KOMİSYON KONUŞMASI

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar ve basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, hepimiz Türkiye'nin çok kritik bir döneminde görev yapıyoruz. Bunun bilinci içerisinde hareket ediyoruz umuyorum. Hepimizin üzerinde bir vebal var. Kritik bir dönemde görev yaptığımızı hepimiz biliyoruz, bunun farkındayız. Sadece bu konuyla ilgili olarak söylemiyorum, bu görüştüğümüz konu da bu vebalimizi, bu sorumluluğumuzu, bu üzerimizdeki yükü artırıyor. Onun için hepimizin bunu müdrik olarak hareket etmesi, davranması, bunun bilinci içerisinde olması gerekir diye düşünüyorum öncelikle; onu söyleyeyim.

Şimdi, böyle bir kritik ortamda Cumhurbaşkanının yetkilerini artırıp Parlamentonun yetkilerini kısan bir tasarıyı tartışıyoruz hep beraber. Ben, bunun yasal ama çok yanlış olduğunu düşünüyorum.

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, bir saniye süreyi...

Tamam.

Buyurun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Evet, Sayın Başkan, birkaç kere kesilerek insicamım bozuldu ama devam etmeye çalışacağım yine de.

BAŞKAN - Lütfen buyurun.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Ben bu yaptığınız işin yasal ama yanlış olduğunu düşünüyorum. Ben Sayın Cumhurbaşkanının on dört seneden beri Başbakan olarak, Cumhurbaşkanı olarak yapamadığı, "Yetkilerim az, onun için yapamadım, başaramadım." dediği, "Yetkilerim artırılırsa, daha fazla yetki verilirse yapabileceğim." dediği hiçbir konuyu bilmiyorum, şimdiye kadar da duymadım, böyle bir talep içerisinde hiç olmadı. "Benim yetkilerim az, yetkilerim artırılsın, daha da güçleneyim, ondan sonra şu şu işleri yapacağım şu memleket için." dediği hiçbir konuyu bilmiyorum, böyle bir talep söz konusu değil, yetki artırma talebi var ama somut bir gerekçesi yok maalesef.

Değerli arkadaşlar, hukukçu arkadaşlarım, özellikle Komisyon üyesi arkadaşlarım konunun hukuki boyutuyla ilgili güzel açıklamalar yaptılar. Ben farklı bir boyutuna değinmek istiyorum, ben de bir vergi hukukçusuyum ama farklı konulara değinmek istiyorum müsaadenizle. Özellikle küresel boyutuna değinmek istiyorum müsaade ederseniz ilk olarak. Biliyorsunuz, Türkiye'nin etrafında Rusya'dan başlayarak Putin gibi, Ermenistan'da Sarkisyan gibi, İran'da Ayetullah'lar gibi, Irak'ta Saddam gibi, Suriye'de Esad gibi, Mısır'da Mübarek gibi rejimler söz konusu. Peki, Türkiye'de neden böyle bir rejim söz konusu değil? Çünkü Türkiye Batı Bloku'na dâhil, demokrasiyi az çok halkı içine sindirmiş, demokratik yolda yürüyen bir ülke. Batı Bloku'na dâhil olduğu için de Türkiye'nin bir Rusya gibi, Suriye gibi olması mümkün değil, oralardaki gibi bir rejime sahip olması mümkün değildi ve olmadı şimdiye kadar.

Peki, biz Sayın Cumhurbaşkanının yetkilerini artırarak ne yapmaya çalışıyoruz? Ben, hiçbir milletvekilinin Türkiye'nin bir Rusya gibi, bir Suriye gibi, Esad rejimine, Saddam rejimine, Putin rejimine sahip olmasını düşündüğünü düşünmüyorum, öyle bir arzu yoktur. Zaman zaman şöyle bir şey olabiliyor: Efendim, bizde de Putinvari bir yönetim olsun, zapturapt altına alsın her şeyi, güçlü olsun, güçlü bir yönetimle bir şeyleri halledelim.

Değerli arkadaşlar, bu mümkün değil, Türkiye Avrupa Parlamentosu üyesiyse, Avrupa Birliği içerisinde bir sürece girmişse, NATO üyesiyse böyle bir şeyin mümkün olması söz konusu değildir. Türkiye'nin bulunduğu yer itibarıyla, küresel eksen içerisinde duruşu itibarıyla böyle bir şey mümkün değildir. Bu sıkıntı yaratır, Türkiye'nin bir Putinvari ya da çevresindeki diğer ülkeler gibi demokrasi dışına çıkması mümkün değildir, en azından kısa zaman içerisinde mümkün değildir. Ben böyle düşünenlerin de zaman içerisinde bunu kavrayabileceklerini, eşyanın tabiatına aykırı olan bu işin olamayacağını düşünüyorum.

