| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783) (Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 18 .07.2017 |
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, geneli üzerinde de daha önce, Danışma Kurulunda uzlaşma sağlanmaması durumunda grup önerilerinin ele alınmasında grup önerilerine verilecek, öneren partiye beş dakika, diğer partilere üçer dakikayla ilgili konuda da bu maddeye atıflar yapmıştık. Bu madde konuşulurken de tek başına konuşulabilecek bir madde değil, daha doğrusu, ikiye ayırarak konuşmak gerekiyor. Birincisi, bu maddenin usul tartışması yönünde ele alınması lazım. Burada büyük bir yanlış yapılıyor, büyük bir hata yapılıyor. Burada iki Sayın Grup Başkan vekilinin de bir kez daha dikkatini çekmek isterim. Bizim söz alan çok sayıda arkadaşımız da haklı olarak 26'ncı Dönemden kendi pratiklerine bakarak dediler ki "Usul tartışmalarında zaten üç dakikalık bir teamül oturmuş durumda." Doğru, bu iki yılda yapılan uygulamalar genelde iki dakika, üç dakika, birkaç tane de beş dakikalık örnek var ama Meclis, Meclis olarak çalıştırılsa burada üç dakika yazıyorsa Sayın Grup Başkan Vekilinin iktidar partisinden de olsa, hele hele muhalefet partisinden ilk imzacı olan Grup Başkan Vekilinin İç Tüzük'te üç ya da beş yazıyorsa "Ya bunu on dakikayı geçmemek üzere yazalım." demesini bekleriz. Neden? Çünkü bu, Meclisin tıkandığı, Meclisi yöneten Başkanın tutumuyla bir milletvekilinin, bir grup başkan vekilinin, bir grubun paralel düşünmediği, yapılacak işlemin örnek teşkil etmesinden ve geleceğe yönelik tekrar edilecek bir işlem hâline dönüşmesinden önce, konunun Anayasa'ya uygunluk, İç Tüzük'e uygunluk ve yerleşik uygulamalar açısından tartışılması, Başkanın tutumunda ısrarı durumunda gerekirse Genel Kurulun fikrine başvurulmasını da içeren bir madde. Bu madde Parlamentonun teamül geliştirme açısından da emniyet supaplarından bir tanesi. Bu maddeyi üç dakikayla sınırlamak demek, "Biz bu Parlamentonun tartışarak, konuşarak yerleşik uygulama geliştirme ya da sorun çözme kabiliyetini kısıtlamak istiyoruz." demek. Zaten süreye Meclis başkan vekili karar veriyor.
Birçok arkadaş söyledi, 26'ncı Dönemde iki dakika, üç dakika olarak zaten uygulandı. Eğer üç dakikada meramın anlatılacağı düşünülüyorsa zaten üç dakika veriliyor. Ama ben şunu çok net hatırlıyorum -Sayın Erkan Akçay hatırlayacaktır, Sayın Parsak 24'üncü Dönemde yoktu- öyle teklifler geldi, iktidar partisi öyle şeyler yapmaya çalıştı, Milliyetçi Hareket Partisi öyle karşı çıkışlarda bulundu, bir başka meselede Cumhuriyet Halk Partisi özellikle, örneğin şimdi Meclis Başkan Vekilliği görevi yapan Sayın Akif Hamzaçebi ekonomik, mali konularda öyle yanlışlara parmak bastı ve öyle usul tartışmaları açıldı ki, kendi aramızda tartışmanın on dakika yapılması ve enine boyuna tartışılması konusunda mutabakatlar sağlandı. Yüzde 1 örnektir, binde 1 örnektir, takdir zaten Meclis başkan vekilline aittir. Burada bunu üç dakikayla kısıtlamak demek, Meclisi göstermelik bir Meclis hâline dönüştürmeyi kabul etmek demek.
