KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, aslında her söz aldığımda -benzer uygulamalarınızdan hep sonra- yaptığım hatırlatmaların, yaptığım İç Tüzük hatırlatmalarının ve Komisyonun, Meclisin yerleşik uygulamalarıyla ilgili yaptığım hatırlatmaların ne kadar haklı olduğunu bir kez daha gördünüz.

Dün, "Kanun maddesi, verilmiş bütün önergeler, hepsini bir koyuyoruz, üzerinde konuşun, toplu oylayalım." noktasına gidiyordunuz, bugün geldiğimiz noktada... Bülent Turan orada, ben beklerdim ki grup başkan vekilliği yapan 2 saygıdeğer milletvekili -şimdi 3 oldular- şöyle bir uyarıda bulunabilirlerdi size, Meclisteki yerleşik uygulama da şu şekildedir: Bir maddeyle ilgili görüşmeler yapıldıktan sonra önerge işlemine geçilir. Hatta şunu da size dün net olarak söyledim: "Maddeyle ilgili görüşmeler tamamlandı. Şimdi varsa önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, aykırılık derecesine göre işleme alacağım." Bu, boşuna söylenmiş bir söz değil. Parlamenter demokrasiye parlamenterlerin birer birer özgürlüklerine, İç Tüzük'ten, Anayasa'dan kaynaklanan hak ve sorumluluklarına işaret eden bir davranıştır. En aykırı önergeyi hiç ummadığınız bir arkadaş verebilir, onun önergesi kabul görebilir, onun dışındaki bütün önergeler düşebilir. Eğer bir önerge verildiyse, bu önergenin makul süre önce fotokopisi çekilir, gruplara dağıtılır, eğer gruplar yeterince incelemedilerse Meclis başkan vekilinden grup başkan vekili ara talep eder, o ara verilir, bunun bugüne kadar yapılmadığı çok istisnai, kavgalı Meclis oturumları filan belki varsa aranıp bulunabilir ama olmamıştır. Bu, aslında muhalefete bir fırsat tanımak değil, yapılan yasama işlemine, iktidarın önergesine meşruiyet kazandırmaktır. Eğer siz bir son dakika önergesi verirseniz, fotokopisi dağıtıldığında daha onun 3'üncü satırı okunurken ve ara talep edilmek istenirken siz, "Önergeyi okutuyorum, işleme alıyorum. Kabul edenler... Kabul etmeyenler..." derseniz bu, "yangından mal kaçırma", "kaptıkaçtı anayasası", "kaptıkaçtı değişikliği önergesi" eleştirileri, "siyasi yankesicilik" benzetmeleri, bunları meşrulaştırırsınız. Kazanacağınız iş...

