KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, saygıdeğer bürokratlar ve basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, ülkemizde tasarrufların düşük olduğunu biliyoruz. Tabii, bir ülkede tasarruf olmayınca veya düşük olunca yatırım da düşük oluyor, yatırımın düşük olması da hem büyümeyi hem de büyüme kapasitesini etkileyen bir şey. O yüzden, tasarrufların artırılması bizim makroekonomik açıdan mutlaka çözmemiz gereken bir husus. Bunda hemen hemen mutabıkız artık, bu iş o noktaya geldi. Fakat, tabii, tasarrufla tüketim arasındaki ilişki ve tasarrufla üretim arasındaki ilişkiyi de iyi kavramamız gerekiyor. Yani, "tasarrufu artırmak" demek, aslında, mevcut gelir seviyesinde tüketimi düşürmek demektir. Şimdi, özellikle siyasetçiler, tabii, vatandaşın tüketimini düşürücü herhangi bir tedbiri alma konusunda isteksiz davranıyorlar. Hâlbuki, yani, gelir var, geliri 100 -Türkiye için söylüyorum ve toplam, kamu artı özel için söylüyoruz- tüketim 85, tasarruf 15. Aslında yüzde 15 dediğimiz şey bu. Yani gelire... Harcanabilir gelir, orada teknik bir ayrıntı var, onlar önemli değil ama... Yani, biz gelirimizin yüzde 85'ini tüketiyoruz, yüzde 15'ini tasarruf ediyoruz ekonomi olarak. Emsallerimiz ne yapıyor? Gelişmekte olan yüzde 33'ünü tasarruf ediyor, yüzde 67'sini tüketiyor. İşte, 10 bin dolar civarında geliri olan ülkeler de yine aynı. Hani, bazıları diyor ki "Ya, gelirimiz zaten düşük, hangi gelirden tasarruf edeceğiz?" Öyle değil yani ortalama 10 bin dolar civarında geliri olan ülkelerde de yine tasarruf oranları bizim çok üzerimizde. Bizden tasarrufu düşük olan ekonomiler sadece geliri çok düşük olan ekonomiler, yani onların tasarrufları bizim gibi veya bizden düşük. Yani, gruplar itibarıyla baktığımız zaman, bazı başka ülkeler arada olabilir ama ülke grupları itibarıyla baktığımızda, Dünya Bankasının çalışmalarında bunların hepsini görmek mümkün.

Şimdi, dolayısıyla, biz, mevcut gelir seviyesinde ve mevcut klasifikasyon içerisinde yani gelişmekte olan ülkeler klasifikasyonu içerisinde tasarruflarımıza kabaca baktığımızda, aslında, 10 puan, 15 puan, hatta 33'ten alırsak, 33 eksi 15 dersek 18 puan altında. Bunların mutlaka artırılması gerekiyor fakat şimdi... Dolayısıyla, bunun tüketim tarafına dokunmak gerekiyor, tüketim tarafına dokunmadan tasarrufa artırmak çok fazla mümkün değil. Ha, biliyorsunuz, işte, iktisatçılar şey der: "Geliri artırarak tasarrufu artırmak lazım." ama konuştuğumuz şey zaten o insan. Geliri de artırmak ancak aslında tasarrufu artırmak olur. Önce tasarrufu artıracaksın, ondan sonra karşılığında yatırım yapacaksın. Yatırım sizin büyümenizi, büyüme potansiyelinizi artıracak. O, gelirini artıracak, artan gelir üzerinden daha fazla tasarruf ederek ekonomiye böyle bir ivme kazandıracak ama her hâlükârda bizim başlangıç noktamız tüketimi azaltmaktır, tüketimi kısmaktır. Dolayısıyla, burada, özellikle BDDK'nın son dönemde bu makro ihtiyati tedbirleri gevşetme yönünde aldığı kararların bu konuştuğumuz şeylerle çeliştiğini düşünüyorum, orada hükûmetin dikkat etmesi gerekiyor. Yani, tüketimi kısmaktır tasarrufu artırmak, bu basit bir mantıktır, bu noktayı hiç kaybetmemiz gerekiyor.

