KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, çok fazla uzatma niyetinde değilim. İlk başta geneli üzerinde konuşurken bu maddeyle ilgili değerlendirmelerde de bulunmuştum, konuşmamın önemli bir kısmını da bu maddeyle ilgili değerlendirmelerim oluşturmuştu.

Öncelikle, usul yönünden bir şey söyleyeyim: Tabii, kanunlar, kanun tasarı ve teklifleri gibi görüşülüyor İç Tüzük. Bunun için daha önce hükûmetin arandığı durumlar olmuş -Sayın Tanal'ın da haklı şekilde dikkat çektiği gibi- aranmadığı örnekler de var ama Meclis Başkanlığının aranmadığı bir örnek yok, olması da düşünülemez. Şimdi, Sayın Genel Sekretere hepimizin saygısı sonsuz. Demin de dedik, kanunlarda müsteşar vekâlet edebiliyor ama İç Tüzük değişikliğinde biraz önce Mithat Sancar Hocamın uyarısı önemliydi, Hadi bu yemek arasına kadar bunu böyle yapalım ama bundan sonraki süreçte bir Meclis başkan vekilinin burada Meclis Başkanını temsil etmesi lazım. Kaldı ki sadece Meclis başkan vekilleri iktidar partisi başkan vekillerinden oluşmuyor. Sayın Pervin Buldan, Sayın Akif Hamzaçebi; onlar bu toplantıya davet edildiler mi? Ahmet Aydın görev yapamayacak durumdayken vekâletin Genel Sekretere Meclis Başkanı adına verilmesi nasıl bir gereklilikten ortaya çıkar? Neden Pervin Hanım'a, neden Akif Hamzaçebi'ye bu konuda görev yapmaları üzerine bir çağrı gönderilmemiştir? Sayın Akif Hamzaçebi için olsun, Sayın Pervin Hanım için olsun Meclis Genel Kurulundaki adil yönetimleri iktidar partisi milletvekilleri tarafından da takdir görürken bugün burada Meclis Başkan Vekilimiz yok, Sayın Genel Sekreter üst düzey bir bürokrat olarak... Biz Sayın Genel Sekreterin Mecliste yaptığı görevle ilgili bir şey söylemiyoruz ama siz de çok geçici, on dakika, on beş dakika dediniz, elli dakika oldu hâlâ daha Ahmet Aydın gelmedi ama bu Mecliste iktidar partisi dışında iki Meclis Başkan Vekili daha var. Bu konudaki hassasiyetimizi arada değerlendireceğinizi ve ara sonrası böyle bir durumu kabul etmemizin mümkün olmadığını, hele hele muhalefet partisi Meclis Başkan Vekillerinin buradaki oturumda Meclis Başkanına vekâlet etmelerinin düşünülmemesinin düşündürdüklerini düşünmek dahi istemiyoruz. Onları kelimelere ben dökmeyeyim, herkes bu konuda gerekli çıkarımı yapsın, gereğini yapsın.

