| Komisyon Adı | : | İNSAN HAKLARINI İNCELEME KOMİSYONU |
| Konu | : | |
| Dönemi | : | 24 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 12 .11.2014 |
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, sayın basın mensupları, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, konuyu Sayın Şener "Ana muhalefet partisinden keşke bir temsilci arkadaş olsaydı..." Sayın Başkanımız burada. O gün için Sayın Alt Komisyon üyesi Hüseyin Bey'in mazereti vardı. Ancak, Levent Bey Sayın Başkanla görüştü, benim gitmem hususunda karar kılındı. Ancak, Sayın Başkanın "Artık gecikti, biz yapamayız..." Yani bu tür toplantılara İnsan Hakları Komisyonu gitmeden önce biz gittik. Tüm masraflarını kendimiz karşılıyoruz. Yani, eğer Başkan bizi almış olsaydı... Gayet rahat masrafları biz cebimizden harcıyoruz ve o konuda bir sorunumuz yok ve heyete almadıkları için gelmedik. Bu konuda bilginiz olsun. Başkan da burada. Bunu düzeltebiliriz yani.
BAŞKAN - Yok, yok, Mahmut Bey.
Şöyle bir düzeltme yapalım: Levent Bey'le biz görüştük. Zaten İnsan Hakları Komisyonumuzun bizim yaptığımız incelemelerin hepsine katılma hakkı var. Nitekim zaman zaman arkadaşlarımız bunlara katıldılar. Ancak, şunu ifade ettim: Birtakım masrafları vesaire Meclis karşılamaz, bunu ifade ediyorum. Yoksa, cezaevlerine dahi Cezaevi Komisyonunda olmayan arkadaşlarımız...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Biz gelmeye hazırız. Bu, olaydan kaynaklandı ve hatta ben Urfalı olmam nedeniyle Sayın Hüseyin Bey'le birlikte, Komisyon gitmeden önce, o bölgeyi komple, hepsini dolaştık çünkü, biliyorum.
BAŞKAN - Hüseyin Bey'in orada, İstanbul'da toplantısı olduğunu bana ifade ettiler, söylediler. Yani, bu bir meşru mazerettir, hayhay ama bizim arkadaşlarımız kendi bireysel çabalarıyla katılmak istiyorlarsa her zaman buna biz hazırız. Kemal Bey'e daha önce ifade etmiştim yani bir ara katılmak zorunda kalmıştı.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yani, o açıdan oldu, yoksa bunu gündeme getirmek istemem, siz getirdiğiniz için getirdim ben.
Ve, burada, tabii, konuya Edirne'deki olaydan başlamak isterim ben, yani oradaki sınırdan, sınır kaçışından başlamak isterim.
Şimdi, tabii, tüm arkadaşlarımızın müşterek üzerinde kaldıkları konu şu: Efendim, bu insan kaçakçılığını, bu göçü durdurmak lazım. Bunun sebepleri üzerinde durmak lazım.
Şimdi, teknik olarak baktığınız zaman, bir: Yani, iktidar milletvekili arkadaşlarımız lütfen kendi üzerine bir alınganlık göstermesin; sınırlarımız bir sefer kevgir gibi yani sınır güvenliği yok. Sınır güvenliği olmazsa burası gerçekten göç anlamında, insan kaçakçılığı anlamında cazip; koşulların hepsi müsait. Bu açıdan sınır güvenliklerinin kevgir olmaktan çıkarılıp zapturapt altına alınması lazım.
İkinci bir konu: Geçmişte yine Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılan operasyon nedeniyle sınırda görev yapan emniyet mensuplarının hepsi -"emniyet mensubu" derken bunun içerisinde sadece Türk Silahlı Kuvvetleri değil, emniyet mensupları, polis teşkilatı da dâhil olmak üzere- insanlar olur olmaz şeylerle suçlandıkları için artık görev anlamında bir moral bozukluğu da olmuş durumda çünkü... Emniyette -takdir edersiniz- istihbarat şube müdürlüğü, kaçakçılık şube müdürlüğü, mali şube müdürlüğü, organize şube müdürlüğü, teknik anlamda kendi alt biriminde müdürlükler var. Burada, ülkede gerek Türk Silahlı Kuvvetlerine gerek emniyet mensuplarına yapılan operasyonun da etkisi var insan kaçakçılığının bu kadar yoğun olması açısından. Eğer gerçekten moral anlamında çöküntü olmamış olsaydı bu kadar olmazdı.
