KOMİSYON KONUŞMASI

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben sizi 2002 yılına götürmek istiyorum. 2002 seçimleri sırasında AKP'nin bir iddiası var idi. Bunu "3Y" diye nitelendirmişti. Yoksullukla mücadele, yolsuzlukla mücadele ve yasaklarla mücadele. Tabii 12 Eylül askerî darbesinin Türkiye'de o yarattığı olumsuzluklar, yasaklar toplumun birçok kesimini olumsuz etkilemişti ve yasaklarla mücadele iddiası doğrusu çokça vatandaşımızı heyecanlandırmıştı. Biz de bu yasaklarla mücadelenin çok ama çok önemli olduğunun bilinciyle, büyük bir umutla, AKP iktidar olduktan sonra nasıl bir anlayışla bu yasakları sonlandıracağını merakla bekliyor idik. On yedi yıllık AKP iktidarı süresince, gelin görün ki o dönemdeki yasakların kaldırılması bir yana, âdeta getirilen yasaklar 2002'deki yasaklara rahmet okuturcasına büyüdü, çoğaldı, toplumun her kesimini kapsayacak bir düzeye ulaştı.

Tabii bugün görüşülen İç Tüzük düzenlemesiyle ilgili görüşmeler daha da can acıtıcı. Özellikle yasakların Parlamento çalışmalarına taşınması, bu Parlamentoya ve -ayrım yapmaksızın bütün milletvekillerini kastediyorum- hepimize yapılan en büyük haksızlık.

Değerli arkadaşlarım, bir milletvekili dışarıda herhangi bir şekilde trafik kurallarını ihlal ettiğinde dahi bir cezai müeyyideye, hele para cezasına asla muhatap olmuyor. Şimdi, böyle bir anlayış söz konusuyken Parlamento çatısı altında sanki bugüne kadar Parlamento çalışmalarında uygulanan kınama, genel oturumlara katılmama cezalarının suyu çıkmış da para cezası gibi rencide edici bir cezayı İç Tüzük'e koyma gayreti var. Bu, hepimiz için çok büyük bir haksızlık. Sonra ucu açık bir anlayış söz konusu. Ben herhangi bir konuyu Parlamentoya taşımak adına bir demet karanfille Parlamento kürsüsüne çıktığımda acaba bu o yasaklar kavramına giriyor mu ya da göğsüme herhangi bir obje takıp çıktığımda bu yasak kavramı içerisine giriyor mu? Bunların hiçbirisi net değil.

Bakın, değerli arkadaşlar, bazen saatlerce konuşsanız dahi anlatamayacağınız bir konuyu elinizdeki bir dövizdeki bir kelimeyle ya da bir cümleyle rahatlıkla ifade edebileceğiniz bir durum söz konusuyken şimdi buna yasak getiriyor. Dışarıda, Kızılay'da elimde "Hak arıyorum." döviziyle çıktığımda herhangi bir muameleye maruz kalmayacağım, elimde "adalet" yazan bir dövizle dolaştığımda herhangi bir cezaya, herhangi bir yaptırıma maruz kalmayacağım ama gelin görün ki özgürlüğün sınırsızca yaşanması gereken Parlamento kürsüsünde kendimi, toplumun sorunlarını, problemlerini yansıtabilecek hiçbir obje kullanamayacağım. Bu, kürsü dokunulmazlığına indirilecek en büyük darbedir. Hadi dışarıda bir sürü yasak var, hadi dışarıda bir sürü engelleyici hüküm var ama bırakın milletvekilleri, halkın temsilcileri özgürce o kürsüde sorunları dile getirebilsinler. Bazen o kürsüye arkadaşlarımız çıktığında ellerindeki objeler inanılmaz etkili olabiliyor. O objeler kırıp dökmeye yönelik objeler değil. O objeler Parlamento çatısı altında çalışmaları sekteye uğratacak objeler değil. Niçin rahatsızlık duyuluyor bir dövizden, küçücük bir pankarttan ya da farklı bir objeden? Konuşmaların daha etkili hâle gelmesi adına, daha çarpıcı olması adına, daha etkileyici bir anlayışın hâkim kılınması adına bir objeyle, bir dövizle, bir pankartla o kürsüye çıkmak niçin sizi rahatsız ediyor? Aslında siz bunun önünü açmalısınız. Ben Parlamento çalışmaları süresince çok ender kınama ve Genel Kurul çalışmalarına katılmama cezasının olduğunu gördüm. Bunda bir beis yok, herkes saygıyla karşılıyor. Ama getireceksiniz... Bana göre bu yüz kızartıcı bir durumdur, bir milletvekili için asla kabul edilmeyecek bir durumdur, parasal bir cezaya, öyle bir muameleye maruz kalmak.

