| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünde Değişiklik Yapılmasına Dair İçtüzük Teklifi(2/1783) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 17 .07.2017 |
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, otuz iki dakikalık süremde sizleri sıkmamaya çalışacağım.
Arkadaşlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nde Değişiklik Yapılmasına Dair İç Tüzük Teklifi'nin 2'nci maddesi üzerine söz aldım.
Bu madde ne diyor? Diyor ki: "Danışma Kurulu toplanırsa sorun yok, oy birliğiyle karar alırsa hiçbir derdimiz yok tıpkı bugün olduğu gibi, oy birliği sağlanamazsa gruplar tekliflerini doğrudan Genel Kurula verirler." Tamam, buraya kadar her şey normal. Peki, sorun nerede? Sorun şurada: Sorun, milletvekillerinin sesinin kısılması. Bakın, muhalefetin demiyorum, kendi kendinizin de sesini kısıyorsunuz. Önergeyi veren, beş dakika konuşacak, beş dakika kârınız var. Diğer gruplar üçer dakika konuşacak, toplam dokuz dakika, yirmi bir dakika da buradan kârınız var. Toplayın alt alta yirmi altı dakika. Şimdi, yirmi altı dakika kazanmak için mi biz burada Allah aşkına günlerdir uğraşıyoruz yani? Yani bir önergede yirmi altı dakika kazanacağız. Yirmi altı dakika kazanmak için şu yaptığımız iş yani bütün mevzu bu mu Allah aşkına? Şöyle bir aklımızı başımıza bir toplayalım ya. Yirmi altı dakika kazanılacak sadece bir önerge görüşülsün mü, görüşülmesin mi diye? Biz ne yapıyoruz? Günlerce tartışıyoruz yirmi altı dakika keselim mi, kesmeyelim mi diye? Ya, burada bir yanlışlık var, burada bir sıkıntı var, burada bir sorun var. ama derdin bu olmadığını biliyoruz. Yani yirmi altı dakika nedir ki göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor zaten ama dert şu: Elinde bir sopa "Ben ne dersem o olur." mantığı.
Ya, arkadaşlar, Parlamento tarihine baktığınız zaman sizin bu dediğiniz bugüne kadar olmadı. Bakın, partilerden bağımsız konuşuyorum. Hangi parti olursa olsun eline sopayı aldığı zaman o iş yürümedi, bundan sonra da olmayacak, yürümeyecek. Yani yapılan her türlü zorlama dönecek, size yol, su elektrik olarak gelecek. Örnek mi? Bakın, yüzde 10 barajı var değil mi, saçma sapan, absürt bir uygulama; yüzde 10 barajı var. Bunu en çok kim istiyordu? Milliyetçi Hareket Partisi istiyordu, her çıktığında bunu cansiperane savunuyordu Milliyetçi Hareket Partisi. E keser döndü, sap döndü; gün geldi, hesap döndü.
Attığınız her adımda mutlaka hesabın dönebileceğini hesap etmeniz lazım ya. Ya bu iktidar size nikâhlanmadı ki? Anavatan partisi sizin kadar güçlüydü, uçtu gitti. Yarın muhalefete düştüğünüzde "Yandım Allah, biz ne yapmışız." diyeceksiniz ama...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Milliyetçi Hareket Partisinin derdi sana mı düştü Aytuğ Bey? Teşekkür ederim.
MUHARREM ERKEK (Çanakkale) - Demokrasi adına efendim.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Demokrasi adına mı?
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Grup Başkan Vekilimiz Erkan Bey, yanlış bir şey söylediysem düzeltin. Yanlış bir şey söylemedim, sataşmadım da, doğru bir şey söyledim, yanlış ise... Yanılmayı da çok umarım doğrusu, keşke yanlış söylesem, çok mutlu da olurum.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Aytuğ Bey yani öngörülerde bulunuyorsunuz, yüzde 10 barajının altına ineceğimizi iddia ediyorsunuz.
