| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi (1/278) ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi (1/277) ile Sayıştay tezkereleri a) Gençlik ve Spor Bakanlığı b) Spor Toto Teşkilat Başkanlığı |
| Dönemi | : | 28 |
| Yasama Yılı | : | 3 |
| Tarih | : | 05 .11.2024 |
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanım, Bakan Yardımcılarım ve Bakanlığın değerli personelleri; hepiniz hoş geldiniz. Bütçemiz de hayırlı uğurlu olsun.
Türk milletinin istikbalini sporla ve sporun toplumsal faydalarını hasat ederek inşa etmek zorundayız. Tarihte "fatih" vasfıyla yer alan atalarımıza bu hasleti kazandıran sosyal yapılarıydı. Daha 3-4 yaşlarındayken toklu koyunların sırtında biniciliğe başlayan, her fırsatta akranlarıyla güreş tutan, ilk gençliğinden itibaren yay çeken, kılıç kuşanan, at sırtında çevgen oynayan, kökbörü oynayan milletimiz bu geleneği sayesinde "fatih" vasfını kazanmıştır. Tarihte böyle olduğu gibi bugün de spor bütün müreffeh milletlerin büyük önem atfettiği ve faydalarını da gördüğü bir sahadır. Türkiye Yüzyılı'na, Türk Yüzyılı'na spora gerekli önemi vererek ve bu öneme hasadını toplayarak ulaşacağız inşallah. Bu vesileyle, Komisyon görüşmelerimizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Tabii, "spor" dediğimizde, spor her zaman siyasetüstü ve dünyaya dostluğu, barışı ve kardeşliği getiren bir olgudur; bu, dünyanın her yerinde aynı şekilde devam etmiştir.
Tabii, bu sporun faydaları nelerdir, biraz onlardan bahsedeyim, sonra da birkaç tane önerim olacak özellikle bir iki projeyle ilgili. Bilimsel çalışmalar gösteriyor ki spor insanın bünyesini sağlam, sıhhatli tuttuğu gibi, insanın sosyal becerilerini geliştirmesinde de büyük katkı sunuyor. Bu gelişim, bilhassa, eğitim çağındaki gençlerde yoğun olarak gözlemleniyor. Sporla ilgilenen çocuklarımız hem fiziksel becerilerini hızlıca geliştirebiliyor hem de bu sayede çok daha güzel bir görünüme, daha sağlıklı bir bünyeye kavuşabiliyor, sosyal becerilerini geliştirerek toplum içerisinde daha uyumlu ve sonuç olarak daha mutlu birer birey olarak yetişebiliyorlar. Bilhassa, takım sporlarına yönelen gençlerimiz nabzın en yüksek olduğu anda dahi takım arkadaşlarına ve hatta rakiplerine saygı göstermeyi, onların da haklı olduğu ve bunlara hürmet etmesi gerektiğini en güzel şekilde öğreniyorlar. Bundan başka, çocuklarımız önce takım arkadaşlarına, sonra bu takımların yer aldığı sınıflarına, okullarına ve nihayet milletlerine olan aidiyet hislerini pekiştirerek ülkeleri için ter dökme azmini kazanabiliyorlar. Başarı için iş birliği yapmanın, bencil olmamanın, birbirini dinlemenin en güzel öğretim şekli spordur ve bu nedenle ilköğretimde de spor oyunları eğitimcilerimiz tarafından çok ciddiye alınmaktadır. Spora önem vermek demek, gençliğimizi Türk milletinin istikbali için en büyük tehdit olan kötü alışkanlıklardan korumak için en etkili tedbiri almak demektir. Zira, gençlerimiz spor faaliyetlerine yöneldikleri ölçüde çok daha fazla arkadaş kazanıyor, kurdukları arkadaşlık bağları daha sağlam temeller üzerine oturuyor ve gençlerimizin kötü alışkanlıklara meyletme ihtimali de aynı ölçüde azalıyor.
