KOMİSYON KONUŞMASI

ORHAN SARIBAL (Bursa) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette arkadaşlar bu konuyla ilgili geniş açıklama yaptılar. Kürsüdeyiz, televizyon veriyor, halka açık; kötü bir söz söyledik -elbette yanlışlık yapılabilir- bunu düzeltme olanağını biz yazıyla vereceğiz. Kime? Başkanlık makamına. Yani, halka karşı yaptığımız bir yanlışı ya da milletvekillerine karşı yaptığımız bir hatayı, bir eksikliği sözlerimizle ifade edip kendi yanlışımızı, eksiğimizi düzeltmek kabul görmüyor, onu yazıyla bildireceğiz.

Tam tersini düşünelim, başka bir şey geliyor aklıma. Siyasal iktidar, sadece İç Tüzük değil Meclisin bütün coğrafik alanını da zaten kendi hegemonyasına almış durumda; halıların renginden tutun da duvarlarına kadar kendi yaşam biçimine, kendi yaşam şekline, kendi siyasal düşüncesine, kendi görmek istediği yapıya göre Türkiye Büyük Millet Meclisini AKP Meclisi hâline dönüştürme çabasında. Aklıma şu geliyor: Bundan sonra mücadelenin daha çetin, daha zor olacağını hepimiz biliyoruz. Bu sürecin de, bu düzenlemenin de uyum yasalarının çok hızlı ve olabildiğince seri bir şekilde geçmesi için çıkarıldığını da biliyoruz. Herhâlde AKP Genel Başkanının acelesi var; bir an önce bu uyum yasalarının çıkması konusunda bir talimatı olduğu da çok açık ve çok kesin, yoksa yıllardır temmuz ayında tatil olan Mecliste böyle bir konu gündeme gelip Türkiye'nin bunca sorunu varken, örneğin bugün İstanbul sular altındayken, "AKP yapar, halk seyreder." meselesi üzerinden treni beklerken gemiyle karşılaşan İstanbul halkı ya da tüp geçit yapılırken AKP Genel Başkanı "Bu tüp geçidi biz afetler zamanında halkın korunması için de yapmıştık." dediğinde bugün tüp geçidi kapattılar, sular gelip orası taşmasın, işlevsel olmasın diye de ortaya ironi bir durum çıktı. Bunları konuşmuyoruz, küresel ısınma ve iklim değişikliğini konuşmuyoruz; belki bu iklim değişikliğinin getireceği sonuç yerle bir edecek bu coğrafyayı, onu da görmek istemiyoruz ama belli ki siyasal iktidar Mecliste alabildiğince gaddarlaşacak, alabildiğince fütursuzlaşacak ve orada öyle şeyler söyleyecek ki halktan dönüp özür dilemek, bizden özür dilemek, kendi yaptığı yanlışları düzeltmek yerine bunları yazıya yazıp Başkanın bulunduğu yerde, kimsenin duymayacağı, görmeyeceği biçimde gizleyecektir. Buradan çıkan sonuç bu, bunun başka bir sonucu yok. Elbette bunun hızlandırılmış, seri yasaların çıkmasına da dönük bir tavır olduğunu biliyoruz.

Tabii, yine bu ülkede onca sorun varken, onca problem varken biz Meclisin binalarını yıktık; yerine ne yapacağımız belli değil. Binaların içini değiştiriyoruz. Bu paraları nereden buluyoruz, o da enteresan bir şekilde. Halkımız açlık, yoksulluk içerisinde ne yazık ki perişan. Bugün, örneğin, o yağmur İstanbul'u berbat ederken, yerle bir ederken, İstanbul'da yüzme bilmeyenler için bir mücadele hattı oluşurken Türkiye'nin diğer yerlerinde dolu yağdı ve çiftçi yerle bir, bitik; ağlayanlar, sızlayanlar, telefon açanlar... Ama, tabii, sizi ilgilendirmiyor; maaş alınıyor, bir el yağda bir el balda hayat sürülüyor; önemli olan saray, vatandaşımızın istediğini yapmak, istediği şekilde süreci yönetmek.

Yani, kısaca, bu İç Tüzük değişikliği AKP iktidarının ve saray rejiminin bu ülkeye dayatmak istediği tek yönlü, tek taraflı, baskıcı, gerçekten benden başka kimsenin nefes almasına müsaade etmeyecek bir biçimde dizayn etmesidir. Elbette buna itiraz ediyoruz, hiçbirini kabul etmiyoruz; ne insancıl ne hukuki ne de adalet var bu yapının içerisinde. Sadece birilerinin kendi iktidarlarını sürdürebilmek ve muhalefetin ve toplumun bütün sesini kesebilmek için dayattığı, çoğunluk gücünü kullanarak milletvekilleri aracılığıyla bu -sizin deyiminizle, bizim deyimimizle- Gazi Meclisi aslında tek tek bitirmektir. Kaldı ki Anıtkabir'den hatırlıyorum, Anıtkabir'in içerisinde bunca yıldır kimsenin aklına gelmeyen ciddi bir yerin ağaçlarını kimsenin haberi yokken söküp orayı da inşaata açma başarısı göstermiş bir siyasal iktidardan başka bir şey beklememiz de elbette mümkün değil. Ama razı değiliz, bilesiniz; razı olmayacağız, buna isyan ediyoruz. Tavrımızı da net bir şekilde gösteriyoruz demokratik koşullarla. Biliyoruz, siz bunları takmıyorsunuz, umurunuzda da değil. Sizin için demokrasi sadece tren; binip gezersiniz ama biz öyle düşünmüyoruz. Biz halkız, buradayız, halkın sesiyiz. Yaptığımız eksikliğin, hatanın -varsa- karşılığını yine halka o kürsü Meclisinde, o Meclisin kürsüsünde vermek isteriz. Bu yaptığınızı hiçbir şekilde doğru bulmuyoruz. Adaletsiz, hukuksuz yine bir AKP sendromu olarak karşımıza, kaos olarak çıkmaktadır. Razı değiliz, itiraz ediyoruz, isyan ediyoruz, kesinlikle reddediyoruz.