KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET SALİH DAL (Kilis) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

15 Mayıs 2014 tarihinde Edirne'de bulunan Geri Gönderme Merkezi, mültecilerin kaldığı kampı ziyaret etmiştik. Birtakım şikâyetler vardı, orada tecrit odasının olduğuyla ilgili, Komisyon üyesi arkadaşlardan gelmişti. 15 Mayıs günü o kampımıza yaptığımız ziyarette bu kampta kalan göçmenlerin yaşam alanlarının fiziki yapısı, göçmen haklarıyla ilgili bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığı, sosyal etkinlikler, yeme içmenin yapılıp yapılmadığı, yeterli olup olmadığı, şikâyete konu olan tecrit odasının olup olmadığı, kısacası, insani yaşam şartlarının yerine getirilip getirilmediğiyle ilgili konuları yerinde görmek için yasamanın asli görevlerinden olan denetim görevini İnsan Hakları İnceleme Komisyonu olarak yerine getirdik. Tabii, insan hakları ve demokrasimiz adına geldiğimiz nokta itibarıyla da Meclisimizin yoğun bir çabası olmuştur ve dolayısıyla Meclisimizin tüm üyelerine şükranlarımı iletiyorum ve teşekkür ediyorum.

Edirne Geri Gönderme Merkezinde yaptığımız incelemede çok ciddi bir sıkıntıyla aslında karşılaşmadık. Yalnız, orada, mesela, mevcut bir bahçe vardı, bu bahçenin büyüklüğü yetmiyordu oradaki kalan göçmenlere. Onun dışında büyük bir alan vardı. Bu alan da güvenlik nedeniyle bu insanların gezebilecekleri, tur atabilecekleri bu iç bahçeye dâhil edilmemişti. Ama daha sonra oranın da güvenliğini alarak yani bahçe duvarı daha da sağlamlaştırılarak orada kalan göçmenlerin oraya da çıkabileceklerini ifade etmişlerdi.

Yine, tecrit odasından bahsetmişlerdi. Orada öyle bir oda vardı aslında fakat bize bunun tecrit odasından ziyade, "Bazen psikolojik olarak sıkıntıya düşenleri doktor gelene kadar bir iki saatliğine orada tutuyoruz. Daha sonra doktor geldiğinde tedavisini görüp tekrar eğer bulunduğu koğuştaki arkadaşlarına zarar vermeyecek derecedeyse yine koğuşuna ve arkadaşlarının yanına bırakıyoruz." dediler. Ama tam olarak görmememize rağmen eğer varsa, böyle bir tecrit olayının kesinlikle olmaması gerektiğini de dile getirdik, raporumuzda da bunu yazdık.

Yine, bir kreş vardı, o kreşte de öğretmenin olmadığını gördük. Yine onu da oranın yetkili müdürüne bir an önce millî eğitim müdürlüğünden oraya bir öğretmenin tayin edilmesini ve orada çocuğu olan ailelerin çocuklarını kreşe göndermesini söyledik, yine onu da raporumuza yazdık.

Yine, jandarma ile emniyet arasında bir irtibatsızlığın olduğu söylenmişti. Yani, emniyet bir kişiyi yakaladığında jandarma görmüyordu, jandarma yakaladığında emniyet kendi sisteminde onu görmüyordu. Onu o şekilde raporumuza yazdık ama dün ben o kampın müdürüyle görüştüm, müdür bey "Şu anda öyle bir sıkıntının olmadığını, şu anda jandarma ve emniyet sisteminin aynı olduğunu yani emniyet yakaladığında jandarma sistemde görüyor, jandarma yakaladığında emniyet kendi sisteminde o kişinin parmak izlerini ve kişisel bilgilerini görebiliyor, o sıkıntımız kalmadı." dedi.

