| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail Devleti Arasında Tazminata İlişkin Usul Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/754) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 1 |
| Tarih | : | 17 .08.2016 |
EREN ERDEM (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Türkiye Cumhuriyeti devleti ile İsrail'in arasının bozulmasının temel nedeni nedir? Gazze ablukasıdır. Şimdi, bakın, arkadaşlar, kendimizi kandırmayalım. Bu anlaşma ilk gündeme geldiğinde bütün medya organları "Abluka kalkacak..." Şimdi de bir mutabakat muhtırası olduğu ifade ediliyor, bizim görmediğimiz bir mutabakat muhtırası olduğu ve burada Türkiye'nin, Aşdod Limanı'na insani yardım taşıma imkânı kazandığı bu anlaşmayla ifade... Arkadaşlar, bu doğru bir ifade değil, bu yanlış bir ifade.
Bakın, 2010 yılında İsrail Savunma Bakanı kendi ülkesinde bir gazeteye diyor ki: "Bütün yardım filolarını Aşdod Limanı'na bekliyoruz." Arkasından, değerli arkadaşlar, bakın, dünyanın birçok ülkesinden; İsveç'ten, Kanada'dan, Avrupa'nın birçok ülkesinden Aşdod Limanı'na zaten gemiler gidiyor. Yahu, arkadaşlar, Mavi Marmara'nın meselesi zaten Aşdod Limanı'na gitmeyip doğrudan Gazze'ye gitmekti, yani mesele buydu zaten, bu bir kazanım değildi. Mavi Marmara'ya İsrailli yetkililer "Aşdod Limanı'na getirirseniz problem yok." demişlerdi. Bütün kavga, bütün mesele, o 9 şehidin olmasının tek sebebi Aşdod Limanı üzerinden değil, doğrudan Gazze Limanı üzerinden bunun... Şimdi ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Türkiye Cumhuriyeti devleti resmen Gazze ablukasını tanımıştır, bitmiştir arkadaşlar bu iş. Bu anlaşmayla Gazze ablukası tanınmıştır. Neden? Daha önce biz Aşdod Limanı üzerinden insani yardımların götürülmesini olumlamıyor, Gazze Limanı'na doğrudan sevkiyat yapılmasını savunuyorduk. Dolayısıyla, geldiğimiz noktada bizim henüz görme imkânına erişemediğimiz o mutabakat muhtırasının mahiyetiyle ilgili eğer gerekçe bölümündeki ifadelerden bir detay alacaksak arkadaşlar, bu kesinlikle ve kesinlikle İsrail'e teslimiyet anlaşmasıdır.
İkincisi değerli arkadaşlar: Özür. Ya, çok özür diliyorum arkadaşlar, bakın, burası devletin temsil edildiği bir merci. Yani sizler de devlet memurusunuz. Devletler arası hukukta "telefonla özür" diye bir şey yoktur arkadaşlar, yok hükmündedir, kabul edilemez. Biz Rusya'ya mektup gönderdik, değil mi? Sayın Cumhurbaşkanı mektup gönderdi. Bu işler böyle olur, telefonla olmaz.
Ayrıca değerli arkadaşlar, şimdi burası Dışişleri Komisyonu. Buradaki bütün Komisyon üyelerinin ortalama bir İngilizcesi vardır. Bu metinde "tazminat" kelimesi nerede geçiyor arkadaşlar? "Compensation" tazminat manasına mı geliyor?
Arkadaşlar, "ex gratia." Ekmel Bey'in ifadesini ben anımsatmak babında söyleyeyim arkadaşlar. Bu, sizin ifade ettiğiniz gibi, hukuki sorumluluğu karşılayan bir kavram değil, esasen lütuf babında değerlendirilmesi gereken, tazminatla hiç alakası olmayan bir kavram ve biz şunu yaparak kendimizi kandırmayalım. Bu sayfayı yırtalım arkadaşlar, İbranice'yi de yırtalım. Bunların hükmü yok arkadaşlar. Bu anlaşmada son maddede diyor ki: "Bir yorum farklılığı oluştuğu takdirde bağlayıcı olan İngilizce metindir." Bitti. İngilizce metin arkadaşlar.
