KOMİSYON KONUŞMASI

VELİ AĞBABA (Malatya) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, bu İç Tüzük değişikliği, vekillerin seslerini kısmak için hazırlanmış bir değişiklik ve iktidar partisi aslında kendi milletvekilleri gibi yapmak istiyor bütün milletvekillerini. Çünkü AKP milletvekilleri -geçmiş deneyimlerimiz gösteriyor ki- Mecliste oy vermek dışında bir şey yapmıyorlar. AKP vekilleri, grup başkan vekilleri ya da Genel Kuruldaki ilgili vekillerin işaretlerine göre oy kullanıyorlar.

Şimdi, Genel Kurulda çok söylüyorum. Burada Doğan Kubat yok, keşke olsaydı. O bizim uzlaşımızı sağlıyor hep, o da işsiz kalacak. Ona lakap takmıştık, daha doğrusu birçok vekil arkadaşımıza. Örneğin, Ramazan Can da burada yok, Ramazan Can da işsiz kalacak herhâlde, Doğan Kubat da işsiz kalacak.

Değerli arkadaşlar, 2011'den beri Parlamentodayız, yüzlerce kez şahit olduk, hangi önergeye ya da hangi kanuna oy verileceğini görevli bir vekil işaret etmekte, görüntüde öyledir. Burada belki ilk dönem milletvekilleri hatırlamazlar ama geçtiğimiz dönem milletvekilliği yapan arkadaşlarımız, yoklama ya da kanun oylandığı zaman manzarayı gözlerimizin önüne bir getirelim ve hatırlayalım. Yeni binalar yapılıncaya kadar eski binalarda iktidar vekilleri eski odalarından koşa koşa, bazen hayatlarını riske ederek bazen döner kapılara sıkışarak, bazen önlerindeki milletvekili veya vatandaşları çiğneyerek oylamaya yetişmeye çalışırlardı.

MAHMUT TANAL (İstanbul) - Birinin kolu kırıldı.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Evet, birinin kolu kırıldı, biri döner kapının arasında kaldı. Sadece gelirler, oy kullanır; oy kullanır kullanmaz odalarına giderlerdi veya bir vekil yoklamaya katılır geri giderdi. Birçok vekil, Genel Kurula katılmayıp sadece oylamalarda görülürdü. Şimdi, sadece parmağa ihtiyaç duyulunca böyle bir değişiklik de şart oluyor. Bu disiplini gözler önüne serdiğimiz zaman, hatırladığımız zaman bu disiplini, AKP'nin disiplinini, hakikaten, ilkokul öğrencilerinin nasıl koştuğunu görüp hem şaşırır hem de vekillerin düştüğü duruma üzülürdük. İktidar partisi vekillerinin işlevi azaldıkça bu İç Tüzük değişikliği iktidar partisi açısından önemli olmuştur, belki de şart olmuştur.

Burada, tabii, MHP'nin tavrını anlamak mümkün değildir. AKP kendi vekillerinin Parlamentoda işlevsiz kalmasını görünür kılmamak için konuşan, Mecliste mücadele eden vekilleri kendi vekillerine benzetmeye çalışmaktadır. Bütün vekilleri -muhalefet vekilleri dâhil- konuşamayan, oy kullanmaktan başka hiçbir işe yaramayan, kanun yapamayan, kendi bölgelerinin sorunlarını gündeme getiremeyen, muhalefet edemeyen vekiller konumuna getirmek istemektedir yani kendi vekillerine benzetmek istemektedir. Bu İç Tüzük'ün tam anlamı da budur. İktidar partisini anlarız da muhalefet partisi kendi sesinin kısılmasına niye müsaade eder bunu anlayamayız. Onu da şuna yoruyorum: Herhâlde, Meclisin en küçük grubu olmasından dolayı duyduğu rahatsızlık, belki de komplekstir.

Bugün İç Tüzük değişikliğiyle yapılmaya çalışılan şey sadece milletvekillerinin sesini kısmak değildir. İşinize geldiğinde dört elle sarıldığınız millî iradenin de tam olarak sesini kısmaktır. Meclis kürsüsünü, muhalefet, her zaman mağdurların, mazlumların sesini duymak için kullanmıştır. Yine, kendi yaşadığımız deneyimleri hatırladığımızda hep bu kürsü haksızlığa uğrayan insanların sesi soluğu olmuştur. Ben 2011'den bugüne kadar Meclis kürsüsünde kimlere ses olunmuş, birkaçını sizlere hatırlatmak isterim. O kürsü, o gün kol kola girdiğiniz, aynı menzile yürüdüğünüz, ortağınız Hoca Efendi'nizle -tırnak içerisinde söylüyorum- birlikte kumpas kurarak Balyoz, Ergenekon, Oda TV, Devrimci Karargâh gibi davalarda mağdurların sesi oldu; askerî casusluktaki yaşanan rezilliği, kepazeliği ilk kez o kürsü sayesinde bütün Türkiye duydu. Kendi nişanlısıyla fuhuş yapmaktan suçlanan albayın dramı ilk kez o kürsüde gündeme geldi. Gözleri görmeyen anne ve babanın çocuğunun fuhuşla suçlandığı, ahlaksızca fuhuşla suçlandığı ilk kez o kürsüde gündeme geldi ve bunu bütün Türkiye duydu. O dönem, AKP ile FETÖ'nün derin iş birliği sonucunda cezaevine atılan İlker Başbuğ o kürsüden konuşuldu.

Bütün yaşamı Türkiye'ye, Türk Silahlı Kuvvetlerine hizmetle geçmiş birkaç isimden söz etmek istiyorum: Bunlardan biri Koramiral Can Erenoğlu'dur, onun ilk çığlığı bu kürsüden duyuldu. Kardak kahramanı Ali Türkşen'in haksızca cezaevinde yattığı o kürsüden duyuldu. Yerine, darbenin bir numarası olan Akın Öztürk'ü getirmiştiniz, Orgeneral Bilgin Balanlı'nın cezaevinde yaşadıkları ilk kez bu kürsüde söylendi. Hatırlayınız, 2011'de Ergenekon, Balyoz sanıklarına tek tip elbise giydirdiğiniz ilk kez bu kürsüde ortaya çıktı. Yine, sizin ortağınızla kurduğunuz kumpas sonucunda bir vahşi cinayete kurban giden Ali Tatar'ın sesi oldu bu kürsü. Ergenekon davasında ömürleri FETÖ'yle mücadeleyle geçen Mehmet Haberal gibi, Mustafa Balbay gibi, Fatih Hilmioğlu gibi -Dursun Çiçek burada mı bilmiyorum- Dursun Çiçek gibi insanların sesi soluğu oldu, dört duvar arasında yatarken, sesleri solukları kısılırken ve sizleri gözlerimizin içine baka baka onlara darbeci derken onların sesi oldu, soluğu oldu.

Oda TV davasında tutuklanan Soner Yalçınların, Ahmet Şıkların, Barış Terkoğullarının, Barış Pehlivanların, Nedim Şenerlerin haykırışı oldu. O kürsü, o dönem tutuklu vekillerin, tutuklu gazetecilerin, tutuklu sendikacıların sesi oldu. Mustafa Balbay'ın Silivri'den ilk celsesi o kürsü sayesinde bütün Türkiye'ye duyuruldu. Yine, o kürsü sayesinde önce Hükûmetin inkâr ettiği, sonra özür dilediği Adana Pozantı Cezaevinde yaşanan tecavüz çığlıkları bütün dünyaya duyuruldu. Eğer o kürsü olmasaydı Pozantı Cezaevinde tecavüz çığlıkları o cezaevinden çıkamazdı. Eğer o kürsü olmasaydı Türkiye'de yaşanan, cezaevlerinde yaşanan tecavüz, taciz, işkence gibi iddialar gündeme gelmezdi. O kürsü sayesinde Karaman'daki iğrenç tecavüz olayları ortaya çıktı. O kürsü sayesinde tecavüzcülerin sesi kısıldı, mağdurların sesi yükseldi. O kürsü sayesinde elinde bir madenci baretiyle Özgür Özel'in haykırışıyla Soma'nın sesleri duyuldu. O kürsü sayesinde kayısı üreticilerinin sesi Türkiye'de duyuldu. Kendi ilimin sorunları o kürsü sayesinde sizlere ulaştı.

Bu İç Tüzük değişikliğiyle aslında sesi kısılmak istenen sadece vekiller değil, sesi kısılan tecavüze uğrayanlar, sesi kısılanlar mağdurlar, sesi kısılanlar kayısı üreticileri, sesi kısılanlar Erzurum'da suda boğulanlar, Elbistan'da Maraş'ta göçükte unutulanlar, İstiklal'ın göbeğinde, İstanbul'un göbeğinde çadırda yananlardır. O kürsü sayesinde Kürecik füze kalkanı, Hrant Dink cinayetinin asıl suçluları, Zirve Yayınevindeki skandallar, cezaevindeki hasta mahpuslar, kalemi kırılan gazeteciler, Gezi direnişinde yaşananlar, şeker fabrikaları özelleştirmesinin ardındaki gerçekleri öğrendi milletimiz.

Şimdi, aslında bu kürsüden rahatsız olunan resimler değil, bu kürsüde gösterilen resimlerden hanginiz rahatsızlık duyarsınız ki? Bakın, ben size hatırlatmak isterim: Deniz Gezmişlerin, Chelerin yaşanmış mağduriyetlerinin resimlerini astık, kimi zaman İlker Başbuğ'un, kimi zaman Fatih Hilmioğlu'nun, kimi zaman Teğmen Mehmet Ali Çelebi'nin resimlerini kürsüden gösterdik. Kimi zaman Erzurum'da donda boğulanların resimlerini gösterdik kimi zaman İstanbul'da yangında ölenlerin, dumanda boğulanların resimlerini gösterdik. Aslında sizin bu resimlerden çok rahatsız olduğunuzu düşünmüyorum. Bence sizin rahatsız olduğunuz resimler geçmişinizi hatırlatan resimler.

Şimdi, FETÖ dediğiniz Hoca Efendi'nin dizinin dibinden ayrılmazken ki resimler aslında sizi rahatsız ediyor. Aslında bu, sözler kısılırken, İç Tüzük değişirken aslında rahatsız olduğunuz resimlerin birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli milletvekilleri, geçmişte el ele, kol kola yürüdüğünüz birkaç resimden, birkaç parça. Bakın, bu resimler burada, birçoğunuzu tanıyoruz, birçoğunuz hâlâ beraber Parlamentoda çalışıyorsunuz. Burada yine şu resme bir bakın, ibretlik bir resim.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba lütfen, gündeme davet ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Gündemle ilgili tam da Sayın Başkan.

Yine, burada bir resim daha, evet bunların hepsini tanıyoruz, bu resimleri herkes buluyor. Hele birkaç resim var ki, bakın, bu "Hepiniz oradaydınız." deniyor ya, şimdi, fakir, mağdur insanları Bank Asya'dan kredi çektiği için işten atıyorsunuz ya işte Bank Asya'yı açan kadro burada, bunlar şimdi ülkeyi yönetiyorlar, Abdullah Gül, AKP Genel Başkanı, arkada sizin çok kıymet verdiğiniz Fetullah Gülen.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba lütfen, gündeme davet ediyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Aynı gündem Başkanım.

Yine, burada attığı "tweet"lerle herkesi güldüren Burhan Kuzu, burada AKP'nin eski sözcüsü.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba lütfen...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ve burada AKP'nin MYK'sı gözüküyor. Geçtiğimiz yıllarda bazen milletvekilliğinin, bazen AKP MYK üyeliğinin yolu nereden geçiyordu? Pensilvanya'dan geçiyordu.

Değerli arkadaşlar, şimdi, bu resimlerden aslında bakın, kürsüye çıkanların resimlerini bir kez daha hatırlayın, Ali Tatar'ın fotoğrafları, Murat Özenalp'ın fotoğrafları, Berkin Elvan'ın fotoğrafları.

Şimdi, önümüzdeki dönem bir seçim yapıldığını düşünün ve bu seçimde -artık yüzde 50'nin üzerinde oy almanız lazım- yüzde 50'nin altında oy aldığınızı düşünün. Sizin örneğin... Ravza Hanım burada yok. Ravza Hanım'ın hep kullandığı kardeşi Merve Kavakçı'nın resminden kim rahatsız olacak? Veya 3 Mayısta. Veya hepimizin şimdi ortak acısı olan -benim de yüreğim yandı o çocuğun gözlerini görünce- Abdullah Tayyip Olçok'un, 15 Temmuzda caniler tarafından katledilen Abdullah Tayyip Olçok'un resminden kim rahatsız olacak, niye rahatsız olacak?

Ben şahsen Nazım Hikmet'i çok severim ve Nazım Hikmet'in resimlerini kürsüde zaman zaman taşırım. Örneğin yarın muhalefette olduğunuz zaman Necip Fazıl Kısakürek'in fotoğrafını taşımaktan kim niye rahatsız olacak, neden rahatsız olacak?

SELİNA DOĞAN (İstanbul) - "Köpekler giremez."e hiçbir ceza verilmedi.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Evet. Tabii, oy çokluğu var. Bazı olumsuz örnekleri de var.

Ama şunu bir kez daha ifade etmek lazım ki değerli arkadaşlar, bu fotoğraflarda, bizim astığımız fotoğraflarda, çıkarmış olduğumuz fotoğraflarda -hepiniz buradasınız- rahatsız olduğunuz bir tane fotoğraf var mı? Merak ediyorum. Bence var. Geçtiğimiz günlerde... Hani AKP, önüne gelene "terörist" diyor ya, bir bakıyorsunuz, kendi genel başkanlarını suçluyorlar. Bugün bir AKP milletvekili, kendi geçmişte Başbakan Yardımcılığı yapmış, Hükûmette önemli görevlerde bulunmuş, ismi AKP'yle özdeşleşmiş Bülent Arınç'ı teröristlikle suçluyor, FETÖ üyesi olmakla suçluyor. Aslında rahatsız olan o. Ben geçtiğimiz günlerde fotoğraflar göstermiştim Abdullah Gül'le ilgili...

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen burada olmayan şahıslarla ilgili...

VELİ AĞBABA (Malatya) - İsim vermiyorum.

...Ahmet Davutoğlu'yla ilgili terörist suçlaması yapılmıştı. Ben yapmıyorum bunu. Bülent Arınç'ı bugün sizin çok sevdiğiniz bir yerde, köşede yazıp para kazanan birisi yazmış. O Bakanı yukarıda, Mecliste izlerken terör örgütü üyesi olduğunu yazmış, Bülent Arınç'ı -ismi de veriyorum- o yazmış.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu pankart meselesi çok ciddi bir mesele. Bu maddeyle aslında sadece bizlerin değil, milletin de sesi kısılmaya çalışılıyor. Şimdiye kadar Meclis kürsüsünde, insanlar, daha çarpıcı olabilmesi için, dertlerini daha rahat anlatabilmek için bazen posterleri, bazen ilgili malzemeleri kullandılar. Kendimden örnek vereyim: Mecliste daha çarpıcı olmak için çok fotoğraf kullandım. Örneğin Malatya'da açlıkla karşı karşıya kalan çiftçilerin yanan çağlalarını Meclisin kürsüsünden göstererek gündeme getirebildik. Geçtiğimiz yıl bütçe görüşmesinde, bir yılda terör nedeniyle yetim kalan şehit yavrularının dramını başka türlü, resimsiz anlatamazdık. O şehit yavrularının kocaman resimlerini kürsüye getirerek anlattık ama burada da Meclis TV kendi kendine sansür uygulayarak bizim o gösterdiğimiz şehit yavrularının resimlerini maalesef vermedi.

