| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/774) ile 2015 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı (1/733) ve Sayıştay tezkereleri |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 25 .11.2016 |
KADİM DURMAZ (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım, Komisyonumuzun değerli üyeleri, Sayın Bakanım, kıymetli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyor, 2017 bütçemizin hedefine ulaşmış, artık burada kronikleşmiş sorunları konuşmadığımız bir bütçe olmasını diliyorum.
Sayın Başkan, bütçe başladığı günden beri konuşuyoruz. Meclisin bütçe yapma hakkının ortadan kaldırılması meselesi, Anayasa Mahkemesinin Maliye Bakanına yetki veren maddeyi iptalinden sonra 2017 bütçesinde de farklı bir şeyin olmadığına tanık oluyoruz, hatta bazı bakanlıklara bütçe görüşmeleri sırasında "Ödeneğiniz şu söylediğiniz hizmetleri yapmaya yetmiyor, bu Komisyonda bu ödeneklerin ortak bir anlayışla artırılması gerekir." diye teklif etmemize rağmen, sayın bakanlarımızın herhâlde çok güvendikleri, mahir bir şekilde bütçeyi ayarlayıp denkleştiren bir Maliye Bakanımız var ki uzatılan bu olumlu eli dahi tutup gereğini yapma noktasında görevlerini yapmadılar. Bu durum, demokratik hukuk devleti ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütçe hakkının korunması açısından ve denetim, şeffaflık açısından son derece düşündürücüdür.
Bütçe, hükûmetlerin faaliyetlerine meşruiyet kazandırmak için siyasal, ekonomik ve yönetsel hedeflerin temelidir. Bütçeler, aynı zamanda, en önemli ekonomi ve maliye politikası belgeleridir. Bütçeler mali disiplin çerçevesinde ortaya konulursa o zaman hükûmetlerin tüm çevrelere eşit yaklaşım konusundaki duruşları da ortaya yansıyacaktır.
Ülkemizdeki gerçek, bu bütçede ne yazık ki denetimini önleyen bir uygulama söz konusu değil. Burada hep mali disiplinden söz ediyoruz ama ne yazık ki bu disiplinin çok ama çok uzağındayız. Bütçede Sayıştayın dış denetimi fiilî olarak ortadan kaldırılmış, yedek ödenekler sınırın çok üstünde, orantısızca kullanılmakta, yasa dışı ödenek üstü harcamalar yapılmakta, fonlar ise kendi amacı dışında kullanılmaktadır. Tüm bu başlıklar, mali disiplin ve denetleme yollarının sıkıntılarını da ortaya koymaktadır.
Sayıştayın her bakanlıkta elde edilen net bulgular üzerinden birçok raporunu burada gördük ve tartıştık. Aynı konunun önceki yıllarda da dikkate alınmadığını yaşamıştık.
Görüşülen tüm bakanlık bütçeleri hakkında Sayıştayın bir bir olumsuz görüşlerinin olduğunu da Sayın Bakanım sizinle paylaşmak isteriz.
Sayın Başkan, Komisyonumuzun değerli üyeleri; bütçe tasarısında 645,1 milyar gider, toplam 598,3 milyar TL de gelir öngörüldü ve bütçenin gelir kaleminin de 511,1 milyar TL olduğunu, bunun da vergilerden karşılanacağını Sayın Bakanımız ifade ettiler. Toplam bütçe gelirinin yüzde 85'i anlamına geliyor bu rakam. Görünen o ki bu rakam dolaylı vergiler yoluyla, rantiyecilerden değil, sade yurttaş ve vergisini ödeyen vatandaşlardan alınacak. Herkesin kabul ettiği gibi, nihayetinde tüketici tarafından ödenen KDV, ÖTV ve benzeri dolaylı vergiler ödeyenlerin gelir ve servetleriyle doğrudan ilişkili olmadığı için vergilendirmede çok büyük adaletsizliklere de neden olmaktadır. Dar gelirlinin, asgari ücretlinin vergiden muaf olması çok net bir şekilde gerekmektedir. Aldığı ücretle zar zor geçinen dar gelirli dolaylı vergiler sebebiyle geçinememektedir. Öğretmenlerin, memurların, asgari ücretlinin, taşeron çalışanlarının, aldığı ücret zaten geçimine yetmeyen, ek iş tutan insanların vergi yükünü artırmanın bu ülkeye uzun vadede getireceği ve kazandıracağı bir şey yoktur.
