KOMİSYON KONUŞMASI

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, öncelikle ben de saygıyla selamlıyorum, çalışmalarda kolaylıklar diliyorum.

Daha çok kısa bir süre oldu, yine bu toplantı salonlarında, uzlaşmadan uzak iki siyasal partinin gündeme getirdiği ve "mühürsüz" olarak tanımladığımız bir toplumsal mutabakat metni olan Anayasa'mızın içerisinde itibarsızlaştırılan Parlamentomuzun iç işleyişiyle ilgili bir İç Tüzük düzenlemesiyle karşı karşıyayız. Gerekçeye baktığımız zaman -birçok konuşmacı, değerli milletvekillerimiz burada gündeme getirdiler- gerekçede ağırlıklı olarak kullanılan terimler: "Etkin, verimli, sağlıklı çalışma ortamı." Ama biz geçen cuma aceleyle -ki Meclisin tatil olduğu süreçte- iki siyasal partinin yine birlikte, karşılıklı mutabakatıyla gündeme getirilen İç Tüzük görüşmelerinin hızlıca başladığını ve... Geçen cuma günü gerçekten burada çok vahim bir tablo vardı, cuma günü burada olan herkes şahit oldu, gerçekten herkes uyuyordu ve uyukluyordu. Yani gerekçesi sağlıklı, etkin, verimli çalışmadan bahseden bir metin görüşülürken ve çok önemli bir metin görüşülürken verimsiz bir çalışma ortamına hep birlikte şahit olduk. Değerli Grup Başkan Vekilimiz Sayın Engin Altay muhalefet tarafında olmasına rağmen görüşmelerin sağlıksız bir şekilde olduğunu belirterek konuşma hakkından feragat etti ve görüşmeleri bitirdik. Gerçekten bugün yine, bu gece veyahut devamında ne kadar süreceğini bilmiyoruz.

Baktığımız zaman, gerçekten, getirilen bütün yasalar, tasarılar -ben henüz iki yıl olmadı Parlamentoda görev yapalı, elbette çok daha deneyimli ve uzun süreler görev yapan değerli vekillerimiz var- daha komisyona gelmeden, tartışılmadan, yasa tasarısının hazırlanıp ne zaman görüşüleceği, ne kadar saatte bitirileceği, ne zaman Genel Kurula gideceği ve Genel Kurulda ne kadar görüşüleceği önceden belirleniyor. Doğal olarak o hızlı takvim içerisinde sağlıksız çalışma koşulları içerisinde biz yasaları geçirmeye çalışıyoruz. Zaman zaman muhalefet olarak gerçekten o verimsiz çalışma koşullarının muhatabı olmamak adına birçok önergemizi geri çekiyoruz, konuşma hakkımızdan feragat ediyoruz ve gerçekten sağlıksız, işlemeyen bir sistem var.

Baktığımız zaman, burada gerçekten çalışma sistemiyle ilgili bir düzenlemeye ihtiyaç var elbette, şu anki İç Tüzük yaklaşık, neredeyse elli yıla yaklaşmış bir düzenleme ve bugün yapılan bu düzenlemeler de önümüzdeki elli yılı, belki yüz yılı düzenleyecek düzenlemeler ama baktığımız zaman, son derece özensiz ve tutarsız bir düzenlemeyle karşı karşıyayız. Burada benim gördüğüm, bu gerekçe ve maddelere baktığımız zaman -objektif olarak değerlendiriyorum- sadece ve sadece ana muhalefet partisinin konuşma süreleri ve denetim araçlarını elinden almaya yönelik düzenlemeler getiriliyor. Doğal olarak "muhalefet" demiyorum çünkü muhalefet partisinin de kısmen içinde olduğu bazı düzenlemeler var ve ben bu düzenlemeleri -birazdan söyleyeceğim- şaşkınlıkla karşıladım.

Baktığımız zaman yine gerekçede "konjonktürel olarak değiştirilebilecek niteliğe sahip olmaması" diyor ama biz tam da bugün konjonktürel olarak bir değişiklik yapıyoruz İç Tüzük'te. Kalıcı, tutarlı, ileriye dönük, Parlamentomuzun gerçekten etkin işlemesini sağlayacak bir ortam değil de bugünkü konjonktür gereği iki siyasal parti gelmiş ve... Gerçekten maddelere ayrıntılı baktığımız zaman hangisinin Milliyetçi Hareket Partisinin önerisi olduğu, hangisinin Adalet ve Kalkınma Partisinin önerisi olduğu çok açık, çok basit bir şekilde bunu anlayabiliyoruz. Burada da gerçekten bunun tekrar değerlendirmeye alınması gerektiğini düşünüyorum.

İşte "etkin ve dengeli" diyor, burada neyin etkin ve dengeli... Adalet ve Kalkınma Partisi ile Milliyetçi Hareket Partisi arasında etkin ve dengeli bir maddeler arasında uzlaşı mı sağlanmış? "Siyasi ve sosyal ihtiyaçlar" diyor, hangi siyasi ve sosyal ihtiyaçlar? Parlamento içerisinde biz milletvekilleri görev yapıyoruz, bizlere soruldu mu ya da Parlamento içerisinde görev yapan birçok Meclis çalışanı var, soruldu mu? Bilimsel bir araştırma ortaya çıktı mı, bir veri var mı, bir data var mı elimizde? Biz neye göre bu konuşma sürelerini kısıtladık ya da hesapladık mı bu kadar konuşma kısılırsa ne kadar tasarruf yapacağız diye? Hiçbir bilimsel, objektif dayanağı, gerekçesi olmadan iki siyasal partinin çekinceleri, kaygıları -tırnak içinde söylüyorum "pazarlık" kelimesi benim hoşuma gitmeyen bir kavram- karşılıklı görüşmeleriyle mutabakat sağlanmış.

Yeni teknolojik gelişmelere uyum: Ben bu maddeler içerisinde teknolojik olarak... Biz dünya, Avrupa parlamentolarının birçoğuna gittiğimiz zaman mutlaka ziyaret ediyoruz, gerçekten teknik altyapı ve donanımları çok iyi. Şimdi ben göremiyorum burada, gerekçede teknolojik bir gelişimden bahsediliyor, hangi madde açıklar mısınız? Teknolojik altyapıyı güçlendiren, zaman kazanımını sağlayan bir madde yok burada.

Gelişen dünyanın hızına ayak uydurmak: E, gelişen dünyanın hızına ayak uydurmak ile ana muhalefet ya da muhalefet milletvekillerinin sesini kısmak arasında nasıl bir korelasyon var? Bunu nasıl kurdunuz? Bunu da açıklamanızı istiyorum.

Etkin, verimli ve sağlıklı: Bu sürekli tekrar ediliyor. Benim bildiğim "etkin, verimli, sağlıklı" dediğimiz ya da "etkin ve verimli"nin anlamı minimum maliyet ya da en az girdiyle maksimum kârı sağlamak. Şimdi, burada Parlamento çalışmaları esnasında muhalefet milletvekillerinin en az konuşması ya da az konuşması ya da konuşma sürelerinin kısıtlanması nasıl etkin kılacak Parlamentoyu, nasıl verimli kılacak?

Maddeye baktığımız zaman burada dikkat çeken, en önemli düzenleme grup önerileri. Söylediğim gibi, benim henüz iki yılım dolmadı bu Parlamentoda ama bu Parlamento içerisinde en etkin, en verimli, belki de en nitelikli, bütün muhalefet partilerinin katılımıyla... O nedenle Milliyetçi Hareket Partisinin bu maddeye onay vermesini gerçekten şaşkınlıkla karşıladım çünkü bütün grup önerilerine nitelikli konuşmaları, nitelikli, ayrıntılı, çözüm önerici... Ben dikkatle Parlamento çalışmalarını takip eden bir milletvekili olarak, gerçekten çok nitelikli ve zamana sığmayan, çok önemli tespitler ve çözüm önerileri var. Hâl böyleyken ve burada gerçekten Sayın Ağbaba'nın az evvel belirttiği birçok toplumsal, gerçekten çözüm bekleyen sorunlar gündeme getirilirken, ayrıntılı, kırk dakika, bazen gerçekten saatleri aşan tartışmalar olurken neden grup önerilerinden bir tasarruf yapıldığı da burada anlamsız kalmakta.

Evet, Adalet ve Kalkınma Partisini anlayabiliriz çünkü onların grup önerileri genelde çalışma saatleri ve bunu da Sayın Can -Sayın Ramazan Can'a ben de atıfta bulunmak istiyorum- iki dakikada söyleyebiliyor, bazen bir dakikada çıkıp çalışma saatlerini söylüyor ve oturuyor. Ama bizim muhalefet olarak, en büyük denetim aracımız, Hükûmetin çalışmalarını, çözemediği, toplumda kanayan yara hâline gelen, belki günübirlik, gerçekten facialar, katliamlar, istismarlar, şiddet ve... Ben, bilmiyorum, seçim bölgeme gittiğim zaman soruyor bana beni seçen insanlar, "Bunu niye gündeme getirmediniz?" diyor, "Niye konuşmadınız?" diyor. O zaman, bunun açıklamasını değerli Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri yapacaktır, "Biz sürelerini kıstık." diyeceklerdir ya da konuşamayacaklar çünkü üç dakikada bir toplumsal sorunu açıklamanın ne kadar zor olduğunu bizler biliyoruz.

Bunun dışında başka maddeler de var, ben tekrar etmek istemiyorum. 37'nci madde düzenlemesi gerçekten önemli bir düzenleme. Bu da Parlamentoda uygulamasını sık sık gördüğümüz ve milletvekillerinin çok önemli kanun tekliflerini gündeme getirdikleri, üzerinde -zaten kısıtlı bir süre var, çok uzun süre konuşmuyorlar- beşer dakika bir konuşmayla neden o kanun maddesini getirdiklerini açıklıyorlar. Buradan bir tasarrufa gidilmesi yine gerçekten ilginç olmuş.

Yayın konusu burada bir lütuf -tırnak içinde söylüyorum- olarak yine verilmiş, işte, saat 19.00'dan 21.00'e uzatıldı diye. Anayasa görüşmelerinde, değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, en büyük tartışmanın çıktığı an ve gerçekten hepimizin hiç hoşlanmadığı görüntülerin sebebi yayın saatiyle ilgiliydi. Anayasa'nın en önemli maddesi olan 15'inci maddenin -ki Parlamentonun, bizlerin yetkilerini kısıtlayan bir maddeydi- biz muhalefet olarak sabah üçte değil, gündüz saatinde, madem millî irade, millet, halkımız bunu oylayacak, o zaman bunun makul bir saatte görüşülmesini istemiştik, yayın saatinde görüşülmesini istemiştik ama iktidar partisi bu talebimizde maalesef çok üzücü bir şekilde çok şiddetvari bir ortamın oluşmasına sebebiyet vermişti. Bu zor bir konu değil, aşılamayacak bir konu değil çünkü gerçekten birçok insan dikkatle izliyor Parlamento çalışmalarını. Burada da gerekçede ve maddelerde bir lütuf gibi iki saat uzatılmasının sunulmasını yanlış buluyorum.

Kıyafetle ilgili teamüller var zaten Parlamentomuzda. Ben bir sorun olarak görmüyorum; etkin, verimli, sağlıklı çalışma noktasında bir disipline edici ya da burada da oluşan teamüllerde bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmadığını görüyorum.

Yoklama konusu: Bu gerçekten çok önemli, en büyük sıkıntı yaratan maddelerden birisi. Özellikle iktidar partisi milletvekillerinin Parlamento çalışmalarına etkin ve gerçekten verimli katılımlarını biz göremiyoruz, ben göremedim bu iki yıl boyunca. Tek katılımları yoklamalar esnasındaydı. Hepimizin ve kamuoyunun çok dikkatini çeken çocuk istismarıyla ilgili düzenlemede oradaki bir yoklama gerçekten çok büyük bir gündem yaratmıştı; birçok iktidar partisi milletvekili arkadaşımız neyin değiştirildiğini, neler olduğunu bize sormuşlardı, onlara o kısa süre içerisinde açıklama gereği duymuştuk. Yani milletvekillerinin, Parlamentonun itibarını, saygınlığını, katılımı, hangi yasanın görüşüldüğünü, ne tür düzenlemelerin getirildiğini, bunu söylemeye gerek yok sanırım, bu her milletvekilinin asli görevidir. Bunu yasayla işte bir yoklama ile bir denetim altına almanın da gereksizliğini düşünüyorum.

Tutanaklardaki düzeltme. Bu da bizim en çok sıkıntı yaşadığımız konu çünkü çok kısa süre içerisinde bizim kendimizi ya da konuştuğumuz konuyu anlatmamız isteniyor. Bu da doğal olarak o kısa süre içerisinde çok hızlı bir şekilde, belki amacını aşan o heyecanla farklı cümleler, farklı kavramlar kullanabiliyor ve bir hata yapabiliyoruz. Ya da karşılıklı olarak birbirimize kendimizi tam olarak anlatamıyoruz ve düzeltme gereği duyabiliyoruz ve bu düzeltmenin de doğal olarak hakkımızın kürsü olduğunu düşünüyorum. Onun Başkanlığa yazılı bir metin olarak vermenin bir anlamı yok çünkü kamuoyu önünde ve Parlamento Genel Kurulun huzurunda yapılan bir hata ya da bir veri değişikliğinin Parlamentonun, Genel Kurulun huzurunda yapılması gerektiğini, bunun da bir tasarruf gerektirici, zamanı verimliliği, etkinliği düzenleyen bir uygulama olmadığını düşünüyorum.

Usul hakkında, burada da zaten teamüller var. On dakikaya kadar, ben hiç görmedim usul hakkında bir kişiye on dakika süre verildiğini, iki veya üçer dakika ve buna da uyuluyor, bununla ilgili de bir sorun yok.

Bunun dışında söyleyeceğim kanun tasarı ve tekliflerinin Genel Kurulda görüşülmesiyle ilgili. Burada gerçekten açık oylama çok önemli çünkü biz muhalefet milletvekili olarak tasarının tamamında bazen karşı olmakla birlikte bazı maddeleri, vatandaşlarımızın yararına gördüğümüz maddeleri onaylayabiliyoruz ve bu da açık oylamayla tespit ediliyor, bizim bu hakkımızı da elimizden almış oluyorsunuz ya da bir vatandaşın bakıp bilgi alma hakkını da elinden almış oluyorsunuz. Bunun bir zaman tasarrufuyla ne ilgisi var? Ben göremiyorum, madem açık oylama yapacağız ve çok hızlı elektronik oylamayla yapıyoruz, bunun da bir tasarruf gerektirdiğini düşünmüyorum. Tamamen maddelere geçilmesi konusundaki ve oradaki muhalefetin toplum nezdinde itibarını ve yine Parlamentonun itibarını zedeleyici olarak görüyorum.

Önergenin okunmasıyla ilgili, burada evet, sakınca görmüyoruz zaten biz de. Genel görüşme açılmasıyla ilgili madde 12 var, burada da birkaç bir şey söylemek istiyorum. Burada bakın, çok ilginç bir şekilde diyor ki: "Genel görüşme açılmasını isteyen siyasal parti veya milletvekili..." Bu, Genel Kurula bildirilmeyecek, sadece Hükûmete bildirilecek. Şimdi, biz bir konuda Parlamentonun bir görüşme yapmasını istiyorsak bunun elbette Genel Kurula bildirilmesi gerekiyor bizi takip eden vatandaşlarımız açısından. Böyle bir bilgilendirme yok, sadece Hükûmete bildirilecek ve milletvekillerine bildirilecek. Genel Kuruldan bildirilmesine ne tür bir rahatsızlık var, bu konu da açıklığa kavuşturulmamış.

Burada 1'inci maddeyle alakalı yani andiçme konusuyla ilgili bir durum var. Bence burada madde 14, madde 15 ve madde 16'da milletvekillerinin tavır ve davranışlarıyla ilgili düzenlemelerle ilgili şey söylemek gerekirse... Değerli milletvekilleri, bizlerin milletvekili olarak Parlamentoda görev yapabilmemiz için gerekli niteliklerimiz yasalarla belirlenmiş. Daha sonra, seçildikten sonra da bugün de içeriğiyle ilgili çok tartışma olan bir andımız var yani bir andiçme metnimiz var. O metin içerisinde bir milletvekilin Parlamento çalışmalarında kürsüde veya kürsü dışında nelere dikkat edeceği ve nelerin üzerine yemin ettiği çok açık ve net. Bunların tekrar gündeme getirilmesi, işte belli çok gerçekten itinayla yazılmış maddeler var orada, düzenlemeler var, sıralamalar var, bunu tekrar işte "Türk milleti, tarihî ortak değerler, vatanın bölünmez bütünlüğü..." biz zaten yemin ettik bunlar üzerine, biz bunları koruyacağımıza hep birlikte yemin ettik ve o yeminimize de sadık kalıyoruz. Ancak tabii, ben bunu haklı buluyorum çünkü yemin ve yemine sadık kalma konusu, büyük bir tartışma konusu bizim ülkemizde. Bence bu maddelerin tekrar değerlendirilmesi gerektiğini ve gerçekten, bizi, dünya parlamentolarında, Avrupa Parlamentolarında Parlamentomuzun itibarını, biz milletvekillerinin itibarını düşürücü kavramlar bunlar. Özellikle para cezasını, gerçekten ben bunu şaşkınlıkla karşıladım, bir milletvekilinin toplumun neye hassasiyeti olduğu, neyi konuşması gerektiği ve neler üzerinde ortak değerlerimizin olduğu konusunda ben bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Ki para cezası da gerçekten çok ilginç bir sonuç yaratacaktır, bunun da tekrar bizim itibarımız açısından değerlendirilmesini düşünüyorum.

Bir iki konuya daha değineceğim, Anayasa görüşmelerinde de değinmiştim ben. Gerçekten Avrupa Birliği kurumsal yapısı içerisinde demokratik işleyen kurumların yetki ve görevleri karmaşası vardı ve Avrupa Birliği hukukunda, literatüründe en çok tartışılan konulardan, kurumlardan biri de Avrupa Parlamentosuydu. Avrupa Parlamentosunun yetkileri, temsiliyetinin artırılması konusu çok gündemdeydi ve son yapılan Lizbon Anlaşması'yla Avrupa Birliği Parlamentosunun yetkileri muazzam derecede artırıldı, temsiliyet yetkisi artırıldı. Yani ben dünya parlamentolarının hiçbirinde temsiliyetinin, söz hakkının azaltılmasına yönelik bir düzenleme ile karşılaşmadım. Aksine, parlamentoların daha güçlendirilmesi, temsiliyet yetkilerinin artırılmasıyla ilgili düzenlemeler var. Ki Lizbon Anlaşması bu konuda örnektir, ki son Avrupa Parlamentosunun ülkemiz ile ilgili verdiği tavsiye kararında benim burada tutanaklara da girmiş olan eleştirim aynı şekilde o tavsiye kararında da ele alınmıştır, demokratik işleyen kurumsal yapı ve kuvvetler ayrılığı ilkesi konusunda evrensel Avrupa değerlerinden hızla uzaklaştığımız vurgusu. Ki bu İç Tüzük'de onu gerçekten daha da kuvvetlendirecek, o eleştirileri daha da kuvvetlendirecek bir düzenlemedir.