Şimdi Sayın İyimaya varken bir kez daha -Değerli Ahmet İyimaya, bu konuda çok şey yazdı çizdi- belki onun da söz alıp konuşması lazım. Biz, tabii, en kötü anayasa anayasasızlıktan iyidir diyoruz ama bu illa anayasanın yazılı olması anlamına gelmiyor. En iyi örnek İngiltere ve İngiltere'de yazılı bir metin olmadığı hâlde yerleşik uygulamalar, katı teamüller üzerinden giden, yazılı olmayan bir anayasa, yazılı olmayan bir iç tüzük üzerinden tıkır tıkır işleyen bir parlamenter demokrasi var. Orada, bütün dünya ölçeklerinde ve bizim geçmiş dönemlerde Meclis Genel Sekreterimizin ve Meclisteki yasama uzmanlarımızın katkısıyla yazılmış referans kitaplardaki -bugün Mahmut Tanal'ın yaptığı göndermelerde de isimleri çokça geçti- katı, yerleşmiş, çok sık tekrarlanan ve alternatifsiz olarak tekrarlanan uygulamaların, katı teamüllerin yazılı metinlerden önde olduğu her zaman ifade ediliyor. Eğer bizim bugünkü uygulamalarımıza bakacaksak grup önerilerinin görüşülmesiyle ilgili yazılı bir metin yok ama bir yorum var. Bu yorum, İç Tüzük'ün 19'uncu maddesi olan grup önerisi yani Danışma Kurulunda grupların anlaşamaması durumunda her grubun kendi önerisini Meclise getirmesiyle ilgili madde ile İç Tüzük'ün 63'üncü maddesindeki usul hakkında görüşme konusundaki maddenin birlikte yorumlanmasıyla ortaya çıkarılmış, yerleşmiş ve hemen her gün tekrarlanan ve Meclisi yöneten başkan vekillerinden bağımsız olarak da yani onların yorumuna açık olmadan hepsinin tekrarladığı yerleşik bir uygulama. Bu konuda şunu görüyoruz, ortak akıl şöyle tecelli etmiş: Bir ülkede -ki bu bütün dünyada da böyle kabul edilir- bir ülkenin gündemi vardır, gerçek ve yaşanan gündem; bir hükûmetin gündemi vardır, seçimi kazanmış, kendi parti programıyla ve seçim beyannamesiyle bağlı olan bir hükûmetin ülkenin gündemini yaklaştırmak istediği gündem; bir muhalefetin gündemi vardır, ülkenin gündemi ile hükûmetin gündemi arasındaki açıyı teşhir eden ve o açıyı kapatmaya yönelik gayret yapan muhalefetin gündemi ve bunun bir denge hâli vardır ki o da parlamentonun gündemidir. Parlamentonun gündemi aynı kimyadaki minimum enerjili hâle eğilim hâli ile maksimum düzensizliğe eğilim hâlinin denge noktası gibidir. Ülkenin gündemi, hükûmetin gündemi, muhalefetin gündemi ve parlamentonun gündemi... Parlamentonun gündemi bir denge hâlidir. Denge hâli ise eğer parlamentonun gündemi yani parlamentonun gündemi eşittir hükûmetin gündemiyse bir dengesizlik vardır. çünkü sıklet merkezlerinden bir tanesi kendi gündemine parlamentonun gündemini olduğu gibi çekmiş demektir. Bu, muhalefetsiz bir parlamento görünümüdür. Zaten muhalefetin olmadığı bir parlamento inşa etseniz hükûmetin gündemi parlamentonun gündemi olurdu. Oysaki muhalefetin gündemi ülkenin gündemi ile hükûmetin gündemi arasındaki açıyı kapatmaya yönelik bir etkidir ve parlamentonun gündemi o denge hâlinde oluşmalıdır, o zaman muhalefetin bu dengeye bir etkisi var demektir. Yani şu demektir: Yüzde 40 oyla seçilmiş bir tek parti iktidarının bile yüzde 60'ın sesine tamamen kulaklarını tıkayıp bildiği okumadığı anlamına gelir. Yüzde 51'le de iktidarı alsanız diğer yüzde 49'un oyu da millî iradeyse, o da halkın egemenliğiyse, onlar da burada temsil ediliyorlarsa hükûmetin gündemi doğrudan parlamentonun gündemi olmaz. İşte bu ihtiyaç Danışma Kurulunu, Danışma Kurulunda uzlaşma zorunluluğunu... Kiminle uzlaşacaksınız? İktidarsınız, muhalefet partileriyle, hem de biriyle de değil, hepsiyle birden uzlaşacaksınız, uzlaşmazsanız da herkesin kendi önerisini Meclis gündemine getirme zorunluluğu ortaya konmuş. Bu tip enstrümanlar bütün dünya parlamentolarında çok farklı yöntemler, yönelimler, tatbikler, pratiklerle yaşanıyor, aksi düşünülemez, aksi "Ben hükûmetim, parlamento benim dediğim gibi çalışacak." Öyle bir şey yok. Bu yüzden, Danışma Kurulunda ya muhalefetle uzlaşacaksınız... Ki geçen hafta Elitaş'ın verdiği çok sayıda rakam geçmişteki cumhuriyet hükûmetlerinin bu konuda Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinden çok daha mahir olduğunu muhalefetle uzlaşma noktasında, Adalet ve Kalkınma Partisi hükûmetlerinin de hükûmet sayısı arttıkça yani hükûmet numarası arttıkça uzlaşma yeteneklerinin ters orantı olarak azaldığını gösterdi. 22'de daha çok, 23'te ondan az, 24'te daha az, en az da şimdi 26'da uzlaşmışsınız. Tabii, bunu herkesin kendi zaviyesinden bakarak "Efendim, muhalefet de çok grup önerisi getirmiş." diye okuması da mümkün ama grup önerisinin geliyor oluş hâlinin kendisi Danışma Kurulunda uzlaşmayan bir iktidarla mümkün. Peki, iktidar Danışma Kurulunda uzlaşmıyorsa ne yapacağız? Yapacağımız iş grup önerisi getirmek. Sonuçta grup önerileri içinde -çok örnekler vermeyeceğim- iktidar partisinin önce reddedip sonra hak verdikleri var. Örneğin, yanımdaki Aytuğ Atıcı'nın 7 kez ilk imzacılarından olduğu hekime karşı şiddet önergesi 24'üncü Dönemde 11 kez önerildi, 11 kez reddedildi ama Gaziantep'teki Ersin kardeşimizin böğrüne, karnına bıçak saplanıp görevi başında şehit edilince 12'ncisi hep birlikte kabul edildi. Kırkpınar başpehlivanında doping çıkana kadar 7 kere sporda dopingi araştıralım demiştik. Soma Komisyonu, çok söylendiği için ben onun sırf adını anarak geçeyim. Ama hangi komisyon kurulduysa hep daha önce teklif edilip iktidarın kabul etmediği, sonradan ülkenin gündeminin onu ona zorladığı... Demek ki başta söylediğim, ülkenin gündemi ile Hükûmetin gündemi arasındaki açı ve oradaki muhalefet çabası son derece kıymetli bir şey, bir kere bunu görelim.

