KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, ben de 4'üncü madde üzerine söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle 4'üncü maddede zaten bir tek temel ilke var, o da Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin aynı gün yapılacağına dair bir düzenleme. Gerçekten bu hüküm yani görünüşte hiçbir tehlike arz etmiyor gibi görüyor. Özellikle orta ve uzun vadede nasıl sonuçlara yol açacağını tartışmamız gereken en önemli maddelerden bir tanesini oluşturuyor. Neden? Çünkü burada özellikle şöyle bir hedef var... Mesela, Amerika Birleşik Devletleri'nde şu anda başkanlık sistemini sağlıklı bir şekilde yürüttüğü kabul edilen, varsayılan...

Arkadaşlar, hepimiz oy vereceğiz bu Anayasa değişiklik teklifine. Birbirimizi dinleyelim yani belki etkilenir, etkileriz karşılıklı. En azından maddeleri iyice öğrenelim yani siyasi mülahazalar dışında. Olabilir yani karşılıklı bir etkileşim olmalı. Gerçekten çok ciddi bir uğultu var.

Şimdi, burada nedir? Aynı günde seçim yapılmasının temel esprisi -2011 yılında Uzlaşma Komisyonunda da çok tartışmıştık- baskın siyasi eğilimin yani seçimlerden galip çıkacak baskın siyasi eğilimin yasama ve yürütmeye hâkim olması demek. Cumhurbaşkanı, şöyle tahayyül edelim, partinin genel başkanı olabilecek bu teklifle.

BAŞKAN - Arkadaşlar, biraz sessiz olalım.

Sayın Beştaş, buyurun.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bu değişiklik teklifine göre -umarız geçmeyecek, hani bir an varsayalım, olur ya geçerse- Cumhurbaşkanı partisinin genel başkanı olacak, milletvekili listesini kendisi, bütün ayrıntılarıyla araştırıp, tartışıp, yakın olma, uzak olma, biat etme, etmeme ve belirli ölçülerle, kişisel ölçülerle aslında milletvekili listesini de tespit edecek ve o şahıs Cumhurbaşkanı adayı olacak ve kendi milletvekili listesi de... Aynı gün iki seçim birden yapılacak; biri parlamento için, biri Cumhurbaşkanlığı için. Bu nedenle, yasama ve yürütmedeki eğilim, ağırlıklı eğilim aslında bir kişinin kararıyla neticelenmiş olacak. Burada yasama yürütmeyi nasıl dengeleyecek? Hani demokrasilerin en önemli mekanizmalarından biri denge ve denetleme sisteminin işlerliğidir ve fren mekanizmalarının kullanılmasıdır. Mesela, Amerika Birleşik Devletleri'nde hani kuvvetler ayrılığının sert olduğunu birçok arkadaş söyledi. Evet, başkanlık sistemlerinde kuvvetler ayrılığı sert olur ki o denge, denetleme ve fren mekanizmaları gerçekten demokratik hak ve özgürlükleri tehlikeye atmasın. Mesela, ABD'de temel ilkelerden biri, yasama ve yürütme organlarına güvensizliktir, bir güven üzerine inşa edilmez. O mekanizmalar kurulur ve o mekanizmalar üzerinden sistem tahkim edilir.

Şimdi, Lord Acton'un sözü bu Komisyonda çok söylendi ama günümüze çok uyduğu için ben de söyleyeyim: "İktidar çürütür, mutlak iktidar mutlak çürütür." ya da güç. Burada, tam da ABD'deki bakış, işte bu mutlak iradeyi ve, gücü bir tek tarafa vermemektir, o denge ve denetlemeyi sağlamaktır. Şimdi, bu nedenle, bu tür sistemlerde mutlak surette, kesinlikle çoğunluğun tiran l ığ ı n ı engellemek lazım. Bunun için de seçim dönemlerinin farklı zamanlarda olması lazım.