Şimdi, ben Sayın Erkan Akçay'ın da, Sayın Elitaş'ın da burada bu süreyi "Üç dakikayı aşamaz."la kısıtlamaktaki usul tartışması özelinde bir niyetlerinin olacağını düşünmek istemem. Çünkü konu üç dakikada çözülecek gibiyse zaten üç dakika veriliyor, öyle oturmuş gidiyor. Ama öyle konular oluyor, arkada deniyor ki: "Bir beşer dakika ver başkan." Veya on dakika isteniyor, yedi dakika veriliyor. Bu üç dakikanın asla yedi dakika olmadığı, beş dakika olmadığı değil, örnekler var ve yerinde örnekler. Zaten usul tartışması böyle sıradan bir usul tartışması değilse, arkada oturulduğunda Meclis başkan vekiliyle grup başkan vekilleri müzakere ediyorlar ve beş dakika, yedi dakika... Ben çok net hatırlıyorum, geçen sene konunun çok kritik olduğu bir konuda Akif Hamzaçebi'nin teklifi üzerine onar dakika konuşuldu ve yanılmıyorsam bizden Akif Bey konuşmuştu, yanılmıyorsam Milliyetçi Hareket Partisinden Erkan Akçay konuşmuştu. Konu çünkü maliyeyi ilgilendiren, böyle af olarak da yorumlanabilecek bir konuydu.
Şimdi, böyle bir imkân varken bunu on dakikadan üç dakika sınırlayıp... Yirmi gün sonra bir araya geleceğiz, diyeceğiz ki: "Ya, bu işi enine boyuna konuşaydık ama hay Allah! Üç dakika sınırı var bu işte." Eldeki bir imkânı böylesine daraltmanın bir şeyi yok. Hani buna kararı muhalefet partisinin grup başkan vekilleri veriyor olsa anlayacağım. "Ya, istismar edilir mi, on dakika verirsek hep on dakika mı kullanırlar?" Ama zaten oturumu yöneten Meclis başkan vekilli veriyor bunu ve bir makul üzerinde anlaşılıyor. Bu, gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım değil.
Ama dediğim gibi, bu işi iki parça hâlinde ele almak lazım: Birinci usul tartışması. Peki, ikincisi ne? İkincisi, bu maddenin, esas zurnanın "zırt" dediği yer orası ve burada yapılmaya çalışılan, yani züccaciyeci dükkânına girmiş bir fil gibi teklifin hortumu başka tarafı deviriyor, kuyruğu başka tarafı deviriyor. Şimdi, burada yapılmaya çalışılan iş...
Bizim Parlamentomuzda çoğu kural yazılı ama dün de evvel gün de konuştuk, örneğin İngiltere'de anayasa yazılı değil, bırakın iç tüzüğü. Ama yerleşmiş, taş gibi yerleşik uygulamalar var. İşte, 1907'den beri korunan kılıç mesafesi gibi. Detaylı anlatmayacağım ama ayrıntılarını geçen gün anlattım. Veya Meclis Başkanı o kadar adil ki, dar bölge sisteminde muhalefet partileri ondan öyle bir rıza göstermişler ki yaptığı uygulamaya, dar bölgede karşısına aday çıkarmıyorlar, "Biz bu kadar adil bir Meclis Başkanına rakip çıkarmayız, Parlamento bu adil adamdan mahrum kalmasın." diye. İktidar partisi de kritik belki de bir bölgede karşısına aday çıkartılmamış, adaletinden dolayı partisine bu onuru taşımış olan Meclis Başkanını yeniden aday gösteriyor bu sefer. Hiçbir yerde yazmıyor ama böyle yerleşmiş uygulamalar var.
Şimdi, bu neyle mümkün? Yerleşmiş uygulamayı korumakla mümkün, altüst etmemekle mümkün. "Aman kardeşim, bunlar hazır bunun karşısına aday da çıkarmadılar." deyip bir başka şey yapmıyor karşı taraf da. Bu yerleşik uygulamalara saygıyla mümkün.
