KOMİSYON KONUŞMASI

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdiye kadar Komisyonda yaptığım konuşmalarda hep işin felsefesiyle ilgili kısmı özellikle anlatmaya çalıştım çünkü eğer bir işin felsefesine ruhuna hâkim değilseniz sonuçlarını tahmin edemeyeceğimiz yerlere varabiliriz. Şimdi, sizin partinin, iktidar partisinin yöneticileri de sürekli şunu söylüyor: "İşte Avrupa Birliği dağılıyor, sistem çöküyor, dünya zor durumda." Doğru tespitler ama gördüğüm kadarıyla sebebin anlaşılması konusunda belirli eksiklikler var. Sistem çöküyor değerli arkadaşlar, Avrupa'da çöküyor, Amerika'da çöküyor, postmordern bazı gerçekliklerle karşı karşıyalar. Artan eşitsizlikler, tekelleşme ve artık helikopterden para atmak gibi şeyleri konuşmaya başladılar çünkü geniş halk yığınları çok fakir, sermayedeki sayı çok azaldı ama gücü çok yükseldi. Bu dünyadaki bütün sistemi zorluyor ve bu sistem zorlamasıyla bir sürü sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Britanya'nın Avrupa Birliğinden çıkması, hatta komple dünyaya küresel baktığımızda bizim yaşadığımız 15 Temmuz darbe girişimi de alaturka bu problemlerin bir sonucu olarak da karşımıza çıkıyor.

Biz hep ne diyoruz veya Sayın Erdoğan ne diyor: "Millî ve yerli." Şimdi, bu yasa tasarısına bakalım, bu yasa tasarısı millî ve yerli mi? Sigorta şirketlerinde yabancılaşma oranı nedir? Sayın Bakan, bilmiyorum bu konuyu size verdiler mi?

MALİYE BAKANI NACİ AĞBAL (Bayburt) - Yüzde 70.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Yüzde 70, borsadaki fonları da koyarsanız, oradaki yabancılaşmayı da koyduğunuzda yüzde 90'a yakın bir yabancılaşma. Bu şu demek: Türkiye'deki sigorta şirketlerinin yüzde 90'ı yabancıların elinde. Şimdi, bu yasanın makroekonomik gerekçesine ne diyoruz? Tasarruf açığımız var, tasarruf açığımız cari açık yaratıyor. Cari açık ne demek? Bir ulusun tüketmek için başka ulusun tasarruflarını kullanması, borçlanması demek. Cari açık ulus olarak bizim başka uluslara borcumuz.

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Tüketim için değil, yatırım için.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Anlayamadım?

MUSTAFA SAVAŞ (Aydın) - Sadece tüketmek için değil diyorum, yatırım için de olabilir.

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Tabii, tabii, yatırım için de ama yatırım için yapılan cari açık on dört yılda baktığınızda düşmesi gerekiyorken artıyorsa demek ki biz tüketimde kullanmışız hatta ters yatırım ilişkisi de söz konusu. Çin'den mal getirip de kullandığınız zaman kendi fabrikalarınızı da kapattığınız için de ters etkisi de ortada hani süreç hâlinde baktığınızda, teorik olarak öyle keşke gerçeklerler hep gerçekleşmiş olsa. Tasarruf açığımız var diye şimdi biz tasarruf etmeye çalışıyoruz. Peki, bunu ne yapıyoruz? "Geçmişte kötü örnekler var." diyorsunuz, iki tane örneği hatırlayın, ÇTTH ve konut edindirme yardımı KEY'ler. Hatırlıyorsanız "Geçmiş hükûmetlerin musibetini biz hallettik." diye anlatıyorsunuz beş sene önce. O yasalar çıkarken de aynen böyle bir durum vardı, hatta o yasalar çıkarken buna göre avantacı, o zaman kamu eliyle, millî devletimiz aracılığıyla yapıyorduk. Şimdi ne yapıyoruz? Yüzde 90'ı yabancıların eline geçmiş sigorta şirketinin pazarlama kanununu çıkarıyoruz. Bu sigorta şirketlerinin pazarlama kanunudur, bu da bizim bürokrasimizdeki kötü alışkanlıktan kaynaklanan bir şey var. Bize 1950'li yıllardan sonra üretilen sağ kapitalist zihniyetin bürokrasi içerisine yerleştirilmesinin sonucu üretilen bir kanun. Ben bu kanunun ciddi bir şekilde sigorta şirketleri tarafından hazırlandığını, talebin onlar tarafından iletildiğini düşünüyorum. Daha önce de bir kötülük yaptık, prim borçları dolayısıyla halkımıza... Bizim bir tane Volkswagen arabamız var 1973 model, 2.750 lira sigorta parası ödemek zorunda kaldım. Arabanın değeri 15 bin lira, 20 bin lira, o da vosvos olduğu için. 2.750 lira para ödemek zorunda kaldım. Kime ödedim? Sigorta şirketlerine. Niye ödedim? Siz bu kanunu çıkardınız diye. Götürdüm bilmem AXA diye veya şu diye, bu diye yabancı sigorta şirketine bu parayı ödedim. Hadi biz diyelim ki 3 kişiyiz, milletvekiliyiz ortak arabamızdı, bir tane Şahin arabası olan adam da aynı parayı ödemek zorunda bırakıldı. Şimdi, getiriyorsunuz bu kanunla ne yapıyorsunuz, normalde sigorta şirketinin pazarlamacısı gidecek oradaki adamı ikna edecek "Sen gel bizim sigorta şirkete..." siz kanunla bütün milleti bunu bir de iki ay hele bir dursun, zaten en zor olanı "entrance" dediği şeydir. Pazara giriş, müşteriye giriş, şimdi biz bunu kanunla yapıyoruz, üstelik onlara da "100 milyar liramızı alın." Diyeceğiz. "Bu 100 milyar liramızı, bizim millî servetimizi, alın yabancı şirketler, bunu kullanın siz bunu yabancı yatırıma sokarsınız." Bu şirketlerin tamamı yabancı. Peki, bizim bu 100 milyar liramızı, daha önce de 56 milyar liramızı verdiğimiz sigorta sektörü üzerinde bir denetim söz konusu mu, etkin bir denetim var mı? Etkin bir denetimi yok, sigorta denetleme kurulu diye bir kurul var, o kurulun Hazine içerisindeki ilişkilerini biliyorum.