Şu anda önümüze gelen teklife göre Meclis mesela seçimleri yenilerse kendi nisabına göre Cumhurbaşkanının da yenileme hakkı var, Anayasa teklifine göre. Peki, ne olacak? Cumhurbaşkanı tek başına seçimleri yenilemeye karar verebiliyor ama Meclise büyük bir haksızlık var, dezavantaj var; nitelikli çoğunlukla seçimleri yenilemesi lazım. Dengeleyici bir unsur yok orada, karşılıklı birbirini dengeleyen bir mekanizma yok. Meclis yenilerse üstelik Cumhurbaşkanı bir kez daha aday olabiliyor ve böylece Cumhurbaşkanlığı süresi inanılmaz derecede uzatılabilir. Bu da gerçekten siyasi manevralara muazzam bir olanak tanıyor.

Şimdi, örneğin, Cumhurbaşkanı bir yasayı veto ettiğinde Meclisin aşması için salt çoğunluk lazım. Bu durumda yine Meclis zayıflıyor fakat Cumhurbaşkanı güçleniyor. Şimdi, bu durumda, Cumhurbaşkanının bu sistemde seçim gününün aynı olması ve bütün teklifin totalini değerlendirecek olursak ana figür, ana tema şudur: Cumhurbaşkanının arkasında güçlü bir Parlamento desteği, kendisinin oluşturduğu bir Parlamento desteği olarak kurgulanmıştır.

Peki, burada ne olacak? Milletvekilleri Cumhurbaşkanıyla ters düşmeyecek, düşemez çünkü partinin genel başkanı olarak kendisi milletvekili aday listelerini belirleyecek ve tümüyle bu sisteme göre Cumhurbaşkanının gözetiminde ve denetiminde bir parlamento yapısı olacak. Yani bu nedenle, kesinlikle bu madde teklik yani güçlerin tekleştirilmesi meselesini çok çok güçlendiren bir mekanizmadır, bunun çok büyük tehlikeleri olduğunu ifade etmek istiyorum ve gerçekten böyle bir ortamda "Gelecek kuşaklar için anayasa yapıyoruz." iddiasında hiç bulunmayalım, böyle bir şey yok. Bu Anayasa'da kurgulanan şey, bir isim üzerine kurgulanmıştır ve bu isim bizim diğer Komisyon üyemiz Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Bu isim olmazsa bunun sakıncalarını düşünelim, ne olabilir? Yani herhangi başka bir siyasetçinin hem Cumhurbaşkanı hem genel başkan hem yasama hem de yürütmenin başı olarak nasıl bir rejimi desteklemek durumunda bırakıldığını Parlamentonun mutlaka düşünmek lazım.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Hangi siyasetçiyi kastediyorsunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Herhangi bir siyasetçiyi yani Cumhurbaşkanı dışında birini tahayyül edelim, bu kadar gücü verirsek ne olur? Şu anda sadece kişi ismi yazılmamış yani yazılsaydı, bence yazılmalıydı belki, olmaz ama Anayasa'da, böyle bir tahayyül.

Benim de hocam olan Sevgili İbrahim Kaboğlu'nun son röportajlarından birinde şöyle bir şey vardı: "21 'inci yüzyılda Angola ve Zambiya'da bile böyle bir teklif olamaz." demişti. Gerçekten bu, oldukça demokrasiyi geri götüren bir uygulama. Yani İbrahim Kaboğlu'nun bu konuda uzman kişilerden biri olduğunu da not etmek lazım; özellikle denge, denetleme ve hükümet sistemleri konusunda. Yani iktidar aleyhine yazıyor diye bunu dikkate almama lüksümüz yok. Anayasacılık açısından gerçekten bu tehlikelere, bu uyarılara dikkat etmemiz lazım çünkü yeni bir sistem örülüyor.

