KOMİSYON KONUŞMASI

BURCU ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Başkan.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, bugün asgari ücret rakamı açıklandı. Gerçekten, açıklanan rakam burada konuştuğumuz her şeyi anlamsızlaştırıyor. Geçen yine Komisyonda yaptığım konuşmada "Cumhurbaşkanının pozisyonunun düzenlenmesi hâlihazırdaki çözülmemiş sorunlarımızdan daha mı öncelikli?" diye sormuştum. Şimdi tekrar bakıyorum, 1.404 TL olan asgari ücretle insanlar nasıl geçinecekler? Biliyorsunuz, ülkemizdeki çalışan nüfusun yüzde 42'si, bugün asgari ücretle geçinmek durumunda. Bu orana göre, çalışma hayatında olan her 2 kişiden 1'i bugünkü haberi bekliyordu. Yüzde 42'lik oran Avrupa ülkelerindeki rakamla kıyaslandığında 2 katından daha fazladır. Sonra da düşünüyorum, nasıl oluyor da böyle bir durumda Avrupa bizi kıskanıyor, gerçekten anlam veremiyorum. Açlık sınırının 1.400 TL olduğu ülkemizde, çalışanlara 1.404 TL asgari ücret vermek en son Cumhurbaşkanının yaptığı açıklamadaki "OECD ülkeleri içerisindeki yüksek gelir grupları arasına girdik." sözüyle nasıl bağdaşabilir? Bugün bu gelişme bize tekrar gösterdi ki Meclisin zaman kaybetmeden, öncelikli gündemlerine geri dönmesi ve halkın asıl gündemleriyle meşgul olması gerekir.

Değerli arkadaşlar, görünen odur ki iki siyasi parti, 2010 senesinden sonraki, tırnak içinde söylemek isterim, büyük reform çalışmasını yapmaya meyletmiştir. Bu yüzden, 2010 Anayasa değişikliğinden sonra neler yaşandığını kısaca hatırlatmak gerekir. Biliyorsunuz, 2010 Anayasa değişikliğinden sonra büyük bir siyasal değişim sağlanmaya çalışıldı. Ne yazık ki bu 2010 değişim süreci, biçimsel ve göstermelik bir değişimden öteye gidemedi. Bu değişiklik sadece yasama ve yürütme ilişkilerini yeniden düzenleyen bir değişiklik değildi. Bu değişiklikle parlamenter sistemden çıkış ve mevcut ilişkilerin yeniden yorumlanması söz konusu oldu. Şimdi burada tartışırken hep Cumhurbaşkanı ve yetkileri üzerinden bir tartışmaya giriyoruz. Bizlerin de üyesi olduğumuz, "halk iradesinin yaşam bulduğu" dediğimiz Türkiye Büyük Millet Meclisine gerçekten gereken saygıyı gösteriyor muyuz diye sormak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, önümüzdeki teklifte Parlamentonun çok açık işlevsiz hâle getirildiğini görebiliyoruz. 15 Temmuzda TBMM'nin yani bizim bombaların hedefi olmuş olmamız bir rastlantı değildir. O gün aslında halk iradesi bombalanmıştır. O gün bombalarla yaralanan halk iradesi bugün bu teklifte tekrar ve daha derinden bir yara almaktadır. Bugün sadece krizlerin, koalisyonların artık olmayacağı gibi basit gerekçelerle yüz yıllık yönetimsel bir geçmişi kenara itmeye çalışıyorsunuz. Yani, kusura bakmayın ama daha metnin içeriğinin ne olduğunu bilmeden imza atarak kendimize, temsil ettiğimiz yere, halkların mücadelesiyle bağımsızlığını kazanmış Meclise haksızlık ettiğimizi düşünüyorum değerli arkadaşlar. Bence sadece Cumhurbaşkanının pozisyonuna odaklanmış bir çalışma eksik ve haksızdır.