Bazen cezaevinde çizimine izin verilmeyen Deniz Gezmiş resmi, bazen bir şiddet sonucu katledilen Ali İsmail Korkmaz'ın babası Şahap Korkmaz'ın yaşadığı acıyı sözle değil, oğlunu okşayan fotoğrafıyla gündeme getirdik.

Bu değişikliklerle birlikte milletvekillerinin kendilerini ifade etmeleri, bir konuya dikkat çekmeleri engellenmeye çalışılıyor. Değerli arkadaşlar, altını çizerek bir kez daha söylemek lazım ki AKP OHAL'le Türkiye'de kendine muhalif herkesi kanun hükmünde kararnamelerle terbiye etmeye çalışıyor. Aynısını bu değişikliklerle birlikte Mecliste yapmaya çalışmakta. Türkiye'de AKP, kendine muhalif herkesi 20 Temmuz OHAL sivil darbesiyle susturmaya çalışmakta. Bu uygulamalarla Türkiye âdeta yasaklar ülkesi hâline gelmiştir. Bu yasaklarla mağdur olunan FETÖ davaları dışında önemli bir kesim yaratılmıştır. Maalesef bunları kimse duymamakta, kimse bilmemektedir. O da binlerce insan geçmişte FETÖ anlayışıyla mücadele ettikleri hâlde cezaevindeler, Birgün gazetesindeki Mahir Kaynaklar, Deniz Yüceller, Ahmet Şıklar gibi. Sadece Facebook'ta bir beğen butonuna bastığı için 15-16 yaşında binlerce insan cezaevinde bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlar, işte bunların sesinin çıkmaması için, hukuksuzlukların duyulmaması için bir İç Tüzük değişikliği yapılmakta. Özellikle OHAL sivil darbesi Mecliste vekillere uygulanması için bu değişiklikler dayatılmaktadır. OHAL'in kanun hükmünde kararnamesi var dışarıdaki yurttaşlara. Şimdi OHAL milletvekillerine İç Tüzük'le müdahale etmeye çalışıyor.

Değerli arkadaşlar, sözlerime son verirken bir hususu dikkatlerinize çekmek istiyorum. 2019'dan sonra eğer seçimi AKP Genel Başkanı kazanırsa bilin ki milletvekilliği kaldırılacak, Meclisin kapısına kilit vurulacak. Lütfen bunu dikkatle dinleyin. Bakın Anayasa değişikliği üstüne İç Tüzük değişikliğiyle Meclisin ve onun üyelerinin doğal olarak hiçbir anlamı kalmayacaktır. Şimdi, şu anda uygulanıyor. Meclis nasıl yönetiliyor? Türkiye nasıl yönetiliyor? Türkiye danışmanlarla saraydan yönetiliyor. Danışmanlar kim? Şimdi burada Ahmet Aydın diyebilir ki... İl Başkanlığını yaptı AK PARTİ'nin Sayın Ahmet Aydın, emeği var, Millî Görüşçü, bir emek çekmiş siyasi anlamda, saygı duyuyorum. Şimdi, Sayın Ahmet Aydın'a diyecek ki, bu işte hiç emeği olmayan, malt viski içen Yiğit Bulut diyecek ki: "Sayın Ahmet Aydın -buzlu malt viskisini içecek- bu kanunları yap, gönder." Vallahi böyle. Veya başkaları, vallahi, geçmişte...

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen sataşmaya...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sataşma falan ben...

BAŞKAN - Bunları biraz yanlış olarak görüyorum.

VELİ AĞBABA (Malatya) - Ben Ahmet Aydın'ı korumak adına söylüyorum.

BAŞKAN - Bilerek sataşma...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Saray danışmanları, geçmişin dönek solcuları...

BAŞKAN - Başkanlık Divanını sıkıştırmak için bunu yaptığınız kanaatindeyim.

VELİ AĞBABA (Malatya) - ...bazen Sayın AKP Genel Başkanının yüzünü okşayıp sevenler... Çünkü onlar yönetiyor şu anda. Kardeşi, eşi, çocuğu kanallarda ne yapıyor? Saldırıyor. Bunları, bakın, ben... Sizi de uyarıyorum Sayın Başkan, vallahi sizi de uyarıyorum, sizi düşündüğüm için söylüyorum.

