KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -iktidar partisinin boş sıraları yine- hepinizi selamlıyorum.

Demin, grubumuz adına konuşan Sayın Erol Dora genel itibarıyla 12'nci madde üzerindeki düşüncelerimizi ifade etti esasında. Yani burada öngörülen değişiklik açıkçası yine hıza tekabül ediyor. Hızlı çalışmaya ilişkin alınan tedbirlerden başka bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Özellikle burada önergenin okunmaması zaman kaybını önlemek açısından bir tedbir olarak öngörülmüş. Yani İç Tüzük değişikliğinin baştan sona genel ruhu, 15 ve 16'ncı madde haricinde, aslında muhalefetin sözlerini kesmeye, iktidarın kendi gündemini ülkenin gündemi olarak işletmeye yarayan bir İç Tüzük değişikliğiyle karşı karşıyayız. Şimdi, hepimiz çok iyi biliyoruz ki Parlamentolar sadece iktidar partilerinden oluşmaz. Parlamento iktidar ve muhalefetin birlikte çalıştığı, halk iradesini temsil ettiği ve çeşitli fonksiyonları yerine getiren bir organ olarak karşımızda duruyor. Yani bunu biz icat etmedik, bu konuda diğer ülkedeki deneyimlerde bizim ülkemizde de aslında en kötü dönemlerde bile muhalefetin iktidarı denetleme hakkını bu kadar sınırlandıran, bu kadar kuşa çeviren bir çabayla karşılaşmadığımızı söylesem abartmış olmam sanırım. Şimdi, nedir yani iktidar tek başına Parlamentoda olsa istediği yasayı getirse muhalefetin de o konuda ne eleştirme ne söz söyleme ne de önerilerinin yasallaşmasına özellikle çabası olmazsa zaten ülkeyi sadece iktidar yönetir ve toplumun geri kalan, muhalefeti destekleyen, oy veren, bu konuda farklı talepler ileri süren ve iktidardan farklı düşünen halk kendisini nasıl temsil edilmiş olarak görecek? Yani halkımız, gerçekten Türkiye yurttaşları aslında bilinenin aksine Parlamentoyu çok yakından izleyen, muhalefetin de iktidarın da söylemlerini dikkatle takip eden, bu konuda eleştirilerini söyleyen, sözünü söyleyen bir konumda olduğunu özellikle not etmek istiyorum. Her ne kadar muhalefet gibi muhalif vatandaşların da söz hakkı, tepki hakkı, gösteri hakkı olanca güçle, baskıcı yöntemlerle bastırılsa da vatandaş hâlâ konuşmaya devam ediyor. Ne diyor yani vatandaş? Aslında iktidarın bu yönetme biçimini eleştiriyor ve bunun karşısında muhalefetin sesini duymayınca, kısılınca buna aynı zamanda tepki de gösteriyor. Tabii ki bu tepki en çok muhalefet partileri olarak bize yansıyor. Mesela yapılan açıklamalar, çıkarılan kanunlar, ekonomik olsun, sağlık açısından olsun, tarımla ilgili olsun, sanayileşmeyle ilgili olsun yapılan düzenlemelere ilişkin eleştiriler aslında ağırlıklı olarak daha çok muhalefet partilerine yansıyor. Niye yansıyor ve iletiliyor? Çünkü muhalefet partisinden temel bir talep var "Bu konuda bizim sözümüzü, taleplerimizi iktidara iletin değil, denetleyin ve bunu gerçek yoluna koymaya çalışın." Yoksa biz burada kendi adımıza kişisel olarak bir görev yapmıyoruz.

Bu vesileyle şunu da söylemek istiyorum. Gerçekten açıklığın, hakikatlerin özgürce tartışılmasının, demokrasinin hiç kimseye zararı yoktur. Eğer bir partinin kendi politikalarından, kendi hükûmet etme biçiminden ya da siyasetinden şüphesi yoksa vatandaştan çekinmesi için, korkması için, vatandaştan bir şeyleri gizleme çabası içine girmesi için hiçbir sebep yoktur. Ama aksi de geçerlidir, eğer iktidar partisi ya da başka bir muhalefet partisi -muhalefet partilerinin elinde böyle bir olanak yok zaten- iktidar partisinin kendi politikalarına güveni yoksa, gerçekleri farklı şekillerde servis ediyorsa, hakikatleri gizleme çabası varsa ve denetimin yansımasından çekiniyorsa işte bu zaman daha çok totaliter bir yöntem, baskıcı bir yöntem, düşüncelerin ifade edilmesini engellemeye dönük çabalarla karşılaşırız ve şu anda önümüzde duran İç Tüzük değişiklik teklifi de bunlardan bir bölümünü ifade ediyor.

