KOMİSYON KONUŞMASI

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konuşmaya, öneriyle ilgili konuşmaya başlamadan önce bir ufak hususu da hatırlatmak istiyorum. Şimdi, TOKİ, AKP hükûmetleriyle beraber kurulmuş bir kurum değil yani 2002'den, 2003'ten öncesi var ve TOKİ'nin üretimine baktığınızda, 1984 ve 2003 arasında yaklaşık veya bugüne kadar toplam 1 milyon 37 bin toplu konut kredileri uygulamalarında kredi verilen konutlar -yani yapılan konutlar diyelim- bunun 1983 ve 2003 arasında büyük bir bölümünün de yapıldığını görüyoruz. Sayısal olarak 100 aşağı 200 yukarı değil, TOKİ var ve sizinle beraber de TOKİ devam ediyor ama o on altı yıllık bölümle sizin iktidarınızdaki on iki yıllık bölüm döneminde de çok büyük farklar gözetilmemiş ama burada güzel bir algı yaratılmış. Biraz evvel Ali Bey'in söylediği gibi, büyük TOKİ levhaları asılarak, daha önce yapılmayan bir uygulama yapılarak sanki TOKİ'nin yeniden doğuşu veya yeniden doğmuş gibi, yeni Türkiye falan değil Sayın Başkan, sanki yoktu da var olmuş gibi, bu işler Türkiye'de yapılmıyormuş da şimdi yapılıyormuş gibi satılmaya çalışılıyor ve başarılı da olunuyor bu konuda ama başka bir şey var: İlk başlarda başarılıydınız da şimdi bu başarı tutmuyor çünkü yapılan anketlere bakıldığında, 2011, 2010, 2009 anketlerine grafikteki tap noktadan aşağı doğru gittiğini görüyoruz; 9-10 soruda güvenilirlik, kalite gibi şeylerde aşağı doğru gittiğini görüyoruz. Ha, daha aşağı gitmesi dileğimiz değil ama bir gerçek tespit var: TOKİ bir rant kapısına dönüştürülmüş. Niye? Eğitimi özelleştiriyorsunuz, sağlığı özelleştiriyorsunuz, tüm birimleri, tüm fabrikaları satıyorsunuz, endüstriyel kuruluşları satıyorsunuz, hazinenin tüm topraklarını satıyorsunuz ama TOKİ'yi serbest bırakmıyorsunuz ya da özelleştirmiyorsunuz. Ben özelleştirme taraftarı değilim ayrıca onu söyleyeyim. Hani yıllarca bizi komünistlikle, devletçilikle suçladınız ya, şimdi komünizmi TOKİ üzerinden yürütüyorsunuz ama yürütürken de sosyal devlet şartlarına uygun olarak yürütmüyorsunuz. Hani diyordu ya hep burada "Dar ve orta gelirli insanlara konut sağlamış."

Şimdi birinci sorum geliyor Sayın Genel Müdür. Sunumunuzda yüzde 63'lük kesiminin, yapılan üretimin yüzde 63'lük kesiminin dar gelirli ve yoksul gelire sahip insanlara verildiğini söylüyorsunuz toplamında, yüzde 40 ve yüzde 63'lük kısmını söylüyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Tamamını söyle.

HAYDAR AKAR (Kocaeli) - O şeyleri saymıyorum.

Ben şimdi sizin bana dar veya yoksul gelirlileri tarif etmenizi bekliyorum yani konut üretiminin yüzde 63'ünü sağladığınız dar ve yoksul gelirli insanların ücret skalasının ne olduğunu tarif etmenizi bekliyorum. Yani, sizin uygulamış olduğunuz, -tabii, özür diliyorum, sizin değil- uygulanmış olan asgari ücretle ya da benim kentimde çalışan işçinin yüzde 44'ü, uluslararası fabrikalarda, endüstriyel kuruluşlarda ya da yerli üretim sermayenin sahibi olduğu üretim tesislerinde 1.000 lirayla, 900 lirayla, 1.200 lira arasında çalışan benim gencecik işçilerimin, emekçilerimin sahip olabileceği bir skala mıdır bu, bunu mu tanımlıyorsunuz? Yoksa açlık sınırının veya şöyle söyleyeyim, yoksulluk sınırının 4.113 TL olduğu 4 kişilik bir ailede, açlık sınırının 1.200 TL olduğu 4 kişilik bir ailedeki sınırı mı tanımlıyorsunuz? Bunu çok merak ediyorum. Hem Sayıştaydan merak ediyorum, Sayıştaya da soruyorum, o da aynı şekilde tanımlamış burada. Bunun bir adını koyalım. Dar gelirli kim, yoksul kim, açlık sınırındaki kim? Yani, sendikaların, KAMU-SEN'in tespitleri biraz evvel verdiğim rakam bugün Hükûmete yakın diye tanımlanan bir sendikanın -tanımlanan diyorum ben, tanımlamıyorum- tespit etmiş olduğu rakamlar. Siz bu yüzde 63'lük kesimi hangi gelir grubunun içine koyuyorsunuz? Genel tanım olarak sormuyorum.