Özetle, spora önem vermek, gençlerimizi spora yönlendirmek demek, nesilleri kurtarmak demektir. Bu son cümleyi bir daha tekrarlıyorum; özetle, spora önem vermek, gençlerimizi spora yönlendirmek demek, nesilleri kurtarmak demektir. Tabii, spor -biraz önce söyledim- barışı, kardeşliği, dostluğu getirirken tarihte bir iki tane örnek, çoğumuzun da bildiği gibi bir iki örnek vermek istiyorum. 1969 yılında Nijerya'da iç savaş var. Tabii, o zaman dünyanın en önemli oyuncularından bir tanesi Pele, Santos'ta oynuyor, Brezilya'nın Santos takımında; Santos da dünya turnesine çıkmış ve Nijerya'da bir maç oynayacaklar, Benin City şehrinde orada bir yerel takımla maç oynayacaklar fakat Nijerya'da iç savaş var, savaş başlamış. İç savaştaki gruplar toplanıyor, diyorlar ki: "Pele geliyor. Biz birkaç gün savaşa ara verelim." ve aralarında anlaşıyorlar, Pele'yi seyretmeye geliyor herkes, Pele gittikten sonra savaş devam ediyor. Bir ülkede -ki alakasız bir ülke, Brezilya neresi, Nijerya neresi- iç savaşı durduruyor adamlar kendileri Pele geliyor diye.
İkinci örnek de yakın bir tarihte "Drogba" diye bir oyuncu vardı Galatasaray'da, biliyoruz hepimiz onu, dünya çapında bir oyuncuydu. 2006 yılında aynı şekilde -Fildişi Sahilli bu Drogba- Fildişi Sahili'nde iç savaş başlıyor, bu da 2006 Dünya Kupası'nda bir maçtan sonra çıkıyor televizyonda diyor ki: "Ben bu iç savaşın bitmesini istiyorum, barışın gelmesini istiyorum." diyor ve o ülkede de oturuyorlar, diyorlar ki: "Drogba madem bunu söyledi, biz iç savaşı durduracağız." TIME dergisinde de dünyadaki en etkili 100 kişi arasına giriyor. Yani sporun gücünü... Milyon tane müzakere yapsanız, başka şeyler de yapsanız bitirilemeyecek çok şey, çok düşmanlık sporla bitirilebiliyor. Onun için, sporu biraz daha böyle siyasetüstü düşünmek lazım.
Tabii, spor yapmak için de sağlıklı olmak lazım, sağlıklı olmak için de spor yapmak lazım. Yani niye söylüyorum bunu? Maalesef ve maalesef, bizim ülkemizde spor kültürü yeterince gelişmedi. Biz, bu spor kültürünü geliştirmezsek biz sağlıksız bir toplum olmaya devam edeceğiz. Önümde bazı veriler var, mutlaka biliyorsunuz ama ben gene de biraz anlatayım size. Türkiye'de birçok problem var. Tabii, sayıyoruz bu spor ve gençlerle ilgili başta uyuşturucu ve kötü alışkanlıklar olmak üzere ama Türkiye'nin problemlerinden bir tanesi, sadece gençlerin değil hepimizin, obezite; obezitede Avrupa 1'incisiyiz. Şu anda, önümdeki veriler iki üç sene öncesine göre artmış vaziyette, takip ediyorum çünkü devamlı. 2024 yılında yapılan bir araştırmaya göre, 15 yaş ve üzeri nüfusun yüzde 32,1'i obez, yüzde 34,6'sı ise fazla kilolu. Bu oranlar, cinsiyet, yaş, eğitim, gelir, bölge ve kırsal, kent ayrımına göre değişiklik göstermektedir. Yani bu salonda tahmin ediyorum bir 100 kişi varız, demek ki 32 tanemiz obez, 34 tanemiz de fazla kilolu zaten geriye bir şey kalmadı, 66, 67; yüzde 33 kaldı arkadaşlar, Türkiye çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya. Yıllar önce yaptığım bir konuşmada bu oranlar, bu obezite yüzde 31’di -yani üç dört sene önce- yüzde 32,1'e çıkmış. Demek ki her üç dört senede bir 1 puan artarsa yirmi sene, otuz sene sonra demek ki Türkiye'nin yüzde 50’si obez, yüzde 90'ı da aşırı kilolu olacak ve geriye sağlıklı bir insan kalmayacak. Tabii, bu obezite oranlarının analizi var bende; kadınlarda yüzde 39,9; erkeklerde yüzde 24,4; kırsal kesimlerde biraz daha az, kentte ise daha fazla, bölge olarak da Doğu Anadolu Bölgesi yüzde 38,5 en yüksek, Karadeniz Bölgesi de yüzde 25,9 en düşük. Sayın Bakanım, sizin bölgede düşüklük var, herhâlde devamlı engebeli arazi olduğu için spor yapıyorlar yani.