Sermaye üzerindeki vergi yükünü azaltırken dar gelirliyi düşünmek durumundayız. Zengin daha çok zenginleşirken sıradan vatandaş da devletimiz eliyle yoksullaşmaktadır. Türkiye'de gelirinin önemli bir kısmı sermaye kazançları üzerinden elde eden zenginler üzerindeki vergi yükü, ücretlilerin üzerindeki vergi yükünden daha düşüktür ne yazık ki. Bu da büyük bir adaletsizliği ortaya çıkarmaktadır. Ülkemiz, gelir eşitsizliğinde OECD ülkeleri arasında 3'üncü, Avrupa ülkeleri arasında 1'inci sıradadır.
Türkiye'nin beşerî ve fiziksel sermayeye dayalı istihdam ve yüksek katma değerli üretim yaratıcısı reel iktisadi politikalara acilen ihtiyacı bulunmaktadır. Ülkemizde insanı merkeze alan ve yüksek katma değerli ürün üretimine yönelen yeni bir kalkınma planına ihtiyaç vardır. Bu, kontrol ve denetimi yok sayma anlayışıyla zengin kesim servetine devlet yardımıyla servet katarken asgari ücretli, küçük esnaf, çiftçi, köylü, memur enflasyon karşısında varlığıyla beraber eriyip gitmektedir. Zenginlerin bu derece büyüdüğü bir ekonomide asgari ücretli vergiden muaf olmuyorsa bu politikaların gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; hepimiz biliyoruz ki bütçede önemli bir bölüm de özelleştirme gelirlerinden elde edilmektedir. Bu konuda, geriye doğru, kaybettiğimiz bu ülkenin dinamiklerini bugün almak istesek o paraların neredeyse 2 katına almamız mümkün değil.
Bunların ülkede yarattığı olumsuzluklardan Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar bir bir söz ettiler. "Ülkemiz enerji darboğazında." diyoruz ama ne acı ki santrallerimizi satıyoruz. "Ülkede üretim" diyoruz 700-800 bin çiftçiyi ilgilendiren sigara fabrikalarını özelleştirdik. Şimdi, sırada, 400 binin üzerindeki çiftçinin üretime katkı sunduğu şeker fabrikalarını aynı potanın içerisine koyduk. Ülkemizin 2'nci ucuz elektriğini üreten, bölgemden biliyorum, Almus Hidroelektrik Santrali ve Köklüce Hidroelektrik Santralı da satıldı ama henüz daha Özelleştirme Kurulu bunun kararını verip kesinleştirmedi ama çok net ifade ediyorum: Sayın Bakanım, satılan bedellerle bu ülkenin hazinesinden para ayrılarak yapılan bu 2 barajı da satın almamız mümkün değil.
