KOMİSYON KONUŞMASI

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Sayın Başkan, burada değil Sayın Elitaş.

BAŞKAN - Burada olduğu zaman gene alabilirsiniz.

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Hayır, hayır, olur mu? Sözünü söyledi ve kaçtı. Buna kaçmak denir. Başka bir izahı yok.

BAŞKAN - Öyle şey olur mu?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Bu kadar ağır ithamlarda bulunup, bu kadar ağır sözler sarf edip -hem de iktidar partisinin grup başkan vekili sıfatıyla- sonra dinleme zahmetinde bulunmadan çekip gitmesine sadece kaçmak denir ve gerçekten bizimle ilgili her zaman yaptıkları politikalarda bu yöntemi uyguluyorlar.

Ben kelepçeyi örnek verdiğim için ve ayna tuttuğum için Sayın Elitaş'ın çok rahatsız olduğu anlaşılıyor. Kelepçeye karşı çıkmak bu kadar zor mu? Hepinize soruyorum, bütün iktidar partisi milletvekillerine: Ben, bu Parlamentonun bir üyesinin, bu masada oturma hakkına sahip olan ve kendisinin de ısrarla ifade ettiği 550 milletvekilinden bir ya da birkaçına kelepçe takılmasına karşı çıkmak zor olduğu için, bunu kendine yediremediği için bu işkencenin ve kötü muamelenin arkasında durmuştur Sayın Elitaş. Bunu sadece kendi adına söyleyip söylemediğini de buradan soruyoruz, yarın gelip cevap verir.

Bir kere, iktidar partisi milletvekillerinin, Genel Kurulda özellikle -buraya da bu tartışmayı taşıdılar- her zaman kullandıkları yöntem aynı cümlelerle bu ithamlarda bulunuyorlar. Bir kere, hiçbir milletvekilinin, ister grup başkan vekili olsun ister genel başkan olsun, bize bu şekilde söz söyleme haddine değildir. Bu, büyük bir hadsizliktir. Bizi terörizmle, "terörist" kavramıyla eş değer gösteren, bizim burada insanlık suçu işlediğimizi ifade ederek kelepçeyi meşrulaştıran dilini reddediyoruz ve kendisine aynen iade ediyoruz. Bir kere iktidar partisinin artık duygu sömürüsünden vazgeçmesi gerekiyor. Burada şu kadar çocuk öldü, şu kadar insan öldü, aileleri böyledir diyecek olanlar onlar değil, biziz, biz, muhalefet partileridir. Burada bu ölümleri önlemek zorunda olan, iktidar koltuğunda olan, yürütme erkini temsil eden iktidar partisi milletvekillerinin bu sorumluluğu başkasına atma hakkı yoktur. Aynı gün, Beşiktaş'ta bomba patlamadan önce İçişleri Bakanı geldi Mecliste, bir saat boyunca tehditler savurdu, "intikam" sözleriyle çıktı, konuşmasından on beş dakika sonra onlarca insan can verdi. Onun görevi, gelip Mecliste muhalefeti tehdit etmek değildir, o ölümleri önlemektir. İçişleri Bakanlığı koltuğu bunu gerektirir.

Biz, şehit naraları atmıyoruz. "Şehit olmak, en yüksek mertebedir." demiyoruz. Biz, bakanlar düzeyinde "Ben de şehit olmaya gidiyorum." demiyoruz. Bunu kutsamıyoruz, bunu reddediyoruz çünkü bu görevin siyasete ait olduğunu düşünen bir partiyiz. İnsanların ölümünü kutsamak, bu topraklarda savaşa güç vermektedir. Şu anda, Beşiktaş'taki, Kayseri'deki, Ankara'daki, Adana'daki, Sultanahmet'teki patlayan bütün bombaların sorumlusu, yegâne sorumlusu, failleri ortaya çıkarmayan iktidar partisidir. Bizim milletvekillerimizi, siyasetçileri, bir "tweet" atanı, Facebook'ta bir mesaj yazanı bir saat sonra gözaltına alan iktidar partisi, Cumhurbaşkanına hakaretten binlerce kişiyi gözaltına aldıran iktidar partisi, yüzlerce kiloluk tonlarla bombanın gidip İstanbul'un merkezine taşınmasını niye tespit edemiyor? Niye bunu önlemiyor? 40 bin tane polisle Huzur Operasyonu yapıyor, bir saat sonra orada bombalar patlıyor. Bu, bir savunmadır. Savunmanın en iyi şekli, saldırıdır. Bize saldırarak asıl algı operasyonunu bu şekilde yapmaktadır.