Yine, yoğunlukla ilgili bir şikâyet vardı oradaki yetkililerden dolayı. Yani dediler ki: "Yani, gün oluyor ki Edirne'nin Meriç Nehri'nde veya bir köyünde 50 kişi, 60 kişi yakalayabiliyoruz. İçişleri Bakanlığı da başka bir bölgede bir o kadar kişi yakalıyor ama bizim buradaki yoğunluktan haberleri olmadığı için oradan geliyor ve bizim yakaladıklarımızla ciddi bir yoğunluk oluyor." Ondan şikâyet vardı. Onu da o şeklide raporumuza yazmışız ama yine dün ben Göç İdaresi Genel Müdürlüğüyle görüştüm, İçişleri Bakanlığıyla da görüştüm, bunun şu anda en asgariye indiğini ve ocak ayında -zaten biliyorsunuz Göç İdaresi Genel Müdürlüğü kuruldu- bu geri gönderme merkezlerinin tamamıyla Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlanacak. Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne bağlandığı zaman da zaten tek elden yönetilecek ve o tür bir yoğunluk da yaşanmamış olacak. O zaman hangi geri gönderme merkezinde sayı azsa yakalanan göçmenler oraya nakledilecek, o sıkıntının da ocak ayında kalmayacağını kesin olarak söylediler. Dolayısıyla, fiziki şartlarında çok büyük bir sıkıntı yoktu. Özellikle göçmenleri ilgilendiren göçmen haklarıyla ilgili tüm broşürler yani hakları neyse yasal olarak değişik dillerde masalarda o broşürleri biz gördük ve herkes kendi dilinde hakkı hukuku neyse, avukat çağırma usulü esası neyse onların bilgilendirmesi yapılıyordu. Tercümanlar vardı ama tercümanların biraz daha artırılmasıyla ilgili biz telkinde bulunduk ve onu da raporumuza ekledik, yazdık. Onu da en kısa sürede tamamlayacaklarını söylediler. Zannediyorum, ocak ayında işte bu Göç İdaresi Genel Müdürlüğüne tamamıyla devredildikten sonra bütün bu sıkıntılar ortadan kalkar.

Ben Edirne'yle ilgili... Tabii, orada Kapıkule Sınır Kapısı'na gittik ziyaret ettik. Yine orada Budakdoğanca köyüne gittik, oradaki muhtarla görüştük. Hatta, muhtarın farklı bir özelliğini gördük, onu da tebrik ettik orada. Bir köy müzesi kurmuştu. O köye gitmemizin sebebi de bir ara bir ceset bulunmuştu Meriç Nehri'nin iç kısımlarında. Muhtar bir gün işte dağa çıkarken -tarlasına falan herhâlde- bir koku hissediyor. Daha sonra orada çalının dibinde bir ceset görüyor. Derken, 2, 3, 4, daha sonra yapılan aramada toplam 8 cesede rastlanıyor ve o cesetlerin de takriben iki üç ay önce olan bir olayda meydana geldiğini... Ama uyruklarıyla ilgili, "Suriye uyruklu oldukları tahmin ediliyor." dedi ama o zaman için adli rapor daha gelmemişti. Bu köylerimizde inceleme yaptık.

Yine, bir sınır karakolunda bu göçmenlerin Bulgaristan'a, Yunanistan'a Meriç Nehri'nden nasıl geçtikleriyle ilgili bu bölgeye gittik, ziyaret ettik. Şartlar çok müsait yani Meriç Nehri bazı noktalarda işte şu duvar ile bu duvar arasında daralıyor ve çok ağaçlık bir alan. Eğer Meriç Nehri'ne kadar göçmen gelebiliyorsa oradan sonrasını çok rahatlıkla geçebiliyor. Ha, bu geçiş sırasında eğer su göründüğünden çok daha hızlı akıyorsa işte, Allah korusun, o zaman ölüm gibi geri dönüşü olmayan tehlikelerle de karşılaşabiliyorlar.

Benim Edirne'yle ilgili söyleyeceklerim bu kadar, arkadaşlarda her hâlde söyleyeceklerdir.

