KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yaklaşık bir haftayı geçkin bir süredir Anayasa değişikliği üstünde ilginç konuşmalar yapıyoruz, tartışıyoruz.

Bu akşam çok güzel bir konuşma dinledim, benden 3 önceki konuşmacı Tuncay Özkan kardeşimi kutluyorum. Beş yüz on yedi gün gün tutuklu kalmış, siyasi tutuklu olarak kalmış bir arkadaşımızın, hücrede kalmış bir arkadaşımızın böyle önemli bir siyasi gündemde bu kadar uzlaşmacı, bu kadar öfkesiz, bu kadar hümanist bir konuşma yapmış olması beni çok etkiledi. Zannediyorum hiçbirimiz onun bu performansına ulaşamayacağız bu günlerde diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, bir akıl tutulması içindeymişiz gibi geliyor. Klasik değimiyle Anayasa, bir toplumsal uzlaşma metni. Neden bu kadar aceleye getiriyoruz, bunu anlamakta ciddi güçlük çekiyorum. Defalarca burada ifade edildi, bir kez de ben ifade etmek istiyorum. Böyle ciddi bir sözleşme, böyle ciddi bir metin, üstelik 1982 darbe anayasası bugüne kadar 83 maddesi 117 kez değişikliğe uğramış, 7 kez Anayasa değişikliği yapılmış ve biz bugün 2010 yılında değiştirdiğimiz yani bu Hükûmetin değiştirdiği Anayasa metninin de üstüne yeni bir metin oluşturmaya çalışıyoruz. "Acaba nedir bu aciliyet, nedir, buna ihtiyacımız var mı, böyle bir şeye?" diye gerçekten bir akıl tutulması içinde olduğumuzu düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, eğer Anayasa'yı gerçekten değiştirmek gerekliliği varsa, bunu yapmak için benden önceki konuşmacı arkadaşlarım da ifade ettiler. "Bu konunun önemli alakadarlarını neden bu salonlarda bir araya getirmiyoruz, neden hukuk profesörlerini tartıştırmıyoruz, neden Barolar Birliğini dinlemiyoruz, niye değişiklikleri bunun üstüne oturtmuyoruz?" diye, bunu Tuncay Özkan kardeşim de dile getirdi, bir kez de ben vurgulamak istiyorum. Basını izliyorum, televizyon kanallarına bakıyorum...

Sayın Başkan, dinlemenizi de rica ediyorum bu arada. Sayın Başkan, dikkatinizi bana vermenizi diliyorum.

SALİH CORA (Trabzon) - Biz dinliyoruz.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - İzliyorum, anayasa profesörü unvanı taşıyan, siyasi kimliği olmayan hiçbir profesörün, hiçbir bilim adamının bu değişiklikler hakkında olumlu bir görüş bildirdiğini görmedim. Yani isimlerini buradan okuyabilirim, bazı arkadaşlarım terennüm ettiler, "Biz onlardan çok mu biliyoruz bu Anayasa değişikliğini?" diye düşünüyorum. Hafızamı zorluyorum, hukukçu bir kişi olmadığım hâlde, okuyorum, bakıyorum, iki bin üç yüz elli yıldır anayasalar ve demokrasi dünyada bilim adamları ve özellikle filozoflar tarafından, Aristo'dan, Platon'dan başlayarak bugüne kadar irdelenmiş ve bunların hepsi, Locke da dâhil, Montesquieu da dâhil olmak üzere, hepsi kuvvetler ayrılığı prensibinin olmazsa olmazlığı üstüne vurgu yapmışlar. Yani eğer bir Anayasa değişikliği yapılacaksa, eğer bir demokratik bir sistem, bir rejim getirilecekse, bunun olmazsa olmazı özgür bir seçim ortamıdır ve olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığıdır değerli arkadaşlarım. Biz neden bunu bu kadar aceleye getiriyoruz? Neden 2010 yılında yapmış olduklarımızı bugün inkâr ediyoruz?

Değerli arkadaşlar, ülkemiz kan gölü. Her ay onlarca şehit veriyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Hükûmetimiz 3 cephede birden savaşıyor. Böyle bir ortamda Anayasa değişikliğinin hangi mantığı olabilir. 15 Temmuz darbe teşebbüsünün üzerinde birçok soru işareti var, karanlık noktalar var, yani ortam Anayasa değişimi için hiç uygun değil. Ama, bir kişi, bir adam dayatıyor, Parlamentonun üstünde bir vesayet var ve biz de bu dayatmanın altında hepimiz eziliyoruz. Arkadaşlar, bu kişi niye dayatıyor? Zaten Cumhurbaşkanlığı yeminine sadık kalmamış, tarafsız hiç olmamış, Anayasa iki yıldır rafta duruyor, kuvvetler ayrılığı yerine kuvvetler birliği dayatılıyor ve bu açıkça da söyleniyor, "Kuvvetler ayrılığına gerek yoktur, kuvvetler birliği gereklidir." diyor. Demokrasinin ruhuna tamamen aykırı. Neden 1876 yılından beri yüz kırk yıldır geçerli olan demokratik kültürümüzü ayaklar altına alıyoruz?

Sevgili AKP'li ve MHP'li arkadaşlarımın vicdanına ve ahlakına sesleniyorum, en azından çocuklarınız ve torunlarınız için sesleniyorum: Biz sevmiyoruz ama siz reisinizi sevebilirsiniz, saygı duyuyorum. O kendini milletin çobanı ilan etti değerli arkadaşlar ama bizler koyun değiliz, bunu açıkça ilan ediyorum.