Onun için, Türkiye'de obezitenin olmasının, obez olmamızın ve aşırı kilolu olmamızın 2 tane nedeni var. Bir tanesi, beslenme alışkanlığımız, diğeri de spor kültürümüzün olmaması. Beslenme alışkanlıklarında da böyle çabuk okuyayım, kısaca yazmışım oraya. Zengin ve lezzetli bir mutfağımız var tabii ama aynı zamanda yağlı, şekerli, tuzlu, kalorili yiyecekleri de yiyoruz; kahvaltıda peynir, zeytin, yumurta, bal, reçel, ekmek gibi besinler; öğle akşam yemeklerinde et, pilav, makarna, börek, çorba; arada ara öğünlerde poğaça, börek, kek. Tabii, bunların hepsini yersek zaten otomatikman ne yaparsanız yapın bu aşırı kiloya ve obeziteye doğru ilerliyoruz.
NURTEN YONTAR (Tekirdağ) - Kapalı spor salonu yok ki, eskiden var olan salonlar da yıkıldı, kapalı spor salonu yok.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - O saydıklarınızı yiyen vallahi var mı bilmiyorum.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Nasıl?
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - O saydıklarınız kişi başı en az 2 bin TL herhalde. Kuru ekmeğe talimken…
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Yani ben, tabii, Türkiye 85 milyonluk bir ülke, genel olarak anlatıyorum.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Yüzde 95’i yiyemiyor.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Onlar kütüphanelerde ücretsiz dağıtılıyor öğrencilere.
AYYÜCE TÜRKEŞ TAŞ (Adana) - Ne yapılıyor?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Kütüphanelerde ücretsiz dağıtılıyor.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Sayın Bakanım, Sayın Başkanım, vallahi vaktime…
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Değerli arkadaşlar, bu sataşmalardan dolayı Cumhuriyet Halk Partisi Gruba gidecek, bir ara vermem gerekiyor, bu şekilde geciktiriyoruz; lütfen...
