KOMİSYON KONUŞMASI

GAYE USLUER (Eskişehir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli üyeler; hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Ramazan ayının ve yaklaşan Ramazan Bayramı'nın ülkemiz için huzur, barış ve en önemlisi de ortak akıl sağlamasını diliyorum açıkçası.

Şimdi, önümüze gelen Yunus Emre Vakfı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nı yukarıdan aşağıya okudum, aşağıdan yukarıya bir daha okudum, yukarıdan aşağıya bir daha okuduğumda, aslında ana fikir ne çıkar bu tasarıdan diye baktığımızda veya burada işe yarar ne vardır, kabul edilebilir ne vardır diye baktığımızda kabul edilebilir tek şeyin vakfın misyonu ve vizyonuyla da ilişkili olarak vakfın başkanının Kültür ve Turizm Bakanının olması belki kabul edilebilir tek yanı. Onun ötesinde, aslında kısaca "Yok yasa, yap yasa." 16 Nisandan sonra uyum yasaları çıkacak demiştik ya bence ilk uyum yasası bu. Yani özerk olmayan, devletle ilişkisi sadece mali açıdan bağlantılı olmayan, tamamıyla ve tamamıyla, başkanı Kültür ve Turizm Bakanımız olmasına rağmen, aslında Cumhurbaşkanlığına bağlı bir devlet dairesi oluşturulmak istenmektedir. Oluşturulan mütevelli heyetinin tamamı görüldüğü üzere Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecektir. Yani buradaki amaç daha üst bir misyon, daha geniş bir vizyon değildir; buradaki amaç, Cumhurbaşkanının tekelinde, Cumhurbaşkanının güdümünde, Cumhurbaşkanının istekleri doğrultusunda bir kuruluşa sahip olmaktır. Zaten mütevelli heyetinin tamamının Cumhurbaşkanı tarafından belirleniyor olması da gerçekten bunun gerçek başkanının ve gerçek yöneticisinin Cumhurbaşkanı olduğunu göstermesi açısından son derece önemlidir.

Şimdi, 16 Nisanda Anayasa değişikliğine giderken "Parlamentonun görevi yasa yapmaktır; daha çok yasa yapsınlar, daha iyi yasa yapsınlar." gibi ulvi bir istek, ulvi bir hedefle yola çıktık. Şimdi, yasaları saraydan bize dikte ettireceklerse, orada oturan kişinin gece yatıp sabah kalktığına aklına gelen biçimde yasaları yapacaksak ne bu Parlamentoya "Parlamento" denir, kusura bakmayın bize de "milletvekili" denmez, böyle milletvekilliği olmaz, böyle Komisyon olmaz.

Sayın Başkanım, gerçekten işiniz çok zor, hani ben kendime yakıştıramıyorum burayı, siz Başkansınız.

Sayın Bakanım, işiniz çok zor, ben kendime yakıştıramıyorum, size çok zor çünkü başkası idare ediyor.

Bu ne bitmez tükenmez hırs, bu nasıl kontrolsüz güç elde etme, bu nasıl bir istek? Yani insanlarının hırslarının olmasını doğal karşılıyorum, insanların isteklerinin olmasını doğal karşılıyorum ama insani olan duygulardan biri de kendi kendimizi, egomuzu, süper egomuzu kontrol edebilmektir. Yani bizler bu kadar âciz miyiz bir insana bu kadar boyun eğdik? "Yok yasa, yap yasa." "Çıkar yasa, ittir yasa." Böyle bir şey olur mu? Yani her gün canımız acıyor.

Bakın, zeytinlerimiz budanıyor, ona kılıf yasa oluşturuyoruz, birileri talan etsin diye yasa yapıyoruz. Başka ne yapıyoruz? Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bir torba yasa oluşturuyor, millî eğitimi tam da kalbinden ilgilendiren olaylar, maddeler o torbanın içine tıkılıyor, bizi de tali komisyon yapıyorlar. Sayın Başkanım, sizin de buna çok incindiğinizi biliyorum. Böyle bir şey olur mu?

Haziran ayında Millî Eğitim Komisyonuna bir tasarı geliyor, 15 Temmuz darbe girişimi nedeniyle sekteye uğruyor, sonrasında o tasarıda, o torbada olan öğretim üyesiyken milletvekili olan kişilere "kıyak emeklilik" diyeceğimiz, çokça eleştirdiğimiz ve benim eski bir öğretim üyesi olarak vicdanımın asla kabul etmediği bir olay, yine Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının torbası içine konuluyor.

Bakınız, 29 Kasım günü Aladağ'da yangın çıktığında 11 küçük çocuğumuzu, 1 de erişkini o yangında kaybettiğimizde Millî Eğitim Bakanlığının bu yasası güle oynaya geçmişti. Neydi? Öğretim üyesiyken milletvekili olan kişiler milletvekillikleri bittikten sonra kadro şartı aranmaksızın üniversitelerine dönebilmenin yanı sıra, kadro olduğu takdirde -yani "yok kadro, ver kadro" durumu burada da- istedikleri üniversiteye dönebilecekler; yetmedi, emekli milletvekili maaşı, artı profesör maaşı; yetmedi, ek ders ücreti; yetmedi, performans yani ben diyeyim 20, siz deyin 25 bin lira. O gece o yangında o çocuklar çığlık çığlığa ölürken Mecliste güle oynaya bu yasa geçti ve sevgili Millî Eğitim Bakanımız -Sayın İsmet Yılmaz da keşke burada olsaydı, gerçekten yüreğini biliyorum- gerçekten iki gün sonra yasayı geri çekti çünkü infial oldu. "Çocuklar yanarken milletvekilleri kendilerini düşündüler." diye yasa geri çekildi, geçtiğimiz hafta tekrar aynı torbaya konuldu. Bu, vicdanları kanatan bir durumdur. Bu, bize yakışmaz; bu, bu Parlamentoya yakışmaz. Bence bugünle başlayıp bundan sonra "Yok yasa, yap yasa." "Salla başını işini yap." pozisyonu bize yakışmaz.

Sayın Başkan, Sayın Bakan; gerçekten bu konuşmayı yaptığım için çok üzgünüm ama biz burada kimsenin memuru değiliz. Yukarıda otur, gel buraya köpeklerinle milletvekillerini itele, danışmanları toparla. Böyle bir dünya yok.

ALİ AYDINLIOĞLU (Balıkesir) - Nerede öyle şey Allah aşkına? Ayıp ya!

GAYE USLUER (Eskişehir) - Herkes görevini bilecek, hırslarının sınırlarını çizecek ancak o zaman bize oy veren vatandaşların, bize oy veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oylarını hak etmiş olabiliriz.

Teşekkür ederim.