| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Vergi Kanunları ile Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/884) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 11 .10.2017 |
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Çok teşekkür ediyorum.
İşin siyasi polemik tarafı bir tarafa, işe teknik olarak cevap vermek gerekirse önce Saraçoğlu Mahallesi'nden başlayayım. Saraçoğlu Mahallesi cumhuriyetin ilk döneminde yapılmış, uzun yıllar gerçekten, Ankara'da memurların, üst düzey kamu görevlilerinin kullandığı bir lojman mahallesine dönüşmüş, herkes tarafından bilinen bir yer. Ama bu yapılar uzun yılların getirdiği yorgunlukla, uzun yılların getirdiği yıpranmayla gerçekten eski, o ilk yapılışındaki görünümü ve siluetini de kaybetmiş durumda. Aslında son belki de on yıldır orada oturan görevliler üst düzey görevliler de değil, normal -bizim en güzel memurumuz düz memur- memurumuz oturmuş orada. Otursunlar, eyvallah. Ama bu lojmanlar artık şehrin bu kadar merkezinde, bu kadar merkezî bir lokasyonda.
Sonuçta insanız hepimiz. İnsanlar çamaşırını tabii ki balkonuna asacak, camına bir şeyler koyacak, koysun. Ama biz bu geldiğimiz noktada Saraçoğlu Mahallesi'ni lojman olarak kullanmak yerine bütün Ankara'nın ortak kullanım alanı olarak nasıl değerlendirebiliriz diye bir çaba içerisine ve gayret içerisine girdik. Yani şimdi eski fotoğraflarını çıkaralım, bakalım. Gerçekten oradan geçtiğimiz zamanki görüntüler bir şehrin, bir başkentin, Başbakanlığın, Genelkurmay Başkanlığının, Meclisin bu kadar yakınında bir o görüntülerin olmasına da gerek yok. Oradaki insanların o çamaşırları asmasına saygı duyuyorum. Hepimiz insanız ve öyle yapıyoruz zaten. Orada bir sorun yok. Sadece bu lojmanları yıpranmışlıklarıyla, kullanılmışlıklarıyla aynı şekilde devam mı ettireceğiz, yoksa bunu aslında Ankara'ya kazandıracağımız bir projeye dönüştürebilecek miyiz?
Öncelikle hak veririm, bilmek zorunda değilsiniz. Namık Kemal Mahallesi'ndeki bütün binalar tescilli yapıdır, tescilli sit alanıdır orası. Yani bilmemeniz haklı, o konuda ben bilgi vermek zorundayım. Ama bilenler de bilmemezliğe veriyor bunu. Dolayısıyla biz bu projede hiçbir binanın hiçbir kenarını yıkmayacağız, hiçbir binayı ortadan kaldırmayacağız, hiçbir binayı... Aslında normalde mevzuata göre yıkıp aslını da yapmak mümkün. Hayır, bütün binalar orijinal, bugünkü hâlleriyle bakımdan geçirilecek. Deprem dayanıklılığı sağlanacak. İç yapıları, iç mimarileri düzeltilecek ve gerçekten orayı Ankara'nın bir kültür, sanat, insanların akşamları rahatlıkla gidip oturabildikleri, Ankaralıların uğrak yeri olan bir merkeze dönüştüreceğiz.
Burada, getirdiğimiz yasal düzenlemeyle Saraçoğlu Mahallesi arasında hiçbir bağlantı yok. Bununla ilgili bir Bakanlar Kurulu kararı çıktı ve biz bu Bakanlar Kurulu kararında Emlak Konuta bir yer devretmedik, taşınmazın mülkiyeti bizde. Sadece, ortak proje yapmak üzere yetki aldık Bakanlar Kurulundan.