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - İkincisi, arkadaşlar, hareketsizlik. Türk insanı genellikle hareketsiz bir yaşam sürer. Günlük yaşamda yürüme, bisiklet, merdiven gibi fiziksel aktiviteleri az yapar. İş hayatında masa başında, bilgisayar karşısında araç kullanır gibi oturarak çalışır; boş zamanlarında ise televizyon, bilgisayar, telefon gibi ekranlarla vakit geçirir; spor yapma, egzersiz yapma alışkanlığı da azdır. Bu durum da vücutta kalori harcanmasını azaltır ve yağ birikmesini sağlar. Bunun çözümünü birazdan anlatacağım, Milliyetçi Hareket Partisinin geliştirdiği projeyi birazdan sizinle paylaşacağım ama. Bu obezite ve aşırı kilonun psikolojisi çok önemli yani psikolojik etkileri o kadar önemli ki. Özellikle psikolojik bir sorun olduğunda hepimiz biliyoruz hem psikolojik hem de sosyal sorunlara neden olabiliyor. Obezite, depresyon, anksiyete, öz güven eksikliği, yeme bozuklukları, uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları gibi psikolojik sorunlara neden olabiliyor. Ayrıca, obezite, ayrımcılık, dışlanma, istismar, zorbalık gibi sosyal sorunlara da neden olabiliyor. Bu sorunlar obezitenin hem nedeni hem de sonucu olabiliyor. Obez insanlar genellikle yemek yemeyi bir başa çıkma mekanizması olarak kullanır, yemek yemek onlara geçici bir rahatlama, mutluluk, tatmin sağlar. Ancak bu durum kilo alımını ve obeziteyi artırır, bu da psikolojik ve sosyal sorunları daha da kötüleştirir, bu kısır döngü obezitenin kronik bir hastalık hâline gelmesine neden olur ve kurtulması da mümkün değildir.
Şimdi, biz, bu obeziteyi ve bu aşırı kiloyu nasıl çözeceğiz? Sayın Bakanım, biraz eleştiri yapayım size genel olarak.
Şimdi, tabii, dünyanın her yerine gidiyoruz, dünyanın gelişmiş ülkelerinde çocuklara bu spor nasıl yaptırılıyor, çocuk yaşta nasıl başlatılıyor, bu spor kültürü nasıl oluşuyor? Mesela, şu anda diyelim ki ben spor yapıyorum ama benim teyzem yapmıyor, halam da yapmıyor, amcamın oğlu da yapmıyor. Birisi yapıyor 8 kişi yapmıyor, birisi yapıyor 15 kişi yapmıyor. Bu, bir spor kültürünün olmamasından geliyor yani herkes bireysel olarak bir şey yapmaya çalışıyor, öyle olduğu zaman da 85 milyonluk bir ülkede de tabii ki bir sürü sorun çıkacak.
Şimdi, eleştirilerimden bir tanesi şu Sayın Bakanım: İlkokul, ortaokul ve lisede bizim çocuklarımız ne kadar spor yapıyor? Tabii, ben bunu sitelerden aldım yani bir eksiklik olursa lütfen düzeltin Sayın Bakanım. İlkokullarda 1’inci ve 2’nci sınıfta haftalık beşer saat “spor, oyun ve fiziki etkinlikler” adı altında sınıf öğretmeni tarafından yapılıyor. Hepimiz okul okuduk, sınıf öğretmenlerinin tabii ki sporla ilgili mutlaka bir bilgisi vardır ama onun uzman olduğunu hiç zannetmiyorum, sınıf öğretmenlerinin uzmanlık bilgisi başkadır. 3’üncü ve 4’üncü sınıfta iki saat “spor, oyun ve fiziki etkinlikler” adı altında sınıf öğretmeninin yanında Gençlik ve Spor Müdürlüğünden gelen antrenör eşliğinde yapılıyor yani 3’üncü ve 4’üncü sınıflarda Gençlik ve Spor Bakanlığı her okula bir spor hocası gönderip yaptırıyor ama haftada iki saat arkadaşlar. Ortaokul ve lisede iki saat beden eğitimi öğretmeni tarafından yaptırılıyor. Evet, beden eğitimi öğretmeni geliyor ama haftada iki saat yani 24 ile 7’yi çarparsak yüz altmış sekiz saat yapıyor, bu kadar saatin içerisinde ortaokul ve liseye giden çocuklar iki saat spor yapıyor.