İkicisi, eğer bu çaba olmasa, o zaman iktidarın dediği her şey tıkır tıkır tıkır Mecliste görüşülüyor olsa başka. Kaç tane komisyon kuruyorsun? Kaç kere muhalefetin önerisi kabul edildi? 11-12 ama her gün muhalefet tarihe şerh düşüyor. Sayın Erkan Akçay'la, konu Manisa olduğunda, konu üzüm olduğunda, konu Soma olduğunda, kendisinin uzmanlığı ile benim görev yaptığım bazı alanlar çok paralel olduğu için çok kez paralel görüş bildirip bu iktidar partisinin oylarıyla reddedilmiş önergeler de konuştuk biz. Şimdi, bugün kimse oturduğu yerden "Ya muhalefet çok konuşuyor, onardan kırk dakika çok süre gidiyor." diye bakmasın. Siz bugün şunu oyluyorsunuz arkadaşlar: Bu Parlamento demokrasi Parlamentosu mu, değil mi? Çünkü bu Parlamento majestelerinin Parlamentosu olsaydı majestelerinin gündemi bu Parlamentonun gündemi olurdu, başkası da gıkını çıkaramazdı. Her türlü rejimde iktidar vardır, her rejimde iktidar vardır ama rejimin asli unsuru iktidar değildir. Eğer rejiminizin demokrasi olma gibi bir iddiası varsa muhalefetin varlığı, etkinliği, ona tahammül, ondan yararlanma, bununla ölçülür bütün her şey. Muhalefet demokrasilerde biriciktir. Kusura bakmayın, ümit ediyorum, üç sene sonra, iki sene sonra, bir buçuk sene sonra taraflarımız yer değiştiğinde siz de bana bunu hatırlatacaksınız. Diyeceksiniz ki sen her yerde varsın ama biz biriciğiz. Bugün Milliyetçi Hareket Partisi açısından farklı bir tartışma yürütülebilir ama varoluşsal bir gerçeklik üzerinden söyleyelim ki ülkeyi demokrasi yapan biziz, sizin varlığınız değil. O yüzden bizi dinlememek, bizi susturmak, bizi reddetmek, bizi baskılamak bu ülkeye de yaratacağı meşruiyet krizi üzerinden de iktidarınıza da hiçbir şey vermez çünkü en temel kavramdır ki iktidarlar meşruiyetlerini muhalefetten alırlar. Bir iktidar, muhalefeti yoksa, muhalefetini susturduysa, bastırdıysa kısmen hapse attıysa, kısmen söz sürelerini sınırlıyorsa, kısmen o işi de baskıyla, zorla yapıyorsa meşruiyet sorunu yaşar. Bugün 16 Nisan referandumunun öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşananlar üzerinden zaten bir meşruiyet krizi Hükûmetinizi takip etmektedir, iktidarınızı takip etmektedir. İstanbul Havalimanı'ndan bindiğiniz uçakta Sayın Binali Yıldırım meşruiyet krizini ardında bıraktığını düşünmekte ama dünyanın neresinde olursa olsun indiği havalimanında uçaktan hızlı, ışıktan hızlı, sesten hızlı meşruiyet krizi onu karşılamaktadır. Bu yurt dışında böyle de yurt içinde farklı mıdır? Hayır. Bu yüzden var olan bir meşruiyet krizini aşmanın yolu muhalefete tahammül ve toleranstan geçer. Muhalefetin sesinin kısıldığı ve bunun sadece -biraz önce Aytuğ Hocam'ın ifade ettiği gibi- dakikalara indirgendiği bir süreç hiçbir şey kazandırmaz.