Daha önceki konuşmalarımda da ifade etmiştim yani şu anda Türkiye'de toplumsal kanalların, toplumsal muhalefetin gerçekten kendisini ifade etme, düşüncelerinin gereğini talep etme noktasında önünde çok büyük büyük bariyerler var. Bununla ilgili ne özgürce sosyal medyayı bile... Küfür, şiddet hariç tabii ki yani bu uluslararası standartların hepimiz arkasında duruyoruz, şiddeti çağrıştıran, hakaret etmeyen, küfür etmeyen düşünce açıklamaları sebebiyle de binlerce insanın şu anda ceza davalarından yargılandığını biliyoruz. Sadece Facebook paylaşımlarından dolayı rakamlar gerçekten dudak uçurtucu bir şekilde hızla yükseliyor. Cumhurbaşkanına hakaret maddesi herhâlde Türkiye tarihinde hiç bu kadar işletilmemişti. Yine, daha dün sabah insan hakları savunucuları sadece ve sadece bir senaryo, bir komplo, yaratılan bir algı sonucunda tutuklandı. Şimdi, toplumsal muhalefet kanalları bu kadar tıkatılmış ve daraltılmışken Mecliste de muhalefetin konuşmasının yasaklanmasıdır bu İç Tüzük değişiklik teklifi, başka şekilde ifade etmek olanaklı değildir.

Bu vesileyle iktidar partisine de bir atıf yapmak isterim. Gerçekten şu anda iktidarda olan AKP geçmişte söylediklerinin aksi bir siyasi pratik içindedir. Geçmişte verdiği sözleri tek tek geri almaktadır ve daha önce gerek İç Tüzük gerek Anayasa konusunda gerekse ülkenin yönetimi konusunda yapmış olduğu siyasetten bir dönüş göstermiştir. Aslında burada söylemek istediğim şey şu: İktidarın kendi geçmişini inkârdan, aynı zamanda olumlu nüveleri reddetmekten ve yokmuş gibi davranmaktan vazgeçmesi gerekiyor.

Bu vesileyle yine, Anayasa Uzlaşma Komisyonundaki bir konuşmaya atıf yapmak istiyorum, şu anda da iktidar partisi milletvekili olan Sayın Mehmet Ali Şahin'in 17 Nisan 2013 tarihli Anayasa Uzlaşma Komisyonunda bir konuşması var. Burada Sayın Şahin'in konuşmalarını okuyup nasıl bir dönüş içinde olduğuna, nasıl tehlikeli bir yola girildiğine dikkat çekmek istiyorum açıkçası ve bu özellikle 15 ve 16'ncı maddedeki düzenlemelerin, tekrar tekrar ifade ediyorum, mutlak surette değişmesi, geri çekilmesi gerekiyor. Küçük bir bölümünü okuyacağım, Sayın Şahin şunu söylüyor: "Şimdi, biz darbe ürünü bir Anayasa'yı ortadan kaldırmak için yeni bir Anayasa çalışması yaparken darbe yapanların önerisine Anayasa'da muhafaza etmemizin yapmakta olduğumuz işle çeliştiği kanaatindeyim ve kaldı ki artık halkımız cumhuriyeti özümsemiştir. Cumhuriyetin temel nitelikleriyle ilgili kimsenin bir sorunu yoktur. Dolayısıyla böyle bir sorun yokken sanki ileride olacakmış gibi bir yaklaşımla böyle bir maddenin muhafaza edilmesini isabetli bulmuyoruz." Bu konuşma devam ediyor tabii ki, bu değerlendirme Anayasa'nın ilk üç maddesine ilişkin bir değerlendirme. Biz, Anayasa'nın ilk üç maddesinin içeriğinden ari olarak bu düşünceleri ifade etmek isterim ki burada hiç kimseye, Anayasa'nın hiçbir maddesinin vatandaşa da 80 milyon yurttaşa da hele hele vatandaşı, yurttaşı temsil eden milletvekillerine de Anayasa'nın ilk dört maddesinin tartışılmasını yasaklamak kabul edilemez, dehşet vericidir, bu demokrasinin kalan kırıntılarını da hâlâ savunulan kırıntılarını da yok etmektir. Yine, Komisyon Başkanımız Sayın Şentop'un bu konuda birçok yazısı da var aslında, birçok değerlendirmesi de var farklı şekillerde ve şimdi bu meseleye ilişkin tümüyle çelişen, tümüyle farklı bir mecrada yürüdüğünü görüyoruz.

Tekrar diğer maddelerde, -zaten az bir madde sayısı kaldı- bu İç Tüzük değişiklik teklifinde ısrardan vazgeçilmesini, bu konuşmalarımızın tümüyle esasa müteallik olduğunu ve bunların dikkate alınmasını gerçekten talep ediyoruz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Sayın Beştaş, ben de teşekkür ediyorum.