Tabii, nasıl çözeceğiz biz bu işi? Milliyetçi Hareket Partisi olarak uzun yıllardır biz bu konuda çalışıyoruz, daha önce ben Sayın Bakanımla da biraz paylaşmıştım, bunu Mecliste de anlatmıştım. İlkokula başlayan bir çocuğu düşünün 6 yaşında; bu çocuğa fizik yapısına göre, kendi kilosuna göre, ailesindeki sportif geçmişe göre en uygun spor dalı belirleniyor. Bunu tabii uzmanlar belirliyor. Bir de aynı çocuğa bir tane de sanatsal bir faaliyet veriyoruz yani işte bir çalgı çalabilir, tiyatro oynayabilir, sinema yapabilir, folklor olabilir; neticede sanatsal bir etkinlik de yüklüyoruz bu çocuğa ve haftada en az dört ila altı saat arası spor, haftada da dört ila altı saat arasında sanatsal etkinlik yani bu, aşağı yukarı her gün bir saat spor, bir saat sanatsal etkinliğe denk geliyor hafta içinde. Yanılmıyorsam da çocuklar şimdi sabah gidiyor, öğleden sonra çıkıyorlar okuldan yani her gün yedi sekiz saat ders var. Bu sekiz saatlik derste iki saat spor ve sanat yaptırırsak bu çocuklara ne olacak? Bu çocuklar 6 yaşında başladı, 18 yaşına geldiğinde on iki sene spor ve sanat yapmış bir çocuk düşünün. Tabii, hafta içinde bunlar bu spor ve sanatı yaparken hafta sonu da okullar arası müsabakalar yapılacak. Demek ki bu çocuklar hafta içi spor yapıp hafta sonu gidip evde yatmayacak. Hafta sonu da o yaptıkları spor ve sanatsal faaliyetle ilgili okullar arasında yarışmalar yaparak, çocukları da biraz motive etmek için yarıştırarak haftanın yedi gününün yedisinde de spor ve sanat yapan bir gençlik düşünün; 6 yaşından 18 yaşına kadar on iki sene spor ve sanat yapmış bir gençlik. Üstüne üniversiteyi kazandı, beş sene de üniversiteye gitti; 23 yaşına geldi, üniversiteyi bitirdi. Yirmi üç senenin on yedi senesi spor ve sanat yapmış oluyor bir çocuk. Peki, hayatının yirmi üç senesinde on yedi sene spor ve sanat yapmış bir gençlik ondan sonraki hayatında spor yapar mı? Mutlaka yapar çünkü vücudu isteyecek, istemese de yapacak yani uyuyamayacak, kendini iyi hissetmeyecek, mutlaka spor yapacak. Türkiye Cumhuriyeti -biraz önce Sayın Başkanıma da sordum- bütçesinin en büyük 2’nci bütçesi neresi? Sağlık Bakanlığı bütçesi. Türkiye'de -dünyayı geziyoruz- dünyada olmayan kalitede hastaneler var fakat hangi hastaneye giderseniz gidin bir o kadar da kuyruk var. Bu neyi ortaya koyuyor? Demek ki Türk toplumu olarak biz hasta bir toplumuz. Yaz, kış ya; yaz oluyor, başka hastalıklar; kış oluyor, başka hastalıklar. Hastaneye ne zaman gitsek -biz de arada bir grip oluyoruz, bir şey oluyor- her tarafta kuyruk var. Demek ki biz toplum olarak hasta bir toplumuz. İlaca, doktora, hastaneye bu kadar para harcıyoruz, Türkiye bütçesinin 2’nci en büyük bütçesi oraya harcanıyor. Bu söylediğim projeyi başlatıp -bunu herhangi bir siyasi partiye veya herhangi bir şeye yüklemeye gerek yok; bu, siyasetüstü- Türk toplumunun en büyük kanayan yaralarından, en büyük problemlerinden olan obezite ve spor kültürü yokluğunu getirmemiz lazım. Nasıl yapacağız bunu? Şimdi, yirmi üç sene spor yapan adam, on sekiz sene spor yapan adam hayatı boyunca spor yapmaya devam edecek. Bu kadar spor yapan bir toplum olarak yirmi sene içerisinde Türkiye toplumunu çevirebiliriz biz; değişik bir spor yapan, sanat yapan, kötü alışkanlıklardan