Kaldı ki bugün bu madde en kritik maddedir. Bence bu konuya en çok müdahil olması gerekenler parlamento hukukuna, demokrasiye, İç Tüzük'e emek vermiş ya da kıymet veren kişiler olması gerekir. Bu konuda grup başkan vekillerinden ayrı bir hassasiyet beklenir, Anayasa üzerine yazmış, çizmiş, referans olmuşlardan ayrı bir hassasiyet beklenir. Anayasa Komisyonu gibi İç Tüzük'ün kendisine asli komisyon olarak sevk edilmesi ve onun burada yapacağı görevin kutsallığı açısından her birinizden ayrı bir hassasiyet beklenir.

İngiltere'de kılıç mesafesi diye bir şey var. Hiçbir yerde yazmaz. Bu Parlamentoda herhâlde Belediye Başkanınız Oktay Bey'e "Milletvekilliği döneminde en çok utandığınız şey nedir?" diye sorsanız kendisinin 35 metreden attığı deparla grup sözcümüz Bülent Tezcan'ın burnunu vurduğu yumruğu söylüyordur şimdi, bugün gitseniz. Neden? Çünkü bizim birbirine müdahale etmeme, fiziki saldırıda bulunmama, belli bir mesafeden fazla yaklaşmama gibi yerleşik bir geleneğimiz yoktu. Sizler ve bizler bu konuda da üzerimize düşeni yapmadık. Aynı ayıp tekrarlandı. Oysa -1907 miydi Hocam- 2 tane İngiliz parlamenter birbirinin üzerine hışımla yürürken bir parlamenter kılıcını çeker ve der ki: "Bu parlamentoda bundan sonra bir kılıç mesafesinden fazla kimse birbirine yaklaşmayacak." Yüz altı yıldır kimse o mesafeyi aşmadı İngiltere'de.

Bugün sürekli tartışıyoruz. Hadi başta makyajlayarak söylediğimiz şeyi konuşmanın sonunda biraz daha doğrudan söyleyelim. Buraya Sayın Genel Sekreteri çağırmak yerine Sayın Akif Hamzaçebi'ye, Sayın Pervin Buldan'a çağrı yapmamak hangi kaygının ürünüdür bilmem ama, bilir misiniz İngiltere'de parlamentonun başkanı, parlamentoyu yöneten kişiden eğer iktidar muhalefet herkes razıysa, rıza gösteriyorsa onun tarafsızlığına, dar bölge seçim sisteminde o kişinin bölgesinde, yani somutlaştırırsak eğer öyle bir meclis başkanlığı yaptıysa sayın başkanımız, dar bölge seçim sisteminde muhalefet partileri onun karşısına aday çıkarmazlar. Çıkarmazlar çünkü kendisinin görev süresi boyuncaki adaletine karşı bir minnet ve yerleşmiş, yazılı olmayan bir uygulamadan olayı iktidar partisini ve meclis başkanını onurlandırma, takdir etme konusunda soylu bir geleneği sürdürürler. O bölgesinden rakipsiz seçilen başkanın yeniden meclis başkanı atanması da iktidar partisinin tabi olduğu bir zarurettir. Böylelikle seçilen meclis başkanları tüm meclis kamuoyunda tarafsızlık konusunda gönüllerde yer etmeyle hem kendi seçim bölgelerinde partilerine belki de çok çekişmeli bir bölgede rakipsiz bir galibiyeti kazandırırken, kendilerine yeniden meclis başkanlığı görevini, meclise de hiç maceraya atılmadan tarafsız bir meclis başkanını yeniden kazandırmış olurlar. Bu kurallar hiçbir yerde yazmaz. Yazılı olmayan, oturmuş, faydalı kurallardan bahsedeceksek örnekleri var Meclisimizde ama bugünkü konumuz dâhilinde olan en somut örnek 2'nci maddede zedelemeye çalıştığınız, ortadan kaldırdığınız şudur: İktidar, muhalefetle gündemde uzlaşmıyorsa herkes kendi önerisini getirir, öneriler üzerine tüm partiler konuşur. Kaç dakika konuşsun? Dönüp bakmışlar, İç Tüzük 63. Bu bir usul olduğuna göre, yani hangi şey önce hangi şey sonra konuşulacak bir usul tartışması olduğuna göre İç Tüzük 63 on dakikaya kadar süre veriyorsa "Bir muhalefet partisinin iktidarın gündemine karşı kendi gündemini ifade imkânı da en üst hadden verilmelidir." denmiş ve bu uygulama yerleşmiş ve her gün tekrar ediyor.