BAŞKAN - Kısaca şeyi de söyleyin de ondan sonra tekrar dönmeyelim geriye.

AHMET SALİH DAL (Kilis) - Mardin'e falan da geçelim o zaman.

BAŞKAN - Evet, onu da özetlerseniz arkadaşlarımız hepsine birlikte fikirlerini söylerler.

AHMET SALİH DAL (Kilis) - Şimdi, Mardin, Midyat, Şanlıurfa, Viranşehir ve Suruç ilçelerinde de İnsan Hakları Komisyonu olarak bir incelemede bulunduk. Öncelikle, bu kamplarda kalan tüm mülteciler Kürt, Arap, Türkmen, Ezidi, herkes "Türkiye'ye minnettarız, kapılarınızı bize açtınız. Yeme, içme, barınma, giyim, sağlık, eğitim gibi tüm imkânlarınızı seferber etmişsiniz. Tüm bunlar için Türkiye'ye teşekkür ediyoruz, sizlere minnettarız." ifadelerini kullanmışlardır. Yaptığımız incelemede, çocuklar için anaokulundan liseye kadar eğitim verilmekte ve Suriye müfredatı uygulanmaktadır ortaokul ve liselerde. Yine, sağlık alanında, tüm sağlık sorunlarına cevap verecek uzman doktorlarımız mevcut olup görevlerini severek yaptıklarına hep beraber şahit olduk.

Kamplardan çıkıp on beş gün içerisinde dönmeyen mültecilerin bir şikâyeti vardı, "On beş gün sonra bizi almıyorlar." diye. Onu da sorduk ki bana da mantıklı geldi çünkü bir disiplinin de olması gerekiyor. Çünkü, kampta kalanlar zaman zaman dışarıya çıkabiliyorlar ama canı istediği zaman gidip bir ay sonra geri gelme falan bu tür durumlarda on beş günlük bir süre koymuşlar. On beş günü geçerse de onları tekrar içeriye almıyorlar. Disiplin açısından böyle bir şeyin gerekli olduğuna ben şahsen katılıyorum.

Çadırların eskidiğinden dolayı şikâyetler olmuştu. Onu da yine yaptığımız görüşmelerde, "Evet, zaman zaman çadırlar eskiyebiliyor ama bu eskiyen çadırları hemen tespit edip değiştiriyoruz." dediler yetkililer ve biz de böyle oturulmayacak bir çadırla karşılaşmadık, hep beraber baktık o tür şeylere.

Yine, Urfa Valiliğimizin de yardımıyla Suruç Belediyesi de kısıtlı imkânlarına rağmen bir çadır kent kurmuştu, oraya da ziyarette bulunduk. Bu Suruç Belediyesinin gösterdiği insani yardım çabası da Komisyon üyelerimiz tarafından değerli bulunmuştur, kendi imkânları ölçüsünde barınmalarına imkân sağlıyordu ki buna tüm belediyelerimizin ve STK'ların el atması gerektiğine de kanaat getirdik.

Yani, kısacası, ülkemize Suriye rejimi ve terör örgütlerinin zulmünden kaçıp sığınan tüm mültecilere, etnik kimliği, dini mezhebi sorulmaksızın, sadece insan oldukları ve yardıma muhtaç oldukları için tüm imkânlarımızı seferber ederek bakıyoruz ve bakmaya devam edeceğiz. Bu kamplarda insan onuruna ve sağlığına son derece önem verildiği, sığınmacıların ihtiyaçlarına tam manasıyla cevap verildiği, sığınmacılar için sadece bir barınma mekânı değil, bundan öte, tam bir yaşam alanı meydana getirildiği yöneticiler ve diğer tüm çalışanların bu bakımdan büyük bir özveri ve yardım duygusuyla çalıştıklarını müşaade ettik.

Tüm bu çalışmalardan dolayı emeği geçen Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve raporun hazırlanmasında emeği geçen uzman arkadaşımıza teşekkür ediyorum.

Kısaca ben bunları söylemek istiyorum.