uzaklaşmış, Atatürk'ün dediği gibi, sağlam kafa ve sağlam vücutlu bir genç nesil yetiştirebiliriz yani Türkiye’yi bir dönüşüme uğratabiliriz ve o ekip, o grup hayatı boyunca da spor yapacak. Peki, hayatı boyunca spor yapan, doğal olarak ona göre de beslenen bir toplumun bu kadar hastaneye, bu kadar ilaca ihtiyacı olacak mı? Belki de yarısı bile yetecek. Peki, o yarı bütçeyi tekrardan Millî Eğitime ve Spor Bakanlığına getirirseniz… Biraz önce sayın milletvekili eleştirdi “Bütçeniz az.” diye, işte böyle şeylerle artıracağız o zaman. Yani Sağlık Bakanlığına 10 lira gidiyorsa 5 lira gidecek o zaman, o 5 lira da tekrardan Millî Eğitim Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığına aktarıldığı zaman Türk gençliği ve Türk sporu bambaşka yerlere gidecek. Biz tutup şimdi günlük kavgaları burada yapabiliriz, benim de eleştireceğim bir sürü şey var. Sayın Bakan da burada, teke tek, gidiyorum ben arada bir çay içmeye, denk geliyoruz, vallahi bayağı bir katlanıyor bana yani söylüyorum her şeyi “Bu eksik, şöyle olması lazım.” diye. Ama o normal, 85 milyonluk bir ülkede yaşıyoruz. Bizim Meclis olarak yapmamız gereken topyekûn bir program yapmak.
Peki, bu kadar adam ne olacak sonra? Sağlık, sanat tamam. Peki, milyonlarca gencin -bildiğim kadarıyla 19 milyon kişi ilköğretim öğrencisi- bu kadar gencin spor ve sanat yaptığı, her gün spor yaptığı yerde bir daha bizim Millî Takım’a herhangi bir yerden oyuncu aramamıza gerek kalacak mı? Normal spor yapanlar yapacak, aralarından çok yetenekliler sıyrılıp zaten ayıklanacak oradan, görünecek onlar; kendisi hangi branşı yapıyorsa o branşlarda millî takımlara doğru kaydırılıp milyonlarca kişinin içinden Millî Takım sporcusu seçeceğiz. Tabii, bu kadar eğitimi nereden yapacağız? Sayın Bakanım, şeye baktım, BESYO mezunu, BESYO’yu bitirmiş şu anda çalışmayan aşağı yukarı 70 bin kişi. Rakam doğru mu bilmiyorum ama 70-80 bin kişi dediler; hadi olsun 60 bin, hadi olsun 50 bin. Bu arkadaşlar bu spor fakültelerini bitirdiler. Niye bitirdiler bunlar biliyor musunuz? Bunlar uzman yani bize spor yaptırmak, gençliği yetiştirmek için bunlar o BESYO’ları bitirdi, beden eğitimi yüksekokullarını. Peki, bu çocuklar şu anda boşta. Şimdi, onun için, kadromuz da hazır Sayın Bakanım yani bu BESYO mezunu olan kardeşlerimiz eğitim aldı. Bu projeyi uygulamak için ciddi manada şeyimiz var. Tabii, bunun dışında, bu projeyle ilgili ne zaman derseniz, ne zaman isterseniz biz çalışmaya, yardım etmeye sonuna kadar hazırız, bundan da hiç geri kaçmayız.
22/4/2022’de Resmî Gazete'de yayınlanan Spor Yasası’nı çıkardık, buradaki arkadaşların büyük bölümü de vardı zaten. Bu yasa çıktı, diyorlar ki: “Ya, siz yasayı çıkardınız ama bu yasa hiçbir işe yaramadı daha, bir şey görmedik.” diyorlar. Şimdi, bu yasa meyvelerini vermeye başladı. Bir tanesi şu: Bildiğiniz gibi, olimpiyat senelerinde bütün branşlarda bütün federasyonlarda seçimler yapılır. O kanunda, iki sene önceki kanunda koyduğumuz 11 kişilik yönetim kurulu üyeliğinde o branşta en az 2 tane millî olmuş sporcu zorunluluğunu koymuştuk Sayın Bakanım, biliyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Sancaklı, ilave süre veriyorum, toparlayın lütfen.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Bitiriyorum.