Bugün siz sürekli tekrar eden katı bir teamülü ortadan kaldırarak aslında bütün evrensel anayasa ve iç tüzükler konusunda söz söyleyen hukuk bilim insanlarının şu kabulünü yerle bir ediyorsunuz: Katı teamüller yazılı metinlerden ileridedir. Yani yapmaya çalıştığınız, yazılı metinden daha güçlü olan bir kuralı iktidar gücüyle ortadan kaldırmak. Bunun izahı yok. Bunun iktidar açısından da izahı yok. İlk imza sahipleri içinde muhalefet partisinin milletvekilleri olduğu için onun açısından da izahı yok. Yarın hep beraber tabi olacağımız o yeni hukuk yerleşmiş ve çok yerinde bir uygulamayı terk etmek demektir.

O yüzden, ben sözü daha fazla uzatmadan şunu ifade etmek istiyorum son olarak: Burada bu maddenin oylaması yapılmadan önce önerge işlemleri, önergelere baktığımızda madde metninden çıkarma ya da mevcut uygulamanın devamı yönünde o konuda takdir sizin ama maddenin oylaması yapılmadan önce ara verilmelidir. Maddeye ara verilmesi şu imkâna yol açacaktır. Daha önce birkaç arkadaşımızla görüştüler. İmza sahibi milletvekillerinden Sayın Grup Başkan Vekili Elitaş da "Bu konuyu bir daha bir konuşalım." demiş. Hiç değilse yemek arasında ve toplantı saatine kadar iktidar partisi, imza sahipleri, bu yapılan değerlendirmeler çerçevesinde bir müzakere olanağını arayabilirler, bir düzeltme yoluna gidebilirler. Bunun adı bir iktidar önergesi olabilir. Bunun adı üzerinde ortaklaşılmış bir önerge olabilir.

Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi TV yayınları şartıyla, geçmiş süreçlerde söylediğimiz o şartla birlikteki o sözümüzle bağlı olduğumuzu daha önce diğer grup başkan vekillerim de ifade etmiştir. Bunun üzerinde konuşulabilir, görüşülebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi TV yayınlarının açık olması şartıyla hem iktidarın talebine uygun bir yaklaşım hem de şöyle bir hatadan kendinizi uzak tutmuş olursunuz: Bu kadar yerleşik, tekrar eden yazılı metinden daha güçlü ve ülkeyi bir demokrasiyle bir tek adam rejimi arasındaki salınımda çok kötü bir yere doğru savuracak bu düzenlemeyi bir meşruiyet tartışması yaratmadan muhalefetle de görüşerek ve mümkünse uzlaşarak, hiç değilse uyarılarını dikkate alıp iyileştirerek geçirme imkânı ortaya çıkar. Yok, biz bunu oylar, geçeriz derseniz takdir sizindir ama biz oylamanın hiç değilse verilecek aradan sonraya bırakılmasında fayda mütalaa etmekteyiz. Bu konuyu da takdirlerinize sunuyoruz. Aksi durum muhalefetin kendisi açısından, pratiği açısından önümüzdeki günlerde size burada murat edilen faydanın asla sağlanmayacağını gösterecektir ama doğrusu hep birlikte bu yanlıştan dönmektir.

Saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum.