| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 25 .11.2016 |
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamam.
Sayın Bakanım, önce, (E) cetvelleriyle ilgili olarak baktığımızda, bu, gerek tarımsal destekler ve Ziraat Bankası aracılığıyla bunların kullandırılması konusunda başlıklar içeriyor. Ancak dün biz Tarım Bakanlığını konuştuk ve Tarım Bakanlığının Sayıştay raporlarına baktığımızda, tarımla ilgili destekler Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankasının beraber yaptığı çalışmalarda, Ziraat Bankasının takibi yetersizliği ve Kredi Kooperatifiyle ilgili alacaklarla ilgili tespitler oldu ve şimdi yine baktığımızda, (E) cetvellerinde, sizin (E) cetvellerinizde bu konudaki ödentilerle ilgili yine başlıklar var.
Şimdi, Sayın Bakanım, ben de yine genelinde Sayıştay raporlarıyla başlayarak çok önemli gördüğüm belli başlı başlıkları paylaşarak bir genel değerlendirmeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle, siz Maliye Bakanlığısınız ve Maliye Bakanlığıyla ilgili tespitleri en sona bırakarak Özelleştirme İdaresiyle ilgili ortaya konan tespitleri paylaşmak istiyorum.
Birincisinde, Kamu İhale Kanunu'yla ilgili olarak, "Bu kanun kapsamında çalışan işçiler için kıdem tazminatı karşılığının ayrılmaması" başlığında bir tespit var ve kıdem tazminatı karşılığını ayırmama nedense bu sene Sayıştay raporlarında pek çok bakanlık ve ilgili kurumsal yapısı içerisinde karşımıza çıkan bir sonuç. Bununla ilgili muhtemelen sizin de daha doğrusu Özelleştirme İdaresinin de bir savunusu ve değerlendirmesi olacaktır burada zaten dile getirilmesinin yetersizliği ortaya konularak.
Diğer taraftan, baktığımızda, Özelleştirme İdaresiyle ilgili olarak önemli bir tespit var. Özelleştirme programına alınarak kurumun tasarrufuna bırakılan taşınmazların mali tablolarda yer almaması. Şimdi, bu gerçekten olması düşünülemez bir başlık. Yani siz Özelleştirme İdaresinin sermayesi diye görebileceğimiz bir yerde ya da faaliyet konusu diye göreceğimiz başlıklarda Özelleştirme İdaresinin bu konuda kayıtlarının olmaması... Yani açıklamasını da ortaya koymuş Sayıştay. Devlet Demiryolları, Denizcilik İşletmeleri, Karayolları, Şeker Fabrikaları -ki gündemimizde epey yoğun- buradaki kurum ve kuruluşlara ait bina, arza ve taşınmazların özelleştirilmek üzere özelleştirme portföyüne alındığı ama maddi duran varlıklar hesabına kaydedilmediği gözüküyor. Şimdi, geçenlerde torba yasa gündeme geldiğinde bir başlık vardı, bir madde vardı. Özelleştirme İdaresi tarafından özel bütçeli kuruluşlarla ilgili varlık satışının yapılması konusunda bir kanun maddesi çıkarılmaya çalışıldı. Ya, daha elindeki özelleştirilecek kurumların, özelleştirme kapsamındaki kurumların gayrimenkullerinden bihaber olup onun nasıl değerlendirileceğinin hesabını yapamıyorsa... Siz bir de özel bütçeli kuruluşların gayrimenkul veya bu gayrimenkulün satışıyla ilgili yetkilendirilmesini Özelleştirme İdaresine devretmeyi düşünen yasal düzenleme yapmaya kalktınız.