Eğri oturup doğru konuşalım. Bir ülkenin gündemi vardır. Ülkenin gündemi ile hükûmetin gündemi arasında bir açı vardır. Muhalefet partilerinin görevi o açıyı teşhir etmek ve daraltmak için tazyik uygulamaktır. Ülkenin gündemi, iktidarın gündemi, muhalefetin gündemi ve çabası ve orada meclisin gündemi oluşur. Hatta dün bununla ilgili, meslek icabı kimyayı da derinlemesine okumuş biri olarak dedim ki: "Maksimum düzensizliğe eğilim hâli ile minimum enerjili duruma eğilim hâlinin denge noktasına 'kimya' diyoruz biz."
Meclisin gündemi de, ülkenin gündemi, hükûmetin gündemi, muhalefetin gayretiyle oluşan denge noktası olacak. İşte, Danışma Kurulunda uzlaşma ya da uzlaşmıyorsan muhalefetin kendi gündemini ülke gündemine taşıyıp Parlamento gündemine zorlama çabası, ee, siyaset bu zaten. Bunun üzerinden konuşuyoruz, bunun üzerinden kendimizi anlatmaya çalışıyoruz.
Ben, atanamayan öğretmenin umudu olmaya çalışıyorum mesela. Ki, o atanamayan öğretmenin siyasi beklentisi benim siyasetim olursa, işte, orada gerçekleşiyor siyaset. Arzla talebin buluştuğu nokta o. Sayın Elitaş'ın...
BAŞKAN - Sayın Özel, Başkanlık Divanıyla muhatap olursanız.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Yok, yok, herkese ya, ben Komisyonu muhatap alıyorum.
BAŞKAN - Hayır, ben "Toparlayın." diyeceğim ama hep sırtınız dönük konuştuğunuz için diyemiyorum.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Elitaş'ın uzmanlığı veya kariyeri gereğince, başlangıç eğitimi gereğince, arzla talebin buluştuğu noktada gerçekleşiyor işlem. Benim muhalefet partileri olarak seçmenle temas etmem, benim arzım, onun talebinin buluşması ve oradaki yakaladığım görüntü siyasetin kendisi zaten. Bu yüzden de kaçınılmaz olarak iktidar partisi kendi gündemini talep ederken ve yürütmeye çalışırken bizim de muhalefet partileri olarak o kendi gündemimizi konuşturmaya ihtiyacımız var.
Şimdi, bu Mecliste en yerleşik, katı teamül nedir diye bakılacak olunursa, şüphesiz o önümüzdeki kitaplardan da çokça okuduğumuz bir şey var, grup önerilerinin -hiçbir yerde yazmamasına rağmen- madde 19'la madde 63'ün birlikte yorumlanması sonucu, ama her gün tekrar eden hemen hemen ve böylesine katı ve yerleşmiş bir uygulama. Bu uygulamayı yerle yeksan etmeye çalışmak bir emeği, bir birikimi, bir Parlamento deneyimini, bir demokrasi geleneğini altüst etmeye çalışmak demek. Bu, doğru değil. Bu, size de lazım, bize de lazım, Milliyetçi Hareket Partisine de lazım. Çok da başarılı işler yapıyorlar. Mesela geçenlerde çölyak hastası çocukların aileleri geldi, hepimize geldi, bizim bir ay içinde planladığımız bir işi bir gün içinde planladılar, getirdiler, hepimiz destekliyorduk, iktidar da "hayır" diyemedi, ee, önemli bir siyaset yaptılar orada, keşke her siyaset böyle olsa.
Şimdi, bu durumlar, bu yapı yerleşmişken, görünüşte başta bahsettiğim usul tartışmasının süresini kısıtlamak gibi aslında kabul edilemez ve elimizdeki bir imkânı kendi kendimize daraltma işi yaparken, aslında net olarak grup önerilerinin süresini geri dönülmez ve inisiyatif verilmez bir şekilde sınırlama gayreti. Ha, bir de başka bir şey var, bir de kelime oyunu var orada, bir cerrahi operasyon da var. O cerrahi operasyon ne? "Bir konunun öne alınması" ifadesinden de özellikle orada bir küretaj var.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - "Veya geriye bırakılması."
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - "Veya geriye bırakılması."
Oradaki küretaj ne işe yarıyor? O da şuna yarıyor: O cümleyi oradan kazıyarak... Grup önerisi nedir? Meclis gündeminde önce bu işi yapalım demektir. Yani süreyle 19'a müdahale, 63'e müdahale, bilmem ne, bir de işin özüne, ruhuna... Bu mütebessim ifadelerin ne manaya geldiğini görüyoruz ama oradan onu kazıyarak da doğrudan bir niyet var. Yani ne kadar farkındayız bilmiyorum ama birisi bu Parlamentonun bir kazanımına, bir geleneğine, muhalefetin kazanımına, ülkenin kazanımına el uzatıyor, lafzen kazıyor. Süreyle indiriyor ve iki maddenin illiyet bağını birbirinden koparmak suretiyle aslında muhalefet partilerinin iktidarı ülkenin gündemine yakınsama ya da uzaklığını teşhir etme ve kendi gündemi üzerinden TBMM gündemine katkı yapma olanağını elinden alıyor. Bunu bilelim ve bunun yapılmasını iktidar milletvekilleri ya da tasarıya destek oyu veren milletvekilleri ne kadar içine sindiriyor bilelim, tarihe notumuzu düşelim, biz söyleyelim, tutanakta yer alsın, yarın günü gelince bu konuları inceleyenler baksın ama meselenin -son söz olarak söylüyorum- grup önerisi, biraz önce söylediğim muhalefetin gündem yaratabilmeyle ilgili kazanımları, çabası, hepsi bertaraf ediliyor bir yandan ama başka bir şey bertaraf ediliyor. Ne diyor mesela Ahmet İyimaya? Diyor ki: "Bizim Parlamentomuz bu anlamda üretken değil, keşke olabilse." Biraz önce Sayın Dora söyledi, ilk gün ben söylemiştim, keşke işte Parlamento akademisi kurulabilse, enstitüleri, yasama enstitüleri kurulabilse, bunlar önemli ama daha önemli bir şey var. Yaşanmışlıklar üzerinden... Mesela şeye çok üzüldüm, İç Tüzük 60'a göre geniş yorumla, 15 kişiye süre verilme, belki uygulanacak. Diyorsunuz ki: "Onunla bir derdimiz yok." Ama buraya yazalım denmiş, sonradan vazgeçilmiş mesela o İç Tüzük 60'a göre 15 milletvekiline birer dakika söz. Bu Parlamentonun kendi kendine inşa ettiği çok önemli bir kazanım o, keşke yazıya dönüşebilseydi. Çünkü düşünsenize bir sürü milletvekili, kendi bölgelerinden gelmişler veya o gün çok önemli. Benim asla bağdaşmayacağım bir şey ama AK PARTİ'li bir milletvekili kendisi açısından değerli, tarihî şahsiyetin ölüm yıl dönümünde bir cümle bir şey söylemek istiyor, yok bu olanak. Ama yerleşmiş ve neyi sağladığı, hepimiz neyi gördük? Normalde adam bunu söyleyecek, söyleyemiyor, kılı kırk yarıyor, nasıl yapsam diyor ve sonuçta gerilim yükseliyor. Onun yerine ilk başta, buyurun kardeşim, en hızlı 15 kişi diyeceğini desin diyorsun, orada bulduğu olanakla seçim bölgesine mesajını veriyor, tarihe şerh düşüyor, karnının, dilinin şişini indiriyor ve boşu boşuna Meclis Başkan Vekiliyle bir icat çıkarmak, bir sataşma, bir bilmem ne üzerinden bir söz almak yerine tanınmış bir hakkı kullanmak suretiyle harikulade bir yerleşik uygulama oluşum sürecinde, bunlara katkı sağlamak lazım.
BAŞKAN - Sayın Özel, lütfen toparlayın.
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bitiriyorum Başkan.
