| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi (2/1783)(Alt komisyon metni) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 19 .07.2017 |
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aslında, dün, bugün görüşmekte olduğumuz bu Tüzük değişikliği önerisi 2014 yılında başlayan bir sürecin devamı. 2014'ün sonunda ilk defa Cumhurbaşkanını halk seçimle seçti. Nasıl bir Cumhurbaşkanı olarak seçti? Kendisinden önce Abdullah Gül Bey gibi ya da daha önceki cumhurbaşkanları gibi temsilî bir görev yapması için seçti ama o dönemde Cumhurbaşkanı dedi ki: "Ben bu gömleğe sığmam, ben bu işi bu şekilde yapmam. Ben başka şekilde bunu yaparım." Onun için 2016 yılında haziran seçimlerine giderken millete dedi ki: "Verin şu 400 milletvekilini, huzur içinde bu meseleyi çözelim." Ancak haziranda millet 400 milletvekilini vermedi, huzur içinde başkanlık sistemine geçilmesine de imkân vermedi. Onun arkasından, çok istisnai olarak uygulanması gereken yani mesela Amerika'da bu tür maddeler vardır, yüz yılda bir belki uygulanır, uygulanmaz da, başka da yöntemler bulunur. Seçim sonuçları kabul edilmedi, seçimdeki yenilgi kabul edilmedi. Yeniden bir seçim olgusu gündeme getirildi ve kasım ayında yeniden seçimle bir başka şeye geçildi. Kasım ayından sonra, 2016 yılına geldiğimiz zaman da sistemin genleriyle bu kadar oynadığınız zaman olacak olan oldu ve hain bir darbe girişimiyle ülke karşı karşıya kaldı, FETÖ terör örgütünün hain bir darbe girişimiyle ülke karşı karşıya kaldı. 21'inci yüzyılda ülkede dinî unsurlara dayalı bir cemaat Türkiye'de askerî darbe yapmaya kalktı. Onun ardından, milletin 7 Haziranda reddettiği, kasım ayında da izin vermediği başkanlık sistemi yeniden gündeme geldi ama öyle bir başkanlık sistemiydi ki bu -o gün de söyledim- ucube bir başkanlık sistemi. Yani kontrol ve denge mekanizmaları olmayan, Meclisin, Parlamentonun yetkilerinin tamamen budandığı, aslında dünyanın hiçbir yerinde de görülmeyen, adına da "Cumhurbaşkanlığı sistemi" denen bir sistem getirildi ve bu sistem halk oylamasına olağanüstü hâl şartlarında sunuldu. Olağanüstü hâl çerçevesinde verilen kanun hükmünde kararname çıkarma imkânları da alabildiğince bu seçimin adaletsiz bir şekilde yapılması, bu seçimde devlet ile iktidar partileri arasındaki mesafenin tamamen kaybolması yönünde kullanıldı. Öyle bir adaletsiz seçim yaptık ki, devletin valileri, devletin polisi, devletin diğer tüm güçleri, devletin televizyonu bu halk oylamasında tamamen bir cenahın talebine çalıştı. Ve o da yetmedi, seçim süreci başlamıştı, doksan birinci dakikasında seçimin kuralları değiştirildi ve bambaşka kurallarla, değişen kurallarla bir şekilde ortaya farklı bir yapı çıkarıldı. Nitekim, Cumhurbaşkanı da zaten söylemişti yani yanlış hatırlamıyorsam "Siz milletimin önüne getirin bu oylamayı, milletim ne yapacağını bilir." demişti. İlginç bir şekilde 30-35'lerden birdenbire oy oranı 50'nin üzerine gitti. Bugün işte dünyada bütün bunu değerlendiren analizciler -çünkü bunların istatistiki analizler var- diyorlar ki: "Bu seçimde bir sıkıntı var, bu oylamada bir sıkıntı var." Bunu biz de açıkça söylüyoruz ve açıkça milletin vicdanına sinmeyen bir kamuoyu yoklamasıyla Türkiye bir başkanlık sisteminin ara dönemine geçti. Bu ara dönemde de şöyle bir yapı var arkadaşlar yani Cumhurbaşkanı partisinin Genel Başkanı. Tüm partisinin politikası konusunda son sözü söyleyen Cumhurbaşkanı ama son sözü söylemesine rağmen hiçbir sorumluluğu yok, ilk seçime kadar hiçbir sorumluluğu olmuyor yani bir tek vatan hainliğinden yargılayabiliyorsunuz ama bu süreçte alınan hiçbir karardan dolayı Cumhurbaşkanı sorumlu değil. İşte bu noktaya geldikten sonra, şimdi bu Tüzük değişikliğiyle de Parlamentoda çoğunluğun azınlık üzerine tahakkümünü artıracak birtakım düzenlemeler yapıyoruz.