Sayın Başkan son olarak şunu da söyleyeyim, ismini unuttum vekilimizin ama iki saat önce bir arkadaşımız şunu söyledi: "Sorun Anayasa'da. Bu nedenle Anayasa'yı değiştiriyoruz." Ben 2010 yılını, o Cumhurbaşkanlığı seçilme hakkını verdiğimiz -halk tarafından- dönemi çok iyi hatırlıyorum. Yüzlerce akademisyen ve siyasetçi bunun bir sistem sorunu yaratacağını, çok tehlikeli olacağını, Anayasa değişikliğinde bunun olmaması gerektiğini ifade etmişti ama ısrarla iktidar partisi "Hayır, bir sistem sorunu olmaz." demişti, cevap vermişti. Ama bugün aynı iktidar partisi karşımıza "Bir sistem sorunu çıktı. Cumhurbaşkanı seçimle geliyor, halk tarafından seçiliyor. Bu nedenle Anayasa'yı tekrar buna uyduralım." diyor. Bu tutarsızlığı ve ortaya çıkan çelişkiyi de dikkatinize sunmak istiyoruz.

Yine aynı vekilimiz dedi ki: "Anayasa çalışmalarına gelin katılın, düşüncelerinizi söyleyin dedik ama gelmediniz." Ama şurada her fırsatta söyleyeceğiz: HDP'nin hiçbir şekilde bu Anayasa çalışmalarına davet edilmediğini ifade etmek istiyorum.

Koalisyon meselesini, 7 Haziranı gerekçe gösterdi ve partimizi doğrudan hedef alarak şunu ifade etti: PKK'nin desteklediği partinin hükümete, koalisyona bakan verdiği seçim hükümetinde yaşanan sıkıntıları bu değişikliğin bir sebebi olarak gösterdi. Korkunç bir şey, nereden tutalım? Eğer PKK destekledi diye biz 6 milyon oy aldıysak, eğer biz 20 milyon insanı temsil ediyorsak bugün, o zaman PKK'ye terör örgütü diyemezsiniz zaten. Halkın hepsini örgütün yandaşı olarak göreceksiniz. Böyle bir iddia olabilir mi? Bir siyasetçi böyle bir dil kuramaz. Yani biz halka giden, arkasında halk desteği olan bir parti olarak bu Parlamentodayız ve bu sadece bir algıyı oluşturmaya yönelik iftiradır, öyle diyeyim.

Seçim hükûmetiydi, hatırlatırım sayın vekilimize, burada değil. O koalisyon değil, bir seçim hükûmetiydi. Doğru, 2 bakan verdik. Kalkınma Bakanımızın o dönem Yeşil Yol'u durdurduğunu, incelemeye aldığını, doğa karşıtı projelerin tümünü incelemeye aldırdığını ve yeni açılacak altın madeni alanına da izin vermediğini not etmek isterim. Biz eğer koalisyonlardan korkuyorsak bu başka bir şey ama seçim hükûmetinde bile 2 tane bakana tahammül edemeyip "Biz bütün bir anayasayı değiştiriyoruz." tezi ne kadar samimidir, ne kadar gerçekçidir, bunu da buradaki vekillerimizin gerçekten takdirine sunuyorum.

En son şunu söylemek istiyorum...

Daha sürem var aslında Sayın Başkan, siz gözle uyarıyorsunuz ama... Uyarmadınız değil mi? Öyle bir şey hissettim de.

ALİM TUNÇ (Uşak) - Bitirseniz...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Kim "bitirsen" dedi? Bitiriyorum, rahat olun, vallahi bitiriyorum.

Uşak Milletvekilimiz sıkılmış.

BAŞKAN - Arkadaşlar, sadece ben "Bitir." diyebilirim, lütfen...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Şunu demek istiyorum: Yani HDP'yi bu şekilde şeytanlaştırarak, ötekileştirerek, dışlayarak bu ülkede demokrasi ilerletilemez. İşte bu baskı ortamı, baskı rejimi daha da güçlenir ve bütün temel hak ve özgürlükleri tehdit eder.