Dolayısıyla, bakın, bilmediğiniz tarihî bir gerçeklik daha söyleyeyim: Emlak Konutun geçmişi Arsa Ofisine dayanır. Aslında, ne kadar güzel tarihî bir rastlaşma var ki o konutları yapan Ofis dönüşmüş, dönüşmüş, Emlak Konuta gelmiş, şimdi Emlak Konut yepyeni bir projeyle en başta yaptığı bütün o mimari alanı yeni baştan Ankara'nın hizmetine sunacak bir proje yapacak. Şu anda Emlak Konut bu projeyi çalışıyor. Bütün şeyimiz şu: Bugünkü yeşilden daha fazla yeşil olacak. Bugün etrafı kapalı, vatandaş dışarıdan görüyor ama içeriye giremiyor. Hayır, bütün o etrafındaki duvarlar yıkılacak, vatandaşımız normal girmek istediği zaman oralara girebilecek, o mekânları kullanabilecek.
İstiyoruz ki orada, bir kere söyledim, bütün yapılar aynen duracak. Sadece orta alanda, orayı bir yaşam alanı meydana getirmek üzere yerin altında, hiçbir şekilde yukarıya bir mimari değil, yerin altında, yerin üstünde de bir kat bir kongre merkezi yapacağız oraya. İnsanların gelip rahatlıkla kongre yapabileceği bir alan olacak orası. Çok küçük bir butik otel olacak. Ama bugünkünden kesinlikle daha yeşil olacak ve muradımız şu, yani orada güzel, böyle, kitapçıların olduğu mekânlar olsun, müzikholler olsun, kültür merkezlerinin olduğu alanlar olsun, insanlar sadece gündüz değil, gece de oraları kullansın, o mekânı zenginleştirmek için ofis alanlar olsun, yine bir alan, bir kısmı konut alan olsun. Yukarıda, Kalkınma Bakanlığı tarafında çok güzel bir konut alanı üretmek mümkün.
Yani, dolayısıyla, arkadaşlar, demin "Vatanımızı seviyoruz." dediniz. Hepimiz seviyoruz, kimsenin sevgisini kimse teraziye koymasın. Ben nasıl sizinkini koymuyorsam siz de benimkini koymayın ve hassasiyetleri çok iyi biliyorum. Çiğdem Toker'e telefonda bunu söylemişim. Neden? Çiğdem Toker bir yazı yazmış, aslı astarı olmayan, hayal dünyasında kurduğu bir yazıyla demiş ki: "Şöyle, şöyle olacak." Ben de kendisini eskiden tanırım. Çok samimiyetle "Çiğdem Hanım, size söylenen gibi veya sizin düşündüğünüz gibi değil, gerçekten burayı Ankara'ya kazandırmak istiyoruz. Ankara'nın bir prestij projesi olsun, bir nefes alanı olsun. Yani orada, Ankara'nın o mekânını düşünün. Orada insanlar şu anda Güvenpark'ta dolaşabiliyorlar. Hâlbuki orada, o kocaman mahallenin içerisinde de insanlar dolaşabilsinler. Orada çok güzel geleneksel butik alışveriş merkezleri olsun, insanlar Ankara'nın geleneksel ürünlerini oralarda satabilsinler ve orada, bugün oturamadıkları yerde otursunlar. Size söz veriyorum, bugün orada kaç ağaç varsa daha fazla ağaç olacak, ne kadar yeşil alan varsa daha fazla yeşil alan olacak ve gerçekten, bunu, Ankara'nın bir prestij projesi olarak hayal ediyoruz, ümit ediyoruz. Emlak Konutla konuşmalarımızda, hayallerimizde bunlar var. Ha, bunu yapmayız da bir beton yığını yaparsak ben onun hesabını veririm. Asla buna müsaade etmeyiz. Hükûmet olarak -bunu Hükûmet olarak da paylaşıyoruz- gerçekten Ankara'ya yakışır güzel bir proje yapmak istiyoruz.
Onun için, yani tepki göstermemin sebebi, "Binalar yıkılacak." deniyor, orası sit, oranın hepsi tescilli yapı. Niye binaları yıkalım? "Ortadan kaldırılacak, rant alanına dönüştürülecek." Yok öyle bir şey. İstiyoruz ki orayı Emlak Konutun yapacağı projeyle gerçekten Ankara'ya kazandıralım. İnşallah bunu yaparız. Hepimizin başı da dik olsun. Gideriz, orada otururuz, sohbetler yaparız.