Bugün biz aramızda konuştuk -size onu söyleyeyim- önerge geldi, Bülent Başkan dedi ki: "Ya, ara talep ettiler, önerge yazmışlar, getirdiler, uzun da bir önerge..." HSYK çok çok önemli. çünkü 2010'da burada bulunanlar ya da şimdi bulunmayan o dönemin milletvekilleri... 2010 Anayasa değişikliğinde Komisyonda, Mecliste, sahada yalvardık, dedik ki: Bu yapılmakta olan değişiklik yargıyı bir cemaate teslim eder, yargıyı siyasileştirir. 12 Eylül 2010 günü 15 Temmuzda Meclisi bombalayan F16'ya o günkü değişiklikle bomba yükleniyordu, o günkü değişiklikle Meclisin üstüne kendisini sürme cesaretini bulan Fetullahçının tankının içene komutan yerleştiriliyordu. Biz bu uyarıları yaptık, o zaman dinlemediniz ama başımızdan büyük bir bela geçti, bunu hep beraber savuşturduk, öyle söylüyorsunuz ama şimdi burada Bülent Başkan döndü ve dedi ki: "Bir on dakika ara da biz talep edelim." çünkü HSYK'ya yine bir değişiklik yapıyorlar. Değişikliğin ne olduğunu, kapsamını anlamadık, bunu okumak en doğal hakkımız. Karşıma baktım Oktay Başkan değişiklik önergesinin fotoğrafını çekiyordu, Mehmet Bey'i görmedim ama bu önergeyi gördüler mi hakikaten merak ediyoruz. Ama böyle bir değişiklik sırasında oradan bir partinin 4 milletvekili ayağa kalkmış, biz hepimiz kalkmışız, Sayın Başkan, Sayın Abdurrahman Öz, sizden şu önergeyi okumak için fırsat isteyeceğiz. Kafayı gömüyorsunuz böyle, şöyle yapıyorsunuz, okuyorsunuz, okuyorsunuz, okuyorsunuz, oyluyorsunuz çünkü gözümüzün içine bakmıyorsunuz, sonra kafayı kaldırıyorsunuz. Bu doğru bir yaklaşım değil. O on dakikayı vermediniz, hani bütün mesele dakikaysa o andan itibaren tam seksen beş dakika geçti. Seksen beş dakikadır bu meselede kavga. Şimdi, maharet zaman kazanmaksa bu akıl işi değil. Maharet beyefendilerin söylediği gibi "Parlamenter demokrasi budur, bizim çoğunluğumuz var..." e, onu her zaman yaparsınız. On ikiyi beş geçe ara verseniz, on iki on beşte gelsek, üzerinde söz talep etsek, söz verseniz, on iki yirmide yine kaldırırsınız elinizi geçirirsiniz. Bu mahcubiyet, bu yangından mal kaçırma, biz bunu anlayabilmiş değiliz. Bütün kaygıları haklı çıkaran bir tutum içinde davranıyorsunuz.

Kaldı ki öyle stratejik bir yerde oturuyorum ki... 15 Temmuzla ilgili abuk subuk benzetmeler, laflar, sözler. Ya, kardeşim, sağ tarafımda oturan adam Bülent Tezcan... Ankara'daki bütün milletvekilleri toplanalım dedik Genel Merkezde uçağı duyunca.

YUSUF BAŞER (Yozgat) - Bunları dinledik.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bir daha dinle o zaman çünkü bunu dinlemek zorundasın, bunu söylemek zorundayım.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Özel, dinliyoruz.

Sayın Başer...

YUSUF BAŞER (Yozgat) - 10 defadır söylüyorsun! Biz de oradaydık.

BAŞKAN - Sayın Başer...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tamam, sen de onu söyle.

YUSUF BAŞER (Yozgat) - Ben de buradaydım, ne uzatıyorsun!

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sen de onu söyle.

BAŞKAN - Sayın Özel, siz devam edin, yalnız ben bir açıklama yapayım.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Tabii, yapacaksınız, ben de onu dinleyeceğim.

BAŞKAN - Benim biraz önce ara vermem insani bir sebepleydi, o konu...

Teşekkür ediyorum.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Biz de insani değil, parlamenter bir gerekçeyle son derece haklı...