Ben bir Hazine çalışanıyım, Hazineden ayrılarak geldim milletvekili oldum. Hazine Müsteşarlığı bir zamanlar önemli personeller yetiştiren kurumlardan biriydi. Maliye Bakanlığı gibi, Merkez Bankası gibi, bir zamanın Devlet Planlaması gibi ama Hazine Müsteşarlığı 1983 yılında Maliye Bakanlığından ayrılırken de bu neoliberal vahşi kapitalizmin bir kalesi olarak kuruldu. Bürokrasi kültürümüzde bizler ne kadar durdurmaya çalışsak da bu yönde oluşturulmaya çalıştı. İşte o kültürün sonucu olarak da getirildi bu tasarılar bizim önümüze konuldu. Yanlış bir şey yapıyoruz arkadaşlar, bakın yanlış bir şey. Millîlikten, yerlilikten bahsederken yabancı şirketlere buradaki asgari ücretlinin alın terini tasarruf olarak vermeye kalkıyoruz. Madem böyle bir şey var SGK üzerinden yapın ve tasarruf bir gelirin fonksiyonudur. Geliri artırmadan yapacağınız zorunlu tasarrufların sonucunu konut edindirme yardımından gördünüz. Emlak Bankası döneminden başlayan iğrenç yolsuzlukların, TOKİ döneminde devam etmesi ve bir dönem şans olarak son derece yükselen arsaların Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığında nasıl yağmalandığını hepimiz gördük. Çalışanlara Tasarruf Teşvik Fonu hesabı da aynen böyle bir şeydi. Onun için bu ülkenin 100 milyar lirasını zorla insanlardan alıp yabancı şirketlere vermek doğru bir şey değil. Yanlış bir şey yapıyoruz, bize "piyasa" denilen mekanizma yanlış kurallar öğretiyor. Bu yanlış kuralları takip ederek de kendi ülkemizi sömürgeleştiriyoruz. Bakın, asıl iş buralarda dönüyor, asıl değiştirmemiz gereken felsefe buralarda dönüyor. Binlerce insan görevden alınıyor, binlerce insan göreve atanıyor. Ama temel, yerleştirilmiş, 1950 yılından sonra Türkiye ekonomisine, Türkiye'ye yerleştirilmiş kafayı değiştiremiyoruz. Yabancı sermaye yeni bir kapasite yaratıyorsa, yeni iş imkânı yaratıyorsa, yeni teknolojiyi gerektiriyorsa, evet, başımız üstüne. Ama bu yabancı sermaye eskiden orduların işgal ederek zorla girilen ve el konulan yerlerin yabancı sermayeyle işgalidir. Artık Fransız ordusunun gelip bizim ülkemizi işgal edip Zonguldak'taki kömür madenlerimizi almasına ihtiyaç yok, "TAV" denen en kritik şirketi satın aldığında bittiniz işte, havalimanlarınız işgal edilmiş demektir. Telekom şirketimiz Araplarda, Vodafone şirketimiz İngilizlerde. Bu, önümüzdeki en büyük tehlike. Bu tehlike bizi şuraya götürüyor: Şimdi, biz diyoruz ki: Tasarruf etmek zorundayız, değil mi? Tasarruf edebilmemiz için... Tasarruf neyin fonksiyonudur? Gelir ve servetin fonksiyonudur. Biz ne yaptık? En stratejik kurumlarda gelir getiren işletmelerimizi yabancılara verdik. Yani, şuradaki bilmem ne AVM'sinin içindeki dükkânın kime ait olduğu önemli değil ama AVM'yi Hollandalı fon yaptırıyor. Cep telefonunda, tarımda, gıdada en çok gelir getiren ve oligopol ve monopol niteliği taşıyan sektörleri yabancılara emanet ettik arkadaşlar. Şimdi kurtulmaya çalışıyoruz çünkü fon ihtiyacımız var. Geliri onlar alıp kendi memleketlerine transfer etmeye başladılar. Bir taraftan, şu kötü hâlimizde bile borçlanmak zorunda olan bir ülkeyiz, bir yandan bu borcu ödeyeceğiz, fazlasını ödeyeceğiz borcu azaltmak için; diğer taraftan, gelir getiren bütün kuruluşları da yabancıların eline vermiş olduk.