Şimdi, bizim burada şu yanlışa da düşmememiz gerekiyor değerli dostlar, bakın: Biz oraya tesis yapacağız, biz oraya... Ya, zaten yapılıyor değerli arkadaşlar, yapılabiliyor zaten. Şu anda, istiyorsanız yarın hemen, İsveç'te bir insani yardım kuruluşuyla görüşelim, hemen bir gemi Aşdod Limanı'na gönderilebilir. Yani Gazze'ye bu şekilde bu meseleyi "Abluka kalktı, abluka kalktı." diye sunmak çok yanlış bir yaklaşımdır. Tam tersine, bu anlaşmayla biz mevcut ablukayı tanımış, kabul etmiş, meşrulaştırmış, onu onaylamış, tasdik etmiş olacağız. O zaman arkadaşlar, biz, kusura bakmayın ama bu arkadaşların yani yıllarca sosyal medya hesaplarınızdan, bunları hep paylaştı insanlar, bunlar üzerinden siyaset yapıldı arkadaşlar, çocuklar üzerinden siyaset yapıldı. E, nasıl peki bunun şeyine döneceğiz, bu insanların yüzüne nasıl bakacağız? Şuna bakın arkadaşlar. Bu katliamların meşrulaşmasına yol açmış olacağız. Hiç kusura bakmayın, bu bir abluka kalkması falan değil, tam tersine, Türkiye Cumhuriyeti devletini İsrail'e teslim etme anlaşmasıdır. Bu kabul edilebilir bir anlaşma değildir. Eğer gerçekten de arkadaşlar, özür meselesi varsa bu yazılı bir metin hâline gelmelidir. Tazminat meselesi bu metinde açık bir dille vurgulanmalı, ailelerin hukuki haklarını saklı tutmak suretiyle tazmin süreci gerçekleştirilmelidir. Aksi takdirde, zaten bu davaların sonuçlarında belirli bir tazminat zemini de oluşacaktır. Bırakalım yargı işlesin. Niye insanların davalarını geri çektireceğiz ki?
Aynı zamanda, denildi ki demin, ifade edildi: "Ailelerin bir yaklaşımı yok." Olur mu arkadaşlar, olur mu öyle şey? Bu anlaşmanın hemen ertesi günü şehit aileleri açıklamalar yaptı. Kahrubela okuyan aileler oldu bize ya! Bu olmaz arkadaşlar. Ben Furkan Doğan'ın ailesini tanıyorum. Şimdi bu insanların hiçbiri bunu kabul etmiyor, hiçbirisi bunu meşru görmüyor. Biz bu insanlara ne diyeceğiz? Nasıl "Davalarınızı geri çekin." diyeceğiz? Nasıl bu kabul ettirilecek? Bunlar doğru şeyler değil. Bu ailelerin içerisinde "Biz İsrail'den para falan istemiyoruz kardeşim." diyen aileler çoğunluktadır. Bunları göz ardı etmeyelim. Eğer gerçekten de ilişkilerin normalleşmesi esasına dayanacak bir şey yapacaksak bu bu kadar vahim tavizler vererek yapılmamalıdır, Türkiye Cumhuriyeti'ni bir teslimiyet anlaşmasına boyun eğdirerek yapılmamalıdır.
Bu bağlamda, ben, bu anlaşmanın tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyorum ama zannediyorum ki bizim Komisyonumuzun pozisyonu gereği böyle bir yetkimiz de söz konusu değil. Sabahki tartışmada da gündeme gelmişti ama böyle bir yetkimiz de söz konusu değil ama süreç doğru bir süreç değil arkadaşlar.