KOMİSYON KONUŞMASI

KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, değerli Komisyon üyeleri, kıymetli bürokratlar; ben de yeni yasama yılında ülkemizin hayrını, ortak aklın egemen olmasını, ülke kaynaklarının verimli, planlı olmasını dileyerek sözlerime başlıyorum.

Meclisimizin toplum nezdindeki değer ve saygınlığının en temel dayanağı yasama gücünden gelmektedir. Hepimizin bildiği gibi, son Anayasa değişikliğiyle âdeta Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu devredilemez yetkisi büyük yara almıştır. Bugün ülkemiz demokrasisi, temel göstergesi olan yasama, yürütme ve yargı erklerinin bağımsız işlediği bir işleyişten uzaklaştırılmış ve tüm erkler âdeta tek elde birleştirilmiştir. Adaletin durumu ortada. Ülkemizde hukuka olan güven hiçbir dönemde olmadığı kadar bu denli düşüş yaşamış ve itibarsızlaştırılmıştır. Yasama erkini temsil eden biz milletvekillerinin bu süreçte ne kadar etkin bir irade ortaya koyduğu ortadadır. Dilerim, bu yeni yasama yılında ülkemizin özlediği iç huzur ve barışı tesis ederek birliğimizi ve dirliğimizi sağlama yolunda ağırlığını koyar, Meclisten de bu yönde güçlü irade çıkmasına millî birliğimizin teminatı olarak çaba sarf ederiz.

Değerli milletvekilleri, dünyada bizim Meclisimiz gibi yasama faaliyeti gerçekleştiren bir başka meclis örneği yoktur. Şimdi biz dünyaya bir buluş da sunduk, "torba yasa" kavramı. Torba yasa düzenlemeleri iktidarla muhalefetin birlikte gerçekleştirdiği, nadir olarak başvurulan, kolektif ve uzlaşmaya dayalı yasama faaliyetlerinde nadiren tercih edilen bir yöntemken AKP hükûmetleri yıllardır, çoğunluk olmalarının verdiği bir dayatmacı anlayışla sürekli bu yöntemi kullanır hâle gelmişlerdir. Mecliste neredeyse her bir maddesi başka bir uzmanlık gerektiren, neredeyse tüm bakanlıkları ilgilendiren bir düzenleme bir torbaya doldurulup önümüze getirilmekte, çoğunluk olmanın gücüne dayanarak güç sarhoşluğuyla da yangından mal kaçırırcasına alt komisyonlar baypas edilerek geçirilmektedir. Peki, Genel Kurulda durum farklı mı oluyor? Tabii ki hayır. Daha maddelerin içeriğini bilmeyen milletvekillerinin el kaldırıp indirmeleri sonucu bu düzenlemeler ne acı ki yasallaşıyor.

Vatandaş sosyal medyada olsun sokakta olsun, elbette sözünü söylemeye çalışıyor ama malumunuz, üç ay için çıkartılan ve artık bir deli gömleğine dönüştürülmüş olan demokrasi ayıbı OHAL eliyle söz söyleme, toplantı ve gösteri anayasal hakkı âdeta yok sayılmaktadır. Vatandaşlarımız feryat figan ediyor, bizleri arıyorlar, "Bu düzenlemeleri durdurun." diyorlar. İktidardakiler güç sarhoşluğundan artık toplumdan gelen hiçbir talebi görmüyor, görseler dahi dikkate almıyorlar. İktidarını baki sananlar, insanoğlunun fâni olduğunu unutuyorlar. Ama bugün yaratılan yıkım, biliyoruz ki kuşaklarca ceremesi çekilecek bir yıkım olarak karşımıza çıkacak.

Şimdi bir torba yasa getirildi. İçinde zamları da barındıran bu yasa müjde gibi açıklanıyor. Halka fatura edilenden kimse söz etmiyor. Yasa çıkarıyor, gizli zam yapıyorsunuz; engellilerin, asgari ücretlinin hakkını yontuyorsunuz. Ama açıklarken "Millî değerlerimiz için, millî savunma için yapıyoruz." diyorsunuz. Bu hiç bilinçsiz bir söz değil. Halkın millî değerlerini zamla bağdaştırmak, "Zam yapsak da susun, sakın itiraz etmeyin." demek en temel hak gibi sunuluyor. Bunun adı da örtülü bir gözdağıdır. Bu torba yasa neyin faturasıdır? Referandumun mu, hesapsız dış politikanızın mı, yandaşı zenginleştiren anlayışınızın mı, denetimsiz, ego uğruna harcanan örtülü ödenek ve plansız harcamaların mı? Sonuçta, muradınızı net rakamlarla bu ülkenin insanlarına açıklamakla da mükellefsiniz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu torba kanun sadece vergi düzenlemesi içermiyor, dar gelirliyi, asgari ücretliyi daha da yoksullaştıracak mali düzenlemeler içeriyor. 50'ye yakın kanunda düzenleme var. Hava yolu ulaşımı yapan yurttaşların kişisel verilerinin paylaşımından özel iletişim giderlerinin vergilendirilmesine, artan vergilere, engellilerin ÖTV hakkının sınırlandırılmasından asgari ücretlinin kazandığına, Merkez Bankasının temel denetleme varlığına kadar her alana el atan bir torba yasa.