O açıdan, Saraçoğlu'yla ilgili yapılan değerlendirmeleri, Mimarlar Odasının başta yaptığı değerlendirmeleri bilgi eksikliğine bağlamıyorum, bir ön yargı ve ön yargılı bir bakış açısına bağlıyorum. Benim hiçbir sivil toplum örgütüne özel bir ön yargım yok. Ama hiç değilse, bir ülkenin Maliye Bakanı kalkıyor, demeç veriyor, kendisini bağlayacak ifadeler kullanıyor, bu konuda çalışmalar yaptığını söylüyor, bekleyin, görün. Proje ortaya çıkacak. Emlak Konut Genel Müdürümüzle konuştuk, en yakın zamanda bu projenin lansmanını da yapacağız. Orada, ne yapacağımızı, ne yapmayacağımızı, nelere dikkat edeceğimizi tek tek kamuoyuyla paylaşacağız ve o lansmanı yaptığımızda, lütfen, projeyle ilgili eksiklik görürseniz, başımızın üstüne, getirin o eksikleri, tamamlayalım. Orada gerçekten Ankara'nın böyle bir mekâna ihtiyacı var. Bunu yapalım. Birincisi bu.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Bakanım, teşekkür ederim, memnun oldum da Bakanlar Kurulu kararında şöyle diyor: "Gayrimenkul satış vaadi ve arsa payı karşılığında hasılat paylaşımı esaslı..."
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayır, hayır, o genel ifade.
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Bakanlar Kurulu kararı...
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, yok, genel ifade o.
Bizim buradaki yapacağımız projede biz hiçbir yapıyı yıkmayacağımız için bütün yapılar aynen kalacak, restore edilecek, orijinaline uygun bir şekilde yeniden dizayn edilecek, orada birtakım yeni sosyal donatı alanları oluşturulacak ve oluşan bu proje üzerinden uzun süreli kiralamayla biz orayı, uzun süreli kiralamayla... Ama "al ne yaparsan" değil, hayır...
BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - O zaman Bakanlar Kurulu kararı yanlış.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, yok, hayır, şöyle, Sayın Vekilim, genel olarak mevzuat öyle olduğu için öyle. Mevzuat, kavramsal bir çerçeve yani.
İkinci olarak...
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Bakan, imar bakanı gibi konuşuyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Arkadaşlar, size de beğendiremedim ki ya!
BAŞKAN - Efendim, lütfen müdahale etmeyin. Sayın Bakan nasıl konuşacağına kendi karar versin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ben Maliye Bakanı olarak konuşuyorum. Allah Allah, böyle bir şey olabilir mi ya!
BAŞKAN - Yani, nasıl konuşacağını kendi karar versin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Ya, bir hayalimi anlatıyorum size, hayalimi...
BAŞKAN - Yani öyle bir şey olabilir mi?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Bakan, hayaliniz varsa gelin, Kırkkonaklar'ı kurtarın da biz dereye...
BAŞKAN - Sayın Bakanım, buyurun lütfen.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Değerli kardeşim, Kırkkonaklar'a da bakarız ya.
BAŞKAN - Soruları cevaplayalım.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Burada bir hayalden söz ediyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Hayal değil kardeşim, gerçek, gerçek. Yapacağız bunu.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Göreceğiz.
BAŞKAN - Efendim, lütfen müdahale etmeyin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Anlatıyoruz, konuşuyoruz, çaba gösteriyoruz. Şimdi, demin bir siyasi polemik oldu, "başı eğme" konusu. Ben bu "başı eğme" konusuna girsem siz başınızı kaldıramazsınız.
Devam ediyorum. İkinci olarak...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bir girin Allah aşkına, bir girin.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Girerim canım, sorun değil. Devam ediyorum zaten.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Lütfen girin.
BAŞKAN - Efendim soruları cevaplayalım.
Sayın Atıcı, lütfen...