Somut örnekle bunu belgelendirirsem, şöyle söyleyeceğim: Bunu, "yolsuzluk" tabirini çok geniş kapsamlı ele almanızı istirham ediyorum, sadece ihale anlamında, para anlamında kabul etmeyiniz; insan kaçakçılığı da aynı zamanda -eğer göz yumuluyorsa- bu da bir yolsuzluk çeşidi ve türüdür. Bu açıdan, 2013 yılında yolsuzlukla ilgili emniyette 200 tane dosya varken 2014'te, 2013'te başlatılan sadece bir itfaiye dosyası vardı, onun dışında 2014'te yok. Yani, burada görev anlamında emniyete ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılan operasyonların da büyük bir payı var. Bu noktayı burada kapatıyorum.
Geliyorum, Suriye ve Irak'la ilgili, sığınmacılarla ilgili... Evet, yani her 2 raporda da emeği geçen, görev yapan arkadaşlarımızın emeklerine, yüreklerine sağlık. Ancak, eksiklikler neler değerli arkadaşlar? Bölgeye giden... Biz Hüseyin Beylerle birlikte heyet olarak gittiğimizde bir...
Sayın Başkan, "güvenlik" dediniz, "yaralılarla ilgili" dediniz. Savaş ortamının mesaisi olmaz. Akşam mesaiye kadar, altı buçuk, yediye kadar ambulanslar Mürşitpınar Sınır Kapısı'nda bekliyor, geceleyin beklemiyor. Oradan gelen yaralılar sabaha kadar bekletiliyor. Bu konuda şunu söylediler bizlere: Arkadaş, eğer mesai ücreti gerekiyorsa gerekirse biz bunu da verelim, yaralılarımızı sabaha kadar bekletmeyin. Bu sıkıntı vardı. Tabii, haklı olarak sizler bire bir sınıra gitmediğiniz için bu şikâyetler size iletilmemiş olabilir. Bu açıdan...
İki: Ambulans dediğimizde, ambulans sadece hastanenin 112 ambulans servisi değil, orada sadece ve sadece ambulans olarak görevlendirilen arkadaşlarımız -hastaneye bağlı ambulans- bekletiliyor, onlar da zaman zaman yetersiz kalıyor, ihtiyaca cevap veremiyor. Belediyelerin getirmiş olduğu ambulansları da kabul etmiyorlar, geri gönderiyorlar. Bu sıkıntılar var. Netice itibarıyla, Hipokrat yemini açısından kim zor durumdaysa herkesin ona, hem insani anlamda hem de Anayasa'mızdaki, gerek ceza kanunlarımızdaki düzenleme açısından zor durumda bulunana yardımcı olma görevimiz var. Bu anlamda, sağlık açısından bu olayda bir sıkıntı var.
Üçüncüsü: Yani, dolaştığınız kamplar, değerli arkadaşlar, kapıdan içeri alındıktan sonra dağılımın yapıldığı kamplardır, doğrudur. Ancak ilk alınan yer, Mürşitpınar'daki o kapıya... Oradaki şeye gitmemişsiniz görebildiğim kadarıyla, keşke oraya da gidebilseydiniz.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Gittik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Bizden sonra eğer düzeltmişlerse bilemiyorum. Eğer yanlış...
İHSAN ŞENER (Ordu) - İlk yaptırılan yere gittik, yatılı bölge okuluna gittik.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yatılı değil, yatılı bölge değil, kapının bitişiğinde.