Finans sektöründe kurumlar vergisi, kira gelirleri, yüzde 40 oranında artan motorlu taşıtlar vergisi -"Bu oran değişecek." dediniz ama önergelerle düzeltileceğini söylüyorsunuz- şans oyunları ve çekilişlerle elde edilen ikramiyeler üzerinden alınan vergiler, kolalı gazozlardan alınan, meyveli gazozlar ve enerji içeceklerini de kapsayan birtakım vergiler... Vergilemenin en önemli ilkelerinden biri, Anayasa'nın 73'üncü maddesinde de yer bulan "ödeme güçlüğü" ilkesidir. Anayasa'nın 73'üncü maddesi "Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, malî gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür." der. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının en sosyal ve temel amacıdır. Ancak Anayasa'ya rağmen gelir vergisi hesabı, işçilerin mali gücüne göre yapılmıyor. Bu durum, düşük ücretle çalışanları, daha fazla gelir vergisi ödemek durumunda bırakıyor. Bu vergi politikasıyla ekonomiyi kalkındıramazsınız. İşçinin, asgari ücretlinin gücü buna yetmez. Millî gelirden en az pay alanlar en çok vergiyi ödüyor. Bu nasıl anlayıştır? On beş yıldır tek başına bir iktidarın elinde ve hiçbir gün değişmeden devam ediyor. Anlaşılan o ki Hükûmet nakit ihtiyacını üretim ekonomisi yerine çalışanların cebinden sağlayacak. Yapılacak bu değişikliklerle önümüzdeki yıl ücretlerimizden daha fazla vergi kesintisi yapılacak, cebimizdeki para küçülecek, işçilerin millî gelirden aldığı pay daha da düşecek, orta vadeli planda öngörülen ekonomik büyüme hedeflerinin tutması bir hayalken işçileri orta vadede bekleyen yoksulluğun artması kaçınılmaz olacaktır.

Türkiye'de özel tüketim vergisi üst gelir gruplarına yansımıyor. Bu sistem vergi adaletine, sosyal devlet ilkesine ve eşitlik ilkesine de aykırıdır. Yoksulun sofrasından vergi alırken gemi sahiplerine, dev şirketlere özel imtiyazlar ve finans kaynakları sağlanıyor. Ekonominin lokomotifi işçinin cebi değil, üretimdir, gelişmişliktir, iç pazarı canlandırmaktır, yatırımları artırmaktır, ülkenizi dünyada saygın, güvenilir yatırım yapılan bir ülke hâline getirmektir.

Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı'nın geçtiğimiz günlerde açıkladığı Küresel Yatırım Raporu'na göre, Türkiye'ye giren doğrudan yabancı yatırım 2016'da yüzde 31 düşmüştür. Türkiye'nin uluslararası doğrudan yatırımlardan aldığı pay da yüzde 2,3'ten 1,9'a gerilemiştir. Yatırım bu durumdayken üretici kan ağlıyorken çare vergiler üzerinden zam yapmak mıdır, bunu da esefle izliyoruz. Önce ülkemizdeki yatırımları gerileten faktörleri belirlemek, çözüm üretmek, ortak akılla birbirimizi doğru anlamak gerekmez mi?