CEMAL OKAN YÜKSEL (Eskişehir) - Öncekini diyor, öncekini.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yok canım, böyle bir iddiam olmadı. Siz niye üstünüze alındınız ya Başkanım, öyle şey olur mu? Hayır, ben sadece bunu çok savunduğunuzu...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Milletten gelen düğün bayramdır bize, hiç umurumuzda olmaz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sayın Başkanım, üstünüze alınmayın ya, ben öyle bir şey söylemedim. Tutanaklarda da var, ben dedim ki: Yüzde 10 barajını en çok MHP savunuyor. Bu doğrudur, siz de çok savundunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Doğru evet.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi ben dedim ki: Gün geldi, keser döndü; sap döndü, hesap döndü. Bana göre hesap döndü. Yoksa ben Milliyetçi Hareket Partisinin, inanın bana, baraj altı kalmasını istemem.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Partimizin adını vererek zikrettiğiniz için üstüme alınacak bir durum yok. İmalı konuşursanız üstüme alınırım.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - İmalı konuşmuyorum, açıkça söylüyorum: Hiçbir partinin...
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Açıkça söylediğiniz için cevap vermek durumunda kaldım.
Siz devam edin, buyurun.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - ...baraj altı kalmasını istemem, baraj olmasını istemem çünkü. Ben isterim ki her parti temsil edilsin. Ama kurulan bazı oyunlar geçmişte, sadece sizin için değil... Tabii, çok hassassınız, alıngan olmanızı da anlıyorum bir noktaya kadar ama bugüne kadar bu şekilde düşünülen, kurnazca düşünülen pek çok hadise dönmüştür, gelmiştir, düşünenin başına bela olmuştur. Şimdi siz iki parti de İç Tüzük'te yapacağınız bu değişiklikle yine dönüp kendi başınıza çorap öreceksiniz diye ben iddia ediyorum, böyle bir düşüncem var. Niye bunu söylüyorum? Çünkü bizim sesimizi kısacağınıza hakikaten inanıyor musunuz ya? Şöyle CHP'nin doksan dört yıllık tarihine bir bakın Allah aşkına...
Adam nasıl içine girmiş ama böyle kulağından beynine doğru gidiyor valla.
BAŞKAN - Aytuğ Bey, biz Komisyon üyesi arkadaşların lehine bir şey konuşuyoruz.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Yok, ben ne konuştuğunuza dair hiçbir şey söylemiyorum Başkanım.
BAŞKAN - Buyurun, siz devam edin.
MEHMET PARSAK (Afyonkarahisar) - Siz kendi kendinizin sesini kısmayın Aytuğ Bey.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Bakın, iyi bir şey söylediniz Sayın Parsak, bizim sesimizi ancak biz kısarız. Bugüne kadar hep öyle oldu, bizim sesimizi bugüne kadar bizden başka kimse kısamadı. Yani vay üç dakika... Ya bir dakika konuşuruz, yeri göğü inletiriz ya. Yani senin kaç dakika konuştuğunun, ne yaptığının bir önemi yok. Ben burada bir zihniyetten bahsediyorum, ben burada bir baskıcı tutumdan, ben ne dersem o olur zihniyetinden bahsediyorum. Onun için de yani bizi kıskaca alacağınızı, bizim sesimizi kısacağınızı ya da bizi zorlayacağınızı falan düşünüyorsanız bizim geçmişimize bir bakın.
BAŞKAN - Sayın Atıcı, biz sizin sesinizi kısmadık, kısmayız da ama siz bizim ne konuştuğumuzu merak ettiniz. Biz şu an, Komisyon ara verdiğinde yemek yiyecek personelin ücretinin Komisyon tarafından ödeneceğini konuşuyorduk. Söylemiş olayım personel arkadaşlara.
Buyurun, devam edin lütfen.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, Komisyon enteresan bir hâle gelmiş, çok ciddi bir hassasiyet var anlaşılan. Ben sizin ne konuştuğunuzu merak etmedim Sayın Başkan, haddime de değil.
BAŞKAN - Peki.
Lütfen buyurun, devam edin, biz sizin sesinizi kısmadık, devam edin.
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Merak etmedim, sadece yani Komisyonu yöneten Başkan olarak belki sözlerimize önem verirsiniz diye düşündüm ama çok enteresan bir hassasiyet var Komisyonda, bunu da anlamaya çalışıyorum, anlayışla da karşılamaya çalışıyorum.