Ben bunun bürokrasi tarafından yazılmış bir kanun olduğunu... Yasama iradesindeki milletvekillerinden şunu rica ediyorum: Bu kanun kötü bir kanun, bu kanun memleketin faydasına olan bir kanun değil. Önümüze konuldu tek madde olarak.

Sayın Bakanım, gerçekten, düşünün işte, bilmem ne sigorta şirketine ballı börek. Meclisi onlara pazarlamacı hâline getiriyoruz, yazıktır bu Meclise ya. Bizim öyle bir görevimiz yok ki. Bizim öyle bir görevimiz yok; bizim görevimiz, bu ülkenin insanlarının gelirini artırmak. Gelirini artırmak derken de, mesela, çok uzun vadeli. İnovasyon, herkes inovasyondan bahsediyor. Ya, inovasyon yirmi yıl. Oysa turizm, hizmetlerde geliri artırabiliriz, oysa şu önemli millîleştirmelere başlayabiliriz. Dişimizi sıkacaksak, tırnağımızdan artıracaksak, daha az tüketeceksek bari millîleşmeler olsun sonucunda. Biz tüketiyoruz, biz tasarruf ediyoruz. Mali disiplin dediğimiz neye işaret ediyor? Geniş halk yığınlarının gelirini kesme olarak ifade ediliyor. Oysa mali disiplin dışında ciddi şirketler var. İhalelerde korkunç paralarımız gidiyor. Hatta ihalelerden daha tehlikeli olarak, makroekonomik bir yolsuzluk olarak kaynaklarımız yabancıların eline geçmiş. Dişimizi sıkmak istiyorsanız biz de seçmenimize bunu anlatırız ama dişimizi sıkacaksak bu ülkede millî bir ekonomi yoluna doğru gitmek zorundayız. Türkiye ekonomisi şu an itibarıyla sömürge ekonomisi. Bu benim içimi yakıyor. Ben haksız, fahiş bir cep telefonu faturası ödüyorum, ödediğim şirket, işte Turkcell. Kime ait olduğu da belli değil. Vodafone İngiliz, Avea da Arapların. Biz 49 dolar veriyorduk Amerika Birleşik Devletleri'nde; telefon, cep telefonu, sabit telefon ve televizyon hizmeti alıyorduk. Amerika'daki servet ve birikmiş gelir bizim 10 katımız. Şimdi, bundan çok daha fazlasını Türkiye'de ödüyoruz bu temel hizmetlere.

Onun için, bu yasa doğru bir yasa değil, Türkiye'nin önceliği değil, Türkiye'nin millî şirketlerine değer katacak bir şey değil. Zavallı insanların parasını toplayacağız ve göreceksiniz yirmi sene sonra bu fonlar eriyip gidecek çünkü hazine bir denetim mekanizması da kurmuyor Hazine. Yazık, yani, işte, görüyorsunuz, Hazine kendi...

Bakın, denetim mekanizması şöyle bir şey demek: Bunu kurar, Hazine tebliğ çıkarır. Daha önceden Hazinecilere şundan kızgınım: Bir yasa maddesinde bize sigorta genel şartlarını kanun yaptırdınız burada. Bunu anlatmaya çalıştığımda kimse çok anlamadı. O genel şartlar yüzünden de vatandaş davaları kazanıyordu Yargıtayda, o genel şartları kanun hâline getirdiniz, Hazine Müsteşarlığı oldu Türkiye Büyük Millet Meclisi. Onun için bu kanunu... Sakın Ahmet Bey de yanlış anlamasın, beraber çalışmışlığımız var. Ben bir felsefeye karşı çıkmaya çalışıyorum. Eğer dostluklarımız ve önceki ilişkilerimiz dolayısıyla bunları söylemezsem ben bu görevimin hakkını yerine getirmemiş olurum.

Bu kanun tehlikeli bir kanundur, 100 milyar lira diye gidiyorsunuz, daha da artabilir çünkü yüzde 3 demiştiniz, yüzde 6'ya kadar da artırılabilir. Asgari ücretliden bugünkü net faizden olarak şey yapmışsınız ama artışları Erhan Bey işaret etti, bu yok. Bu parayı tehdit altına koyuyorsunuz, vatandaşın hakkını da yabancı şirketlere yediriyorsunuz. Onun için, ben kişisel olarak bu yasaya çok karışıyım.

Teşekkür ediyorum.