| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Gelir Vergisi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1585) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 14 .02.2017 |
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, önümüze yine bir torba yasa geldi. Yani torba yasalar üzerine konuşmaktan biz de sıkıldık. Bir yasa kendi içinde hükümlerle gelir ki bütün etrafını görebilelim. O yasadan bir madde, bu yasadan bir madde sonuçta bir çuval ve üzerine konuşmak zorunda kalmak kötü bir şey, usule uygun bir şey değil ama kural oldu.
Tabii, bu Mecliste, bu salonda benim iki tane kötü hatıram var; bir, bombalandığında her tarafı çökmüştü, o beni gerçekten kötü etkilemişti, üzülmüştüm. İkinci üzüldüğüm şey de OHAL'le bu Meclise vurulan ikinci darbe ve kanun hükmünde kararnameler ve bu şekilde önümüze getirilen, hiçbir şekilde milletin vekili olarak bizi buraya seçip gönderen insanların Anayasa'ya göre verdiği hakkı kullanamayarak önümüzde, bir anda, sabah Resmî Gazete'de gördüğümüz OHAL kararnameleri, üstelik OHAL'le hiç ilgili olmayan, terörle hiç ilgili olmayan, Meclisin yetkilerini gasbedecek şekilde çıkarılan kararnameler.
Şimdi, bu torba yasada ne getiriyorsunuz? Öncelikle bir Genel Sağlık Sigortası primiyle ilgili bir tür af. Zaten Genel Sağlık Sigortası priminin kendisi kötü bir şeydi. Yoksul insanları, ödeyemeyecek insanları, işsiz gençleri babasına mahcup edecek şekilde kamuyu finanse etmek üzere varlıklardan vergi alınması gerekirken bu, yoksullardan toplanan bir şeydi. Zaten toplayamamışsınız; yüzde 8,5 toplanmış ve kalan yüzde 92 ödeyemediği için de şimdi bir tür af geliyor. Öncelikle, bu ödeyen yüzde 8,5'un da primlerinin iade edilmesi gerekiyor adalet bilinci açısından çünkü ödeyene ceza verirseniz bir daha kimse ödemez; bu en basit vergi ve prim mantığıdır.
İkinci mesele: Bu ahilik fonu bir tek maddede. 3,5 sayfa sürüyor bir tek madde. Sayın Temizel bildirdi. Arkadaşlar, bunu ayrı bir ahilik kanunu olarak getirirdiniz, biz de bunun bütünü üzerinde muhalefet olarak görüşlerimizi bildirirdik ama ayrı bir kanunu olurdu. Çünkü bu ahilik fonuyla bir tür işsizlik fonu yaratıyorsunuz; esnaftan yüzde 2 ek prim alacaksınız, yüzde 1'i de devlet koyacak, yani İşsizlik Fonu'na çok benzeyen bir düzenleme getiriyorsunuz. İşsizlik Fonu'ndaki tecrübemiz nedir? İşsizlik Fonu'ndan, cari olarak, işsizler şu an verdiği para kadar yararlanamıyorlar. İşsizlik Fonu Hazineye park edilmiş durumda ve Hazineyi finanse eder hâle gelmiş durumda; bu da yetmiyor, GAP adı altında ve diğer adlar altında, İşsizlik Fonu'nun mantığına son derece aykırı olarak, müteahhit ödemeleri de İşsizlik Fonu'ndan yapılmış durumda. Yani, işsiz kendi İşsizlik Fonu'ndan yararlanamadığı gibi de hem işveren üzerinde hem çalışan üzerinde hiç bilmedikleri bir yük hâline gelmiş durumda. Şimdi bir ahilik fonu yaratılıyor, "yönetim kurulu" deniliyor. Bu ahilik fonunun yönetim kurulu kimlerden oluşuyor, ben kanunda görmedim. Galiba yok, değil mi? Kim? Mesela esnaf temsilcileri var mı yönetim kurulunda?
SGK BAŞKAN YARDIMCISI CEVDET CEYLAN - Var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kanunda mı yazıyor? Hızlı okuduğum için... Kimlerden oluşuyor yönetim kurulu, bilmiyorum ama.
SGK BAŞKAN YARDIMCISI CEVDET CEYLAN - Hazine temsilcisi var, Bakanlık temsilcisi var, İŞKUR Genel Müdürü var, esnaf temsilcisi var, bir de işçi ve işveren temsilcisi var.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Kaç kişi? 5 kişiden mi oluşuyor?
SGK BAŞKAN YARDIMCISI CEVDET CEYLAN - 6.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - 6 kişiden. Çoğunluk yine devlet tarafından.