Özel idarelerin olduğu yerlerde bu kurumların bütçesinden yapılan yatırım ve projeler, çeşitli AR-GE destekleri çok önemli. Bu boşluğun acilen Anadolu illerinde doldurulması gerekmektedir. Ancak zaman zaman ciddi bütçeleri dair bazı yatırım ve projeler iyi incelendiğinde verimsiz olduğu, uzun vadede de ülkemize bir şey kazandırmadığı görülecektir. Bu yüzden, söz konusu kaynakları kullanırken mutlak şehirlerin önceliklerine göre yatırımların yönlendirilmesi, verimsiz projelere harcama yapılmaması, mümkünse projeleri inceleyen bir uzman heyetin il özel idare bütçelerinin yapıldığı bugünlerde titizlikle bu projeleri incelemeleri gerekmektedir. Bu durum, söz konusu kaynakların daha etkin ve yerinde kullanılmasına özellikle katkı sunacaktır. Kaynakların, yerel kalkınmanın sağlanması, yerli kaynakların verimi ve ekonomiye dönüştürülmesi, kırsal kalkınma hedefli, daha çevreci, doğal zenginlikleri, biyolojik çeşitliliği koruyan ve geliştiren bir anlayışla kullanılması gerektiği gibi mutlaka yenilikçi boyutuna da dikkat edilmesi gereken önemli hususlardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her bakanlık görüşülürken tekrarlıyoruz "Türkiye büyük bir ekonomik darboğazda." diyoruz, "Krizin eşiğindeyiz." diyoruz, "Krizde OHAL dönemi yaşıyoruz." diyoruz. Eğer bu yönetim anlayışıyla devam edersek yüzde 48 oranında ihracatımızın olduğu Avrupa Birliği ülkeleriyle ciddi sıkıntılar yaşayacağız. Komşularımızla çatışma içinde olursak sektörel krizlerin büyük bir ekonomik krize dönüşmesi de kaçınılmazdır. Artık, şu büyüme rakamlarını tekrar etmenin halka da bir yaranının olmadığı görülüyor. Halk, zaten yoksulluğu sofrasında yaşıyor. Küresel Yolsuzluk Karşıtı Koalisyon'un her yıl yayımladığı Yolsuzluk Algı Endeksi'ne göre Türkiye, ne acı ki, Meksika'nın ardından Ekonomik kalkınma ve İşbirliği Örgütü üyeleri içerisinde yolsuzluğun en çok görüldüğü ikinci ülke. İşte bu olumsuz tabloya, bu hâle AKP'nin on beş yıllık iktidarıyla geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Durmaz, toparlar mısınız.
Buyurun.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Yatırımların azalması, kapanan şirketlerin yeni açılan şirketlerden fazla olması, şirketlerin sermaye küçültmesi, beraberinde ekonomik darboğaz, işsizlik peş peşe dizilmekte. Zaten büyüme hedefini aşağıya çekmek demek Türkiye'de ekonomik çarkın gerektiği gibi işlemediğinin yetkililer ağzıyla ilanı demektir, yine, gelecekten kaygılı bir ekonomik programı ortaya koymuş olmak demektir. Türkiye, artık yüzde 6-7'lik oranları hayal bile edemez bu yapıyla.
Dünya tarihinin en büyük finansal krizini yaşayan birçok ülke işsizlik seviyesini beş, altı yıl gibi kısa bir sürede neredeyse doğal işsizlik seviyesine çekerken Türkiye gibi on dört yıldır tek başına mazeretsiz iktidarın yönettiği bir ülkede, kendilerini de başarılı ilan etmişken, ne acı ki işsizlik rakamları 11,2'yi göstermektedir. Sayın Cumhurbaşkanı çıkıp "Bu işsizlik verisi Türkiye'ye yakışıyor mu?" diyor ve sanki bu ülkeyi on beş yıldır Sayın Cumhurbaşkanının bilgisi, ilgisi ve yönetimi dışında başka birileri yönetiyor gibi kamuoyuna birtakım sözler söylemektedir.
Yine, ülkemizin finansal piyasalarında oynaklık sürüyor. Uluslararası kredi kuruluşlarının Türkiye'nin notunu düşürmesi, durağan göstermesi, bankaların faizlerinin artmasına yol açıyor. Merkez Bankası, siyasi iktidarın baskılarıyla piyasaları sakinleştirmek için suni yöntemler deniyor ama hedeften sürekli şaşan bir Merkez Bankası, enflasyonu kontrol altında tutamayan bir simge hâline geliyor.
Artık ülkede ekonomi o hâle geldi ki siyasi baskılar bile fayda edemez duruma geldi. Merkez Bankası üç yıl sonra faiz artırımına gitmeye karar verdi ama ne fayda? TL hızla değer kaybediyor, benzeri para birimleri içerisinde en çok değer kaybeden bir para birimi olmayı sürdürüyor.