Diğer taraftan, Özelleştirme Yüksek Kurulu kararıyla kamu yararına kullanılması kaydıyla bedelli, bedelsiz kamu idarelerine devredilen taşınmazların amacı dışında kullanılması tespiti var Sayın Bakanım. Şimdi, bu tespite baktığınızda da yani yine Yüksek Kurul tarafından Maliye hazinesine devredilen Karadeniz Teknik Üniversitesine kullandırılan 8 bin küsur metrekarelik... Oradan Sağlık Bakanlığına verilmiş ve tahsisin içeriğinde kullanım gerçekleştirilmeyen bir işlem var. Yine, Geyve Belediyesine bir mülkiyet devredilmiş ama Geyve Belediyesi özel bir şirkete burasını kiraya vermiş yani buradan bir gelir elde eden noktaya gelmiş. Yine, Sakarya İl Özel İdaresi... Saymayayım, çok var ama bu konudaki takibat, bu konudaki denetim, bu konuda baktığınız zaman nasıl gerçekleşiyor, gerçekten merak ettiğim bir konu.
Aynı şekilde özelleştirme işlemlerine ait değer tespit sonuçlarının kamuoyuna duyurulmaması. Hatırlarsanız bu Türkiye Varlık Fonu gündeme geldiği zaman hiç değer tespitiyle ilgili bir başlık yoktu ve özellikle ısrarcı olduk ve bu fon oluşumunda da değer tespitiyle ilgili nasıl bir yöntem uygulanacak diye sorguladığımızda, burada gündemde nasıl bir değer tespiti yapılacak, sermaye piyasası değerleme kuruluşlarıyla diye... Yani Özelleştirme İdaresi değer tespiti sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmıyor, kendi tutuyor mu bilmiyorum ama yani neye sahip olduğu, elindeki malın ne değer ettiğini bilmeden iş nasıl yapılıyor, onu da gerçekten merak ediyorum. Diğer taraftan, danışmanlık hizmet ihaleleriyle ilgili sorgular var falan ama en önemlisi bence yani elindeki malı, kendi gücünü, neyi nasıl değerlendireceğini... Önemli olan özelleştirmede hem ekonomik yönü var hem sosyal yönü var, bu ekonomik ve sosyal yönü açısından en uygun hedefe ulaşacak olan uygulamayı gerçekleştirmesi gereken bir idarenin kendi varlıksal yapısından ne derece haberdar olduğunun sorgulanması veya sorgulanıyor noktada olması üzücü.
Diğer taraftan, Gelir İdaresi Başkanlığının denetim raporuna bakıyoruz. Ya, Gelir İdaresi Başkanlığı burası ve ne yazık ki Sayıştay raporunda şartlı bir denetim görüşü verilmiş. Yani bizim Türkiye'mizin finansal yani mali sisteminin en etkin kurumunda ve şartlı denetim için de bence nedenini de ortaya koymuşlar: "Mali rapor ve tabloların denetim görüşünün dayanakları bölümünde açıklanan nedenlerden dolayı tecil işlemleri hesap alanı hariç..." Yani böyle bir şeyin olmaması lazım, hele hele Gelir İdaresinde böyle bir denetim raporunun, şartlı denetim görüşünün verilmesinin gerçekten olmaması gerekiyor Sayın Bakan. Siz her konuda hassasiyetinizi çok dile getiriyorsunuz. Gerçekten, işte, vergi harcamaları raporunu çıkarttınız, sağ olun. Yani nelerden vazgeçilerek kimlere ne kaynak sağladığınızı hesap ettiniz. Bu çok önemli çünkü önümüzdeki dönemler için yapılandırmalar yapıldı, şunlar yapıldı, bunlar yapıldı, teşvikler uygulanıyor, bundan sonra sizin elinizde de devletin ve devletten çok bu milletin, bu 79 milyonun, birilerinin ve bu ülkenin önünün açılması için hangi teşviklere destek olduğu veyahut onların yanında olduğu ve onlar adına da yapılan bu işlemlerin ne derece başarılı olduğunun sorgusunu da yapabileceksiniz. Ve bence de çok önemli oldu, teşekkür ederiz, o konuda da önemli bir rakam çıktı ve geçmişte tahminlere göreydi herhâlde çünkü baktığınızda rakamın değişimi çok yüksek ama bunun kullanılması lazım. Peki, şuna geliyoruz, bütün Sayıştay denetim raporlarında performans ve veri değerlendirmesi, kayıt açısından maalesef ve maalesef doğru kayıt sistemi yok. Doğru kayıt sistemi olmayınca yani önünüzdeki geleceği projelendirmek için bu elinizdeki gerçekleşmelerin ışığında geleceği projelendireceksiniz. Rakamsal olarak baktığınızda, kayıtsal olarak baktığınızda maalesef Sayın Kuşoğlu'nun söylediği gibi aslında tüm bakanlıklarda da bu var ama olmaması gereken Maliye Bakanlığının kendi iç bünyesinde de bununla karşılaşıyoruz. Öncelikle bu sistem, işte, teknikten mi kaynaklanıyor, muhasebe sistemiyle ilgili problemlerden mi kaynaklanıyor, yoksa gerçekleşmeyi ortaya koyacak sistemi kurgulamakta mı problem var, bir problem var Sayın Bakanım ve bu problemin de çözülmesi lazım daha doğru, kararlı bir geleceği ortaya koyabilmek için diye düşünüyorum.