Buyurun.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - İkinci olarak, değerli arkadaşlar, bakın, bir, Allah'a şükürler olsun, 15 Temmuz alçak darbe girişimine rağmen, bütün terör ve terör odaklarına rağmen, bütün onların çabalarına rağmen, milletimizin basireti, dirayeti ve Hükûmet olarak aldığımız tedbirlere karşı gösterdikleri olumlu ve yapıcı karşılık sayesinde Türkiye ekonomisi bu sene sonu itibarıyla yüzde 5'in üzerinde büyüyecek. Birçok kesim "Türkiye ekonomisi 2017 yılında yüzde 2 büyüse, 3 büyüse iyidir." derken en son IMF açıkladı; 5,1'e çıkardı ki IMF'in bu tahminini, ilk başta 2,5 tahminini yaparken kendilerine söyledik, "Çok gerçek dışı, gerçek olmayan bir tahminde bulunuyorsunuz." diye. Bugün IMF de kendi tahminini revize etti.
Dolayısıyla, Allah'a şükürler olsun, bütün bu 15 Temmuz darbe girişiminin sıkıntılarından hep beraber milletçe çıktık. Birçok alanda tehdit riski oluşturan konuları aştık, ekonomide de gerçekten...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Madem çıktık, OHAL'i de bir kaldırın.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Değerli arkadaşlar, ekonomide de gerçekten iyi bir noktaya geldik. 2018'de, 2019'da ve 2020'de, yakında buraya orta vadeli programa dayalı olarak hazırladığımız bütçeyi getireceğiz. Ekonomiyi hep beraber orada konuşacağız. Ekonomide ne yaptık, ne yapmak istiyoruz, önümüzdeki yıllarda ekonomiyle ilgili ne düşünüyoruz, onların hepsini konuşacağız. Ama demin ifade edildi, ekonomi kötüye gitsin diye kimse herhâlde bir talepte bulunmaz, onu asla aklıma getirmem. Ama iyi şeyler oluyor. Onun için, ekonomide bir kötü gidişat var da bu maddeyi onun için getirmişiz argümanı doğru bir argüman değil, bir onu söyleyeyim.
İkinci olarak, arkadaşlar, Zekeriya Temizel Bakanımız çok güzel ifade buyurdular. Yani, ben de şimdi çıkartıp tek tek Bakanlar Kurulu üyelerinin isimlerini okumayayım, hükûmetlerin isimlerini okumayayım. Onların bu yaptıklarını da yadırgamıyorum, ben Maliye Bakanıyım. Ekonomide çok güzel bir kavram vardır: "Kaynakların ekonomiye kazandırılması." Var olan kaynakları en optimum şekilde, en doğru şekilde kullanmaktan bahsederiz. Geçmiş hükûmetler döneminde de zaman zaman lojman satışıyla ilgili kanunlar çıkmış, Anayasa Mahkemesi iptal etmiş. Ama farklı farklı siyasi partilerin de bu konuda farklı farklı girişimleri olmuş. O açıdan, burada rasyonel olmayan bir iş yapmıyoruz, rasyonel olan bir iş yapıyoruz.