Değerli milletvekilleri, şuraya bakın, bu 14'üncü maddeyle "Genel Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu bozucu döviz, pankart ve benzeri materyali getirmek ve kullanmak." Son derece geniş yazılmış. "Benzeri" ne demek? Kim tespit edecek bunun huzur bozucu dövizlerden olduğunu veya pankartlardan olduğunu ya da ona benzediğini? Böyle bir geniş yetkiyi Parlamentoda çoğunluğu temsil eden, çoğunluğa sahip olan parti kullanacak, azınlıkta olan muhalefetin sesini hiç tereddüt yok ki ilerleyen dönemde kesmeye çalışacak.
Bakın arkadaşlar, iletişim çağında yaşıyoruz. "İletişim" dediğimiz zaman, milletvekilleri kendi mesajlarını güçlendirmek için grafik, benzeri diğer görseller, başka tür pankartlar, bunların hepsini kullanabilmeliler ki, meramlarını hem Genel Kurulda diğer milletvekilli arkadaşlarımıza anlatabilsinler hem de halka anlatabilsinler.
Şimdi, siz diyorsunuz ki: "Bunları kullanamaz. Ben bunlara 'huzur bozucu' dediğim andan itibaren siz bunları kullanamazsınız." Şimdi, böyle bir geniş yetkiyi Türkiye hızla bir otoriterleşme sürecindeyken, tek adam sistemine geçmişken, parti devleti koşulları giderek hâkim olmaya başlamışken bunu da yaptığınız zaman, bu, gerçekten kolay izah edilebilir, anlatılabilir bir husus olmaktan çıkar. Şimdi, onun için benim görebildiğim kadarıyla bu tür düzenlemelerden birçoğu maddeler içine serpiştirilmiş vaziyette yani muhalefetin sesini kontrol etmeye, iktidarın muhalefeti tahakküm altına almasına dönük birtakım düzenlemeleri şimdi bu Tüzük değişikliği içinde getiriyoruz.
BAŞKAN - Sayın Öztrak, toparlayabilir misiniz lütfen.
FAİK ÖZTRAK (Tekirdağ) - Toparlayacağım Sayın Başkan.
Benim söylemek istediğim şey şu: Bakın, öyle bir noktaya doğru gidiyoruz ki, Türkiye'de giderek artan bu baskı düzeni, Türkiye'de aslında gerçekten yaşanmış olan birtakım vahim olayları dışarıda da anlatmamızı giderek güçleştiriyor yani sonunda haksızı haklı hâle getirecek birtakım düzenlemeler yapıyoruz. Haklı hâle gelmez haksız hiçbir zaman da haklı gösterecek birtakım düzenlemeler yapıyoruz. O nedenle, Sayın Başkan, özellikle silah tarafı doğrudur, tamam ama bu "Genel Kurulun çalışma düzenini ve huzurunu bozucu döviz, pankart ve benzeri materyali getirmek ve kullanmak." fıkrasının yeniden, Başkanlığa çok da fazla iradilik bırakmayacak şekilde yazılmasında yarar olduğunu düşünüyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN - Sayın Öztrak, teşekkür ediyorum.