Diğer mesele, bu, doğru, bir referandum çalışması. Bu tutuklamalar da, partimize yapılan bu saldırılar da, bunun kutsanması da, eş başkanlarımızın rehin alınması -altını çiziyorum- ve tutsak edilmesi hukuki değildir. Sayın Elitaş hukuku bilmiyor. Tutukluluk, CMK'ya göre usule uygun, Anayasa'ya uygun bir suç isnadıyla, insanların yargı kararıyla alıkonulmasıdır ama bir milletvekilinin Anayasa'ya rağmen, Anayasa Mahkemesi içtihadına rağmen, halkı temsil etme gücüne rağmen cezaevine kapatılması, tek kişilik odalarda tutulması, kelepçeye maruz bırakılması, hiç kimseyle iletişimini kurdurmamak, rehin alma statüsüdür. Bu sözlerimiz onları rahatsız ettiği için bu yanıtı vererek asıl algıyı kendileri yönetmektedir.

Biz burada beş gündür, oldukça düzeyli bir şekilde, kendi partimizin politikalarını, sözlerimizi, Anayasa'ya dair düşüncelerimizi, Türkiye'ye ilişkin endişelerimizi, gelecek iddialarımızı burada ifade ederken, her fırsatta, Genel Kurulda ve kamuoyunda yaptıkları algı yönetimini burada sürdürerek asıl suçlarını gizlemeye çalışıyorlar. Şu anda, iktidar partisinin, Türkiye'de tek bir yurttaşın canından şüphe ettiğine inanmıyoruz. Tek bir kaygıları var. Bu Anayasa paketi de gösteriyor ki işledikleri suçların hesabını vermemek için bütün yetkileri tek elde toplama gayreti içindedirler. Demokrasiden korkuyorlar çünkü demokrasi hak ve özgürlük rejimidir, çünkü hukukun üstünlüğü rejimidir ama bu rejimde kendileri istedikleri gibi at oynatamadıkları için, şimdi, hiçbir gündemimiz yokmuş gibi getirip önümüze bir Anayasa değişikliği paketi koyuyorlar.

Sizin derdiniz -Elitaş'adır bu lafımız- ülke, vatan, bütünlük falan değil, sadece kendinizsiniz. Bütün dünya sizin iktidarınızın etrafında dönüyor. İktidar dışında, yetkileri toplamak dışında hiçbir kaygı hissedilmiyor. Kaygı hissedilseydi, bu kadar büyük bir pervasızlıkla, milyonlarca oyu temsil eden milletvekillerinin işkence görmesi desteklenemez. Bu utanç bile karşılamıyor bu kavramı. Kendisi şu anda bu tutuklamaları ve bu işkenceyi desteklediğini ilan etmiştir. Bunu kabul etmemiz, bunu meşru görmemiz asla ve asla mümkün değildir. Ayrıca, sizler, bu Parlamentodaki milletvekili arkadaşlarım, hangi yoldan buraya geldiyseniz biz de aynı yoldan geldik. HDP olarak gidip programımızı, ilkelerimizi, ideallerimizi, düşüncelerimizi, Türkiye siyasetine dair beklentilerimizi anlatarak oy aldık. Siz 20 milyon insana "terörist" diyemezsiniz. Böyle bir hakkı yok hiç kimsenin. Bu, onların haddine değildir.

REŞAT PETEK (Burdur) - Diyen mi var?

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Siz Şırnak'ta, Cizre'de, Nusaybin'de, Sur'da evlerini yakıp yıktığınız vatandaşın önüne, bugün olmasa yarın çıkacaksınız, o halkla yüzleşeceksiniz. O diri diri yanan insanların ailelerini görmek zorundasınız.

REŞAT PETEK (Burdur) - Siz de yüzleşeceksiniz, siz de!

MERAL DANIŞ BEŞTAŞ (Adana) - Dayanamadınız, cevap verin. Biz görüyoruz. Siz güçle, zorbalıkla, üstünlerin hukukunu bu ülkeye getirmekle baskı ve zor rejimi kuruyorsunuz. Biz neyi göreceğiz Sayın Petek? Daha ne göstereceksiniz?