Değerli milletvekilleri, öncelikle iktidar partisi milletvekillerinin bu maddeyi kelime kelime gözden geçirmeleri gerekiyor. Eğer onları Parlamentonun saygınlığı ilgilendiriyorsa, eğer bu çatı altında birlikte bu ülkenin geleceği için, bu ülkenin saygınlığı için bir siyaset yapma anlayışını hâkim kılmak üzere, bu çatıda birlikte siyaset yapmayı içimize sindiriyorsak bu milletvekillerine haksızlık yapmamamız lazım. Bırakın o kürsü özgürce vatandaşlarımızın sorununu dile getirebileceğimiz bir kürsü olsun. Bırakın o kürsüde özgürce elimize alacağımız, söyleyeceğimiz sözleri, konuşmalarımızı çok daha anlamlı kılacak o dövizleri, o mütevazı objeleri taşıyalım. Bunun da sizi rahatsız etmemesi lazım ama işlevsiz hâle getirilmek üzere o Anayasa değişikliğinden sonra bu defa Parlamento çalışmalarını da bir dizi yasakla işlevsiz hâle getirmek Türkiye'nin dışarıda da itibarını zedeler. Zaten son yıllarda dışarıda Türkiye algısı çok değişti, çok olumsuz bir havaya dönüştü. Şimdi bu uygulamalarla iyice Türkiye'nin itibarını sarsacağız. Bunu yapmayalım. Bu ülkeye yazık ederiz, bu Parlamentoya yazık ederiz. Bunun sorumluluğu hepimizin.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak buraya gelerek samimi duygularla İç Tüzük değişikliğiyle ilgili düşüncelerimizi söylüyoruz, ifade ediyoruz. Burada bir siyasi çıkar gütmeden bunu yapıyoruz. Kaygımız, derdimiz Türkiye ise, bütün çabamız Türkiye'nin geleceği ise o zaman bunu düşünerek bu İç Tüzük'le ilgili düzenlemeleri yeniden gözden geçirelim.

Hiç kimse verilecek para cezasının ödenmesi gibi bir düşünceye sahip değil. O para cezasının miktarı hiç önemli değil ama onun yaratacağı manevi olumsuzluk hepimizi içeriden yaralar. Bugün siz iktidarda olabilirsiniz, bugün siz iktidarın gücünü elinizde tuttuğunuz erki, otoriterleşmeyi daha da derinleştirmek adına kullanabilirsiniz ama gün gelir Parlamentonun yapısı değişir, o zaman "Eyvah, biz ne yapmışız?" dersiniz ama bunun altında kalırsınız, ezilirsiniz. Çünkü tarih bunları yazıyor. Çünkü tarih bu tür anlamsız, yakışıksız, çirkin, Parlamentonun hak etmediği uygulamaların, gün gelecek o gün geldiğinde hesabını soracak. Onun için önümüzdeki yıllarda bu tür olumsuzlukların altında ezilmemek adına iktidar partisinin daha dikkatli, daha düzeyli, Parlamentonun saygınlığını çok ama çok koruyacak bir anlayışla, bir bakış açısıyla bu İç Tüzük değişikliğini gözden geçirmesi gerektiğini önemsediğimi ifade ediyorum. Sizlere saygılar sunuyorum.

BAŞKAN - Sayın Bingöl, teşekkür ediyorum.