| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 29 .12.2016 |
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Değerli arkadaşlar, merhaba, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu Anayasa teklifiniz yasalaşır ve geçer ise muhtemelen bu tip ortamları Mecliste bir daha bulamayacağız. Böyle tartışma ortamlarını, birbirimizle iletişim kurup doğruyu, yanlışı bulma ortamlarını bir daha bulamayacağız, gerek de kalmayacak çünkü Meclise gerek kalmayacak. Sizin getirdiğiniz bu Anayasa teklifi geçmeyecek ama varsayalım ki geçti, gerçekten burada biz doğruyu bulmak için birbirimizle tartışmayacağız bile çünkü gerek kalmayacak, devrediyorsunuz yetkiyi. Yani, ne yapıyorsunuz? Meclisin bütün yasama yetkisini kararname yetkisi vererek Cumhurbaşkanı adını koyduğunuz bir diktatöre -bana göre diktatörlüktür sistemin adı- devredeceksiniz, her şeye o karar verecek.
Şimdi, bir tecrübe var, on dört yıllık bir tecrübe var. Ben on dört yıl boyunca AKP yönetimini gördüm ve Cumhurbaşkanıyla ortak noktamız hiç olmadı siyaseten, hiç haz etmedim kendisinden ve siyasetinden çünkü benim Cumhurbaşkanım olamadı. Tarafsız değildi çünkü. Tarafsızlık yemini etti amma velakin seçimlerde dahi, en basit örneğinden, bir gazoz açmada dahi büyük şenlikle açılışlar yaparak AKP'nin propagandasını yaptı. Yani, sadece AKP'nin Cumhurbaşkanı oldu, benim hiç Cumhurbaşkanım olamadı, tarafsız olamadı. Ben böyle hissetmedim ve haz etmedim kendisinden. Şahsıyla ilgili bir şey söylemiyorum bakın, sistemle ilgili bir şey söylüyorum. Şimdi, benzer bir sistemde bunu açıktan yapıyorsunuz. Diyorsunuz ki: "Partili Cumhurbaşkanı ama tarafsızlık yemini edecek." Ya, partili olmayan tarafsız bir Cumhurbaşkanının bize yaptıklarını gördükten sonra, Anayasa'yla hem partili bir Cumhurbaşkanı getireceksiniz hem de tarafsızlık yemini edecek güya.
Şimdi, Anayasa diyoruz, bu Anayasa bir toplumsal uzlaşı, konsensüs. En üst seviyede ortak noktalarda, ne kadar ortaklaşabildiğimiz nokta varsa hep beraber uzlaşacağız. Sizin getirdiğiniz nokta uzlaşı değil, tamamen ayrılık, tamamen birbirimizden uzaklaşacağız. En basitinden ne olacak biliyor musunuz? Kararname çıkartacak Cumhurbaşkanı. "Cumhurbaşkanı kararname çıkartabilir." diyorsunuz ve aynı zamanda Meclis de yasa yapabilir bu arada, güya. Şimdi, iktidar partisiyle beraber bir Cumhurbaşkanlığı seçimi yapacağız. Muhtemelen, kuvvetle muhtemel, hangi parti iktidar oluyorsa ya da hangi parti en çok oyu alıyor ise Cumhurbaşkanı da onların desteklediği partiden olacak. Tersi mümkün mü? Çok küçük bir ihtimal, sizler de bunu biliyorsunuz.
