KOMİSYON KONUŞMASI

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, Mersin kar ve sel felaketiyle boğuşuyor maalesef bugün. Aşırı kar yağışları yüksek yerlerde neredeyse bütün yolları kapattı, ulaşım engellendi. Dünden beri de aşırı yağışlar şehirde ve ovada da sele neden oldu. Az önce bir vatandaşımızın selde yaşamını yitirdiği bilgisi geldi. Allah'tan rahmet diliyorum. Çiftçilerimizin mağduriyetleri giderek artıyor, acilen giderilmeli ve Mersin afet bölgesi ilan edilmelidir. Çiftçinin tarım kredi kooperatifi ve Ziraat Bankasına olan borçları da mutlaka ertelenmelidir.

Değerli arkadaşlar, bugün aldığım üç telefonu sizinle paylaşmak istiyorum. Birinci telefon Mersin Kazanlı'dan bir çiftçiden geliyor. Diyor ki çifti: "Sayın Vekilim, ben arazimi hacizden kurtarmaya çalışıyorum. Üstelik bir de sel oldu. Sizler Mecliste başkanlık sistemi tartışıyorsunuz. Ben size hakkımı helal etmiyorum."

İkinci telefon Tarsus Belediyesinde çalışan bir işçiden geldi arkadaşlar, daha bu sabah; diyor ki: "Sayın Vekilim, asgari ücretin 1.405 lira olarak açıklandığı bir güne uyandık. Hükûmet 'Az veren candan, çok veren maldan.' dedi, sanki bize sadaka veriyormuş gibi. Hükûmete yakın TÜRK-İŞ bile açlık sınırının bu ay 1.432 lira olduğunu açıkladı. Siz Mecliste başkanlık derdindesiniz. Hakkımı helal etmiyorum."

Üçüncü telefon Silifke'deki bir şehit babasından geldi, az önce, buraya girmeden önce beni aradı; diyor ki: "Vekilim, günlerdir sizi izliyoruz, orada bir şeyler tartışıyorsunuz, ben bir şey anlamıyorum tartışmalarınızdan. 'Kuvvetler ayrılığı' diyorsunuz, vallahi ben anlamıyorum ne olduğunu. 'HSYK' diye bir şey söylüyorsunuz, vallahi onu da bilmiyorum. 'Cumhurbaşkanı partili mi olsun, partisiz mi olsun?' diye tartışıyorsunuz, vallahi beni ilgilendirmiyor. Benim çocuğum şehit oldu, terörü bitirin. Eğer başkanlık sistemini tartışmaya devam ederseniz size hakkımı helal etmiyorum."

Değerli milletvekilleri, kendimize gelelim, kendimize gelelim. Ülkenin yakıcı sorunları çözüm bekliyor. Ülkenin yakıcı sorunları, bugün aldığım üç telefon. Ben eminim ki burada bulunan milletvekillerinin tamamı -parti ayrımı yapmaksızın- benzer telefonlar alıyor. Ülkenin bu sorunları dururken, bırakın halka gitmeyi halk size gelmişken, halk sizin ayağına gelip de dertlerini söylemişken siz kulağınızı tıkayıp, götürüp de "Efendim, başkanlık mı olsun, parlamenter mi olsun?" diye, "Halka soralım, halka soralım." diye bir telaş içindesiniz. Allah aşkınıza yapmayın, Allah aşkınıza kendinize gelin. Bu gidiş bizi karpuz gibi ikiye ayıracak, hatta şu anda ayırmış durumda.

Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisini sevmeyebiliriz, sevmeyebiliriz ya, yönetim biçimini beğenmeyebiliriz ama nefret etmemeliyiz. Ya, Milliyetçi Hareket Partisinin ülkücü tutumu hoşumuza gitmeyebilir, olabilir ama nefret etmemeliyiz. Sizlerin, milliyetçi, muhafazakâr milletvekillerinin, Cumhuriyet Halk Partisinin, sosyal demokratların tutumunu beğenmesi şart değil ama bizden nefret etmemelisiniz.