Bitmeyen OHAL yaptınız, kanun hükmündeki kararnamelerle gazeteciler içeride, adalet ve eşitlik kalmadı, yargı güvencesi yok edildi, yüzlerce şirkete kayyum atandı. Bu durumda yatırımcı ülkemizi güvenli bulmuyor. Ama yanlış ve geleceği görmeyen politikaların bedelini dar gelirliye ödetemezsiniz ve ekonomi de bu şekilde yönetilemez. Sosyal devlet ilkesini benimsemiş, sosyal yardımları ve politikaları bakanlık eliyle yürüten bir ülkedeyiz. Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik Endeksi araştırmasında İnsani Gelişme Endeksi'nde 188 ülke arasında ne acı ki 72'nci sıradayız. Eğitimde, iş gücünde, gelirde eşitsizlik Türkiye'nin endeksteki ilerlemesinin önünü tıkamıştır. Yine, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı düzeyinde ülkemize bakınca, eşitsizlikleri hesaba kattığı anda Türkiye birden irtifa kaybetmeye başlamaktadır. Türkiye'nin İnsani Gelişme Endeksi'ndeki değeri yüzde 15,8 kayba uğruyor. Engelliler, çocuklar ve kadınlar bu eşitsizlik halkasının en başında yer almaktadır. İşte bu sonuçlara baktığımızda, ülkemizin gelişmişlik düzeyine erişmesi ve engelli yurttaşlarımızın eşit haklara sahip olması için doğru devlet politikası ve bilinçli bir toplum yaratmalıyız. Ülkemizde engelli yurttaşlarımızın hayata tutunmaları ve üretmeleri için bedenleri dışında birçok engeller bulunmaktadır ve sayıları da yaklaşık olarak 8,5 milyon civarındadır.

Düzenlemede mevsimlik işçilere dair bir bölüm de bulunmaktadır. Biliyorsunuz, son yıllarda mevsimlik tarım işçileri çoğunlukla trafik kazaları ya da linçlerle gündeme gelmektedir. Yaşadığımız bölgenin tarım potansiyelleri gereği mevsimlik işçilerin çalışma şartlarını yakından gözlemleyen bir kişi olarak isterdik ki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı farklı bölgelerden giden işçilerin kimlik bildirimlerini almak yerine bu insanların sosyal güvenliğe erişimini sağlasın, bu insanların asgari yaşam koşullarında ve insana yaraşır bir şekilde barınma ve ücret sorunları için de bir girişimde bulunsun. Yine, bu mevsimlik işçilerin büyük bölümünü çocuk işçiler oluşturmaktadır. Okullar başladı ama okulunda olmayan yüz binlerce çocuk. Sizler eğitimin sınav sistemlerine bir türlü karar veremezken, eğitim yazboz tahtasına dönüşmüşken, mevsimlik işçilik yapıp hiç eğitim alamayan çocuklar varken buna dair bir tasarrufunuz var mı merak etmekteyiz.

"Türkiye'de Çocuk İşçi Olmak" adlı rapora göre ülkede çalışan çocuk sayısı 2 milyona yakındır. Çocukların yüzde 78'inin kayıt dışı çalıştırıldığı kaydedilen DİSK/GENEL-İŞ raporuna göre 2016 yılında 56 çocuk iş cinayetleri sonucunda ne acı ki yaşamını yitirmiştir. 2016 TÜİK verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78'i kayıt dışı çalışıyor, 2016 yılında 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı 708 bindir. Bu çocukların 558 bini kayıt dışı çalıştırılırken 150 bini sigortalıdır yani çalışan her 10 çocuktan 8'i kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Görülüyor ki çocuklar kentlerde ve kırlarda da kayıt dışı çalıştırılmaktadır.

4+4+4 gibi çok iddialı getirdiğiniz bir eğitim modelinde 2015 yılı sonu itibarıyla ne acı ki okuluna ilk 4'ten sonra devam edemeyen 1 milyon 700 bin çocuğun -içimiz acıyarak söylüyorum- 1 milyon 200 bini kız çocuklarımızdır.

Yine, torbada Atatürk Orman Çiftliği Müdürlüğü Kuruluş Kanunu'nun ek 1'inci maddesinde yapılan değişiklikle daha önce on yıl olan Ankara Büyükşehir Belediyesinin Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi'ni kullanım hakkı otuz yıla çıkarılıyor. İçindeki hayvanları muhafaza etti, yeni hayvanlar da koymuş gibi oradaki hayvanlar da elden gitti, telef oldu, yeniden biz bunu otuz yıla çıkarıyoruz. Birazcık da arkadaşlar, hepimiz elimizi vicdanımıza koyup bu kararları alırken bir kez daha, bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Oranın bir bölümüne hafriyat yıkılmış, yıkılırken birilerine rant sağlanıyor, o yığılmış, tepe gibi hafriyattan birine hafriyat lazım olduğunda yine oradaki hafriyat birilerine parayla satılıyor. Burayı da heyetinizin ciddi bir inceletmesini istiyorum.