Şimdi, bakın, değerli arkadaşlar, "aile mahremiyeti" denilen bir hadise vardır. Sığınmacı olabilirsiniz, mülteci olabilirsiniz. Oradaki kamplara aşağı yukarı sekiz on aile alınıyordu; kampların arasında bölmeler yoktu, bölmesizdi; çoluk çocuk, kadın-erkek hepsi bir arada kalıyorlardı, aile mahremiyeti açısından en azından bölümlere ayrılmamıştı. İnşallah... Tabii, şimdi diyorsunuz: "Orayı boşaltmışlar." Eğer diğer taraflarda da bu sıkıntılar yoksa bu sevindirici bir olay çünkü biz bunları, hepsini orada yaşadık.
En büyük sorun göz doktorlarının az olması. Göz doktorları, bilmiyorum, hastanede sordunuz mu, var mıydı, yok muydu bilemiyorum. Bölgede sürekli fırtına olması nedeniyle, düz ova olması nedeniyle gözlerinde -toz vesaire anlamında- büyük göz rahatsızlıkları vardı. Göz doktorlarına bu konuda büyük ihtiyaçları vardı. Bize iletilen hadiseler bu.
Şimdi, gelelim, yardımlarla ilgili, değerli arkadaşlar, benim sizden istirhamım şu: Evet, kim yardım göndermişse hepsine teşekkür etmek lazım, hepsini de kutlamak lazım yürekten. Ama bu yardımları sadece iktidar yapmıyor, bunu belediyeler yapıyor, bunu sivil toplum kuruluşları yapıyor.
Mesela, biz o dönem gittiğimizde -Sayın Vekil Hüseyin Beylerle birlikte- belediyelerimizden aşağı yukarı 13 tane tır yardım gitti. "Kime teslim edelim?" Suruç Belediyesine teslim ettik. Ve netice itibarıyla burada bu yardımları -evet, "26 tır." denildi ama- mümkün olduğunca kimlerin, ne yaptığını belirtmekte yarar var çünkü Hükûmet diyor ki: "Sadece ben yaptım." Değil, çünkü sivil toplum örgütlerinin de hepsi yaptı. Bunu bu şekilde anlatmak lazım.
Burada söyleyeceklerimiz aşağı-yukarı bunlar. Yalnız, diğer ülkelerde şöyle bir örnek var arkadaşlar: Mümkün olduğunca sığınmacıların hepsini bir bölgede bulundurtmak o bölgede, o ilde ekonomik anlamda bir yıkımdır. Mümkün olduğunca, yine biz insani anlamda bu yardımlardan ödün vermemek kayıt ve şartıyla bölgelere dağılımının yapılması... Ekonomik anlamda yıkımı da aynı bölgeye yıkmamış oluruz, dağıtmış oluruz ki daha doğru olur. Çünkü şu anda gerek Kilis'te- değerli Başkanınız Kilis Milletvekili- Gaziantep'te, Şanlıurfa'da, Mardin'de, Nusaybin'de, Nizip'te, komple o bölgede hakikaten ekonomik anlamda sıkıntı içerisinde vatandaşımız. Yani, burada vatandaşımızı da düşünmek zorundayız, dengeyi de sağlamamız gerekiyor, bu önemli. Onun için, mümkün olduğunca diğer bölgeler açısından bunu düşünmek lazım.
Son olay, son iki hadise. Bir: Sayın Başkanım, hukukçusunuz, iyi bir hukukçusunuz. 5510 sayılı Yasa'mızın 60'ıncı ve devam maddelerinde yabancıların, bu şekildeki insanların ücretsiz olarak tedavi ve muayene olma hakkı var.
Dün Genel Kurulda Mersin Milletvekilimiz Profesör Doktor Aytuğ Atıcı bir açıklama yaptı ve açıklamasını belgesiyle bu şekilde bize sundu. Onun da birer fotokopilerini size sunmuş olayım. Burada Suriyelilerle ilgili "Ne kadar fazla muayene edersen o kadar para alırsın." Bu doğru bir hadise değil, bunu paraya dönüştürmüşler. Yani, tedavi edilen insan sayısının fazla olması para açısından âdeta bir soygun düzeni hâline getirilmiş durumda.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Yok, yok değil.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Üstadım, buyurun, ben size belgeyi vereceğim.