Arkadaşlar, bugün Türkiye ikiye bölündü; bir kısmı Recep Tayyip Erdoğan'ı seviyor, bir kısmı nefret ediyor. Ya, bunu yapmaya hakkınız yok arkadaşlar, bunu yapmaya hakkınız yok. Biz, burada böyle bir görüntü vermemeliyiz arkadaşlar, rövanşist bir yaklaşım, rövanş alır gibi bir yaklaşımla yaklaşmamalıyız. Geçmişte acı çektiğini, ızdırap çektiğini dile getiren milletvekili arkadaşlarım, başörtüsü sorunundan tutun da çeşitli şekillerde darbe girişimlerine kadar, muhtıralara kadar söz alan arkadaşlarım hepiniz mağdur olduğunuzu söylüyorsunuz, eyvallah, mağdur olduğunuzu iddia ediyorsunuz, ifade ediyorsunuz. Kendi pencerenizden haklısınız ama bugün yetki elinize geçince intikam almamalısınız çünkü yarın bu yetki bir başkasına geçtiğinde bu intikam alma, rövanş alma işi tekrar edecek. Ben bundan korkuyorum. Ya, şu adam başkan olmuş, olmamış; eğer derdindeyse Allah kahretsin, vallahi umurumda değil. Ama her başa gelen bir rövanş alma, bir intikam alma duygusuyla davranırsa biz ülkeyi iyi yere götürmemiş oluruz arkadaşlar.

Değerli arkadaşlarım, başkanlık sistemini konuşuyoruz. Başkanlık sistemini savunan arkadaşlarım diyorlar ki: "Koalisyon sistemi bitti, koalisyon artık olmayacak. Ne mutlu bize."

Arkadaşlar, şu anda bu salonda bir koalisyon olduğunu görmüyor musunuz? Yarın

başkanlık sistemi geldiğinde başkan seçileceği zaman yine koalisyonlar olduğunu, olacağını görmüyor musunuz? Bakın, koalisyon partiler arasında olur. Bütün partiler halkın kantarına çıkar, boyunun ölçüsünü alır, der ki: "MHP, senin boyun şu kadar. CHP, senin boyun şu kadar." Bütün partilerin boyu ölçülür. Sonra bu yiğitler meydana çıkar, boyunun ölçüsü kadar söz hakkına sahip olurlar ama siz başkanlık sisteminde kapalı kapılar ardında koalisyon yaparsanız "Vallahi, bunun boyu şu kadar ama yer altında bir o kadar var." zihniyetiyle davranırsanız kimin kime ne verdiğini bilemezsiniz, hangi partinin diğer partiyle nasıl anlaşma yaptığını bilmeniz mümkün değil. Yani koalisyona rahmet okutacak bir sistem getirdiğinizin farkında olun.

Dün bir AKP'li milletvekili arkadaşımız dedi ki: "Denge ve denetleme sistemi geliyor, mükemmel bir şekilde başkan denetlenecek. Arkadaşlar, Allah aşkına bir değerlendirin. Cumhurbaşkanının bizzat kendisinin atadığı Yüce Divan kendisini nasıl yargılayacak? Cumhurbaşkanının bizzat kendisinin seçtiği, eline kalemi kâğıdı alıp tıkır tıkır tıkır yazdığı milletvekilleri bu Cumhurbaşkanını nasıl denetleyecek, dengeyi nasıl kuracak? Genel Başkanımıza karşı hepimizin hürmeti vardır. Genel Başkanımızı biz nasıl yargılayacağız? Farz edin ki Cumhuriyet Halk Partisi mensubu bir insan Cumhurbaşkanı oldu ve Cumhuriyet Halk Partisi diyelim ki Mecliste çoğunlukta. Arkadaşlar, biz Genel Başkanımızı nasıl denetleyeceğiz, dengeyi nasıl kuracağız? Kantarın topuzu kesinlikle aşmış olacak.

Bakın, Milliyetçi Hareket Partisi ve Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri diyorlar ki: "Bu ülkede fiilî bir durum var. Fiilî bir durumla şu anda fiilî başkanlık sistemi var. Biz de -sözüm ona- kriz çözüyoruz ve fiilî durumu düzeltmeye çalışıyoruz." Değerli arkadaşlar, bir an için fiilî durum olduğunu kabul edelim ki gerçekten de defakto, fiilî bir durum var. Ne zamandan beri? 2014 yılından beri. 2014 yılında Cumhurbaşkanı seçildi, fiilî durum başladı. Peki, ben size sorarım: İki buçuk yıldır neden ekonomi iyi gitmedi, dolar 3,5 lira oldu? Neden işsizlik iki haneli rakamlara ulaştı? Neden benim ülkemde darbeye teşebbüs oldu? Madem başkanlık sistemi var... Neden terör arttı? Neden biz sadece PKK'yla uğraşırken karşımıza IŞİD geldi, neden FETÖ geldi? Eğer başkanlık sistemi iyi bir şey olsaydı bunların hiçbirisinin olmaması gerekirdi. Peki, fiilî başkanlık sistemi oldu da büyüme hızımız arttı mı? Vallahi azaldı. Büyüme hızımız da azaldı arkadaşlar. Şimdi, siz bana kalmışsınız, diyorsunuz ki: "İllaki başkanlık."