15 Temmuz günü Genel Merkezde 15 kişi toplandık, biri Bülent Tezcan, "Meclisten geliyorum arkadaşlar." dedi. "Uçağı duyunca Meclise gittim, kapalıydı, bu Meclisi açtıralım." Sol tarafımda Levent Gök, hep beraber bindik arabalara koştuk geldik. Bülent Tezcan CNN'in canlı yayınına bağlandı el telefonundan ve Sayın Ayşe Hanım'ın telefonundan -inşallah ismini yanlış söylemiyorum- "Çok yaklaştırma Mecliste olduğun anlaşılsın." diye Ayşe Hanım elini çekiyordu. Dedi ki: "Milletimize sesleniyorum -CNN'de yayınlandı bu defalarca- bugün tankların üstüne çıkma günüdür, tanklara teslim olma günü değil." dedi bu adam, burada sağımda. Ben Sayın Meclis Başkanının demokrasi öpücüğünü aldıktan sonra dedim ki: Doksan üç yıldır yeniyoruz, yeniliyoruz ama bir tek şey var darbecilere teslim olmuyoruz, seçilmiş iktidara saygılıyız. Yapılacak ilk demokratik seçimde iktidar olana kadar, millet bize başka bir görev verene kadar ana muhalefet partisiyiz. Darbecilerin karşısındayız. Salondaki CHP'liler oturduğu yerden, AKP'liler ayakta alkışladı. İzleyen herkes, onlar konuştu, biz alkışladık ayakta. Solumda Levent Gök, Adalet Bakanından hemen önce kürsüye çıktı, o ilk bomba gelmeden önce Cumhuriyet Halk Partililerin tamamının darbenin karşısında olduğunu net olarak söyledi ve biz, o gece, bodruma indiğimizde, bodrumda "Bir şekilde bu darbe savuşturulacak, yarın bu Meclis toplanacak." dedik. Hepimizin ortak iradesiyle çağrı yapıldı, elimize kâğıt kalem aldık ve ben CHP adına, her partiden grup başkan vekilleri ve 1 Sayın Milletvekili, Aydın Ünal bir bildiri kaleme aldık. Bildirinin ruhu, parlamenter sisteme sahip çıkmak, Parlamentoyu güçlendirmek. O gün sığınakta hem vallahi hem billahi 2 şey konuşuluyordu, bu gece Parlamento güçlenerek çıktı, bir daha gerginlik olmaz, İç Tüzük'te dövüşmeyiz ve sistem tartışmaları geride, Türkiye güçlendi. Ondan sonra, zordu tabii bazı kararlar, bir sürü kişi de eleştirmiştir. Bugün sizin bize yaptıklarınıza bakınca o Yenikapı'ya gitme kararının ne kadar zor olduğu da anlaşılıyor. Herkesin tabanı var, herkesin kitlesi var, bizim kitlemiz "Gördünüz mü bak, Yenikapı'ya gittiniz, onlar on dakika ara vermiyorlar, önergeyi okutmadan oyluyorlar size karşı." diyor. Mesele şu: Biz o gün Türkiye'ye sahip çıktık, Taksim'de de Yenikapı'da da demokrasiye sahip çıktık. "Bugüne kadar cemaatler koalisyonuyla yürüdüler, şimdi, Türkiye'deki herkesi kucaklayacaklar, liyakatle yönetileceğiz, demokratik seçimlerle yarışacağız, her türlü vesayeti birlikte aşacağız." diye düşündük. O gün Cumhuriyet Halk Partisi olarak ortaya koyduğumuz tavır, 10 Ekim gününe kadar Türkiye'de düşmüş olan siyasi tansiyon Mecliste kavga olmaması... Yahu arkadaşlar, Allah için kabul edelim, 15 Temmuzdan sonraki bir ayda...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Özel, bir saniye.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - ...Mecliste milletvekilleri 15 Temmuzla 1 Eylül arasında bırakın kavgayı birbirine laf atmaya çekiniyorlardı. Ortak bir değerin, ortak bir şuurun parçası olarak davranıyorduk hep beraber. Şimdi, 10 Ekim günü, 10 Ekime kadar Cumhurbaşkanının ağzından siz hiç "başkanlığı getirmeliyiz." lafını duydunuz mu 15 Temmuzdan sonra, Başbakan söyledi mi? Söylese ne olurdu biliyor musunuz? "Ulan ülke ne hâlde bunlar ne düşünüyorlar." denirdi ama ne olduysa oldu Sayın Bahçeli tuttu, "Bir fiilî durum var, onu çevireceğiz, bunu evireceğiz, mevcut durumu Anayasa'ya yazacağız." dedi, bu meseleyi tekrar tartışmaya başlattı. Dün bir arkadaş söyledi: Adıyla müsemma, devleti en çok koruduğunu söyleyen, sloganı, "Devletin başına Devlet gelecek" olan, önce devletim, milletim, sonra partim diyen bir partinin başlattığı, tetiklediği bir tartışma aha bizi bu noktaya getirdi. 15 Temmuzda ortaya çıkan millî şuur, Milliyetçi Hareket Partisinin en çok vurguladığı millî şuur, 10 Ekim gününden 10 Aralık günü somutlaşacak, altına imza atmadıkları ama 316 imzanın arkasında durduklarını söyledikleri bir şekilde somutlandı. Aşkın zamanlı bir iş yapacaktık, millet yüz altmış yıllık Anayasa'yla övünüyor, hadi on altı yıl olsun, on altı günde paçavraya döndü, perişan oldu önerge. "Elletmeyiz, dokundurmayız" özgüveni ve şu anda gelinen noktada ellenmedik tarafı kalmadı. O kadar bihâldesiniz ki sadece getirdiğiniz önergeyi okumak için süre isteyene süre vermeyecek bir mahcubiyet içindesiniz.