Şimdi, bir Cumhurbaşkanı seçtik, bir de iktidar partisi oldu aynı Cumhurbaşkanının mensubu olduğu parti. Meclise ihtiyaç duyar mı bu Cumhurbaşkanı? Çünkü, Mecliste muhalefet var değil mi? Tartışıyorlar, doğruyu bulmak için tartışıyorlar. Her milletvekili veya her siyasal parti temsil ettiği iradeyi Meclise taşıyor ve bir şekilde milletin bütününün, neredeyse yüzde 100'ünün iradesi ortak bir hedefe ulaşmaya çalışıyor tartışarak, konuşarak, uzlaşarak. Ama, ne oluyor? Süreç uzuyor değil mi? Bütün çoğunluğu alanın istediği değil, diğer muhalefetin de kısmen iradesi yansıyor, ama bu iktidarın işine gelmiyor tabii, "Hep bana, hep bana, benim istediğim olsun." moduyla hareket edildiği için on dört yıldır, işine gelmiyor, pratikte gördük. Şimdi, böyle bir Meclisin yasama yetkisi devam ederken bir de Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi veriliyor. Peki, Cumhurbaşkanının çıkardığı kararnameye Mecliste ihtiyaç duyulacak mı yeni, başka bir kararname çıkarmaya veya böyle bir ihtimal var mı arkadaşlar? Böyle bir ihtimal olduğunda deniliyor ki "Meclisin çıkardığı kanun üstündür." Böyle bir pratik mümkün değil, siz de biliyorsunuz. Mecliste pratikte ihtiyaç duymayacağınız veya iktidar olan partinin ihtiyaç duymayacağı o kadar açık ki. Cumhurbaşkanı herhangi bir kararname çıkardığında, onun emir eri moduna girmiş milletvekilleri ve iktidarın yöneticilerinin aksi bir işlem yapması mümkün bile gözükmeyecek. Yani Cumhurbaşkanı kararnameleriyle, tek bir kişinin iki dudağı arasında ülkenin geleceğine karar vermek durumunda kalacağız, bir süre sonra zaten Meclis itibarsız ve gereksiz bir hâle gelip, kilit vurulacak kapısına.
Tek bu mu? Bugün MHP'nin adı konuşuluyor, "MHP'ye kilit vurulacak, MHP kapanacak." deniliyor. Hocam az önce dedi ki: "Sayın Kuzu bir tarafı açık yatmıştır, ondan söylemiştir." filan ama hiç ondan değil. Bu iş gerçek. Neden gerçek biliyor musunuz? Neden gerçek? Başkanlık sisteminde genellikle iki ana parti kalır, diğer partiler erir, o yüzden bugünkü konjonktürde MHP'nin eriyeceği ve kapatılacağı, kapısına kilit vurulacağı değerlendiriliyor; bugüne kadar pratikte de böyle olmuştur, o boş bir söylem değil aslında.
Onun dışında, yargıyı da bu zatımuhterem belirleyecek, kim olacaksa. Bütün yargısal atamaları kendi yapacağı gibi, zaten kendinin başkanı olduğu siyasi iktidar da atayacak ki zaten siyasi iktidar da genel başkanından farklı bir isim önermeyeceği için, bütün isimler aynı irade tarafından önerilecek, yargının üst düzey yöneticilerinin tamamı da bu zatışahane tarafında belirlenmiş olacak.
Peki, şimdi, şöyle bir eksik daha var önerdiğiniz Anayasa paketinde: Meclis karar alacak, kanun yapacak, gönderecek Cumhurbaşkanı onayına. Cumhurbaşkanı onayında burada süre var mı? Süre koymuş musunuz mesela? İstediği zaman onaylayabilir değil mi? Ya da onaylamaz bekletir, kendi işine geleni çıkartır ya da geri gönderir ama tamamen bu kişinin keyfiyetine kalıyor.
Hele "Az bir ihtimal." diyorsunuz ama bir taraftan da şunu dile getiriyorsunuz: Yargıyı belirleyecek Cumhurbaşkanı ve Meclisteki iktidar grubu neredeyse yarı yarıya, "Ne biliyorsunuz canım, iktidar partisi ile seçilen Cumhurbaşkanı aynı partiden olmaz." diyorsunuz ama iş buraya gelince, "Tek elden belirlenecek." dediğimizde, "Belki de farklı olur iktidar partisi ile Cumhurbaşkanı seçilen kişi." diyorsunuz. Farklı olduğunda ne olur? Diyorsunuz ki: "Sistem tıkanır, çatışma çıkar." "İki elden nasıl olur, tek kişiye verelim." derken bu sefer "Çatışma çıkar." Öyle ciddi çelişkiler içeren bir Anayasa teklifi getirmişsiniz ki bugünden darmaduman oldu zaten, parça pinçik ettiniz, onu çekiyorsunuz, bunu çekiyorsunuz.
Bakın, ben şunu demek istiyorum: Yürütmeyi de bu kişiye verdiniz zaten, bakanları, yürütmeyi, her şeyi bu belirleyecek ve şöyle bir kıstas da var orada: Bir milletvekilini Cumhurbaşkanı yardımcısı seçtiğinde, milletvekilinin milletvekilliği sona eriyor ve bunun süresi yok, bunun bir kıstası yok, istediği adamı Cumhurbaşkanı yardımcısı yapabiliyor, istediği zaman da hiçbir kıstas veya zaman dilimi gözetmeksizin bu adamı görevden alıyor.