Değerli arkadaşlar, bu tasarıyı burada tartıştığımızdan bu yana birçok maddesinde değişiklik yaptınız. Bakın, başkanlık sisteminin kendisi bir bela, yapılan değişikliklerin yöntemi ve arkadaki zihniyet apayrı bir bela. Biz diyoruz ki: "Başkanlık sistemi kötüdür, milleti ikiye böler." Siz diyorsunuz ki: "Yedek milletvekilliğini kaldıralım." Ya, kardeşim, bizim derdimiz bu değil. Yedek milletvekilliği yanlıştır, doğru; yanlıştır, kaldırılmalıdır ama sizin gayeniz şu... "Efendim, A şahsı milletvekili oldu, iki senesi bitti, emekliliğe hak kazandı, istifa etsin, yerine yedek milletvekili gelsin." diye bir anlaşma içerisine girileceği endişemiz vardı ya da bu anlaşma bozulursa hafazanallah, birisi kalkıp milletvekilini öldürüp yerine geçmeyi düşünebilirdi.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, toparlayalım lütfen.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Şimdi, buradaki milletvekilleri, AKP ve MHP milletvekilleri buna itiraz ettiler, Cumhurbaşkanı "Hemen kaldırın, yeter ki fire olmasın." dedi.

BÜLENT TURAN (Çanakkale) - Alakası yok, yapmayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Arkasından, "Doğuştan Türk vatandaşı olmayanlar başkan olamaz." denildi, "Bunu da kaldırın, fire olmasın." Peki, Cumhurbaşkanının yetkilerinde ufak tefek tırpanlama yapalım ki vatandaşa hoş görünelim. Bakın, arkadaşlar, bunun bir tek izahı vardır: "Bana başkanlığı verin de gerisi ne olursa olsun." Bu zihniyet, bizim kabul edeceğimiz bir zihniyet değil. Ben bunları konuşurken mevcut Cumhurbaşkanının şahsında konuşmuyorum; inanın, konuşmuyorum. Ben anladım, siz seviyorsunuz Cumhurbaşkanını, anladım.

BAŞKAN - Sayın Atıcı, lütfen, toparlayın.

AYTUĞ ATICI (Mersin) - Sevmeye devam edin, bir itirazım yok arkadaşlar, benim itirazım yok. Ben anladım Milliyetçi Hareket Partililer Genel Başkanlarını seviyorlar, hata da yapsa elbette refleks olarak korumaya çalışıyorlar, bunu da anladım, sevin Genel Başkanınızı sayın milletvekilleri, bir itirazım yok. Sizden bir tek isteğim var: Allah rızası için ülkenizi daha çok sevin. Sadece Cumhurbaşkanını, sadece genel başkanınızı değil, birinci sıraya ülkenizi koyun; ikincisi sıraya da genel başkanınızı değil, partinizi koyun. Haddim olmayarak belki söylüyor olabilirim ama bunu bütün samimi ve kalbî duygularımla size anlatıyorum. Çünkü, genel başkanlar ve bizler geçiciyiz ama Türkiye Cumhuriyeti devleti ve partiler kalıcıdır, kalıcı olmalıdır; en azından, ideolojileri ve zihniyetleri kalıcı olmalıdır. Bunu başarabilirsek, inanın bana, başkanlık sisteminden siz de vazgeçeceksiniz. Ben size yekten çıkın, yiğitçe, kahramanca "Başkanlığa karşıyım." deyin demiyorum ama o kabine girdiğinizde benim bu söylediklerimi bir kere daha düşünün, benim bu söylediklerim bir kere daha aklınıza gelsin. Yine vicdanınızla, yine yukarıda Allah, aşağıda vicdan ve arkanızda halkı düşünerek oyunuzu kullanın. Ne olur bu baskılara boyun eğmeyin ve gerçekten halkı, milleti temsil ettiğinizi unutmayın diyor, sizleri saygıyla selamlıyorum.