıyor. Bırakın Ekonomik ve Sosyal Konsey ve onun demokratik ortamdaki ekonomik kararlara katkı sağlamasını, biz ekonomiyle ilgili kararları bir gecelik kanun hükmündeki kararnamelerin içerisine yazıp Türkiye'nin ekonomisini ve geleceğini ortaya koyan değerlendirmelerle, bir yerde baktığınızda halkın beklentilerine cevap vermeden sadece ve sadece günü kurtaracak politikalarla bir yasal zemin oluşturuluyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Ek süre veriyorum.
Buyurun Sayın Tamaylıgil.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Bu, son derece yanlış çünkü içinde bulunduğumuz dönemi, yaşadığımız veya yaşayabileceğimiz olumsuzlukları, baktığınızda, karşımıza koyacağı riskleri çok iyi değerlendirmek, çok iyi görmek zorundayız. Eğer biz ekonomik açıdan gücümüzü sağlayamazsak ve o gücü sağlayamayıp her tercihte hem toplumsal bütünlüğü hem de ekonomik potansiyeli kullanamama başarısızlığı gerçekleşirse bizim bugünkü dünyada rekabet gücünde çok ağır bir güçsüzlük noktasına gelmemiz karşımıza çıkacak en olumsuz sonuç olarak kendini gösterecektir.
Bir de tabii, bütçeyi konuşurken yapılan düzenlemelere baktığımızda, tercih, dediğim gibi ya kaynağını devlet vergilerle yaratır ya da bütçe harcamalarını artırmaya devam eder, bütçelerinde de bunun kaynağını borçla sağlayabilir. Şimdi, 2013'ten beri bakıyorum, Türkiye bir anayasal değişiklik sürecine geçmeden önce 2014'te bir Cumhurbaşkanı seçiminin arkasından ekonomik görüntüleriyle, görünümüyle karşısına çıkan tabloyu iyi değerlendirmek, iyi okumak lazım. Biz 2013 yılında kredi kuruluşlarının tamamının pozitif yönde değerlendirdiği, borçlanma ve faiz ödemeleri açısından, faiz oranları açısından ve enflasyon açısından baktığımızda tek haneli rakamlara indiğimiz dönemleri ve günleri yaşadık. Yıl 2014 oldu, bir yerel seçim ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ve arkasından fiilî başkanlık, hani Anayasa'yla değiştirdik yasal olarak ama fiilî olarak başladıktan sonra ne işsizlik iki hanenin altına düştü ne enflasyonda hedeflenen yüzde 5 yüzde 60-70 şaşmadan gerçekleşti, baktığınızda faizler ve borçlanma ihtiyacı arttı. Türkiye'nin ekonomik olarak ortaya çıkan tablosu, hani yasal olarak anayasal değişikliğin yürürlüğe girmesine gerek yok, fiilî olarak gerçekleştiğinde bize yaşattığı tabloyla net olarak ortaya çıktı.
Şimdi, bunların hepsini doğru okumak, doğru görmek lazım. Hep değerlendirirken de burada hiç kimsenin, bu ülkenin gerek ekonomisiyle gerek siyasi yapısıyla gerek toplumun kendi içindeki huzur ve birlikteliği açısından daha iyi yaşamasından öte bir dilekle söylemlerini ortaya koyduğunu düşünmemek gerek ve buradaki uyarıların... Geçen sene bütçe görüşmelerinde "Çift açığa gidiyorsunuz, bu çift açığın yaratacağı risklerin sonrasındaki toparlama çok zor olur." diye uyardığımızda Sayın Bakan yine dinledi ama çift açık oldu ve bu çift açığın finansmanıyla beraber bir taraftan uygulanan maliye politikaları, bir taraftan fiyat, istikrarla ilgili ortaya konulan tercihler, bunların çatışması ve karmaşıklaşması bize bugün, hani başta dediğiniz ekonomik istikrar değil, istikrarsızlığın ortaya getirdiği sonuçları yaşatır olmaya başladı.
