KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, işsizlik sigortası işsizin primiyle birlikte işverenin primiyle oluşan, işsiz kaldığında hak edilen bir şeydir. "İş almaya hazır olma" diye bir kriter getirilmiş ve burada bir sürü zorluklar içerisinde olan "Kendi hakkını kullanamayacak." diye bir sonuç çıkar; birincisi bu.

İkincisi, beş günlük ve 100 milyar liralık bir fondan bahsediyoruz, 3-4 milyar lira beş gün geç ödeniyor, beş gün erken ödenebilir; bence böyle bir şeye hiç gerek yok.

Üçüncüsü, işsizden kestiğimiz bu miktarları nereye ödediğimizi biliyoruz biz. Kara yolları müteahhitlerine işsiz parasının nasıl kanunla aktarıldığını, bu kara yolları müteahhitlerine gidildiğinde ve işsizlik sigortasını işsiz sayısıyla karşılaştırdığımızda bir sürü insanın alamadığının da farkındayız. Öyle, işsizin aleyhine bir düzenleme ki. O fonun sahibi işsizdir. Ayrıca, Hükûmet yaptığı hesaplarda kamu borç stokundan varlık olarak İşsizlik Sigortası Fonu'nu da düşüyor. Bu nasıl oluyor ben anlayamıyorum çünkü İşsizlik Sigortası Fonu, Hükûmete ait değil, işsize ait bir fon, özerk bir fon. Bunu nasıl kamu varlığı olarak gösteriyorlar, onu da anlayabilmiş değilim.

Ben demin dediğim gibi -madde üzerine konuşmaya başlıyorum Sayın Başkan- yasa teklifinde yeterince bilgilendirilmediğimize göre, biz yasa üzerine konuşarak daha iyi aydınlatmaya çalışalım çünkü bu yasaların tamamı da ekonomiyle ilgili yasalar. Biliyorsunuz, ekonomide alınan kararlar siyasetten çok yüksek miktarda etkileniyor. Mesela, "Kur yükseldiğinde ne oluyor?" diye düşündüğümüzde bizim ülkemiz aşırı döviz borçlusu bir ülke olduğu için, kur yükseldiğinde öncelikle reel sektörde açığı olan yani döviz varlıkları döviz borçlarının çok üstünde olan firmalar her kur yükselişiyle ciddi zararlara giriyor. Ayrıca, yine, bu doğru olmayan siyaset yüzünden borsa endeksimiz yeterince yükselmeyerek, çoğu zaman da düşerek ne yazık ki şirket değerlerimizi düşürüyor ve borsanın da yabancıların elinde olduğunu düşünürseniz, değeri düşmüş şirketlerimiz yabancılar tarafından çok daha ucuza satın alınabiliyor.

Kamu borç yükümüz artıyor, kamu borç yükümüz yüksek. Eskiden millî gelire oranlayarak söylüyorduk, "Şuna göre bu, buna göre şu." diye, artık millî gelir rakamlarımıza göre de -Allah'a bin şükür- çok çok yüksek oldu.

Sadece kamu borcu değil, Türkiye'nin asıl sorunu ise özel sektör borcudur. Özellikle, bu tüketici kredilerinde rakam olarak belki daha düşük görünüyor, kredi kartlarında daha düşük görünüyor ama ezdiği kitlenin gelirine baktığınızda, ciddi bir şekilde bizim ülkemizde sosyal bir yara yaratmak üzere olduğunu görüyoruz.