Şimdi, dolayısıyla, bu açıdan baktığımızda, aslında, bizim ekonomimizin bir talep problemi yok makroekonomik açıdan baktığımızda çünkü gelirinin yüzde 85'ini tüketen bir ekonomide bir talep problemi olmaz, talep problemi yok. Bazıları, "İşte, talebi canlandırmak için şöyle yapalım, talebi canlandırmak için böyle yapalım." diyor, değil, biz talebi bu anlamda kısmaya çalışıyoruz, talebi tüketimden üretime kaydırmaya çalışıyoruz, talebin niteliğini değiştirmeye çalışıyoruz. Yani, hakikaten Türkiye ekonomisini bilen makroiktisatçılar gözüyle bu işleri bir okumak gerekiyor.

Şimdi, bu bireysel emeklilik komisyonunda, bunun 2001 yılındaki çalışmalarında o zaman teknisyen olarak bulunmuştum, 2013 çalışmalarında da bulundum, farklı düşüncelerimiz olmakla birlikte zaman zaman, bu çalışmanın içerisinde bulundum. Bugünkü yapılanın da özü itibarıyla doğru olduğunu düşünüyorum yani tasarrufu artırmasını ama şunları da göz önünde bulundurmamız lazım. Mesela, bizim nüfusumuzu yüzde 20'lik gelir grubu dilimlerine ayırdığınız zaman, 5 dilime ayırdığımızda ilk 3 dilimde tasarruflar negatif. Yani, toplumun kabaca yüzde 60'lık kesimi gelirinden daha fazla tüketiyor, negatif tasarrufu var. Şimdi, bu kesimin de önemli bir kısmına burada bir "tasarruf et" zorunluluğu getiriyoruz. Ha, cayma hakkı iki ay süre içerisinde. Kimisi bunu kaçıracak, kimisi kaçırmayacak, ondan sonra ne olacak bunu biliyorum. Bunun önümüzdeki ödemde ücretlerin artırılması konusunda -hem kamuda hem özel sektörde- düşük ücretlilerde bir baskı oluşturacağını göz önünde bulundurmamız gerekir. Yani, tasarrufu, o iki aylık cayma süresini geçirip, daha sonra, işte şu ortalama 2.169'dan aldığımızda "65 lira her ay benim param kesiliyor, ya ben zaten zor geçiniyorum, ben zaten gelirimden daha fazlasını borçla, harçla tüketiyorum." diyen bir kesimle karşılaşabiliriz. Onların iyi yönetilmesi gerekir diye düşünüyorum, onları bugünden düşünmemiz lazım yani bu kurguyu veya organizasyonu yaparken.

Şimdi, tabii, burada problem... Ha, ben şuna çok fazla inanmıyorum, bunu Ahmet Bey'le de zamanında tartıştık Hazine Müsteşarlığında, hatırlıyorum. Ben, özellikle, bu 2013'te yaptığımız düzenlemeden sonra, evet, fon sayısında ve fon miktarında bir artış oldu ama ben, özellikle başlangıcı itibarıyla bireysel emeklilik sistemine kaydolmada, girmede teşviklerin çok önemli bir etken olduğuna inanmıyorum çünkü mevcut sistemde, biz 2013'teki o güçlü teşvikleri getirmeden önceki sistemde vergiden düşürme şeklinde bir şey vardı biliyorsunuz, hiç geliri yoktu, dolayısıyla vergiden düşürüyordu. O zaman, fondakileri, bireysel emeklilik sistemindekilerin yüzde 40'ı bir kuruş dahi devlet katkısı almadığı hâlde bireysel emeklilik sistemine girmişlerdi. Yani, başka faktörler de burada önemli. Dolayısıyla, bizim, hep böyle devlet katkısını artırarak sistemi büyüteceğimiz yönündeki bir gayretimiz var. Tabii, devlet olarak da başka ne yapabilirsiniz diye düşünebiliriz ama bu sistemin bize bir maliyet getirdiğini unutmamamız lazım. Yani, şu anda ne kadar bütçeye maliyeti, yıllık 2,5-3 milyar mı?

MALİYE BAKANLIĞI MÜSTEŞARI H. ABDULLAH KAYA - 4 milyar civarında.