Diğer taraftan, tabii, çok zaman alacağı için detaylarına girmiyorum ama siz bir maliyecisiniz ve gerçekten Sayıştay gördüğüm bu seneki raporlarında son derece teknik olarak bakarak ışık tutmuş ve burada önemli olan... "O ona denetçi gözüyle bakıyor. Hatamı mı arıyor?" diye bakmadan hepimizin burada ortaya koyduğu eleştiriden öte yapıcı olarak daha iyiye götürecek bir anlayışla gerçekleştirdiğini düşünen ve ona göre değerlendirildiğinde gerçekten bunların siz ve...Sizin zamanınız olur mu bilmiyorum ama zamanınız olsun, en azından bir saatte, bir buçuk saatte genelini değerlendirirsiniz, bunlarla ilgili değerlendirmeleri muhakkak ve muhakkak siz de takip edin Sayın Bakanım.
Şimdi, bir şeyde daha sizi kendime göre uyarmak istiyorum. Pek televizyon seyretme imkânımız yok. Tabii, gece yarılarına kadar burada çalışıyoruz ama dönem dönem gerek sosyal medyada gerekse haber kanallarında -yakalayabilirsem seyrediyorum- Gelir İdaresinin bu yeniden yapılandırmayla ilgili bir kamu spotu reklamı var, sürekli veriliyor. Şimdi, ben kendi açımdan yerleşik bir düşüncemi söyleyeyim. Sene sanırım 2000'li yılların öncesiydi yani peş peşe bankalarla ilgili el koyma süreci olmadan önce bankaların, özellikle o el konulan bankaların hepsi televizyonda "Getir, 100 dolarına bile faiz vereceğim, şunu yapacağım." diye sürekli bir reklam furyası içindeydiler ve arkasından bu geldi. Reklam çok olduğunda bizim ülkemizde -daha doğrusu bu tanıtım amaçlı diye düşünülebilir ama- eyvahlar olsun, iş çok kötü, artık bayağı bir sıkıntı var, onun için de böyle bir yola yöneliyorlar diye düşünülür. Şimdi, ben de bu kadar çok Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresinin televizyonlarda "Gel vatandaş." diye bir çağrı içinde olduğunu açıkçası görmemiştim. O yüzden de artık, tabii, zamanı da artık 25 Kasımda bitiyor ama biraz fazla ve abartılı olduğu düşüncesini de sizinle açıkçası paylaşmak isterim.
Şimdi, Sayın Bakanım, bir öğrenmek istediğim de, malumunuz siz yerel yönetimlere Bakanlık olarak destek oluyorsunuz, bu yerel yönetimlerin yani genel açısından baktığınızda bir dökümünü verme imkânımız söz konusu olabilir mi? Yani hangi belediyelere, yerel yönetimlere veya şeye destek olundu veya yapılan desteğin tutarı ve dağılımı konusunda bir bilgi verilirse çok memnun olurum.