Bir OVP hazırlanmış durumda, evlere şenlik bir OVP var arkadaşlar. Çünkü OVP'nin varsayımlarıyla dünyadaki bütün otoritelerin varsayımları arasında ciddi farklar var. OVP diyor ki: "Bizim ülkemize oluk oluk döviz akacak ve bu oluk oluk döviz sayesinde de enflasyonun altında kur artışı sağlanacak." Öbür taraftan, oluk oluk döviz akıtanlar... Kim onlar? FED, Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası. Açıklamalarına bakıyorsunuz, diyorlar ki: "Evet, biz oluk oluk döviz akıttık 2008'den bu yana -bizim gibi ülkeler de bu oluk oluk dövizden pay aldılar- ancak bundan sonra oluk oluk akıtmayacağız çünkü enflasyon yükseliyor, yani bir canlanma var, işsizlik düşüyor. Artık biz iki tane, üç tane şeyi bir arada yapacağız." Mesela FED şunu söylüyor: "Miktar kısıtlamasına gideceğim." Ne demek miktar kısıtlaması? Eskiden Amerikan hazinesi, hazine kâğıdını götürüyordu Amerikan Merkez Bankasına veriyordu. Merkez Bankası da basıyordu parayı, 4,5 trilyon dolar piyasada fon yarattılar bu 2008 krizinden sonra. Şimdi diyor ki: "İki şeyi yapacağım: Bir, parayı toplamaya başlayacağım ekim ayından itibaren, o 4,5 trilyon doları geri çağıracağım. İki, bir de faiz yükselteceğim." Şimdi, onlarda sıfır faiz var neredeyse, hatta banka da para istiyor parayı korumak için. Şimdi, bu miktarlar yavaş yavaş geri çekilmeye başlayacak. Ee, faizi de yükseltecek. Para nereden çıkıp gidecek? Bizim tip ülkelerden çıkıp gidecek. Bu demek ki dünyanın söylediği ile OVP'nin söylediği arasında bir terslik var. Dünya diyor: "Parayı çekeceğim." OVP diyor: "Bize para gelecek." Bu tersliğe dair ne yazık ki ben şimdiye kadar ciddi bir açıklama görmedim ve açıklanan OVP'nin mürekkebi kurumadan OVP çöktü.

Bir de bizim hesaplarımıza "Yanlış." diyorlar, onu anlayamıyorum. Hesap hesap konuşmakta fayda var ama ne yazık ki demokratik bir ülke olmadığımız için televizyonlara çıkıp karşılıklı konuşma şansımız da olmuyor.

Şimdi, "kırılgan 5'li" diye ülkeler var. Kırılgan 5'li kim? Endonezya, Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, bir de biz. En kırılgan da biziz. En kırılgan şu demek: Kırıldığınız anda ne yazık ki ağır ekonomik krizler yaşama şansına sahipsiniz. Bizim ülkemizin aşırı finansman ihtiyacına bakıyoruz: Bizim ülkemiz aşırı finansman ihtiyacını, sağlıklı olan "FDI" dediğimiz doğrudan yabancı yatırımla mı karşılıyor? Hayır. Yüksek faize doğru koşan, tefeci faizi ödediğimiz, yüksek faize doğru gelen portföy yatırımları, devlet kâğıtları ile hisse senetlerine doğru bir giriş var, şimdi o da düşmeye başladı. Bu da düşünce ne oluyor? Bizim kurumuz üzerindeki baskı artmaya devam ediyor. Kurumuz üzerindeki baskının artması da OVP'nin kur hesabının tutmasını zorlaştırıyor. Kur üzerine baskı olunca aynı zamanda ne oluyor? Aynı zamanda, bizim ekonomimiz önemli bir şekilde ithalata dayandığı için de enflasyon maliyetlerimizi yukarı çıkarmaya başlıyor. OVP'de bu senaryo da yok, olması kuvvetle muhtemel, şu an olan bu senaryo yok, tersine bir işleyişi almış götürmüşler. Firmalarımızın aşırı kur riski tehdidi altında olması da kurun bu baskısını ayrıca bizim ekonomimiz adına tehlikeli bir hâle getiriyor. Diyoruz ya: "Biz ülkemizde yüksek faizle borçlanmak zorunda kalıyoruz." Peki, biz niye yüksek faizle borçlanıyoruz? "Faiz bobisi" diye bir şeyimiz var bizim, "faiz bobisi" varmış. Faiz lobisine "faiz bobisi" diyorlar, faiz lobisi yapıyormuş her işi. Şimdi, faiz lobisi kimdir, nedir, ilişkilerimize göre sürekli değişiyor. Mesela, Amerika'yla ilişkilerimiz bozulmuyor, "Amerika faiz lobisi değil, her zamankinden daha iyi ilişkiler." diye manşet atıyoruz, ilişkiler bir bozuluyor "Faiz lobisinin başında Amerika Birleşik Devletleri var." TÜSİAD'la ilişkiler bozulmuyor, "TÜSİAD faiz lobisinden değil.", bozulduğu zaman "TÜSİAD faiz lobisi." Bankalarla ilişkiler iyi gittiği zaman, yüksek kredi verdiği zaman "Aslanım bankalar, bankacılık sektörü çok güçlü." Bankalar risk dolayısıyla krediyi vermediği zaman "Faiz lobisi, faiz bobisi bankalar." Faiz lobisi bankalar falan değil, faiz lobisi Hükûmet. Nasıl yapıyor Hükûmet bu işi? Hazine Müsteşarlığımız var. Şimdi, geldiler bize, bütçeden yetki aldılar. Sayın milletvekilleri, biz Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyiz. Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olarak, Parlamentonun teknik komisyonu olarak, sonra Parlamento olarak Sayın Maliye Bakanına dedik ki: "Bu kadar gelir topla, bu kadar gider yap, bu kadar da borçlan." Yetkisi o kadar. Şimdi, bizim verdiğimiz kabaca yetki 51 milyar liraya geliyor. Bize hiç haber vermeden Anayasa'mızdaki yetkilerimizi de elimizden alarak bunun üzerinde borçlanma yapmış Sayın Maliye Bakanı. Hazine borçlanıyor hazine, bütçenin rakamını aşacak şekilde hazine borçlanıyor. Şimdi, hazinenin borçlanması pratik hayatta ne yapar? Şimdi, hepimizin kredi ihtiyacı var. Düşünün, hepimiz bankayız, şirketiz, yurttaşız. "Hazine" diye kocaman bir şey geliyor, bütün fonu topluyor. Biz kredi istediğimizde "Kredi yok." Niye? "Faiz düşük." Faizler yükselmeye başlıyor. Şimdi, hazine borçlanma tarihlerini koyun ve hazine faizlerini koyun, bir de piyasa faizlerini koyun; piyasayı nasıl gemlediğini ve çektiğini göreceksiniz hazinenin. Şimdi, bu yetkisiz borçlanmayı ne yapıyor bu hazine ve Maliye Bakanı? Götürüyor Merkez Bankasında nakit olarak tutuyor. Ne hakla tutarsın sen? Piyasadan bu kadar fonu çekersen ve götürüp de onu bankaya koyarsan piyasada faizler yükselir. Onun için faiz lobisi tam da bu Hükûmetin kendisidir, öyle "faiz bobisi" diye böyle başka yerlerde bir şey aramaya gerek yok. Hazine Müsteşarlığının anayasal yetkilerine tecavüz ederek Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve bütçe yetkisini aşarak -ki bu suçtur- yaptığı borçlanmayla piyasada faizleri yükseltmektedir. Bunu bir kere netleştirmemizde fayda var.