ERHAN USTA (Samsun) - 4 milyar. Yani, 2017 için 4 milyar. O sisteme geçmeden önce düşünürsek, yine, 3-3,5 milyar civarında sistemin bize yılık bir maliyeti var. Yani, hakikaten, bunu bir teknisyen olarak söylüyorum: Yani bunu faydası ve maliyetini detaylı bir şekilde analiz etmenizde fayda var diye düşünüyorum. Şu yapılırsa o çok yanlış olur: Yani, bir beş yıl sonra birisi gelip de "Ya, bu sistem ciddi bir şekilde devlete yük getiriyor, hadi bu yüzde 25'leri kısalım, keselim." gibi bir noktaya gitmemesi lazım yani bizim sürdürülebilir bir devlet katkısı üzerinden hareket etmemiz lazım. Mesela, burada, özellikle, şu 1.000 TL meselesinde de... Şimdi, mesela, bir çalışanı düşünün, bugün itibarıyla 45 yaşının altındaki bir çalışan sisteme girdi. Buna 1.000 lira vermiyoruz değil mi? Buna 1.000 lira yok ama1 Ocak 2017'den itibaren zorunlu olarak girdi, ona 1.000 lira vereceğiz. E, bugün girene niye vermiyoruz? Ben anladığım kadarıyla verilmiyor. O zaman, bu 1.000 lirayı verip vermemek... Hani, ben bir siyasetçi olarak verilmesin demeyeceğime göre, bugün mevcutlara da o zaman 1.000 liraları vermemiz lazım. Yani, bizim "iyi" dediğimiz sisteme 1 gün önce giren yani 1/1/2017'den önce girene veriyoruz da 1/1/2017'den sonra bu sistem bu kanun çerçevesinde otomatik olarak veya işte o cayma süresinden sonra otomatik olarak girenlere veriyoruz da öbürlerine niye vermiyoruz? Verip vermeme konusunu bence düşünmek lazım çünkü bu 1.000 lira da öyle az buz bir para değil. Tabii, önerim de o zaman mevcuda da verelim yani mevcutlara da 1.000 lirayı verelim. Onun ne suçu var?

Şimdi, tabii, aslında, sisteme girişte önemli olan faktörlerden bir tanesi de şu: Tabii, ekonominin dalgalı olması, oradaki gelirin istikrarsız olması, insanların finansal okur yazarlığının düşük olması gibi hususlar var yani parasını nereye yatıracak, işte risk şöyle böyle filan... Şimdi, geriye doğru bir bakın, bazıları çok iyi kazandırmış, bazıları çok kötü kazandırmış gibi bir şey var. Tabii, bu finansal bilinç için de önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum, orada da insanların eğitilmesi lazım. Özellikle, buralardan birileri de para kaybeder durumda olmaması lazım yani fazla risk alarak. O konuda da vatandaşın eğitilmesi gerekir diye düşünüyorum. Ama bundan daha önemlisi, az önce gündeme getirildi, bu fon yönetim kesintisi. Bunlar, biliyoruz ki bizde uluslararası standartların çok üzerinde yani mevcutta da. Yani bunda mutlaka ve mutlaka aşağı çekici tedbirleri almamız lazım yani işletmeyi de sıkıntıya sokmadan. Yani nereden kaynaklanıyorsa bunu uluslararası standartların çok üzerinde bir şeyi... Hele hele başlarda sisteme ilk girenlerde çok daha fazlaydı. Ben mesela şey verdiğimi hatırlıyorum, bir de ilk giriş bedeli, asgari ücret kadar da bizden para almışlardı yani hem bir şeye giriyorsun... Bakın şimdi siz para veriyorsunuz, biz para vererek girdik bu sistemlere. Bunları nasıl yaptık işte bizim iktisatçılığımız da bu kadar yani keşke bugünlere getirseymişiz. Şimdi, dolayısıyla, buna bakmamız lazım yani Akif Bey de orada, Akif Bey bu konuları iyi bilir.