Şimdi, tabii, kamu ihaleleri ve Kamu İhale Yasası'yla ilgili baktığımızda on küsur senedir aşağı yukarı herhâlde 200'e yakın değişiklik yapıldı. Bu değişikliklerin içerisinde çok dikkatimi çeken değişikliklerle beraber yıllar itibarıyla kamu ihalelerindeki firmaların değişimi nasıl olmuş yani tutar ve firma sayısı açısından? Şimdi, mesela 2010 yılında 63 milyarlık bir sözleşme bedeli var ve buraya katılan şirket sayısı 83.065. 2011'de 35 milyara düşüyor. Tamam, şirket sayısı da 28 bine düşüyor. 2012'de yine 83 milyara çıkıyor, şirket sayısı da 51 bine çıkıyor. Sonra 2013'ten itibaren bakıyoruz, sözleşme bedeli mesela 99 milyar, şirket sayısı 48 bin. Sözleşme bedeli 106 milyar, şirket sayısı 48 bin. Sözleşme bedeli 140 milyar 2015'te, şirket sayısı 49 bin. Yani tutar artarken, sözleşme bedeli artarken şirket sayısının değişmediği, sanki böyle bir temel şirket yapılanması oluştuğu, belli başlı şirket sayısının ötesine geçilmediği, pastanın büyüdüğü ama dilimlerin azaldığı bir tabloyla karşı karşıya geliyoruz. Şimdi, böyle olduğu zaman insanın aklına tabii ki bir soru işareti geliyor. Yani her sözleşmeyle ilgili montan mı büyüdü, yoksa çok hatırşinas, çok önemli, işinin ehli, güçlü şirket sayısı azaldı da işte bu belli başlıların dışına çıkılmıyor gibi bir sorgu ve düşünceyi de beraberinde getiriyor. Böyle bir sorgunun da olmaması için neden bu bedel artışlarının olmasına rağmen şirket sayılarının bu kadar azaldığını ve bu kadar azalan şirket sayısı içerisinde bu kadar geniş bir imkân niye daha sınırlı sayıda şirkete tanındı diye sorgulamak istiyorum.
Şimdi, son olarak da Türkiye'nin şu an içinde olduğu mevcut durumuyla ilgili birkaç başlığı sizlerle paylaşmak isterim. Şimdi, 1993-1994 yılından itibaren Türkiye'de gerçekten o yıllarda çok ağır, çok önemli bir kriz sarsıntısıyla karşımıza çıkmış bir süreç oldu. Sonrasında çeşitli yıllarda yani 2000'li yılların başında, arkasından 2000'li yılların sonuna doğru krizlerle karşı karşıya kaldık. Bunun küresel boyutu oldu, bazen kendi içimizdeki boyutu oldu ama baktığınızda bu krizlerle ilgili ortaya çıkan ekonomik gelişmeler ve buna bağlı olarak makroekonomik verilerin kötüleştiği bir süreci değerlendirdiğinizde bu günler gerçekten o süreç açısından en olumsuz verilerle karşılaştığımız günleri beraberinde getiriyor. Şimdi, kurlara baktığınızda, kurlar açısından değerlendirdiğinizde tabii ki bu gelişmiş ülkeler ve gelişen ülkeler açısından uluslararası arenada ortaya çıkan sonuçların etkisi var. İşte, Amerika seçimleri ve buna bağlı olaylar ama bu genel, küresel etkinin yanında bizim kendi özel etkilerimiz de var ve bunu yadsımamamız lazım. Yani dünyada o küresel etkiyle zaman dilimi açısından baktığımızda ilk... Ortaya çıktı, işte, ağustos sonlarından bugüne kadar -ki erken olarak bu seçim sonuçları ve FED'le ilgili beklenti ortaya çıkmıştı- yüzde 14-15'lik bir değişim gösteren kur diğer ülkelerde yüzde 7-8'lerde kalan bir değer kaybı noktasında oldu. Yani bizim bir o kadar da, küresel krizin oluşturduğu tahribat kadar bir tahribat da kendi içimizde yaşadığımız, ortaya çıkan olumsuz nedenler ve güvensizlik faktörlerinin ortaya konduğu bir faturayla karşı karşıya olduğumuz çok açık.