Türkiye ekonomisindeki sıkıntılar bununla da bitmiyor. "IMF büyüme rakamlarını düzeltti." diye her tarafta manşet atıyoruz. "IMF büyüme rakamlarını düzeltti." Peki, büyüme rakamları nasıl düzeldi? Türkiye İstatistik Kurumu zincirlenmiş endekse göre yeni seri hesabı yaptı ve biz bir baktık ki iki tane güncellemeyle birlikte toplamda yaklaşık 3.500 dolar daha zenginiz. Yani 740 milyar dolara inmişti millî gelirimiz, bir gece bir kalktık, 860 milyar dolar olmuş. "Nasıl olmuş?" diye sorduğunuzda "Ya, biz daha önce yanlış hesaplamışız." dedi, Türkiye İstatistik Kurumu "Biz daha önce yanlış hesaplamışız." dedi. Niye yanlış hesaplamışsın? Normalde istatistik nasıl hesaplanır? İstatistik Kurumunun anketörleri giderler, bilinçli bir anket yaparlar, o anketten de sonuca varırlar. Dediler ki: "Bu ankette bize cevap verenler yalan söylüyor." Aynen söyledi Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı, hatta, şöyle dedi: "Bu coğrafyanın insanları yalancıdır." dedi. Kayıtlarda var, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanının söylediği bu iş. Peki, nasıl doğruyu bulmuşlar? Doğruyu Maliyede bulmuşlar, Yaşar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar hesabı. Anketöre yalan söyleyen bizim müteşebbisimiz ve diğer şeyler Maliyeye gitmişler -ki Maliye ondan vergi alacak- Maliyeye doğru söylemiş.

Ve korkunç bir inşaat büyümesi var bizde. Ya, bu kadar inşaat büyümesi var ama inşaat istihdamında büyüme yok. Çimento müstahsillerinin rakamlarına bakıyorsunuz, bu kadar büyüme yok. Demirde böyle bir şey söz konusu değil ama inşaat çok büyümüş.