SGK BAŞKAN YARDIMCISI CEVDET CEYLAN - 3 seçilmiş, 3 atanmış. İşsizlik Fonu'nu yöneten yönetim kurulu üyeleri.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - İşsizlik Fonu'nu yöneten yönetim kurulu üyeleri...
Şimdi, buradaki maddeye baktığımda "prime esas kazancın yüzde 2'si sigortalı, yüzde 1'i devlet payı" deniliyor ama bir başka maddede "Sandığın bir önceki yıl prim gelirlerinin yüzde 15'i kurum bütçesine aktarılabilir." diyor. Yani, toplanan primin yüzde 15'i tekrar kuruma aktarılabilecek bu maddeyle.
SGK BAŞKAN YARDIMCISI CEVDET CEYLAN - Efendim, şöyle: Mesleki eğitimleri veya yeniden meslek sahibi olmaları için kullanılmak üzere o yüzde 15.
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Şimdi, bu madde şöyle önemli, bu ibare şöyle önemli: "Esnaf ahilik sandığı bir önceki yıl prim gelirlerinin yüzde 15'i, 48'inci maddenin (7)'nci fıkrasında belirtilen amaçlarla hizmet sunmak için kurum bütçesine aktarılmak suretiyle kullanılabilir." İşsizlik ödemesi dışında primlerin yüzde 15'i de kurum bütçesine aktarılacak.
SGK BAŞKAN YARDIMCISI CEVDET CEYLAN - Ama bu, onlar için yine iş edinmek, yeni iş sahibi olmak için, meslek öğrenmek üzere kullanılmak üzere...
AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) - Anladım, yani "Devlet, koyduğu paranın yüzde 15'ini geri alacak." demektir bu. Normalde devletin görevi bu. Yani, o zaman yüzde 1 devlet payı; "3 pay" diyorsa yüzde 33. Bu, fiilen yüzde 17'ye düşürür durumu; onu 1'inci şeyde tespit edelim.
Şimdi, bence bu şeydeki en rahatsız edici madde, en kötü madde, halkımız ve milletimiz için en üstünde durmamız gereken madde, madde 4. Madde 4 şöyle diyor: "Yapılan düzenlemeyle, ülkemize döviz girişinin arttırılması ve inşaat sektörünün teşvik edilmesi amacıyla inşa edilen işyeri ve konutların satış bedelinin yurt dışından getirilecek döviz olarak ödenmesi şartıyla, Türkiye'de yerleşmiş olmayan yabancı uyruklu gerçek kişiler ile kanuni ve iş merkezi Türkiye'de olmayan ve bir işyeri ya da daimî temsilci vasıtasıyla Türkiye'de kazanç elde etmeyen kurumlara ilk satışı, katma değer vergisinden istisna edilmektedir." Gerekçesi şu: "Yabancılara veya yabancı şirketlere yapılacak konut ve işyeri satışları katma değer vergisinden istisna edilmiştir."
Arkadaşlar, bu bir kapitülasyondur. Bu, yabancı şahıs ve şirketlere Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmeyen bir hakkın verilmesi demektir. Şu an geçici olarak vergi yüzde 8'e düşürülmüş olsa da konutta KDV yüzde 18'dir. Bu durumda, 100 bin liralık konut alacak bir Türk yurttaşı 118 bin lira ödeyecekken yabancı 100 bin lira ödeyecek demektir. Bu, memleketimizdeki konutlarımızın ve topraklarımızın yabancılara geçeceği anlamına gelmektedir. Konut satışı bir ihracat değildir arkadaşlar. "Şimdi, ne olacak ki? Yabancılar gelsin, konut alsın." diye düşünenler, Abdühamid'i çok anıyorlar ya... Abdülhamid'e Filistin topraklarının satılması konusunda gelenlere Abdülhamid şu cevabı vermiştir; "Evet, satılabilir ama alındığı şekilde, kanla satılabilir." demiştir. Daha sonra Filistin'den toprak alanlar ve Filistin tarihini bilenler toprak satışının, özellikle kontrolsüz toprak satışının, konut satışının, iş yeri satışının bir millet için, bir devlet için ne anlama geleceğini öğrenmelidirler.