Diğer taraftan, enflasyon, yıllarca hedefleyip de hedefe vuramadığımız, hedeften sürekli, teğeti bırakın, farklı bir noktaya uçtuğumuz, bantlarının içinde bile kalmakta zorlanan bir hedef ve ona bağlı sonuçla yaşanıyor. Ve bugün baktığımızda, işte yüzde 5'lik enflasyon hedefinden sonra yüzde 7,5-8'ler arasında giderken önümüzde yaşanan kur hareketinin ortaya çıkartacağı, tabii ki bir enflasyon riski de karşımızda olacak. Ve bu noktadan baktığımızda, enflasyonun ötesinde benim daha önceki bütçe görüşmelerinin başında da dile getirdiğim, dünyada ve ülkemizde yansıyan durgunluğun bir enflasyon sonucu yaşamamız gerçekten bu "stagflasyon" denilen bir dönemi hazırlıyor olabilir. O yüzden çok önemli, çok dikkatli ve bu süreci iyi yönetecek kararların ortaya konması gerekiyor.
Cari açığa bakıyoruz. Cari açığımız bizim, son dönemde, özellikle 2000'li yıllardan sonra büyümenin en büyük katalizörü olarak kendini gösteren bir süreç işletti. Ve cari açık açısından da özellikle bu yola bakıldığında hem ihracat hem de turizmdeki gerileme... Ki ithalattaki düşüşün de durmasıyla beraber yine karşımıza bir... Her ay, işte 1,5 milyar dolarlık bir cari açık üreten ve yıllık bazlı da baktığımızda millî gelirin yüzde 5'i kadar bir cari açığı yaşayacağımızı gösteren bir süreç karşımızda. Ve bunun finansmanı var. Yani mevcut borçluluk ve cari açıkla ortaya çıkacak olan ek finansman ihtiyacı. Uzun zamandır konuşulmayan ikinci bir açığımız da bütçe açığı. Bütçe açığıyla ilgili ortaya çıkabilecek riskler ve ona karşı yapılacak olan önlem ve değerlendirmeler de gerçekten çok önemli. Çünkü baktığımızda...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, ek süre veriyorum, buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - ...bütçe performansıyla ilgili olarak bugüne kadar olumlu bir seyir yaşandı. Ama bir taraftan... Ki bunun da en önemli kaynağı, tabii, ÖTV ve KDV denilen yani benzin istasyonlarının tamamen vergi dairesi gibi çalıştığı bir gelirin ana kaynağı veyahut ithalatın oluşturduğu vergiden getirilen kaynaklarla bütçe performansı sağlanmaya çalışıldı. Ancak önümüzdeki zamana baktığımızda... Tabii, bir de tek dönemli gelirler olan özelleştirme gelirlerinin desteğiyle bu performans tutturuldu veya hedeflendiği gibi gerçekleşti. Ama bugün ve bundan sonraki döneme baktığınızda hedeflenen vergi gelirleri, diğer taraftan, bu vergi gelirlerinin tahakkuk ettirilmesinden sonraki tahsilatı -ki bu dönemde bile karşımıza yapılandırma ihtiyaçlarıyla çıkıyor- ve bununla beraber, giderler kaleminde de beklenmedik, hem iç hem dış karşımıza çıkan harcamalarla maliye politikasıyla ilgili kritik bir döneme gidebileceğimiz kendini gösteriyor.
Bir diğer konu istihdam. İstihdamla ilgili olarak da baktığımızda yüzde 11,5'lara varan işsizlik ve iş aramaktan vazgeçen kişileri de dikkate aldığımızda -ki burada artık o umutsuzluğun da bir sonucu- bu artışın son dönemde açıklanan işsizlik rakamlarında daha da arttığını görüyoruz. Önemli bir alarm verdiğini düşünüyorum.