Burada etkinlik ve verimlilikten bahsederken komisyon çalışmalarına hiç değinilmemiş. Ben komisyonları sıklıkla takip eden bir milletvekili olarak komisyonların gerçekten bugün dünya parlamentolarında da, Avrupa parlamentolarında da -çok değerli Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerimizle ziyaret ediyoruz- görüşmelerimizde, oralarda en etkin merciler komisyonlar, sivil toplum kuruluşlarının, bilim insanlarının, çeşitli araştırmalarını gündeme geldiği, detaylı tartışmaların yapıldığı, uzlaşıya varıldığı ve gerçekten bütün tarafları kapsayan, bütün tarafları dinleyen, neticede bir ortak aklın hâkim olması gereken bir süreçken burada Parlamentonun etkinliği, verimliliği değil, hiçbir komisyon çalışmasına değinilmemesi komisyonların işleyişiyle ilgili hiçbir düzenlemeye değinilmemiş olması yine bir tezatlık. Tırnak içerisinde söylüyorum, bir kaptıkaçtı anayasasından sonra bir kaptıkaçtı tüzük düzenlemesiyle karşı karşıyayız maalesef. Torba yasalara hiç değinilmemiş mesela...

BAŞKAN - Hocam, lütfen toparlar mısınız?

SİBEL ÖZDEMİR (İstanbul) - Tamam.

Torba yasalar yok. İşte geçen daha karşılaştık, Bilim, Sanayi Komisyonu çalışmaları vardı, gerçekten çok önemli düzenlemeler vardı. İçerisinde eğitimi ilgilendiren ve gerçekten Yükseköğretim Kurumu tarihinde çok köklü değişiklikler getiren yasalar tali komisyon olarak Eğitim Komisyonunda görüşüldü, sonra Sanayi Komisyonunda eğitimle ilgili birçok madde eklendi hiçbir Eğitim Komisyonu üyesinin haberi olmadan. Dayatmacı, uzlaşmadan uzak, çoğunlukçu bir yaklaşım var, aynen bir dejavu gibi Anayasa görüşmelerinde biz bu süreci yaşadık. Hukuk, adalet sisteminin evrensel değerlerinden hızla uzaklaştığı bir süreçteyiz maalesef, işte bu İç Tüzük görüşmeleri de biz milletvekillerini, gerçekten hepimizi birebir ilgilendiren, toplumun sorunlarını ve temsiliyetimizin, gerçekten milletin temsiliyetinin merkezi, kalbi olan Parlamentonun yetkilerini güçlendirici bir düzenleme maalesef yok. Biz, uzlaşmaya dayalı, ortak aklın hâkim olduğu, verimli, nitelikli bir yasama organı görmek istiyoruz ve buna da ihtiyacımız var hızla. Bu konuda kısa vadeli çözümler değil, konjonktürel çözümler değil, aksine, kapsayıcı çözümlere ihtiyaç var. Ben bu düzenlemenin hızlıca işte saati de belli, tarihi de belli, ne zaman Genel Kurula ineceği, Genel Kurulda ne kadar görüşüleceği de belli ama burada ciddi düzenlemelerin komisyon esnasında gerekli hassasiyetle ve katkıyla ortak aklı hâkim kılarak bir sonuç çıkmasını temenni ediyorum. Bu Parlamentonun bir çalışanı olarak, görev yapan bir parlamenter olarak bunu özellikle istirham ediyorum. Muhalefet partilerinin katkılarının, önergelerinin dikkate alınarak gerekli düzenlemenin de yapılacağını umuyorum.

Teşekkür ederim.