Şimdi, Türkiye ekonomisinin dövize ihtiyacı var. Türkiye ekonomisinin dövize ihtiyacının olmasının ve bu döviz sıkıntısının, döviz krizinin sebebi tam da bu kanunu getirenlerdir. Döviz kuru 3,60'ın üzerinde seyrediyor ve insanlar buna seviniyor çünkü 3,90'dan dönmüş bir döviz kuruyla karşı karşıyayız. Şu an bizim elimizde ithalatımızı, borç geri ödemelerimizi karşılayacak bir dövizimiz yok; sağlıklı bir ihracat ortamı ve turizm gelirleri ortamı da yok. Zaten turistin gelmediği ülkeye yabancı sermaye de gelmiyor ve belli ki döviz kuru kısa ve orta vadede artmaya devam edecek. Buna bulunan çözüm nedir? Memleketin topraklarının ve konutlarının yabancılara satışıdır. Bunun çok ağır sonuçları olur çünkü şimdiye kadar stratejik tüm kurumlarımız, altyapı kurumlarımız, tekel niteliği taşıyan kamu kurumları yabancılara satılmıştır: TELEKOM, havalimanları, TEKEL, tarım şirketleri, madenler, bankalar, sigorta şirketleri ve borsamız ağırlıkla yabancıların elindedir. Bu, şu demektir: Türkiye'ye en çok gelir getirecek yani sağım inek veya "cash cow" niteliği taşıyan ve kamusal hizmet niteliği taşıyan, tekel veya oligopol piyasalarında hizmet gören, yani bütün halkımızın fatura ödemek zorunda kaldığı temel kurum ve kuruluşlar yabancılara satılmıştır. Bu gelirler yenilmiş, şimdi bunların Türkiye'den elde ettikleri gelirler yabancı ülkelere transfer edilecek demektir. Bunlar Türkiye ekonomisinin en önemli kuruluşlarıdır, döviz sıkıntısı bu yüzden başladı zaten. Balayı döneminiz bitti, şimdi borç ödeme dönemine geldik. Ama siz referandum veya sonrasına kadar bir rejim dönüşümünü finanse etmek uğruna toprak veya konut sattığınızda artık sadece şirketlerimiz değil, konutlarımız da yabancıların eline geçmiş olacak ve biz kendi vatanımızda parya gibi yabancılara kira öder hâle geleceğiz. Üstelik bunu yaparken de bir kapitülasyon veriyorsunuz, kendi vatandaşlarımızdan daha ucuza konut satma hakkı veriyorsunuz. Ben bu konuda Milliyetçi Hareket Partisinin de ne düşündüğünü kişisel olarak merak ediyorum, eminim ki anlatacaklardır. Çünkü yabancılara bu şekilde Türkiye'nin topraklarını ve konutlarını satmak çok çok çok çok ağır bedellere yol açacaktır. Şunu yapabilirdiniz: Nitelikli ihracat yapabilirdiniz, nitelikli hizmet sunabilirdiniz, başta turizm olmak üzere. Bunları yapamayıp ve eldeki kamu varlıkları da bittiği için son çare olarak toprakların, kıyıların, konutların, meraların, tarım arazilerinin satılması "İflas edilmiş." mantığını doğurur.
Değerli arkadaşlar, bu düzenleme ayrıca Anayasa'nın "eşitlik" ilkesine aykırıdır. Üstelik Anayasa'nın "eşitlik" ilkesi Türk vatandaşları aleyhine, yabancılar lehine dengeyi bozmaktadır. Bakın, "Bugün inşaat şirketleri daha fazla konut satsın." diye bunu yapmak doğru bir şey değil. Eğer satamıyorlarsa -madem kapitalist mantığa inanıyorsunuz- fiyatında indirim yapmaları gerekmektedir; bütün sektörlerde böyle olmaktadır. Ancak ağırlıklı şekilde inşaat şirketinin iktidar partisine yakın olduğu düşünüldüğünde, kentsel dönüşüm, TOKİ veya Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı üzerinden Türkiye Büyük Millet Meclisi bu inşaat şirketlerinin pazarlama grubu değildir. Bütün kamuya yük getiren işler yapıyorsunuz ve kamuya yük getiren bu işlerde de yabancılara kıyak geçiriyorsunuz, yabancılara iyilik yapıyorsunuz, üstelik varlıklarımızı satarak yapıyorsunuz. Bu düzenleme son derece yanlıştır, bu yanlıştan dönmek zorundayız. Yasanın en tehlikeli maddesi budur. Ben bunu Plan ve Bütçe Komisyonunun vicdanına havale ediyorum. İsterseniz aranızda konuşun isterseniz yasalaştırın ama şunu bilin ki yirmi yıl sonra, otuz yıl sonra çocuklarımız ve torunlarımız bu ekonomik mantığın sonucunda yabancıların paryası olduğunda "Nasıl olacak?" diye soracaklar ve bizim ömrümüz yetiyorsa biz önce bunu değiştirmeye çalışacağız, kurtarmaya çalışacağız ama sebep olanları da anlatacağız. Biz kendi vatanımızın topraklarının yabancılara bu şekilde peşkeş çekilmesine karşıyız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.