Ve diğer taraftan büyüme... Çünkü büyümedeki, bakın, Orta Vadeli Program ortaya kondu ve daha üzerindeki mürekkep kurumadan hedefler değiştirilmeye başlandı. Ve büyüme, cari açıkla ve tüketimle kendini gösteren büyüme açısından önümüzdeki dönemde yine bunu harekete geçirecek olan inşaat ve perakende dediğinizde... O soruyu kendinize sorun ve 2017'de bu büyümede -çünkü büyümenin bağları oraya bağlandı- hangi performans sağlanacak ve nereye gelecek?
Şimdi, böyle bir gidişatın olduğu noktada, nereye kadar bu süreç idare edilir ve ne yapılabilir diye bakıldığında, kavgasız, içteki güvenilirliği artıracak, en önemlisi, hukuk devleti ve güvenin temel etkeni olan yatırımcı ve paranın Türkiye açısından da baktığınızda çok nazlı olduğu bir dönemde güveni artıracak, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti temelindeki uygulamalarda gecikmemek gerekiyor. Çünkü bakın, bu dönemde Türkiye gibi, Brezilya, Meksika en çok Türkiye'den sonra kendini gösteren, etkilenmede olan ülkeler. Ve bu ülkeler içerisinde daha önce Endonezya da vardı. Endonezya kendi içinde yapısal reformlara gidiyor diye bir set oluştu. Yapısal reformların gerekliliğini de bu noktada unutmamak gerektiğini açıkçası iyi değerlendirmek gerekiyor.
Bunun yanında, bakınız, bu kur artışlarıyla ilgili Merkez Bankası dönem dönem belli tedbirler alıyor. Bu tedbirler içerisinde özellikle; bir, dolarizasyona dikkat çekmiştik ama şimdi çok iyi görmek gerekiyor. Bu, Merkez Bankasının, direkt müdahalenin dışında bir de... Ki konuyla ilgili arkadaşlarımızın da rezerv opsiyon mekanizmasının değişimini fark ederek burada döviz rezervlerindeki değişim ve rezerv opsiyon mekanizmasının ortaya koyduğu belli rahatlatma mekanizmalarıyla gerek bankaların Türk lirası mevduat veya döviz tevdiatlarıyla ilgili munzam karşılıkları için alınan tedbirleri ve o tedbirlerin sonuçlarını iyi okumak gerekiyor.
Şimdi, bunlarla ilgili, bakın, bizim şu an döviz rezervlerimize baktığınızda 116 milyar civarında. Bu rakam, tabii, 135 milyardan buraya geldi ama burada uygulanan yöntemler... Yani işte, "ROM" denir kısaca, karşılıklar yerine, döviz satmak yerine...
BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil...
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamamlıyorum, bitiriyorum.
BAŞKAN - İkinci ek süre de bitti, yirmi beş dakika oldu, bilginiz olsun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Çok özür dilerim.
BAŞKAN - Son cümlelerinizi alabilir miyim?
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Tamam.
BAŞKAN - Buyurun.
BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Yani Merkez Bankası uygulamalarını iyi takip ederek, ülke hassasiyetleri iyi takip ederek, uluslararası gelişmeler içerisinde doğru tepki ve söylemleri ortaya koyarak kriz noktasında ortaya çıkabilecek... İşte, biraz önce söylediğimiz, uyarıcı, belli başlı konuları paylaşmaktır burada dileğimiz. O yüzden tedbir almakta gecikmeden güvenilirliği artırarak -ki Tüketici Güven Endeksi'ndeki değişimler arttığındadır- tüketici başta olmak üzere iç güven ve dışarıda dış güveni de sağlayarak var olanı tutmak, yeni kaynakları yaratmak üzere ekonomik bir süreç işletelim.
Ben süreyi aştığım için çok özür diliyorum.