BAŞKAN - Sayın Özel, toparlayalım lütfen.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Millet bunu görür. Cumhuriyet Halk Partisinin, burada bir sistem değişikliğini getirdiğiniz ve 23 Nisan 1920 kurucu iradesine karşı bir yıkıcı iradede birleşilen bu metne karşı ciğerimiz yanıyor, kemiklerimize kadar sızlıyor, buna karşı verdiğimiz demokratik mücadeleyi görüyorsunuz. Eğer orada söz talebine karşı herkesin sinirini hoplatan... Bir de HSYK be kardeşim. Siz, 12 Eylül 2010'da "Mezardan ölüler kalksın oy kullansın." diye Fetullah efendiyle el ele, kol kola, iş birliği içinde, kutsal ittifak içinde, balkon konuşmasında Pelsinvanya'ya da teşekkür ederken onların atadığı adamlar Ali Tatar'ın intiharla sonuçlanacak olan tutukluluğunu, Mustafa Balbay'ı, Tuncay Özkan'ı, onlarca canına kıyanı, askerî casusluk... Askerî casusluk, bu ordunun pırıl pırıl gençlerineF16 filosunun dünya şampiyonuna, kişisel namusuna fuhuş, mesleki namusuna casusluk lekesini sürdüler takır takır. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanını terör örgütü başı yaptı o adamlar. Biz 12 Eylül 2010'da size derdimizi anlatamadık diye oldu bunlar. Bugün dert anlatmaya çalışımız, kendimizi bitirişimiz, on günde her gün on dört saat, on altı saat, uykusuz... Yirmi günde bir gün kızımı gördüm. Kızımın bana attığı WhatsApp mesajlarını görseniz içiniz burkulur, eminim en az hazin olanı benim özelimdir. Her birinizin, Cumhuriyet Halk Partililerin her birinin özelinde çok daha farklı hikâyeler var.

Şimdi burada tarihî bir hatayı daha... Geçen sefer yargıyı, askeri teslim ettiniz dolaylı olarak, başımıza bunlar geldi. Şimdi sistemi değiştiriyorsunuz. Bu sistemde bu kadar çok yetki vererek yapacağınız rejim değişikliğinde, bu kadar çok yetkiyle başa kim gelirse gelsin, bu yeni rejiminizde bu kadar çok yetkiyle her şeyi yapabilir ama bir tek şeyi yapamaz, devleti yönetemez.

BAŞKAN - Sayın Özel...