Peki, Türk lirası neden sürekli değer kaybediyor? Sebep, öngörüsüz politikalar. Ülke ekonomisine göre değil siyasal hırslarla alınan kararlar yoksulun cebindeki parayı eritiyor. OHAL süresinin uzatılması ve ülkedeki siyasal belirsizlikler, enflasyon beklentilerinin sürekli altında gelmesi, Merkez Bankasının faiz indirimindeki ısrarcı tutumu, petrol fiyatlarındaki artış, Türk lirasının değerini sürekli düşürürken, Türkiye'yi yatırımcılar açısından da cazip olmayan ülkeler konumuna hızla sokuyor. Yatırımlar azalıyor, şirketler küçülmeye gidiyor, enflasyon yükseliyor, işsizlik Orta Vadeli Plan'da da beklenenin üzerinde seyrederken, daha istikrarlı ve siyasal kararlardan uzak bir ekonomi politikasına ortak bir anlayışla ihtiyacımız olduğunu ifade ediyorum.
Temmuz-Eylül dönemi, yani 3'üncü çeyrekte sanayi üretimi 2015'in 3'üncü çeyreğine göre yüzde 2,7 azalmıştır. Özellikle beyaz eşya, otomotiv, ev elektroniği, mobilya gibi malları içeren dayanıklı tüketim malları üretiminde iniş daha hızlı ve üretimde yüzde 3'e yakın gerilemeyi de beraberinde getirdi.
Sayın Bakanım, Değerli Başkanım, kıymetli arkadaşlar; tabii, birçok krizleri bu ülkede beraber yaşadık ama inanıyorum ki bu gemide birlikte yolculuk yapıyoruz, hep birlikte ortak akılla da bu açmazdan ülkemizi çıkarmak durumundayız.
Tabii, milletvekili dokunulmazlığı, beraberinde OHAL, peşinden ihraçlar, yargı bağımsızlığının tartışılması, ifade özgürlüğü, bölgesel iş birlikleri, terörle mücadele, sığınmacılar, Fırat Kalkanı Harekâtı, bunların hepsi birer sorun, ama Sayın Cumhurbaşkanımızın dünkü Avrupa Birliği raporundan sonraki Avrupa Birliğine yeniden tehditkâr bir şekilde yaklaşımı, bizim aldığımız terbiyede, devlet olma geleneğimizde ve kapımıza gelmiş kendi isteğimiz ve rızamızla kucak açtığımız sığınmacılar açısından da son derece düşündürücü.
Biz, "Bu ülkeye buyurun, size kucak açıyoruz." derken, bunları besleyecek paraları Avrupa Birliğinden alacağız diye kucak açmadık; inancımızın, bu coğrafyada kader birliği ettiğimiz, geçmişe dayalı ilişkilerimiz sonucunda bu kararı verdik, ama Avrupa Birliğine bir tehdit unsuru olarak Cumhurbaşkanımızın bunu konuşmasını da son derece yanlış buluyorum.
Bütün bu gelinen noktada, ülkemizin 2017 bütçesinin mega projelerden arındırılıp, bunlara verilen afaki hazine garantilerinin çok ivedi gözden geçirilerek bir bölümünden de vazgeçilmesinin ülkemiz ekonomisi açısından son derece doğru olacağına inanıyorum.
Bu anlamda kayıt dışı ekonomiyle mücadele edeceğinizi söylediniz Sayın Bakanım, kayıt dışı ekonomi ülkemizin en önemli sorunlarından biridir, kayıt dışıyla mücadele nasıl bir yol haritası belirlediniz, bunu öğrenmek istiyoruz.
Taşeron işçilerin kadroya alınması noktasında net bir planınız ve tarihiniz var mı? Bunun da açıklanmasını istiyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sorularda söz vermeyeceğim artık.
KADİM DURMAZ (Tokat) - Ekonomik göstergeler altüst oldu, doların dizginlenemeyen artışı ve hareketliliğinin ciddi tedirginlik yarattığı ülkemizde, AB'yle olan ilişkiler, bunun yansımaları, güneyimizdeki komşularımızla ilişkiler noktasında geldiğimiz bugünün, 2017 yılında sorunsuz olarak atlatılması dileğiyle bütçemizin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Başarılar diliyorum.