O yüzden, şimdi işte orta vadeli program, plan hazırlandı. Orta vadeli programları getirin yani 2005 yılındaydı yanılmıyorsam ilk çıkışı, on bir yıla bakalım Sayın Bakan, şöyle oturalım yan yana, on bir yıldaki OVP'leri koyalım yani yüzde 85'i tutsun veyahut işte, ne diyeyim, bir oran koyalım, gerçekten... Yani kime, ne güven verecek o sonuçlar? Hiçbiri tutmamış. Bırak, hepsi değişmiş, sürekli değişmiş; bir enflasyon oranı... Yani bu sene bir kur koymuşsunuz, şimdi, o kadar enteresan ki o kur hedefiyle o büyüme çıkmaz, o kur hedefiyle o ithalat oluşmaz yani alttaki; birbiriyle çelişen, çelişkili rakamlar. Bunu bu şekilde söylediğimizde de diyorsunuz ki: Ya, işte, siz oradan bakıyorsunuz... Yok, yani bırakın oradan bakmayı, buradan bakmayı; buradaki rakamsal olarak bir "ax+y=z" diye bir rakam şeyini okumuş, matematik okumuş herkesin bileceği noktada. Yani şu kur hedefi, ortalama kurlarla ortaya çıkan diğer hedeflere bak... Şimdi, biz ona göre bir bütçe yapıyorsak o zaman da deriz ki: Ya, işte, 47 açık bekliyorduk, 62 oldu; işte, şimdi şu kadar bekliyoruz, artık... Yani bunların güven verici... Ekonomide en önemli mihenk taşı güven, istikrarın da oluşturacağı en önemli başlık güven. Eğer güven sağlanmazsa ve eğer ki o güveni gerektirecek olan uygulamalar karşımıza çıkmazsa ne yazık ki biz yine pek çok konuda, "çöpçü balığı" dediğim torbalarla işi idare etmeye çalışırız.
Bu arada, vergi de bu konuda çok önemlidir, vergi hukuku çok önemli. Vergi hukukunun önemini ve ona göre düzenlemeleri iyi yapmak lazım. Bakın, yatırım harcamalarını geçen sene verdiniz, 102 milyardı sanırım, bu senekini de "Bu yılbaşı vereceğiz." dediniz. Oradaki, yapılan teşviktir bu vergi harcaması, neticede hepimizin ortak verdiği katkıdan sizin belli alanlara yönlendirmeniz sonucunda ortaya çıkacak olan sonuçtur. Bu sonucun istihdam yaratması, üretim yaratması, uluslararası rekabeti artırması lazım, eğer artırmıyorsa onları kesmek lazım. Buna göre değerlendirmek çok önemli. O performansı çok iyi görmek zorundayız ve dediğim gibi, vergi hukukunu Anayasa'ya ve Anayasa'nın gereklerine göre oluşturmalıyız. Vergi adaletini oluşturmalıyız. Vergi adaletinin altında dolaylı, dolaysız vergiler var. Vergi adaletiyle beraber vergi ahlakını da -altını çiziyorum- hiçbir şekilde bozmayacak tercihlerle bir gelecek planlaması içine girilmesi gerekir diyorum.
Bir ufak parantez, şunu söylemek istiyorum: Geçen gün Gelir İdaresinin sayfalarına falan bakıyorum yani şimdi, bir ayda işveren, işçi... Öyle günler yazmışsınız ki ayın 1'inden 30'una kadar adam veya kadın neyi takip etsin? Onu yapacak, ötekini verecek, o beyannameyi verecek, oradan faydalanacak, yok affa girecek, aftan çıkacak; bir ay durmadan... Ya, şunu böyle günlere bölerek, daha derli toplu bir noktaya taşıyarak...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Görselliği mi kötü?
BAŞKAN - Sayın Bakanım, soru-cevap işlemini daha sonra yapacağız.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Görsellik değil, her gün bir şey yapıyor ama kişilerin kendi sorumluluklarını... Aylara göre bile muhtasar ve şey değişebiliyor. O yüzden bunları derli toplu hâle getirecek, en azından, diyorum ki, sistematik açısından da vergiyi toplanabilir hâle getirmek önemli.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Son bir cümle söyleyeceğim: Vergi ödemek anayasal olarak herkesin göreviyse vergiyi almak ve doğru şekilde, adaletli almak da sizin göreviniz. O yüzden vergi adaletinin bir an önce sağlanacağı ve bütçelerin de doğru temeller üzerine yapılandırılacağı gelecek diliyorum. 2018 hayırlı olsun diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.