KOMİSYON KONUŞMASI

BEDİA ÖZGÖKÇE ERTAN (Van) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Sayın Bakan ve değerli basın mensupları, değerli hazırun; ben de öncelikle üçüncü yasama yılını kutluyorum ve "Hayırlı olsun." diyorum.

Geçen hafta yoktum ama takip ettiğim kadarıyla Komisyon tutanaklarından, bu gelen tasarının birçok yönü eleştirildi. Günlerdir zaten kamuoyunu meşgul eden birçok düzenlemesi var ve şu ana kadar tek bir olumlu cümle sarf eden kesim olmadı ne yazık ki. Ben bu konuda görüşlerimizi beyan etmeden önce şu konuyu aslında dile getirmek isterim: Bugün 10 Ekim 2017. Başlangıçta bir sayın milletvekilinin 10 Ekim 2015 katliamına dair sözlerini aslında kestiğinize şahit olduk, üzülerek bu manzarayı yaşadık Sayın Başkan. Aslında Hükûmetten beklenen, öncelikli olarak, bugün... İki yıl önce Türkiye tarihinin en kanlı katliamı yaşandı bu ülkede, 102 insanımız can verdi. Hükûmet olarak bu anmayı sizlerin yapması beklenir normalde. Sizler anmalı ve sorumluların hesap vereceğine dair kamuoyuna bir anlamda güven vermelisiniz. Hükûmetten beklenen esasen bu olmakla beraber, bugün iki yıldır yaşadığımız süreç, Ankara katliamıyla ilgili ve diğer katliamlara dair gelişmeler ne yazık ki bütün ülkeyi daha çok derin kaygılara itmiş ve geleceğe güvenle bakma hakkı ya da yaşadığı ortamdan huzur duyma hakkı, birçok hak ya da birçok duygu şu an gerçek anlamda insanların uzaklaştığı bir hâl olmuş.

Değerli arkadaşlar, Ankara katliamı gerçekten hepimizin nefesini kesen, boğazımızda düğümlenmelere yol açan korkunç bir faciaydı, korkunç bir katliamdı. Bugüne kadar sorumlular hesap vermiş değil.

Yargısı, yargıdaki etkili soruşturma isteksizliği de değerlendirildiğinde ve diğer patlamalarla, özellikle partimize yönelik Adana-Mersin bombalamaları, HDP mitingine yönelik Diyarbakır saldırısı, Ankara katliamı saldırısı, Suruç saldırısı ve Antep'teki düğün saldırısı; bütün bunlar bir kesimi işaret ediyor ve açık kanıtlara rağmen önündeki bariyerler, hem mevzuat hem yargının isteksizliği anlamındaki bariyerler bütün toplumu çok ciddi anlamda germiş durumda.

Siz belki yine bana da önce milletvekilimize işaret ettiğiniz gibi bunları bir basın açıklamasıyla dile getirebileceğimi işaret edebilirsiniz fakat ben asla böyle düşünmüyorum, tam da aslında Bütçe Komisyonunu yani yasamanın üyeleri olarak bizleri ilgilendiriyor çünkü bunlar toplumda yaşanıp olan biten durum. Toplumun ruh sağlığı, toplumun refleksleri asla bizden bağımsız ya da ekonomi biliminden bağımsız ayrı bir yerde, soyut, bir kenarda bekletilecek meseleler değil, tam aksine birbiriyle bağlantılıdır çünkü iktidarın, siyasetin söylediği her söz bütün toplumu etkiliyor, ekonomiyi etkiliyor; bir anda bütün düzen altüst olabiliyor. O yüzden, esasen bizlerin görevi. Bizler sorumluları açığa çıkarıp incelemek yerine ya da acıları paylaşmak yerine, bunları kendimizden uzaklaştırıp çok alakasız bir durumdaymışız gibi kendimizi gösteremeyiz. Tam olarak sahiplenmeli, sorumluların hesap vereceği güveni vermeli ve ortamı, ekonomi ortamının temelini aslında güvende tutmalıyız, güvencede tutmalıyız diye düşünüyorum.