Aslında yapmak istediğimiz şey şu: Normalde, bugün bakıldığında, hiçbir mevzuat yapılmasına gerek olmaksızın bir kamu kurumunun kendisi lojman olarak kullandığı bir yerin lojman olarak tahsis amacını kaldırır ortadan, orayı lojman olmaktan çıkarır ve Maliye Bakanlığı onu devralır ve satar. Nitekim Sayın Bakanımız yine söylediler, yukarıda eski milletvekilleri lojmanlarının olduğu yerin yanında bir Devlet Mahallesi vardı, Sayın Bakanım, hiç kimse mağdur olmadı. Biz o bütün arkadaşlarımızı, bütün orada lojmanlarda oturan arkadaşlarımızı Ankara'da diğer, başka yerlerde olan, yeni yapılmış lojmanlara taşıdık. Dolayısıyla, o çok ekonomik bir projeydi yani başka yerlerde hazırda lojmanlar var, orada da ekonomik bir imkân var, siz onunla memurları... Biz taşıma masraflarını bile verdik memurların. Dedik ki: "Siz oradan çıktığınızda yeni lojmanlarınıza taşınma masraflarını da biz vereceğiz." Şimdi, arkadaşlar, burada ne yapmaya çalışıyoruz? Normalde tek tek kamu kurumlarına bıraktığımız zaman böyle topyekûn bir değerlendirme ve topyekûn bir inisiyatif alma yaklaşımı yok. Burada esas, maddenin getirdiği yaklaşım, Maliye Bakanlığına bir görev, yetki ve sorumluluk veriyor. Maliye Bakanlığına diyor ki kanun maddesi: "Maliye Bakanlığı olarak bütün mevcut kamu lojmanlarını gözden geçir. Bu lojmanların bir kere, hangi durumda olduğuna bak. Depreme dayanıklılığına bak. Kat irtifakı durumuna bak. Şehir merkezlerinde kalmış mı kalmamış mı, onlara bak. Bunlardan -bakın, hepsi değil- ekonomiye kazandırılabilecek olanları ilgili kamu kurumlarından talep edip al, ey kamu kurumları, siz de Maliye Bakanlığının bu maddeden gelen yetki ve sorumluluğuna dayalı olarak gerekli yardımı Maliye Bakanlığına verin." Şimdi, kendi Bakanlığımdan da örnek vereceğim yani bugün Ankara'da Öveçler'de, Dikmen'de, Etlik merkezde -başka kurumların da var- çok merkezde kalmış yerler var, gerçekten şehrin çok merkezî alanlarında ve bu lojmanlar otuz yıllık, kırk yıllık lojmanlar. Diyoruz ki bu maddede: İlgili kamu kurumları ile Maliye Bakanlığı bir ortak anlayış içerisinde bütün bu söylediğim parametrelere göre bir değerlendirme yapsın, bu değerlendirmeye göre eğer burada mevcut lojmanların yerini satıp bunlarla yine lojman ihtiyacı olan memurlara lojman yapma ihtiyacı varsa burada değerlendirsin. Burada, bu maddede bir özellik var, diyoruz ki: Lojman satışından elde edilen gelirler normalde bütçenin geliridir, değil mi? Ama burada kamu kurumlarını buna teşvik etmek için diyoruz ki: Ey kamu kurumları, burada lojman satışından... Lojman değil aslında arkadaşlar, bunlar ekonomik ömrünü tamamlamış, aslında depreme dayanıklılığı olmayan yapılar. Yarın öbür gün bunları biz ihaleye çıktığımız zaman bunu alacak kişiler o binalarda oturmayacaklar ki, zaten onu arsa fiyatına alacak ama biz oradan elde edilen geliri diyoruz ki ey kamu kurumu, bu lojman satışı yapılırsa buradan elde edilen geliri yine size vereceğiz. Kalkınma Bakanlığının lojmanı mı var, Kalkınma Bakanlığının lojmanlarını satmışsak oradan elde edilen geliri Kalkınma Bakanlığına vereceğiz. Kalkınma Bakanlığı ne yapacak? Bunu tabii ki ihtiyacı olan lojmanlarda kullanacak. Bu projenin hiçbir yerinde lojmansızlaştırma yok, hiçbir yerinde yöneticileri, personeli lojmanlardan etme gayreti yok, sadece burada...