Değerli arkadaşlar, Parlamento kurumsal olarak sadece yasama görevini yerine getirdiğimiz kurum olarak adlandırılsa da tek işlevimiz kanun yapmak değildir. 1867 yılında İngiliz Avam Kamarasını esas alan klasik yapıtında Bagehot, Meclisin işlevini seçme, ifade edicilik, öğretme, bilgi edinme ve yasama olarak sıralamıştır. Bugünkü siyasi yapının içerisinde temsil, siyasal gözetim, farklı makamlara seçim ve atama işlemleri, kendi çalışma usullerine ilişkin özerk düzenleme yapma, iç ya da dış siyaset hakkında karar alma Parlamentonun görevleri arasındadır. Bunlarla beraber, Hükûmete yönelik güven oylamasının yapılmasıyla da aslında Parlamento bir denetleme görevini yerine getiren kurumdur. Bunları konuşurken, Meclisin sadece millî iradenin temsiliyetiyle tanımlanması da Meclisi sınırlandıran bir durum oluşturmaktadır. AKP hükûmetlerinde çoğunluğa mutlak itaat algısı yaratılması da yine TBMM'nin kurumsal temsiliyetini zayıflatmıştır. Bu sebeple, Parlamentonun özellikle bizim gibi farklılıkların bir arada yaşadığı ülkeler için yönetimsel anlamda önemli bir katkısı olması beklenir. Meclisin sadece onaylama yani noterlik makamı gibi olan görüntüsünden çıkarılarak Parlamentonun saygın yerine kavuşturulması gerekir.

Parlamenter sistemin olumlu veya olumsuz taraflarını tam olarak tartışmadığımızdan, konuşmama parlamenter sistemle başlamak istedim. Ne yazık ki bugün parlamenter sistemin eksiklikleri nelerdir, acaba herhangi bir değişiklikle beraber mevcut sistemi daha iyi bir yere getirebilir miyiz demeden, eskisiyle hiç alakası olmayan, yönetimsel anlamda hiç tecrübemizin olmadığı, yepyeni, radikal bir sistemi getirmek istiyorsunuz. Bu yeni sistem, dünyadaki mevcut örnekleriyle karşılaştırıldığında tek kişilik bir iradeyi ülkenin bütün iradesi hâline dönüştürecek tehlikeli bir sistemdir arkadaşlar.

Sürekli söyledim, tekrar söylüyorum: Bu tehlike, kişilerden bağımsızdır. Parlamenter sistemden, önümüzdeki teklife benzer, yakın başkanlık sistemine geçen ülkelerden size örnek vermek istiyorum değerli arkadaşlar. Şimdi örnek vereceğim ülkeleri duyduğunuz zaman nasıl olur da bizi bu ülkelerle kıyaslıyorsunuz diyebilirsiniz fakat önemle belirtmek isterim ki bu ülkelerdeki sistem değiştirmedeki nedenler ile Türkiye'deki sistem değiştirmedeki nedenler birbirine gerçekten oldukça yakın.

Zimbabve. Lütfen değerli arkadaşlar, burayı dinleyin, nasıl değişiklik olmuş ve sonuç nereye gitmiş, hepiniz çok iyi göreceksiniz. Robert Mugabe'nin 1980'den 1987'ye kadar Başbakan olarak yönettiği Zimbabve, o yıl yapılan bir anayasa değişikliğiyle başkanlık sistemine geçmiştir. O yıla kadar sembolik olan Cumhurbaşkanlığı makamı ise kaldırılmıştır. İngiltere'deki Kent Üniversitesi Hukuk Fakültesi akademisyeni Alex Magaisa ülkedeki başkanlık sistemine geçişin nedenini -çok önemli burası- gücün merkezileştirilmesi arzusu olarak gösteriyor. Arkadaşlar, Magaisa'nın konuyla ilgili açıklaması da gerçekten çok önemli, diyor ki: "Mugabe, parlamenter sistemde mutlu değildi. Daha fazla güce ve kontrole sahip olacağı bir başkanlık rejimi istiyordu. Bu sistemle Parlamento zayıflatıldı." Şöyle devam ediyor: "Parlamenter sistem daha iyiydi çünkü o zaman Başbakan Parlamentonun bir üyesiydi, Parlamentoya gitmesi ve kendisine yöneltilen soruları yanıtlaması gerekiyordu. Başkanlık sisteminde ise başkanın Parlamentoya hesap vermesi gerekmiyor." demiştir.

Yine, aynı kişi, aslında Türkiye'yi yakından takip ettiğini belirterek şöyle söylüyor: "Eğer Türkiye gerekli denge ve denetleme mekanizmaları olmadan başkanlık sistemine geçerse bir diktatörlüğe dönüşür." Parlamenter sistemden başkanlık sistemine demokratik yollarla geçen 3 ülke olan Malavi, Gana ve Zimbabve'de diktatörlük dönemlerinin yaşanması tesadüf değildir değerli arkadaşlar. Başkanlık sistemine geçecek ülkelerin gerekli denge ve denetleme mekanizmaları konusunda çok çok dikkatli olması lazım. Önümüzdeki teklife bakıyoruz -yaptığım ilk konuşmada detaylı anlattım- bu teklifte denge ve denetlemeye ilişkin hiçbir düzenleme yok.