Belediyelerin meclis kararıyla mabetlere olduğu gibi eğitim kurumlarına, yurtlara, okul pansiyonlarına ve hastanelere de indirim bedeli ya da ücretsiz olarak içme ve kullanma suyu verilmesine olanak sağlanmaktadır. Şimdi, bu uygulamadaki temel amaç nedir, merak ediyorum. Önce yurtların ve okul pansiyonlarının genel yapısını konuşmamız gerek. Bugün yüzlerce öğrencimiz yurtsuzdur. Devletin verdiği yurtlar yeterli değildir. Yurtlar şimdi hangi cemaatlere bırakıldı, merak ediyorum, çocuklar nerede barınacak? Temel sorun, yurt ve pansiyonların kullanma suyu değil, devletin ve her zaman iddialı olduğunu ifade eden Hükûmetin 81 ile açtığı üniversiteler değil, bu üniversiteler açılırken beraberinde de yapmadıkları yurtları bu ülkede bir temel sorun olarak görme zamanı geldi, geçmektedir. Temel sorun, barınma koşullarının yetersizliği. Çocuklar devlet yurduna sığmayıp cemaatin eline devlet eliyle teslim edilmektedir. Düzenleme yapılacaksa önce bu yurt sorununa el atılmalıdır.

Bir ülkenin gelişmesinin temel ayağı üretimdir. Biz ülkemizin gelişmesi, çiftçimizin, köylümüzün ürettiğini satabilmesi için çalışmalıyız. Oysa sizler sürekli çiftçinin, üreticinin zararına işler yapmaya devam ediyor ve alışkanlık hâline getirdiniz. İthalatı serbestleştiriyorsunuz, çiftçi kendi ürününü satamıyor, üretimi hapsediyorsunuz. Türkiye'nin birçok yerinde çiftçinin ürettiği ürünlere yasaklar konuldu, kotalar getirildi.

İlgili torba kanunla Adıyamanlı, Malatyalı tütün üreticisini sokağa çıkardınız çünkü ayakta durma, tek ürünü o yörede ve bölgede tütündür, buna da acımasızca dokundunuz. Torba yasa düzenlemesiyle makaron veya yaprak tütün kâğıdına ticari amaçlı sarmalık kıyılmış tütün doldurulması, satılması, bulundurulması ve nakledilmesi yasaklanmıştır. Türkiye'de daha bakkalın, bayinin, marketin eline değmeden parasının devlet kasasına ödenip sonra ürünün alındığı TEKEL'i el birliğiyle batırıp şimdi ise az sayıda bıraktığınız tütün üreticisine, yerli tütün üreticisine kimyasallara bulaşmadan doğal tütünün satışı noktasında yasal düzenlemelerle engeller çıkarıyorsunuz. Bunları satanlara, satışa arz edenlere, bulunduran veya nakledenlere üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası verilecek. Sarmalık kıyılmış tütün üretenlere ve satanlara, satışa arz edenlere, nakledenlere veya bulunduranlara 5 bin liradan 50 bin liraya kadar idari para cezası olacak. Başlıca geçim kaynağı kıyılmış tütün olan çiftçiye bunu yapmak da reva değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, bir başka ayrıntı ve çiftçinin sorun yaşadığı bir konu arazi toplulaştırma konusu. "Madde 89'la arazi toplulaştırma sorunu resen çözülecek." denilmektedir. Sayın Bakanım, Türkiye'de sisteme kayıtlı çiftçi sayısı oldukça az, arazi de oldukça fazladır. Bunun temel nedenine bakıldığında sizler de arkadaki bürokratlarımız da görecektir ki Türkiye'de tapuların birçoğu dedeler, dedelerin babaları, bir başkalarının adına. Bunlar çözülmediği için yeteri kadar ne üretimde ne toplulaştırmada ne de sisteme kayıtlı çiftçi sayısında gerçek üretici bazlı artışlar olamamaktadır. Yatırım teşviklerinin büyük bölümünü büyük arazi sahipleri kullanmakta ama gerçek üretici, köylü, çiftçi, köyde yaşayanlar bu hisseli tapular üzerinden kullanıp yararlanamamaktadır. Çıkarılacak düzenlemede Sayın Bakanım, bir defaya mahsus bu dedeler adına olan mülkiyetlerin harcını devlet kendi bünyesinden karşılayıp şu tapuların güncel, reel torunlara ya da yaşayan kimse onların adına bir düzenlemenin yapılması gerekir. Türkiye'de bu kanayan bir yara, hiç kimse de buna el atmıyor. Eğer doğru bir çözüm üretilecekse bu konuda bir çalışmanın yapılmasının yararlı olacağına inanıyorum.

Tekrar bu torba yasada ortak anlayışla, muhalefetin de önerilerini dikkate almanız dilek ve umutlarımla başarılar diliyorum.