Arkadaşlar, bakın, bir söz var, diyor ki: "Akıllı insanlar yaptıkları hatalardan ders alırlar, daha akıllı insanlarsa başkalarının da yaptığı hatalardan ders alırlar." Şimdi, geçmişte bu hatalar yapıldı. Hepimiz akıllı insanlarız Allah'a bin şükürler olsun, şimdi geleceğiz, bunlardan ders alacağız. Ya bir an için kendinizi muhalefetin yerine koyun AK PARTİ'li arkadaşlarım, bir an için muhalefette olduğunuzu düşünün. Yemin ediyorum, bizim yaptığımız bu muhalefetin en az bu kadarını siz yaparsınız, en az bu kadarını bakın. O nedenle bir empati yapın ve siyaseti bir uzlaşma sanatı olmaktan çıkarmayın. Eğer siyasette "Ben yaptım, oldu." derseniz olmaz. Bakın, ben altı yıldır, yedinci yıla döndük, milletvekilliği yapıyorum, vallahi zulümle bir şey olmadı, vallahi sopayla bir şey olmadı, vallahi kim ne haykırdıysa haykırdığıyla kaldı. Kimse kimseden daha yiğit değil. O yüzden bu şekildeki bir yaklaşım yerine uzlaşma sanatını becerebilmemiz lazım diye düşünüyorum. Bu şekildeki bir yaklaşım yani parmak demokrasisi -saydım parmakları, şu kadar- sadece ve sadece toplumu gerer, bugüne kadar gerdi; sokağa döker, e bugüne kadar döktü. Bakın, sadece AK PARTİ iktidarları için söylemiyorum, 1980 öncesinde de böyleydi. O zaman da zalimler vardı ve milleti sokağa döktüler. Neden? Çünkü ortak aklı üretemediler. Ortak akıl olmayınca, uzlaşı olmayınca da insanlar sokağa döküldü, "Kaybedecek neyim var ya, onurumdan başka kaybedecek neyim var?" deyip sokağa çıkan milyonlarca insan oldu.
Şimdi, geçen dönemdeki arkadaşlar da hatırlayacaklar, çok öyle uzun uzun tecrübeli olanlar elbette daha iyi hatırlayacaklar ama. Hatırlayın, mükemmel bir yasa teklifi ya da yasa tasarısı gelirdi, teklif sahibi konuşurdu ya da tasarıysa hükûmet konuşurdu, öyle bir anlatırdı ki yasayı, şaşar kalırsınız, ya mükemmel ya, Allah Allah nasıl oldu böyle bir yasa geldi diye. Aramızda konuşuruz, alt komisyona göndeririz. Alt komisyonda bu hallaç pamuğu gibi atılır. Komisyona gelir, gelen yasayı tanıyamazsınız. Komisyonda bir hallaç pamuğu daha, hadi bir daha tanınmaz hâle gelir. Genel Kurula gider; Genel Kurulda tartışılır, tartışılır, yine değişiklikler yapılır, hatta iş biter, tekririmüzakereyle bazı maddeler çekilir. Hatırlarsınız, o tecavüzcüleri affettiğiniz yasada bir tekririmüzarekereyle hop geri çektiniz; o geçen dönem öğretim üyelerine vereceğiniz çifte maaşta, milletvekillerine vereceğiniz çifte maaşta aynı şeyi yaptınız, geri çektiniz. Doğru işlerdi onlar. Niye geri çektiniz? Çünkü konuştuk, sizi ikna ettik, vicdanınıza seslendik. Siz de dediniz ki: "Ya, hakikaten bu iş olmaz." Bu şekilde çok ciddi sayıda yasa teklifinin olduğunu biliyoruz.