İşin bir de ekonomi boyutu var değerli arkadaşlar. Biraz önce Selin Hoca da bahsetti, ekonomiyle ilgili olarak da iyi bir noktada değiliz, ekonomik göstergeler kötü, işsizlikten kişi başına millî gelire kadar hepsi aşağıya doğru gidiyor, böyle bir dönem geçiriyoruz. Ekonomide talep düşüyor, üretim yapamıyoruz, satın alma gücü yok. Böyle bir ortamda bizim öncelikle yapmamız gereken yapısal reformlarımızı yapmaktır, ekonomiyle ilgili yapılması gereken bir hukuk reformudur, daha hukuki bir ortamda, daha iyi bir ortamda iş adamlarının yatırım yapabilmesine imkân vermektir. Böyle bir atmosfer oluşturmamız gerekiyor, hep beraber yapmamız gereken budur. Ama, biz bunu değil de farklı bir konuyu gündemimize almış vaziyetteyiz.

Değerli arkadaşlar, ekonomiyle ilgili bildiklerinizin dışında, müsaade ederseniz, bir şey söyleyeyim: Türkiye ekonomisi tahsilat gücünü yitirmiş vaziyettedir. Maliye Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Kurumu artık tahsilat yapamaz durumdadır. İnanın öyle. 2014 yılında bir af çıktı -ki sık sık çıkıyor- 2014 yılında çıkan aftan sonra süre bitmeden 2016'da bir af daha çıkardık ve bu süre içerisinde Maliyenin de Sosyal Güvenlik Kurumunun da alacağı arttı, azalmadı. Şimdi de aynı şekilde yine bu yıl çıkardık, yine alacağımız artacak, azalmayacak.

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, toparlar mısınız lütfen.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, on dakika bile olmadı, toparlamaya çalışacağım ama.

BAŞKAN - Şöyle: On dakikayı geçtiniz şu an, lütfen toparlar mısınız.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Geçmedi.

FATMA KAPLAN HÜRRİYET (Kocaeli) - Geçmedi.

BAŞKAN - Tekrar başladı.

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Ben konuşurken açılmıştı.

BAŞKAN - Hayır.

Değerli arkadaşlar, bakın, geçti. Niye beni zor durumda bırakıyorsunuz?

Lütfen, toparlar mısınız.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Değerli arkadaşlarım, merkezî yönetim bütçesi 645 milyar, SGK bütçesi 304 milyar oldu. Bu şartlar altında Türkiye'nin on yıl sonra emekli maaşı ödemesi bile çok zor. Böyle bir ortamda bizim yapmamız gereken, ekonomik reformlarımızı, yapısal reformlarımızı yapmaktır. Toplumsal boyutu var işin. Toplum da büyük sıkıntılar içerisinde.

Çanakkale'de bir arada savaşan, etnik kimliğini kimsenin sormadığı, mezhebini sormadığı o ortamlardan bugün kimliklerimize tartışır hâle geldik. Bir toplumsal barış ortamı yok, huzursuzluk had safhada. Yüz binlerce insan şu anda mağdur edilmiş vaziyette. Binlerce şirket kapatılmış vaziyette. TMSF en büyük holding vaziyetinde ve biz böyle bir ortamda gelmişiz Cumhurbaşkanının yetkilerinin artmasını tartışıyoruz. İşin devlet boyutu var. Türk Silahlı Kuvvetleri çok büyük bir yara almış vaziyette bu Ergenekon, Balyoz davaları, arkasından şu 15 Temmuz darbe girişimiyle; büyük sıkıntılar içerisinde. Özellikle Türk Hava Kuvvetlerinde, Deniz Kuvvetlerinde önemli sıkıntılar var. İstihbarat teşkilatımız sıkıntılar içerisinde, Emniyet de aynı şekilde. 81 ilin 75'inde bu örgüte ait müdürler çalışıyordu yakın zamana kadar, önemli ayrılmalar oldu.

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, toparlayın lütfen.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Üniversiteler sıkıntı içerisinde. Bizim idari reform, devlet reformu yapmamız gerekiyorken biz maalesef bunlarla uğraşıyoruz.

Bölgesel ve ideolojik boyutu var işin. Değerli arkadaşlar, İslam değil -elhamdülillah Müslüman'ız çoğumuz- ama siyasal İslam bu dönemde yenildi çevremizdeki bütün ülkelerde. Türkiye de bunu görmek, anlamak zorundadır. Türkiye'nin de daha fazla laikliğe önem veren, demokrasiye önem veren bir yapıyı getirmesi, bu yapı için uğraşması gerekirken biz farklı konularla uğraşıyoruz. Dünyada yirmi beş otuz yıl önce Garaudylerin, Cousteauların Müslüman olduğu bir ortamdan şimdi insanların İslamiyet'e karşı olduğu bir ortama geldik. Bütün bunları görmemiz, anlamamız lazım, buna göre hareket etmemiz lazım.

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, lütfen, toparlayın.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, çok sıkıştırıyorsunuz. Yani, konuşmamızın da bir anlamı kalmıyor o zaman.

BAŞKAN - Sayın Kuşoğlu, şunu ifade edeyim: Sizin arkadaşlarınız konuşacak. Lütfen, toparlayın.

ALİ ÖZCAN (İstanbul) - "Sizin arkadaşınız" kelimesini lütfen kullanmayın, orada tarafsız davranın.

BAŞKAN - Biz tarafsızız.

BÜLENT KUŞOĞLU (Ankara) - Sayın Başkan, çok aceleyse bu millet için, bu memleket için ben konuşmamdan feragat ederim.