Bir de biz aşırı tasarruf ediyormuşuz. Meğer tasarruflarımız bildiğimizin haricindeymiş. Peki, tasarruf etsek ne yaparız? Yatırımlara aktarırız. Yatırıma bakıyorsunuz, sanayi yatırımı düşüyor, yine, inşaat yatırımı artıyor. İnşaat yatırımında da kamu-özel iş birliğine vuruluyor ama istihdamı artırmıyor ve dünyada hiç kimse inanmıyor. Hani, bir tek siz yoksunuz, bu ülkede biz de varız, bize söylüyorlar, "Biz Türkiye'nin rakamlarına inanmıyoruz." diye. Sonuçta bu rakamlar patladığında, işte, Yunanistan'da bir kere patladığında Yunanistan halkı... Şimdi biz Yunanistan'la dalga geçiyoruz da kişi başına millî gelirde bizden hâlâ yüksekler bu berbat hâllerine rağmen. İşte, bu sayede biz kâğıt üzerinde çok zenginleşmişiz ve büyümüşüz. IMF başka yerden rakam alabilecek durumda değil, bu rakamlara göre büyümeleri revize edince de biz çok seviniyoruz "IMF bizim rakamlarımız büyüttü." diye. Oysaki IMF'nin rakamlarıyla OVP'nin rakamlarını tek tek karşılaştırdığınızda IMF hâlâ OVP'nin rakamlarına güvenmediğini söylüyor. Şimdi bir de satın alma gücü paritesi tutturduk, bir de oradan gidiyoruz. Bu arada, şunu da söyleyeyim de: Üretimde 4 milyon Suriyeli var, onlar millî gelir hesabında sayılıyor ama kişi başına gelir hesaplanırken o 4 milyon Suriyeli yok. Üretirken var, millî gelir hesapları içinde var -onlar da üretiyorlar çünkü- ama kişi başına millî gelir hesabında ne yazık ki Suriyelileri koymayarak bir başka... Buna okey masasında "tabelada giydirmek" denir, ne yazık ki istatistiklerde de tabelada giydirme şeklinde bu iş devam ediyor.