E peki eğer biz bunları konuşmazsak ne olur? Bakın, konuşmadığımız yasaları aynı yasama dönemi içerisinde tekrar değiştirmek zorunda kaldık geçen dönem. Sizin engellemeleriniz dolayısıyla... "Hadi, hadi, hadi, hadi geçirelim." dediğiniz yasalar da geçti. Vallahi üzerinden üç ay geçmeden bir daha aynı yasayı getirdiniz, aynı yasa üzerinde bazı torba yasalarla değişiklikler yaptınız. Ya, bunları unuttunuz mu? Yani konuşmaktan ne zarar gelecek? Yani biz düşman mıyız? Yani biz konuşunca kötü mü konuşuyoruz? Ya, bugüne kadar biz konuştuğumuz için yasalarınız biraz daha iyi oldu, biz konuştuğumuz için. Yani biz derken sadece CHP'yi konuşmuyorum, herkesi kastediyorum. Ya, farklı görüşler bizi daha iyiye götürür.
Şimdi, eğer bunu yapmaz isek bu sefer yasalarımız şu anda olduğundan daha kötü çıkar ve bundan kesinlikle ülkemiz daha çok zarar görür. "Kimse konuşmasın..." Konuşacağız arkadaşlar, konuşacağız; Mecliste olmazsa sokakta konuşacağız. O zaman karşımızda siz olmayacaksınız bize cevap vermek üzere. Bizi sokakta konuşturmayın. Bırakın, Mecliste konuşalım, sizin yüzünüze karşı konuşalım, hatalarınızı yüzünüze söyleyelim. Siz de deyin ki: "Ya, bu adamlar görevlerini yapıyorlar. Bir bakalım hakikaten ya, bunlar doğru şeyler söylüyor mu acaba?" Ha, yanlışsa söylediğimiz gene yapmayın ama doğruluk payı varsa mutlaka yapmanız lazım.
Sayın Başkan, tümü üzerinde konuşma şansım olmadığı için çok kısa bir şekilde, zamanımı da çok aşmadan bir iki cümle daha söylemek istiyorum.
Şimdi, yine, bu değişiklikle birtakım cezalar getiriyorsunuz. Şimdi, bu Parlamento çatısı altında küfretmek ya da fiilî saldırıda bulunmak hakikaten yanlıştır, gerçekten yanlış. Bakın, fiilî saldırıda bulunmanın doğrudan doğruya kınama cezasıyla cezalandırılacağını İç Tüzük yazmış.
Geçen dönemden hatırlarsınız, rahmetli Kamer Genç kürsüdeyken geldi bir AKP'li milletvekili, fiilî saldırıda bulundu herkesin gözü önünde. Kimse diyemedi ki: "Ya, vallahi saldırmadı." Kameraların gözü önünde saldırdı. Meclis Başkan Vekili Sadık Yakut'tu, ara verdi. Toplandık, tekrar geldik. Efendim -tutanakları da var- açık açık "Bu fiilî saldırıdır, cezası kınamadır ve oylarınıza sunuyorum." dedi ve AK PARTİ'li milletvekilleri kınamayı kabul etmediler. Yani siz istediğiniz değişikliği yapın, eğer zihniyet, kafa değişmezse vallahi de billahi hiçbir şey değişmez. Ben, burada, fiilî saldırıyı, sövmeyi gerçekten, mutlaka cezalandırılması gereken bir fiil olarak görüyorum ama bakın, şu cümleden ne anlıyorsunuz: "Türk milletinin tarihî ve ortak geçmişine hakaret ve ithamlar kınama cezası, para cezası gerektirir." Şimdi, ortak tarihimize hakaret edilmez, buna asla izin vermeyiz, o bizim ortak tarihimizdir. Tartışırız, eleştiririz, ayrı konu ama "itham" dediğiniz zaman... Ya, itham ederiz. "Cumhuriyet Halk Partisi, iktidarı döneminde şunu yanlış yapmıştır." dediğinizde, bu tespittir, bazen itham olur, diyeceksiniz tabii. Devleti yönetmişsek eğer, bunlarla yüz yüze geleceğiz. Bugün devleti siz yönetiyorsunuz. Geçmiş dediğiniz nedir? Dün, geçmiştir. Dün yaptığınız bir şeye biz bir ithamda bulunsak bunun karşılığında bizi kınamayla mı cezalandıracaksınız? Yetmedi, para cezasıyla cezalandıracaksınız.