Şimdi, bunun tespitini yaptıktan sonra, bu öneriyle ilgili üç tane başlık var aslında, bu önerinin içinde üç madde var aslında. Bir tanesi, idarenin kendi arsaları üzerinde dar gelirli ve yoksul gelir grubuna yönelik konut üretimi yapması önerilmiş. Bir tanesi bu. İdarenin kendi arsaları yok. İdare hazineden bulduğu -ne kadar bulabilirse- arsayı alıyor ve 2013'te sizin çıkartmış olduğunuz yani Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinin çıkartmış olduğu bir yasayla da sınırsız bir yetki tanımlanmış, altyapısı olmadan, tapusu olmadan, hiçbir zemin etüdü araştırması olmadan TOKİ'ye böyle bir yetki vermiş ve hazineden aldığı arsalarla da bu üretimini sürdürüyor.

Şimdi, yine devam ediyor, "Teknik ve sosyal yönden çağdaş standartlara uygun şekilde..." diyor. Teknik ve sosyal yönden çağdaş standartlara uygun olmuyor. Şimdi, 2012 raporlarına, 2011 raporlarına baktığınızda yaptığınız tüm üretimde teknik ve çağdaşlık anlamda sıkıntılar olduğunu görüyoruz ve Sayıştay bunları tek tek tespit etmiş. İşin güzel tarafı bu öneriyi 2009 vermiş Sayıştay yani demiş ki 2009'da: "Bakın, kardeşim, tamam, yapıyorsunuz, kabul." Biraz sonra siz de söyleyeceksiniz, belki teşekkür edeceksiniz bu kadar konut ürettiği için. "Ama bu eksiklikler var, bunları giderin." demiş. Bunların hiçbiri bugünkü koşullarda giderilmemiş.

Yine, altyapısı tamamlanmış... Örnekler çok, biraz sonra 2012 sorularına geçince, o örnekleri verince burada söylediklerimin ne kadar anlamlı olduğunu... Çünkü burada uzatmak istemiyorum. "Altyapısı tamamlanmış arsa üretimi..." diyor. Altyapısı tamamlanmış arsa üretimi, niye söylemiş bunu? Altyapısı tamamlanmak ne demek? Bir defa zemin etüdünün yapılmış olması, çevreye uygunluğunun tespit edilmiş olması yani mesela dere yatağında olmaması gibi, değil mi? 2009'da yapmış, bunu 2009'da tespit etmiş, 2012'de Samsun'da Canik'te bir sel gelmiş ve o birinci katlardaki vatandaşlarımızın bir kısmı Hakk'ın rahmetine kavuşmuş. Peki, bunların fıtratında mı vardı selle ölmek? TOKİ altyapısını tamamlamış bir arazi üzerine bu binaları inşa etmiş olsaydı, TOKİ zemin etüdü yapmış olsaydı, TOKİ dere yatağına bu inşaatları yapmamış olsaydı bu insanlarımız ölecek miydi? Biz kadere inananlarız değil mi Müslümanlar olarak? Belki alınlarına yazılan kader çizgisi buydu, belki selle ölmeyeceklerdi, başka bir nedenle öleceklerdi ama benim bildiğim TOKİ, adam gibi davranmış olsaydı, TOKİ vazifesini yerine getirmiş olsaydı o insanlar ölmeyecekti, değil mi? Bu bir gerçek.

Şimdi, çok ilginç şeylerle karşılaşıyorum. "TOKİ altyapısını tamamlamış olsa" ifadesi 2009'da tespit edilmiş. Gerçekten doğru bir tespit çünkü yaptığı bütün üretimlerde altyapı eksikliğiyle karşı karşıyayız. Aslında buraya eklenmesi gereken bir şey daha var, 2009'da o tespit edilememiş: "İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin TOKİ tarafından denetlenmesi." TOKİ tarafından denetlenmesi, bu da yok. Bakın, hiçbir raporunuzda -Sayıştaya söylüyorum burada- 2011, 2012'de işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili bir ibareye rastlamadım. Eğer varsa bana lütfen hatırlatın, ben sizden özür dilemeyi de bilirim. Ama şu bir gerçek ki inşaat mühendisi eksikliğini tespit etmişsiniz, tekniker eksikliğini tespit etmişsiniz ama işçi sağlığı ve iş güvenliğiyle ilgili hiçbir öneride bulunmamışsınız. Ben yakalayamadım, çok zamanım da yoktu, elimden geldiğince incelemeye çalıştım ama yakalayamadım. Bence Türkiye'nin en önemli konularından bir tanesi.

Sayın Başkan, bunların önemli şeyler olduğunu düşünüyorum. Bir insanın hayatının bile 1 milyon dolarlık ihaleden çok daha önemli olduğunu, birkaç tane yandaşa para kazandırmaktan çok daha önemli olduğunu düşünüyorum.

Orada, sizin tanımladığınız şekilde yoksul ve dar gelirli ailelerin oturduğuna inanmıyorum ama bir kısmında oturuyor. Büyük çoğunluğunda "prestij sahibi konutlar" diye tanımlanan, TOKİ'nin görev tanımlarından bir tanesi de prestij sahibi konutlar, daha çok buna eğilmiş, daha çok rant getirecek işlere yönelmiş, gelir paylaşımı yöntemleriyle de yandaşlara ki bir rant sağlamak amacıyla bu işler yapılmış, istifa eden bakan bunu da açık açık ifade etmişti: "Ne yapılmışsa talimatlarla, verilen emirlerle yerine getirdim." diye. Çok detaya girmek istemiyorum orada.

Umarım döneminizde bunların önüne geçersiniz, umarım TOKİ'yi gerçekten sosyal adaleti sağlayıcı, sosyal konut üreten, gerçek dar gelirlilerle konut üreten ya da Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap verecek bir kurum hâline dönüştürürsünüz diyorum.

Teşekkür ediyorum.