Bakın, sizler bir siyasi mücadeleden gelmiş insanlarsınız, saygı duyuyorum, katılmasam da saygı duyuyorum. Ama geçmişin dönek solcuları, her kalıba uyan... Şimdi bazıları var ki Özal'la Özalcı, Demirel'le Demirelci, Kenan Evren'le Kenan Evrenci, Recep Tayyip Erdoğan'la Recep Tayyip Erdoğancı; onlardan siz de rahatsızsınız. Eğer onların Türkiye'yi yönetmesini istemiyorsanız, hatta sizi yönetmesini istemiyorsanız lütfen bu İç Tüzük'e karşı çıkın değerli arkadaşlar. Bunun sonu bu, göreceksiniz. Bakın, şimdi...

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Sözümü bitiriyorum.

Anayasa değişikliğiyle vekillerin yetkileri alındı, artık Bakanlar Kurulu -inşallah kazanamayacaksınız- Meclisten çıkmayacak. Şimdi, İç Tüzük de üzerine tam tuzu biberi oldu. Bakın, değerli arkadaşlar, bir senaryo geliştirelim, varsayın ki seçimi AKP Genel Başkanı kazanmış olsun. Ne diyecek biliyor musunuz, seçimden birkaç ay sonra? Sözümü bitiriyorum. Diyecek ki Türkiye'de çıkacak meydanlara "Ey milletim, kanunu ben yapıyorum -el böyle- uygulamayı ben yapıyorum, yargı bana bana bağlı, yürütmeyi ben yapıyorum. XIV'üncü Louis'nin dediği gibi devlet benim. Ey, milletim -böyle diyecek- 600 vekil var, ne işe yarıyor? Bunlar milletin üzerinde yük, bunlar sırtına yük. Bunlar fakir fukara yurttaşımızın üzerine parazit, bu vekilliği kaldıralım. Niye 600 vekile maaş veriyoruz?" diyecek ve vekillik kaldırılacak. Bakın, bunu şaka olsun diye söylemiyorum.

BAŞKAN - Sayın Ağbaba...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Hemen bitiriyorum.

"600 vekil ne için maaş alıyor?" diyecek, o millet de hakikaten zaten itibarsızlaştırılmış bir kurum var, fiilî olarak, bak, fiilî olarak Meclisin kapısına kilit vurulacak. Halk niye 600 vekile maaş versin? Her şeyi yapan birisi var. Kanunu yapan biri var, uygulayan biri var, ihaleyi yapan biri var. Türkiye'nin her yanındaki en değerli araziyi o biliyor...

BAŞKAN - Sayın Ağbaba, lütfen...

VELİ AĞBABA (Malatya) - ...her şeyi o biliyor, o nedenle size ihtiyaç kalmayacak. Tekrar söylüyorum, AKP milletvekillerine de sesleniyorum, bakın...

BAŞKAN - Lütfen...

VELİ AĞBABA (Malatya) - Bir dakika, hemen bitiriyorum sözümü, hemen bitiriyorum.

Değerli arkadaşlar, hakikaten bu değişikliklerle, bazı değişiklikler var ki örneğin araştırma önergesinin sürelerinin kısaltılmasının bir, belki iki saat faydası olabilir ama bizim gibi illerimizde, Anadolu'nun illerinde birçok sorunun gündeme gelmesini önler, birçok çarpıcı, yakıcı sorunların gündeme gelmesini önler. Bu, sadece CHP'ye oy verenler için değil, AKP'ye, MHP'ye oy verenler için de sakıncalı. Ben kendi ilimden örnek vereyim, kendi ilimdeki barajların, göletlerin, yolların yapılmasında Hükûmet partisini eleştirerek, bazen kürsüden seslenerek o hizmetlerin gelmesi sağlandı. Sizden ricam, Türkiye'de mağdurların, mazlumların sesleri çıkacaksa bu İç Tüzük değişikliğinin özellikle araştırma önergeleri kısmının çok yanlış olduğunu düşünüyor, hepinize teşekkür ediyorum.