Bakın, şöyle söyleyeyim: Hepiniz biliyorsunuz, yukarıda, TRT'nin orada 90 metrekare, 2 oda, 1 salon, son derece küçük lojmanlar var. O lojmanlar arkadaşlar, o personel için, aileleri için çok dar. Biz o lojmanları ekonomiye kazandırıp çok daha modern, çok daha yaşanılabilir alanları üretme imkânımız var ve bu bir proje. Biz sizden yetki alıyoruz, bu yetkiyle kamu kurumlarına dönüp "Arkadaş, getir lojmanlarını, beraber değerlendirelim." diyoruz. Elde edilen gelirle lojmanlar... Tek şunu yapıyoruz, olur da ömrü on yıldan fazla olsa bile kat mülkiyetine konu edilmiş yani tek tek satılabilir ve kullanımı mümkün olan lojmanlar varsa bunları ihaleye bir arsa olarak çıkmaya gerek yok, bunları daire daire satma imkânı var. O zaman da içinde oturana bir imkân getiriyoruz, diyoruz ki: Eğer hâlihazırda ihaleye çıkan bu daireyi, dairede oturan memur kardeşimiz varsa, belki emekliliğine iki yıl kaldı, belki üç yıl kaldı... Var arkadaşlar, zaman zaman gelip diyor memur arkadaşlarımız, "Ya, benim emekliliğime iki yıl kaldı, yani şu memur ikramiyemden bile mahsup etseniz de ben bu oturduğum daireyi alsam da ben bu semte alıştım, yıllardır Dikmen'de oturuyorum, bu dairede de oturmak istiyorum, çocuklarım burada okula gidiyor." Burada da diyoruz ki: Eğer biz bu şekilde değerlendirilmesi mümkün olan lojmanlar varsa burada da yine memurlarımızın lehine olmak üzere onlara öncelik hakkı veriyoruz. Dolayısıyla, burada yapmış olduğumuz düzenlemede gerçekten hani sat, kurtul yaklaşımı yok. Önceki hükûmetler döneminde çıkan yasalara baktığınız zaman sat, kurtul; burada sat, kurtul yok. Diyoruz ki: Kardeşim, bunu memur lojmanları yapımında kullanacağız.
O açıdan, her türlü teknik katkıya, her türlü yani bunun daha da madde metninin geliştirilmesi, içeriğinin geliştirilmesi, varsa tereddüt oluşturan konularda, bunun iyileştirilmesi konusunda son derece açığız ve memnun oluruz. Bundan önceki maddelerde de zaten sizin birçok öneriniz üzerine değişiklikler de yaptık.
Şimdi, tarım arazilerine gelince, belediye mücavir alan sınırları içerisinde olan tarım arazilerinde şu anda buralar kullanıcısı tarafından ecrimisil ödenerek kullanılan yerler. Biz biliyorsunuz, 2011 yılında bir 2/B Kanunu çıkardık ve belediye mücavir alan sınırları dışındaki tarım arazilerinin kullanıcılarına indirimli olarak satma imkânı getirdik ve 2/B Kanunu'yla aynı kanun içerisinde bunu düzenledik. O zaman belediye mücavir alan sınırları içerisindekileri bu kapsama almadık ama şimdi, belediye mücavir alan sınırları deyince hemen Konya aklıma geliyor, Sayın Kalaycı, yanlış anlamayın.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Yok, estağfurullah.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Konya çünkü öyle bir yer ki, şimdi, bana Konya'dan geliyorlar "Ya, Sayın Bakanım, bu belediye mücavir alan sınırı için diyorsunuz ama ben bilmem şehir merkezine şu kadar uzak yerdeyim, ben niye alamıyorum?" Dolayısıyla, burada getirdiğimiz düzenlemeyle... Bir kere, bakın, bu düzenleme bu durumda olan bütün taşınmazların satışını otomatik garanti etmiyor yani satacağız anlamına gelmiyor. Nasıl 2/B Kanunu'nda, Tarım Arazileri Satış Kanunu'nda dedik ki: "O yer kamu hizmetleri için lazımsa, kamunun ihtiyacı varsa bu kanun kapsamında olsa bile satılmaz. Belirli yerlerde koruma havzalarına yakınsa satılmaz." Dolayısıyla, belediye mücavir alan sınırları içinde olsa bile 2/B Kanunu'nda getirdiğimiz bütün kısıtlamalar aynen burada da geçerli. Burada hepinizin hassasiyeti olduğunu düşünerek ve biz de aynı hassasiyeti güderek şu tartışmayı yaptık: Ya, bunlar belediye mücavir alan sınırları içinde ama Konya'daki örneğin dışında, atıyorum, bugün Çankaya'da İncek Mahallesi'nde de yer olabilir yani tarım arazisi olarak kullanılan yer olabilir. Burada kimse bunu ranta dönüştürmesin diye özel olarak bir amaç güttük, dedik ki: "Hiçbir şekilde yirmi yıl boyunca amacı değiştirilemez. Amacı değiştirilirse de -yani buradan baştan kabul edecek alıcı- yeni duruma göre..." Çok karmaşık değil, diyelim ki imar planı değişti, Maliye Bakanlığı zaten tapu kayıtlarından, imardan takip ediyor, gidecek yere, normal bir rayiç değerleme yapacak, yeni oluşturulacak rayiç değeri karşı tarafa bildirecek, zaten tapuda şerh olacak, herhangi bir şekilde bunu kabul etmezse taşınmazı tekrar hazineye geri dönecek. Dolayısıyla, tek yaptığımız şey önceki ödenen bedeli bugüne getirmek, aradaki farkı almak. Burada da hepimizin hassas olması lazım, kimse buradan bir rant elde etmesin çünkü bunlar belediye mücavir alan sınırları içerisinde.