Türkiye bütçesine bakıyoruz, demin anlattım, işte, verdiğimiz iznin çok daha üstünde bir borçlanmaya, açığa doğru gidiyor. Peki, niye oluyor bu açık? Mesela, memura yüzde 10 ek zam verdik mi? Burada bir sürü memur var. Enflasyon kadar memura zam veriliyor. Enflasyonu da geriden veriyorlar, enflasyon da hedef enflasyon. Hayatlarında tutturamadılar bunlar enflasyonu, tutturamadıkları enflasyonu da bir tek memur ile çiftçiye tutturmaya çalışıyorlar. Seneye enflasyon yüzde 6 olacak, yüzde 3+3,2 memura zam veriyor, kamu çalışanına zam veriyor. Çiftçinin taban fiyatında belini kırıyor. Fındıkçının biri televizyona çıktı konuştu, bana konuşmuyor, Maliye Bakanına konuşuyor, nasıl güzel derdini anlattı, o fındık fiyatlarını, yağmurun altında fındık toplarken. E, tütüncüye verilmiyor, üzüm üreticisinin beli kırılmış. Bizim bütçemiz niye açık veriyor? Yani geniş halk yığınlarına hiçbir şey vermiyoruz, üstelik, onu verecek şekilde de biz bütçe gelirlerini toplamışız ama bizim yıllık verdiğimiz açığı ilk altı ayda kullanmış oluyorlar. Niye? Çünkü referandumda haksız rekabet oldu. Benim vergimle benim tercihime müdahale ettikleri için oldu. Sarayın saltanatı, mesela, Marmaris'te yapılan o gösterişli saraylar... Almanya'yı protesto ediyoruz ya, alta inin, bakın şimdi, kırmızı plakalı Mercedes'leri göreceksiniz. İşte, bunlar yüzünden bütçe açığımız çok oldu ve geldik, tütüncüye fatura çıkardık biz. Makaronda... Yani normal sigara paketini alamayan insanların hepsi gidip bizim yerli tütünümüzle sigara içiyordu. Ödeyemiyor adam, tiryaki, ne yapacak? 15 lira veremiyor paketine. Şimdi, getirdik, ona vergi koyuyoruz, vergiyi de Amerikan şirketleriyle bölüşecekler. Ha, Amerikan şirketlerine bunlar kadar haksızlık etmeyeyim, yüzde 80'i vergi, kalanı Amerikan şirketlerine gidiyor. Tütüncünün tütününe göz dikmişler, bir de "kaçak tütün" diyorlar. Ya, bu yerli tütün, Amerikan tütünüdür kaçak tütün olan. Tütün yerli, yerli; "kaçak tütün" diyemezsiniz Adıyaman'ın, Malatya'nın tütününe. Kaçak, bunu diyen zihniyettir ancak. E, şeker pancarında durum farklı mı? Pancar üreticilerinin beli kırıldı, şeker fabrikaları kapatıldı. Ne üretiyoruz biz? Nişasta bazlı şeker üretiyoruz? Kim üretiyor? Amerika'nın Cargill şirketi. Nerede? Bursa'da, tarım arazilerini verdiniz, fabrika yapıldı ya orası. Peki, bu Cargill şirketinin genel müdürü nereyi yönetiyor? Türkiye Şeker Kurulunu. Türkiye Şeker Kurulu ne? Türkiye'nin şeker politikalarını belirleyen yerin üyesi Amerikan Cargill şirketinin genel müdürü. Şekerde müstemlekeyiz biz, kendi sağlıklı şekerimiz yerine nişasta bazlı şeker üretiyoruz, NBŞ. Avrupa'da yasak, kota koymuşlar, yüzde 2. Bizde kota var ama her sene Bakanlar Kurulu kararıyla kotayı artırıyoruz nişasta bazlı şekerde. Her sene dava açılıyor, her sene Bakanlar Kurulu kaybediyor ama her sene yaptığı için de kimse bir şey diyemiyor. Bütün nesillerimiz obeziteye ve kansere yol açma riski olan, bu konuda binlerce makale yazılan nişasta bazlı şekerle zehirleniyor. Biz ne yapıyoruz? Ürün fiyatını düşürmek için nişasta bazlı şekeri Amerikan Cargill şirketi ve diğer üç büyük şirket tarafından yerli şeker üreticisinin belini kırarak, şeker pancarı fabrikalarını ve şeker fabrikalarını özelleştirerek bu tezgâhın içine düşüyoruz ama yine de enflasyon artıyor. Bu sefer, enflasyonu düşürmek için ne yapıyorlar? "Gıda fiyatları çok yüksek. Ne yapalım? Eti ithal edelim." 2010'da eti ithal ettiniz, et fiyatları düştü mü? Sadece Türkiye'deki canlı hayvan sayısı düştü, sığır stokumuz düştü, ha bire Şilili, şimdi, en son, Sırp ve bir de "Hicazi" diye bir şirket var, nedense bütün ihaleleri de o kazanıyor. Nasıl ihale yapıyorlarsa? Şimdi, canlı hayvan ithalatı için altı ay önceden hazırlık gerekiyor, "ivedi hâl" diye pazarlık usulü ihale yapıyorlar, hayvanı hazırlamış şirket, Hicazi şirketi, Hicazi'den başka kazanan yok. Hicazi şirketi getirdikçe de bizim yerli hayvan stokumuz düşüyor, yerli hayvancımız süt ineklerini kesmek zorunda kalıyor ve bugün yarı yarıya indi. Tekrar ithalat yapacaksınız, tekrar düşecek. Yarın öbür gün o ülkelerde fiyat yükseldiğinde veya bir ambargoya kaldığınızda kıtlık olacak, açlık olacak. Normalde, bir Türk işçisi 7 saat çalışarak...

BAŞKAN - Sayın Erdoğdu, son iki dakikanız.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tamam, efendim, son iki dakika daha anlatayım.

Normalde, yerli ve millî bir işçimiz 7 saat çalışarak 1 kilo et yerken bir İngiliz 1 saat çalışarak yiyor mesela ve biz hâlâ et ithal etmeye devam ediyoruz.

Sonuçta, yapılan işlemlerin hepsine baktığımızda, ne yazık ki bu Hükûmetin sadece belirli şirketlere çalıştığına, "yerli ve millî" söyleminin sadece dilde olduğuna, faiz lobisinin tam kendisi olduğuna yönelik bir sürü delili size sayabiliriz ve bu Hükûmet böyle çalışmayı sürdürdüğü için de ben de bunu anlatacağım. Çünkü, çok samimi bir şekilde yasalara katkı sağlamaya çalıştık, dedik ki: Burası millî irade, sonuçta, biz de sizden küçük bilgiler istiyoruz. Başından beri bu bilgileri bize vermediler ama bizim de muhalefetten gelen bu tip haklarımız var.

Bir sonraki şeyde size akaryakıt ve enerji piyasasını anlatmayı düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.