Bunlara katkı sağlamak lazım. Bu Parlamentoda geleceğiz, geçeceğiz. Alkol yasağı varken ben ilk Meclisin tutanaklarını açtım, Balıkesir Milletvekili diyor ki: "Hepimiz geleceğiz geçeceğiz..." diyor, anlatıyor anlatıyor, "Tarihe burada söylediğimiz laflar kalacak. Ben Balıkesir Milletvekili olarak söyleyeyim, ilçemdeki kaymakamken ilk alkol yasağını ben uyguladım, böyle kuralla, yazarak çizerek olmaz, mutlaka tatbikata sopayı da dâhil etmek lazımdır." diyor. Şimdi, adam bunu orada söylemiş, kakır kakır gülmüşler 1924 ya da 1925'te, ben 2015'te, 2016'da açtım onları okudum. Bu kadar kıymetli, bu kadar değerli, bu kadar aşkın zamanlı bir iş yapıyoruz. Hepimiz geleceğiz gideceğiz, geriye bir şey kalacak. Bir gerçek var, Ahmet İyimaya da aynı şeyi tespit ediyor. Bu Parlamento üretse de... Daha doğrusu, doğurmak, üretmek, geliştirmek ve o yeni doğana sahip çıkmak, üstüne titremek lazım. Siz bugün bu Parlamentonun kendi doğurduğu, ürettiği, büyüttüğü, yerleştirdiği sağlıklı bir çocuğu... Hani kürtajı da dünya tartışıyor ya, yahu siz 5 yaşında bir çocuğa kürtaj yaptırıyorsunuz. Cem Yılmaz'ın dediği gibi, hani "Çok geç kalmış olamaz, hâlâ aldırabiliriz." diyor eşek kadar çocuğu hanımına. Siz diyorsunuz ki: "5 yaşında bir çocuğu aldıralım." Yahu biz doğurduk, biz büyüttük, bir yere getirdik bunu. Bu, Türkiye Parlamentosunun iktidarıyla muhalefetiyle bir kazanımıdır; bu maddeyle üçüncü hamleyi de yaparak, bir bütünü parçalayarak anlattığım gibi, bir kültürü yok ediyoruz. Bunu yapmayın, emin olun, bundan bir buçuk yıl sonra Parlamentonun ikinci partisi olursunuz, üçüncü partisi olursunuz ama diyeceksiniz ki: "Yahu, arkadaş, kendi elimizle mis gibi bir olanağı terk ettik." Çünkü ülkeyi o gün belki on altı yıldır yönetmiş, yönetimden yeni düşmüş ama kendi kitlesini tutmak ve siyasetini anlatmak isteyen bir parti olarak, bizim yarattığımız gündeme karşı ülke gündemine, Parlamento gündemine etki etmek sizin açınızdan çok önemli olacak. O gün iki elinizi başınızın arasına alıp "Yahu bu adamlar bizi bu kadar uyardılar, niye yaptık?" demeyin çünkü bize yapmıyorsunuz. Bugün bize, yarın size; hiçbir iktidar ilanihaye kalmaz. Yavaş yavaş belirtileri de var, Sayın Cumhurbaşkanının ifadeleri de, burada gördüklerimiz de, 184'ü bir araya tutamadığınız için 139, 184 sınırını çekilen durumunuz, metal yorgunluğunuz ve daha pek çok şey. Uzatmayayım, polemik olmasın. O yüzden on beş yıldır tevessül etmediğiniz, birçok şeye tevessül ettiniz ama on beş yıldır girişmediğiniz bir işe şimdi girişiyorsunuz, bunun inanın asla ve asla çaresi yok. Biraz önce Sayın Elitaş yokken söylemiştim, maçın sekseninci dakikası, hiçbir şey yokken baldır çekmeye başladı sizin. Burada çare şudur: Tedavi, düz koşu, yeniden doğru akılcı işler yapmak. Zorlarsanız, bu maç değilse, gelecek maçın ilk on dakikasında o lif atacak ve oynayamaz hâle geleceksiniz. Bunu son uyarı olarak söylüyorum.
Teşekkür ediyorum.