AHMET SALİH DAL (Kilis) - Hastane yöneticileri mi? Yani, fazla tedavi...
İHSAN ŞENER (Ordu) - Yok, yok. Doktorların...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Ben belgeyi size vereyim. Mesela, bu Mersin Valiliğinin İl Afet Acil Durum Müdürlüğüne göndermiş olduğu yazı. Ben fotokopisini Başkana veririm, inceleriz, konuşuruz.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Bir şeyi düzeltelim de. Şimdi ki, zaten, meri olan şeyde...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Üstadım, tartışma olsun diye söylemiyorum.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Doğru ama bu şu: Bir doktor poliklinik sayısı kadar ücret alıyor normal şartlarda ya, bu kamplarda yapılan muayene için de geçerli olsun yani orada da bir fedakârlık yapıyor adam.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Üstadım, yani...
İHSAN ŞENER (Ordu) - Mesele odur.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Değerli arkadaşım, yasamız açık ve net diyor ki... Yasanın maddesini söylüyorum, numarasını söylüyorum. Ücretsiz olarak yapmak zorundasın.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Zaten ücretsiz yapıyor.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Ücretsiz yapıyorlar, ondan ücret almıyor ki.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Arkadaşlar, bakın, diğer kurum devletten bu parayı alamaz. O açıdan, ne olur, yani, bu konuyu konuşalım yine. Yani, bu belgeyi ben size vereyim, kendiniz de bir inceleyin, konuya daha rahat, net vâkıf olmuş olursunuz.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Ama bir şeyi hatırlatmakta fayda var...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Konuşmamı kesmezsen iyi edersin Sayın Şener Bey.
İHSAN ŞENER (Ordu) - Yok, yok, ben şunun için söylüyorum Mahmut Bey, açıklık getirmek için söylüyorum. Bir hekim devletin muayenehanesinde kaç tane hastaya bakıyorsa, performans sistemi gereği baktığı, hasta kadar muayene ücreti alıyor, performanstan. Bunu Suriyeliden almıyor. Orada da bu hizmeti yapıyorsa onun karşılığında alacak, devletten alıyor.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Arkadaşlar...
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Kaldı ki o hastanın beklemesine engel...
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Neyse, arkadaşlar, şimdi, ben konuşmanızı kesmedim. Yani, bunu incelersiniz. Bir daha üzerinde tartışmanızda yarar var.
Şimdi, gelelim, raporda on beş gün içerisinde kamptan ayrılanlarla ilgili bir daha kampa alamama... Değerli arkadaşlar, Anayasa'mızın 23'üncü maddesi, yani, ülke içerisinde, burada bir ayrım yapmıyor. 23'üncü madde ne diyor? Seyahat hürriyetiyle ilgili. "Herkes -burada 'herkes' ibaresi sığınmacıyı da, mülteciyi de, vatandaşı da, hepsini kapsıyor- yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir. Yerleşme hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak; seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturma sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir." Biz ne yapmışız bunu? Genelgeyle sınırlamışız. Tabii, bu bana yetmedi, maddenin bu hükmü acaba ne olabilir? Sayın Başkan, yine bir doçentlik tezi, doktora tezi: "Anayasa Hukuku Açısından Dolaşım Özgürlüğü." Bu olay Anayasa'mıza aykırı arkadaşlar. Yani, onun için... Sayın Alt Komisyon Başkanımız "Benim şahsi düşüncem." dedi haklı olarak, kendi şahsi düşüncesini söyledi, "Kısıtlanması lazım." dedi. Bu doğru değil yani hükümler bu, uluslararası sözleşmeler bu.
Uzattıysam kusura bakmayın. Sabrınıza teşekkür ediyorum.