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Çünkü devlet yönetimi kuvvetlerin ayrılığıyla, denge ve denetlemeyle, fren denge sistemleriyle mümkün olan, insanlık tarihinin binlerce yıllık müktesebatı, yaşanmışlıkları, demokrasi tarihinin yüzlerce yıldır biriktirdikleri, parlamenter demokrasinin birkaç yüz yıldır üzerine koya koya getirdikleriyle... Bugün rakamları görünce kimyanız bozuldu ama Selin Hanım'ın sunumunda olduğu gibi örneklere baktığınızda, bir tarafta başkanlık, demokrasi, varlık, özgürlükler parlamenter sistemde, öbür tarafta otoriterleşme, gelirin bir zümrede toplanması, kişisel hak ve özgürlüklerin gerilemesi, her türlü insanlık dışı uygulama ve muamelede artış. Bunları size anlatacağız tabii. Bunu anlatırken, derdimizi anlatmaya çalışırken birkaç dakikanın bile hesabını yapmaya çalıştığınız bu süreçlerin bizi çıldırtması, bizi kendimizi ifade etme noktasında kısıtladığınızda çılgına çevirmesi doğal. Sinirlerimize hâkim oluyoruz. Kim o hakkı veriyorsa yanlış yapıyor. Bu Meclis yumruklaşmayı, bu Meclis Komisyonun ortasında Türkiye'ye ve dünyaya kendini rezil edecek görüntüleri ortaya koymak için yetki almadı. Bu Meclis 1 Kasımdaki yetkiden sonra 15 Temmuzda bir başka meşruiyet kazandı. Ama, bununla rövanşa girmek, 15 Temmuzu araçsallaştırmak, fırsata çevirmek -biraz önce söylendi- karşı propaganda söylemlerini haklı kıldıracak akıl almaz uygulamaları ortaya koymak; bunlar doğru işler değil. Siz burada yetkilerinizi birisine devretmek üzere 1 Kasımda yetki almadınız. 1 Kasımda aldığınız yetki, parlamenter sisteme dairdir. Anayasa'ya bağlılık yemini ettiniz. Tarafsızlık yemini eden -namusu şerefi üzerine- bir Cumhurbaşkanı var. Bu şartlar altında yapmaya çalıştıklarınızın her bir parçası ve bütünü, tamamen ve tamamen, bu ülkenin geçmişine, hepimizin ortak şanlı tarihine, hatasıyla sevabıyla biriktirdiğimiz, buraya kadar getirdiğimiz ve birlikte olmanın gururunu yaşamamız gereken bu güzel ülkede bu ayrıştırma, bu ötekileştirme... Belki şimdi anlayamıyorsunuz ama bir başka ulus ötesi gücün, başka ulus ötesi güçlerin bu ülkenin geleceğine atacağı tek dinamitin, ikbaliyle ilgili tek dinamitin yeniden 15 Temmuzdaki ortaklaşmayı ortadan kaldıracak bir kutuplaşma, bir ötekileşme, her türlü imkânla içeride bir çatışma çıkarmayla ilgili hevesinden başka bir şey değil. Patlayan bombalar da, Türkiye'nin başındaki pek çok bela da bugün size nasıl oluyorsa, fay hattının öbür ucu neredeyse ama burada birilerinin tetiklediği bu Türkiye'yi bölme, Türkiye'yi birbirine yabancılaştırma, Türkiye'yi iki partili denen iki kutuplu bir sistemle artık uzlaşamaz hâle getirme... Övünülüyor, "Koalisyonlar olmayacak artık." marifet! "Artık kolay kolay iktidar değişmeyecek." marifet! Türkiye'nin kadim iki tane geleneği ortadan kalkacak, marifet!

BAŞKAN - Sayın Özel, toparlayalım lütfen, süre de bitmek üzere.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Bu kutuplaşmadan birileri bir şey umuyor. Geçen sefer biz Ergenekon, Balyoz, Askerî Casusluk, FETÖ, Fetoş dediğimizde üstümüze yürüdüğünüz, "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz." dediğiniz ve ayarını bozduğunuz kantarın gün gelip sizi tartacağını unuttuğunuz o sistemde biz bu kararlılıkla söylüyorduk. İnanın o gün size... Namusum ve şerefim üzerine temin ederim, bunu inanarak söylüyorum, bunu siyasetten ari söylüyorum, arındırarak söylüyorum: O gün tehlikenin farkındaydık, aldanmadık ve aldatmadık ama o gün haklılığımdan ne kadar eminsem şu an onun 10 katı, 100 katı eminim arkadaşlar. Bundan sonrası sizin vicdanınızın işi.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)