Şimdi, milletvekilini aldı. Mesela Sayın Başkan Abdurrahman Bey, seçilen Cumhurbaşkanı siz milletvekiliyken sizi Cumhurbaşkanı yardımcısı yaptı. Sonra beğenmedi, hemen... (Gürültüler)
BAŞKAN - Değerli arkadaşlar, sayın konuşmacı Ali Haydar Hakverdi'yle biz Ankara Barosu avukatıyız ve bürolarımız da karşılıklı...
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - On üç, on dört yıllık komşuyuz.
BAŞKAN - On üç, on dört yıllık da komşuyuz, ben iltifatı için teşekkür ediyorum ama...
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Hem de karşılıklı komşuyuz.
BAŞKAN - Sayın Cemil Çiçek'in bir konuşmasında -Sayın Cemil Çiçek'e de hürmetlerimi ileteyim- "Biz dolmuşa binmeyiz." diye bir ifadesi vardı. Ben teşekkür ederim. İnsicamı bozmayalım.
Buyurun.
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - Sayın Başkan, ek süre istiyorum bununla ilgili, bakın, ne olursunuz. Dolmuşa binme değil.
Anayasa ya da yasa yaparken ihtimaller üzerinde durun arkadaşlar. Bu pratik karşınıza geldiğinde ne yapacaksınız? Şimdi, Cumhurbaşkanlığı yardımcılığından geri azlettiniz, tekrar milletvekili olabilecek mi olamayacak mı; hiçbir açıklık yok. Beğenmediği kişiyi, mesela bir ana muhalefet partisi milletvekilini, -bugün üzerinden konuşuyorum- beni Cumhurbaşkanı yardımcısı yaptı, yarın veya üç gün sonra görevden aldı. Ne olacak benim milletvekilliğim? Yani o kadar içi boş bir teklifle hızlı bir şekilde geldiniz, kaygınız var, bir an önce çıkarmak istiyorsunuz, anlıyorum ama olmaz, olmaz arkadaşlar.
Bakın, çok net bir şey söylüyorum: Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tek elde toplamaya çalışıyorsunuz. Bunun adı "diktatörlük"tür. Hızlı bir şekilde ülkemizi diktatörlüğe götürüyorsunuz. Meclisi kapatma yönünde ilerliyorsunuz. Milletvekillerinin varlığını tamamen ortadan kaldırıyorsunuz. Tek adama tamamen ülkenin geleceğini teslim ediyorsunuz. Bu adam bugün çok beğendiğiniz bir adam olabilir. İnsanız, yaşıyoruz, sağlığımız bozulabilir, yaşlanabiliriz...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ HAYDAR HAKVERDİ (Ankara) - ...irademiz fesada uğrayabilir, yaşlanabiliriz, hata yapabiliriz; çok ciddi, derin devletler, dış ülkelerin baskısı, gözü üzerimizde, bu kişi hataya düşürülebilir, emperyal devletler tarafından kandırılabilir. Ahmet, Mehmet için konuşmuyorum, bu kadar yetkiyi bir kişiye verdiğinizde ülkemizin sonu felaket olur.
Bakın, ben, bütün bunları evladımın geleceği için söylüyorum. Sizlerin de evlatları var, evlatlarınızın geleceği için lütfen bir daha düşünün. İş buraya kadar gelmiş, lütfen bir daha düşünün.
Bakın, ben evladımın geleceğine dair eşime dahi tek başına karar alma yetkisi vermem, beraber karar alırız. Ben babama dahi bu yetkiyi vermem, ben Genel Başkanıma da bu yetkiyi vermem, kendim de almam. Aklınızı başınıza alın, bu yetkiyi bir kişiye devretmeyin. Ben, peşin peşin söylüyorum, bu yetkinin bir kişiye devredilmemesi için canım pahasına evladım için mücadele ediyorum, etmeye de devam edeceğim.
Lütfen, vicdanlarınıza sesleniyorum, bu yetkiyi bir kişiye vermeyin. Bu bizim partimiz olabilir, başka bir parti olabilir, isimlerin ve partilerin hiçbir önemi yoktur; aslolan evlatlarımızın geleceğidir, vatanımızın birliği, bütünlüğüdür. O yüzden vicdanlarınıza sesleniyorum, bir kez daha düşünün arkadaşlar.