Parlamentonun da önemli güçleri olmalı. Başkan, Parlamentoya katılmak ve parlamenterlerden gelecek soruları yanıtlamak zorunda olmalı. Aksi takdirde, yasama da, yargı da darbe alır.

Yine bir ülke; Gana. Bildiğiniz üzere, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçen bir diğer ülke de Gana'ydı. 1957'de kurulan ve parlamenter sistemle yönetilen Gana'da -çok önemli, değerli arkadaşlar, biz bunları muhtemelen yaşayacağız eğer bu teklif geçerse- Başbakan Kwame 1960'ta bir referandumla ülkesini başkanlık sistemine geçirmiş. Gana'nın ilk Başkanı da yine aynı kişi olmuş, Kvame olmuş. O dönemde Kwame'nin sekreteri Baprui Asante "Kwame, ülkenin kuruluşunda parlamenter sistemle ülkenin yönetilebileceğini düşünüyordu fakat kafasında hızlı bir gelişme hamlesi fikri vardı. "

BAŞKAN - Sayın Çelik, bir saniye.

Toparlar mısınız lütfen.

BURCU ÇELİK (Muş) - "Bunun için en iyi yönetimin, gücü başkanlıkta toplamak olduğunu düşündü, bugünkü gibi. Başkanlığın ekonomik ve sosyal ilerleme için kritik olduğunu düşünüyordu." Başkanlık sistemine geçişin ardından, ülkede kendisininkinin dışında tüm partilerin yasaklanmasına yönelik teklifini halk oyuna sundu değerli arkadaşlar, yaptığı ilk iş bu oldu. Gana'da muhalefet partileri referandumda yüzde 99 oyla yasa dışı ilan edildi. Bu yüzden, başkanlığa geçişteki tek neden, ülkenin gelişimini sağlamak mıydı gerçekten? Asante'nin buna verdiği cevap çok net: "Evet, başka ne olabilir ki? Bir diktatör olmak istediği için bunu yaptığını söyleyenler var ama neden diktatör olmak istesin, ne yapmak için? Hızlı bir gelişme sağlamak için başkanlığa geçmek istedi. Ona diktatör diyebilmek için elindeki yetkiyi nasıl kullandığına bakmak lazım. Kwame, diktatör değil, hızlı değişim isteyen bir liderdi." diyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, bugün yine örneklerini sergilediğimiz en temel sorunumuz birbirimizi dinlemiyor olmamızdır.

BAŞKAN - Sayın Çelik, toparlar mısınız?

BURCU ÇELİK (Muş) - Toparlıyorum Başkan.

BAŞKAN - Tamam, teşekkür ediyorum.

BURCU ÇELİK (Muş) - Tam da bunu söylüyordum değerli arkadaşlar. Krizlerle ilgili hep koalisyonları sebep gösteriyoruz. Aslında, koalisyon hükûmetlerinin olması ülkeyi krize sokmaz. Birbirini dinlememek, aynı şeyi düşünmeyen insanların birbirine tahammül edememesi ülkeyi krize sokar. Bugün birbirimizi dinlesek, insan hak ve özgürlükleri temelinde yurttaşların refahını gözeten bir sistem kurmaya çalışsak her şey daha kolay olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Anayasa değişikliğinin genel gerekçesinde ne yazık ki demokrasinin temel değerleri olan özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, temsil adaleti, sosyal adalet ve hiçbir kavrama bir kere bile yer verilmemektedir. Demokratik Hükûmetin hayata geçirilmesi için elzem olan temsil ve siyasal katılımla muhalefetin güçlendirilmesine hiçbir atıfta bulunulmadığı gibi, 1961 Anayasası döneminde yasama kuvvetinin zayıflatılmış olduğu gibi, hiçbir bilimsel araştırma ve bulguya dayanmayan bir sav ileri sürülmektedir değerli arkadaşlar.

Başkan "Toparlar mısınız." dediği için ben kırmayacağım, kısa tutacağım ama son olarak şunu söylemek isterim değerli arkadaşlar: Bu teklifin ülkemizdeki şu andaki kaos ortamına, insan haklarının bu kadar açık ihlal edildiği bir sürece asla derman olmayacağını, çözüm olmayacağını belirtmek isterim. Bu sebeplerle, bütün milletvekili arkadaşlarımızı yarın siyasi hayatlarında kara bir lekeye sebep olacak bu değişiklik teklifinden vazgeçmeye ve bu ülkenin ihtiyacı olan, demokrasinin temel değerleri olan özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, temsil adaleti, sosyal adalet gibi gerekçeleri içeren, halklarımızın ihtiyacını karşılayacak olan anayasayı yeniden inşa etmeye davet ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.