Bir de bir şey daha var: Sigortacılık sisteminin biz biliyoruz ki yüzde kaçı yabancı? Yani yüzde 70-80'i yabancı herhâlde. Yani buna bir bakmamız lazım, hele hele şimdi devlet teşvikleri getiriyoruz, bilmem neler getiriyoruz yani buradaki yabancılaşmanın önüne geçecek, biraz daha yenileşmesini artıracak yani... karıştı falan deriz de yani orada şimdi çok kârlı da bir iş var. Buradaki yabancılaşmanın temel motivasyonu nedir? Buna da kamu tarafı olarak bakmamız lazım. Tabii, biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunlar, nihayetinde bu fonlar çok büyüyecek ileriye doğru da, sermaye piyasalarımız açısından önemli unsurlar olacak. Burada yabancı unsur... Elbette yabancılar için bir kısıtlama yok, yabancılar olsun, biz olsun istiyoruz ama şimdi devlet teşvikiyle girilen bir işte de bu kadar yabancılaşmanın olması da çok doğru değil. O yüzden buraya da Hükûmetin de özellikle millî duygularımızın son derece yükseldiği bu dönemde bu noktaya bakmasının doğru olacağını düşünüyorum.

Burada mesela bankacılıkta var, şimdi yabancılaşmaya motive eden, Bankacılık Kanunu'ndan gelen birtakım problemler var. Ben şimdi sigortacılık kısmını bilmiyorum. Orada da o tür şeyler mi var? Türkiye'de bir adamın bankacılık yapması için biraz çılgın olması gerekiyor. Çünkü bir kredide yanlış yaptığı zaman yedi sülalesine kadar gidiyor ama bunu bir yabancıya işletemiyorsun. Dolayısıyla, o tür nedenlerle Türkiye'de bankacılık sisteminde bir yabancılaşma olmuştu. Şimdi, onların yumuşatılmasını zamanında konuştuk ettik ama bir yasal düzenleme çıkmadı. Mesela bu tür şeyler mi var? Nedir bilmiyorum, sigorta sistemindeki şeyin. Yani burada yerli girişin, işte aynı şartlarda olmaması lazım belki yani uluslararası yükümlülüklerimize aykırı olmamak kaydıyla belki bir miktar teşvik edici, yani şirketler arasında teşvik edici şeyleri koymamız lazım.

Şimdi, geçişin ben de kademeli olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun şeyi çok sıkıntılı olabilir. Yani bunun kademeli olmasında bir şey yok yani bugüne kadar otomatik geçişimiz yoktu, Türkiye ayakta. Yani birkaç ay daha, altı ay daha geçiş olmasa en azından o konuda yetki alınmasının, kademeli geçiş için yetki alınmasının faydalı olacağını düşünüyorum, 2020'den itibaren.

Bu etki analizi meselesinde teşekkür ediyorum Hazine Müsteşarlığına, hakikaten bir en azından diğer kanunlarda pek fazla görmediğimiz bir çalışmayla buraya gelmişler. Ancak buradaki şeyleri, verdiğiniz parametreler çerçevesinde baktığınızda 100 milyar TL'yi pek bulamadım. Şimdi, tabii Excell'le falan yapmadım hesap makinesiyle yaptım ama zannediyorum bu 100 milyar TL 2016 fiyatlarıyla değil yani yeni fiyatlarla. Dolayısıyla nominal gibi geldi bu. Yoksa başka türlü olmaz bu.

HAZİNE MÜSTEŞARI OSMAN ÇELİK - Yıllar itibarıyla 5 milyardan başlıyor, bir de tecil etme şeyi var...

ERHAN USTA (Samsun) - Yani bir ücret artışı var burada, değil mi?

HAZİNE MÜSTEŞARI OSMAN ÇELİK - Var.

ERHAN USTA (Samsun) - Az önce 2016 fiyatlarıyla dedik ama yanılmayalım. Bunu bugünkü fiyatlarıyla konuşmamız lazım yani ücret artışının olmadığı bir ortamda. Yani işçi artışı olacak, çalışan sayısı, katılımcı; bugünkü değer değil. Yani bu 2017'nin 100 milyarı, bugünün kaçı? Bugünün de 70-80 milyarı, ne olduğunu bilmiyorum da belki öyle sunmasında, parametrelerin o şekilde verilmesi... Çünkü enflasyonu bilemeyiz yani bugün için yanıltıcı olur, enflasyonu bilmediğimiz bir yerde bu yanıltıcı olur. Yani ücret artışını işte yüzde 10 aldığınız zaman farklı çıkar, yüzde 15 aldığınız zaman farklı çıkar, yüzde 5 aldığınız zaman çok farklı çıkar. Hani biraz daha olayı kavramamız açısından bence bugünkü fiyatlarla yapılmasında büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

Benim de şu an itibarıyla düşüncelerim bunlar, çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.