Şu anda onların hepsi ikişer tane millî sporcu yani 11 kişinin en az 2’si, isterse 5-10 koyabilir... Hep şikâyet ettik ya biz “Sporu sporun içindekiler yönetsin, hep sporun dışındakiler yönetiyor kardeşim, bu nedir?” diye eleştiriler yapılırken şu an itibarıyla bu sene yapılan seçimlerde o madde yürürlüğe girmiştir, bu da Türk sporu için önemli bir konudur.
İkincisi, hep konuşuluyor “Gayrimeşru âlemden gelenler, parayı değişik kazananlar spora girip kendisini temizliyor.” İşte, bakıyorsunuz, adamın bir sürü sabıkası var, sporda yöneticilik yapıyor. O yasada şöyle bir madde koymuştuk: Suç işlemiş ve en az bir sene ceza almış kişiler hayatları boyunca hiçbir spor branşında, hiçbir kulüpte yöneticilik yapamayacaklar. Ben hatta bunu anlatırken “Temiz eller operasyonu başladı.” diye söylemiştim Mecliste. Şu anda başladı bu. Yeni kongrelerin hiçbir tanesinde bu suçu işlemiş ve ceza almış -tabii, iğrenç suçlar da var içinde, normal suçlar da- o insanların spordan uzaklaşmasını sağladık.
Son olarak Sayın Bakanım ve en önemli konu şuydu bizim için: Kulüpler çok para harcıyor, X kulübünün başına geliyor başkan ve yönetim kurulu, 10 milyon borcu var, iki sene üç sene yönetiyor, giderken 100 milyon borç bırakıyor ve aradaki 90 milyondan hiç sorumlu olmuyordu çünkü öyle bir yasa yoktu. Bu yasadaki en önemli bence ana maddelerden bir tanesi, kişisel sorumluluk koyduk, o da şu: Bir önceki yönetim geldi, bir önce X kulübünün geliri kaç para? 100 lira. Yüzde 10 artırabilir bu seneki harcamasında yani 110 lira harcayabilir. Kulüp başkanı ve yöneticileri diyor ki: "Biz şampiyon olacağız, taraftar istiyor. Biz 150 lira harcayacağız." Buyurun, harcayın. 150 lirayı harcıyorlar, 40 lirasını ceplerinden ödüyorlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN MEHMET MUŞ - Sayın Sancaklı, buyurun, toparlayın.
SAFFET SANCAKLI (Kocaeli) - Bitiriyorum.
Şimdi, bu yasayı da biz bunu da koyduk. Şu anda da Sayın Bakanım, bir buçuk iki yıldır kulüpler maalesef çok para harcıyor. Sizden ricam bu -biliyorum, o komisyonları oluşturdunuz, o ekipleri oluşturdunuz- bir an önce kulüpleri denetleyelim çünkü okuduğum rakamlar, 20 milyon euro, 30 milyon euro, 40 milyon euroya yapılan transferler Türkiye liginin kalitesini yansıtmıyor. En son Fenerbahçe-Trabzon maçı oynandı, yüz on altı dakika, oyunda kalma süresi kırk bir dakika. Demek ki siz bu işleri hâlâ beceremiyorsunuz ama para da harcanmaya devam ediliyor. Sizden ricam, bir an önce bu arkadaşları denetlemeye başlayalım ki onlar da devletin gücünü görsünler.
Ben hayırlı olsun diyorum.
Ek süre verdiğiniz için de teşekkür ediyorum Sayın Başkan.