Bu FETÖ'den kamuya aktarılan taşınmazlardan Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti olan vakıfların kullanımına bırakanların hiçbir şekilde satışı söz konusu değil. Bunlar sadece ve sadece mevcut mevzuat çerçevesinde talep etmeleri hâlinde irtifak hakkına konu olabilir.
Şehir hastaneleri konusuna gelince de, arkadaşlar, yani finansal olarak sürdürülebilirliği, yapılan ödemelerin fizibilitesi Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı, Sağlık Bakanlığı bu projeleri tek tek çalıştılar. Hani burada birtakım varsayımlar var, enflasyon var, döviz kuru var, faiz oranları var, birtakım parametreler var. Doğru, yani orayı işleticiye veriyorsunuz, işleticinin orada belli bir işletme gelirini elde etmesi lazım ki ona göre teklif verecek. Sonuçta bir ihale yapıyorsunuz, bir teklif verecek, bütün parametrelere göre oturuyor riskleri hesap ediyor, bir teklif veriyor. Bu yap-işlet-devret, kamu-özel iş birliği projeleri Hükûmet olarak bizim vatandaşımızın ihtiyacı olan nitelikli sağlık hizmetlerini, nitelikli altyapı hizmetlerini çok daha hızlı bir şekilde yapmak, özel sektörün burada tecrübesini, özel sektörün deneyimini ve özel sektörün kendi dinamiklerini kamu hizmeti sunumuna dâhil etmek için getirdiğimiz bir yöntemdir. Çok farklı ülkelerde...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yap-işlet-devret değil, yanlış bilgi veriyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yok, kamu-özel iş birliği projeleri.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yap-kirala-devret.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Değerli Vekilim, kamu-özel iş birliği diye bütün bunların üzerinde bir üst kavram var.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yani yap-işlet-devret değil, kiralıyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Arkadaşlar, ben bir tek Sağlık Bakanlığı demedim ki, altyapı yaptırımlarını da söyledim aynı şekilde.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Bu sağlıklı bir şey değil, dünyanın terk ettiği bir modele milyarlarca dolar yatırıyorsunuz.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Değerli arkadaşlar, şimdi, bana siyasi polemik yaptırmayın, tamam mı?
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Hayır, ben şunu samimi söylüyorum: Dünyanın terk ettiği bir sistem.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Dünyada kamu-özel iş birliği projelerini başarıyla yapan ülkeler de vardır...
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bir İngiltere yaptı, battı.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Allah Allah, Türkiye niye başarılı olamasın? Nedir yani, İngiltere niye batsın?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - İngiltere ve Kanada'da denendi, battı.
(Oturum Başkanlığına Başkan Süreyya Sadi Bilgiç geçti)
BAŞKAN - Sayın Bakanım, kifayetimüzakere.
MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, ben bu çerçevede yapmış olduğunuz bütün değerlendirmelere ve eleştirilere teşekkür ediyorum.
Bu düzenlememizin hayırlara vesile olmasını diliyorum.