Değerli arkadaşlar, bir rakam vereceğim, 2015'ten bu yana -bu kesin rakamlardır, artıyor ama- 8.655 arkadaşımız tutuklanmış, 8.655. Bugün bile İstanbul'da il eş başkanlarımızın olduğu 40 kişi üç haftadır gözaltında. Buna herkes dâhil, eş genel başkanlar, MYK üyeleri, PM. Burada soruyorum her 3 partiye de iktidar partisi başta olmak üzere: İl, ilçe eş başkanlarınız, belediye başkanlarınız içinde olmak üzere, eş genel başkanlarınız, 8.655 kişi tutuklanırsa, cezaevine kapatılırsa siz o il, ilçe binalarının kapısını açabilir misiniz? Hiç sanmıyorum. Ama, biz gerçekten halk hareketiyiz. Bir il eş başkanımız tutuklanıyor, 100 kişi geliyor ve diyor ki: "Biz bu ili açık tutacağız çünkü böyle bir haksızlık ve zulüm karşısında biz bunu kabul etmiyoruz, bu direnişimizi devam ettireceğiz." Bu nedenle, bunu söyleyen Uşak Milletvekiline cevabımızdır. Halkların Demokratik Partisi...

ALİM TUNÇ (Uşak) - Kusura bakmayın da...

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sonra söz alıp cevap verin.

Hatta tutuklanma korkusundan hiç kimsenin dışarı çıkmayacağını da iddia edebilirim. Bu umarım başınıza gelmez ama gelirse sizleri de savunmaya söz veriyoruz, her zaman söylediğim gibi, insan hakları savunucusu olarak.

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Siz beni de savunur musunuz?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sizin avukatınız olurum Nurettin Bey. Eğer böyle bir haksızlığa maruz kalırsanız, siz de kabul ederseniz...

NURETTİN YAŞAR (Malatya) - Amûde'yi savunur musunuz?

BAŞKAN - Karşılıklı konuşmayın arkadaşlar.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Şimdi hiç konuyu dağıtmayalım.

Değerli arkadaşlar, demin Hüda Vekilimiz konuşurken gerçekten abartılı bir tepki gösterildi. Bizim burada HDP olarak Suriye'deki askerleri sormamızın bu şekilde tepkiyle karşılanmasını reddediyoruz. Sayın Numan Kurtulmuş bugün açıklama yapmış, demin inceledim, önce "Teyit edilemedi." diyor, sonra da "Uyduruk görüntüler." diyor ve "Ayağınızı denk alın." diyor, basın mensuplarına yönelik olarak söylüyor. Burada bir milletvekilinin, bir partinin bu görüntülerin akıbetini, gerçekliğini sormasından daha doğal ve görevine daha uygun bir tutum olamaz. "Ayağını denk al." lafı burada aynen tekrar edildi. Ben üç gün önce burada -ilk gün- sordum, dedim ki: Bizim Iğdır Milletvekilimiz Sayın Mehmet Emin Adıyaman'ın soru önergesi var; üç aydır Sefer Taş kayıp, IŞİD'in elinde. Buna yanıt verilmedi. O gün bir cevap yoktu ama bugün Hükûmet Sözcüsünün açıklamasından sonra bir anda ortalık toz duman oldu.

Son söz: Yarın 28 Aralık, Roboski katliamının yıl dönümü. 34 Kürt gencinin Roboski'de uçaktan, Türk savaş uçakları tarafından atılan bombalarla katledilmesinin yıl dönümü Nurettin Bey ve sevgili Eş Genel Başkanımız Sayın Selahattin Demirtaş'ın deyimiyle, ben ölenleri saygıyla anıyorum ve faillerin aklandığını ama tarih karşısında mutlaka hak ettikleri cezayı bulacaklarına olan inancımla Sayın Demirtaş'ın o gün söylediği sözü söylüyorum: Biz 28 Aralıktan beri aslen Roboskiliyiz, milyonlar Roboskilidir. Roboski bizim için namus meselesidir. Roboski katliamını unutmadık, unutturmayacağız diyorum.

Teşekkür ederim.