Bakın, arkadaşlar, size bir teklifim var: Kınama ve para cezası da yetmez, gelin, bir de ağzına acı biber sürelim, vallahi sürelim. İç Tüzük'e yazalım, diyelim ki ağzına acı biber sürülsün bunların. Bunlar bir işe yaramaz arkadaşlar. Bakın, bunun en güzel örneğini Pir Sultan söylemiş. Pir Sultan ile Hızır Paşa'nın hikâyesini hepiniz bilirsiniz. "Şah" demeyi yasaklamış Hızır Paşa, "Söylemeyeceksin." diyor. "Öyle mi? Atın beni zindana." diyor. Ama piri, bir şey de diyemiyor Hızır Paşa, bu sefer bir süre sonra diyor ki: "Pirim, içinde 'şah' geçmeyen üç deyiş söyle, seni affedeyim."
Pir Sultan da diyor ki:
"Karşıdan görünen ne güzel yayla,
Bir dem süremedim giderim böyle.
Ela gözlü pirim, sen himmet eyle,
Ben de bu yayladan şaha giderim.
Alınmış abdestim aldırırlarsa,
Kılınmış namazım kıldırırlarsa,
Sizde 'şah' diyeni öldürürlerse,
Ben de bu yayladan hey dost şaha giderim.
Pir Sultan Abdal'ım dünya durulmaz,
Gitti giden ömür geri dönülmez,
Gözlerim de şah yolundan ayrılmaz,
Ben de bu yayladan hey dost şaha giderim."
Şimdi, bu "şah" kelimesini kaldırın, yerine "demokrasi"yi koyun, bunu da ben söylemiş olayım. Haddim değil ama Pir Sultan'ın karşısında, çıkarın "şah"ı, yerine koyun "demokrasi"yi. Siz ne derseniz deyin, biz de bu yayladan demokrasiye gideriz arkadaşlar.
Allah'ın verdiği bir can var. Üç kuruş para cezasıymış, feda olsun ya, parası neyse öderiz kardeşim. Bizi bu duruma getirmeyin ya, bizi bu duruma getirmeyin yani yiğitlikte üstümüze yoktur arkadaşlar. Yiğitlik türküleri söyleriz; siz de söylersiniz, biz de söyleriz. Birbirimize yiğitlik yapmayalım. Aklın yolunu bulalım ve birlikte hareket edelim. Sonuçta, bu Meclisin çalıştırılmasını istemiyor muyuz? Mecburuz çalıştırmaya, bu Meclis milletin Meclisi ya, aldığımız para helal olmaz bize; mecburuz çalıştırmaya. Bloke edecek şeyleri konuşalım, tabii ki ama böyle bir uygulama bizi ancak şaha götürür. İnanın bana, şaha gitmekten de bir dakika geri durmayız hiçbir şekilde.
Şimdi, yoklamalara sınırlama getiriyorsunuz. Bakın, bugün bir olay yaşandı, bugün olağanüstü hâlin uzatılması görüşüldü aşağıda. Olağanüstü hâl çok önemli bir konu. Bundan bir yıl önce, 15 Temmuzda olağanüstü bir olay yaşandı. 15 Temmuzda on beş saat içerisinde bu büyük devlet bu kalkışmayı önledi kardeşim. Nereden biliyoruz? Başbakan çıktı dedi ki: "Her şey kontrol altındadır ama acil bir yangın var, su dökmemiz lazım, biz üç ay OHAL ilan edeceğiz." vesaire. OHAL'i aşağıda tartıştık uzun uzun. Tartıştık da AK PARTİ'den kaç kişi vardı biliyor musunuz Bakan konuşurken, Sayın Canikli? Çıkıyor Hükûmet adına, niçin OHAL'in uzatılması gerektiğini anlatıyor. Saydım, 48 kişi. Hesap ettim, nasıl olur bu? 317 AKP milletvekili var, yüzde 16; 48 kişi. Koskoca Bakan ya... Bakan geliyor, Meclisi şereflendiriyor, bilgi veriyor, AKP'lilerin sadece yüzde 16'sı içeride. Şimdi, bu mu bizim Meclisimiz? Böyle mi olmalı? İğneyi kendimize de batıralım, bizde de böyle sıkıntılar olur ama sizin yapacağınız bu değişiklikler bunlara çare olmaz. Yoklamayı da kaldırdığınız zaman ya da azalttığınız zaman Mecliste konuşacak adamlar dışında dinleyecek bir Allah'ın kulunu bulamayacaksınız. Arkadaşlar, arada bir içeri girip çıkıyordunuz, "Ne oluyor ya? Bu madde nedir?" filan diye soruyordunuz. Hiç olmazsa seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman "Ne oldu Mecliste?" dendiğinde, hiç olmazsa söyleyecek bir şey çıkıyordu. Şimdi, arkadaşlar, Genel Kurula da gelmediğiniz zaman bu iş gerçekten millet adına çok da övünülecek bir şey değil.