Ben bu vesileyle, Ankara katliamında yaşamını yitiren canları saygıyla ve hürmetle anmak istiyorum. Onlar bu ülkede barışı dillendiren, barış çağrısı yapan bu ülkenin evlatları, öğretmenleri, doktorları, mühendisleriydi, çocuklarıydı, gencecik pırıl pırıl çocuklarıydı. O günlerde Ankara'ya kadar gelmelerinin tek bir sebebi vardı, barış ve müzakere sürecinden dönmüş olan Hükûmeti barışa ve müzakereye geri çağırmak kaygısı ve endişesi taşıyorlardı, bu yüzden barışı dillendirmek üzere geldiler ama Ankara'nın göbeğinde Meclise, askere, diğer kesimlere yani devletin tam ortasındaki bir yerde akla, mantığa sığmayan görüntüler ve açıklanamayan gerekçelerle bir katliama maruz kaldılar. Bunun asla kabul edicisi olamayız. Bir an önce sorumluların hesap vermesi gerekiyor, gerçek sorumluların bulunması gerekiyor demek istiyorum.

Bu düzenlemeye dair, evet, günlerdir torba tasarı eleştirisi yapıldı. Plan ve Bütçe Komisyonuna gelen bu tasarının artık bir çuvala döndüğünü ve hiçbir vatandaşın ikna olmadığını, mutlu olmadığını, aslında Bakanlığın bile göğsünü gere gere bir refahı işaret eden bir açıklama yapamadığını görüyoruz. Herkes rahatsız, kamuoyu çok ciddi anlamda endişe hâlinde ve esas hedeflediği kesim orta gelirli, çalışan kesim; emekçi, işçi, ücretli, memur herkesi tehlike altında, tehdit altında tutan düzenlemelere imza atacağız. Ne yazık ki hızlıca geçirilme kaygısıyla da daha kimsenin tam olarak hangi maddeleri, hangi düzenlemeleri, hayatın hangi alanına tekabül edeceğini bile anlayamadığımız düzenlemeleri belki geçireceğiz burada.

Biz bütün olarak tabii, tasarının geri çekilmesi ve ilgili komisyonlarda tartışılması, halkın gerçekten ikna olması aşamalarının katedilmesi gerektiğini düşünüyoruz, o sebeple geri çekilmesi gerektiğini düşünüyoruz öncelikle. Ancak şu ana kadar bu yapılmadı. Anayasa'ya aykırılıkları üzerinde duruldu. Evet, Anayasa'ya aykırı çünkü bütçe hakkını, Meclisin, yasama organının bütçe hakkını gasbediyor bir bütün olarak.

Bu fasıldaki düzenlemelere dair de özellikle iletişimle ilgili düzenlemelere dair de şunu söylemek isterim: Benim anladığım, burada üç büyük şirket, devasa kâra ve gelirlere sahip üç büyük şirket var ve onlar lehine bir anlaşma yapılıyor ve onlara af düzenlemesi getiren bir anlaşma olduğu seziliyor. Biz de hiçbir şekilde ikna olmadık, yapılan açıklamalardan ikna olmadık. Yani bu şirketlere özel düzenleme çıkarılması hep bir şaibeyi barındıracak. Özel yasalar çıkarılıyorsa kesin olarak söylenebilecek tek bir şey var, bu iş kamunun lehine dayanan, kamunun lehine olmayan ve başka bilmediğimiz yönleri de olan şüpheleri barındırıyor. Kamunun lehine olmadığı da kesin. Bu üç şirketin devasa borçları affediliyor, açık olan tek şey bu. Aslında bu torba yasanın bütününde göze çarpan en temel şey, vatandaşın cebine, emekçinin gelirine göz koyan birçok düzenleme var ve bu da onlardan biri. Tek kalemde şirketlerin borçlarını affedeceksiniz, sermaye sahipleri korunacak ama işin bütün yükünü ne yazık ki vatandaş çekecek, ne yazık ki ücretli ve emekçi çekecek. Bu anlamıyla sistem sürekli yozlaştırılıyor ve vergi adaleti, toplumsal barış sağlanmak yerine hep sermaye kesimleri korunuyor ve yaşam alanının her alanına bu yozlaşma yayılıyor ne yazık ki. Güçlünün zayıfı ezdiği bir sistem dayatılıyor sürekli olarak.

Yani bu yasama süresince borcu silinen iş adamlarına ait şirketler olduğunu da gördük. Bütün vatandaşın yükünü, yoksulluğu belki bir nebze de olsa rahatlatacak, giderecek düzenlemelere imza atmak varken sadece belirli bir kesimi, sermaye kesimini, güçlüyü korumak bu yasamanın görevi olmamalı diye düşünüyorum. O yüzden, bizim, peşin olarak bu düzenlemenin tamamına karşı çıktığımızı, bu maddeye de özel olarak karşı çıktığımızı belirtmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Ben teşekkür ediyorum Sayın Ertan.