Bakın, bunlar bize ne gösteriyor? Her şeyin anlamını yitirdiğini gösteriyor çünkü saraydaki zat karar veriyor ve bu karara herkes uymak zorunda, konuşmaya ne gerek var? İspat mı istiyorsunuz? Bakın, dün utanç verici işler yaşandı. Bütün basın dedi ki: "Olağanüstü hâl üç ay daha uzatılacak." Bakın, daha Millî Güvenlik Kurulu toplanmamış. Bütün basın dedi ki: "Olağanüstü hâl üç ay daha uzatılacak." Niye? Çünkü saraydan böyle bir açıklama yapıldı. Ya, Allah aşkına, Millî Güvenlik Kurulu toplanmamış, ne konuşulacağını bilmiyoruz, bilmememiz gerekiyor ve MGK'nın ne karar vereceğini de bilmememiz gerekirken emir gitti, MGK dedi ki: "Uzatılsın."
ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Kapıda ne yazıyor? "Gizli görüşme."
AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sonra, MGK bunu söyledi, Bakanlar Kurulu -bence böyle hazır sanki- jet hızıyla aynı gün Meclise gönderdi. İmzaların ne zaman atıldığını ben bilmem. Bakanlar Kurulunun ne söyleyeceğini biz bilmemeliyiz ya. Belki Bakanlar Kurulu Millî Güvenlik Kurulunun kararına ters bir karar verir ama konuşma yok. Haddine mi düşmüş Bakanlar Kurulunun, saraydan emir gelecek de ters bir şey söyleyecek? Konuşma yok. Sonra, bunun Meclis ayağı var. Meclisteki o milletin temsilcilerinin ne karar vereceğini bilmememiz gerekiyor, o eller ne söyleyecek acaba? Ama ne oldu? Tıpkı planlandığı gibi eller kalktı, kabul edildi, bitti gitti. İşin vahimi, basın da bunu ta dünden yani MGK toplantısından bir gün önceden itibaren yaydı. Bakın, geldiğimiz durum bu. Yani bakın, bu, benim itibarım değil arkadaşlar; bu, bu Meclisin itibarı ve bu Meclisin itibarını biz bu şekilde zedelememeliyiz çünkü bu hepimizin itibarı. Bu değişiklik bizim itibarımızı zedeleyecek, Meclisin itibarını düşürecek, milletvekillerini yok sayacak, bakanları yok sayacak, kimse bakanları bile dinlemeyecek. O zaman "Kaldıralım Meclisi gerçekten, gerçekten kaldıralım ve bir de böyle deneyelim." diyebilirsiniz. O zaman bunu tartışmak daha akıllı olur ama şimdi biraz oradan, biraz buradan bu teklifin ben tutar bir tarafı olduğunu düşünmüyorum, bütün samimiyetimle söylüyorum. Bakın, altı yıldır Hükûmetin isteyip de çıkaramadığı, yapamadığı bir tek şey yok bu Mecliste, bir tek tasarı, teklif yok, yeter ki istesin, çoğunluğu var çünkü. Buna bile tahammül edemiyor artık, "Ne demek? Kısın şunu, yirmi altı dakika erken bitsin." diyor.
Arkadaşlar, ben daha başka bir şey söylemeyeyim.
Teşekkür ediyorum.