Bugüne kadar pek tartışmadığımız bir boyuta atlamak istiyorum. Değerli arkadaşlar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki başkanlık sistemi defalarca gündeme getirildi, Türkiye'nin de buna oldukça benzer bir başkanlık sistemi yapmak durumunda olduğu ifade edildi. Bakın, dünyadaki başkanlık sistemiyle idare edilen birçok rejimi, birçok ülkeyi araştırdım, inceledim. Benim bulduğum kadarıyla 61 tane başkanlık sistemi var. Bunlardan sadece bir tanesi farklı, o da Amerika Birleşik Devletleri'nde olan. Gerçekten insan haklarına, özgürlüklere, barışa saygı duyan, kuvvetler ayrılığına saygı duyan ve başkanın yetkilerinin çok kısıtlı olduğu, başkanın fesih yetkisinin Parlamentoda olmadığı bir başkanlık rejimi. Onun dışındaki, dünyadaki 60 ülkenin hepsinin demokrasileri özürlü. Bakın, bunların büyük çoğunluğu Asya'da, büyük çoğunluğu Afrika'da. Bir tane içlerinde Amerika'dan başka istisnaya yakın bir ülke var, o da Güney Kore. Ama Güney Kore 1987'den beri özgürlükler ve demokratikleşme yönünde birçok atılımları yapmış, birçok ilerlemeleri yapmış bir ülke, istisnai konumunu koruyor.

Avrupa devletleri içinde başkanlık sistemiyle yönetilen, benim bildiğim kadarıyla, eğer Güney Kıbrıs'ı da sayarsak, bir de Belarus'u sayarsak iki tane devlet var. Bunun dışında başkanlık sistemiyle idare edilen hiçbir devlet yok. Yarı başkanlık sistemi var ama o yarı başkanlıkların hiçbirinde başkanların yetkisi, bizim şu Anayasa'mızda önerdiğimiz başkanlık yetkileriyle donanımlı değil. Örneğin İrlanda'da başkanın Dublin şehrinin dışına çıkabilmesi için bile parlamentonun iznine ihtiyaç var arkadaşlar. Neden biz dünyada demokratik ülkelerde, Amerika ve Güney Kore hariç, uygar ülkelerde hiçbir şekilde kullanılmayan başkanlık sistemi için ısrar ediyoruz, parlamenter sistemden vazgeçiyoruz? Bir ünlü AKP'li siyasetçimiz parlamenter sistemi, maalesef, İngiltere tarafından uygulanan modası geçmiş bir sistem olarak yorumladı. Ama bugün bildiğimiz kadarıyla hiçbirisi bu şeyle izah edilir boyutta değil.

Değerli arkadaşlar, Anayasa'nın değiştirilmesine, gerçekten -samimiyetle söylüyorum- en azından acilen hiçbir ihtiyaç yok çünkü Anayasa'nın içindeki maddeleri tek tek incelediğinizde dürüst, ilkeli, uygar, demokrat yöneticiler tarafından uygulanmakta ısrar edildiği takdirde Türkiye'de hiçbir şekilde rejim sıkıntısı oluşturacak bir madde yok.

Bir başka konuyu daha ifade etmek istiyorum. Televizyonlarda dile getirildi, bazı bilim adamları tarafından. Bizim Meclisimizin Anayasa'yı değiştirmeye yetkisi yok arkadaşlar. Bakın, Anayasa'nın değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 4 tane maddesinden 2'ncisini okuyun. 2'nci maddenin içinde Anayasa'nın giriş bölümüne atıfta bulunuyor. Giriş bölümünde ne var? Kuvvetler ayrılığı ilkesi var. Yani biz 2'nci maddeyi değiştiremediğimiz takdirde giriş bölümündeki kuvvetler ayrılığına da dokunamayız. Eğer buna dokunursak Anayasa''nın lafzına ve ruhuna aykırı hareket etmiş oluruz.

REŞAT PETEK (Burdur) - Ancak darbeyle değişir yani.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Lütfen Beyefendi, sözümü kesmeyin. Ama şöyle bir kural da vardır: Anayasalar bazen de kanla yazılır. Ben darbeden ve kandan yana değilim. Ama bugün yapılan bizzat sivil bir darbedir.

BAŞKAN - Sayın Akaydın...

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Evet Sayın Başkan, buyurun.

BAŞKAN - Sayın Akaydın, lütfen toparlar mısınız.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Lütfen, şu müdahale eden beyefendiyi susturun, toparlayacağım.

BAŞKAN - Tamam, tamam.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Ben darbeden yana değilim Reşat Bey.

REŞAT PETEK (Burdur) - Çok naziksiniz!

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Siz de çok naziksiniz!

REŞAT PETEK (Burdur) - Çok naziksiniz Mustafa Bey!

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Çok naziksiniz!

Bu yapılan bir sivil darbedir.

REŞAT PETEK (Burdur) - Değiştirmeye yetkisi olan darbeler.

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Sayın Reşat Petek, bu yapılan bir sivil darbedir. Bu sivil darbenin ilk denemesi 15 Temmuzda yapılmıştır. 15 Temmuzda yapılmış gibi gözükmüştür ama esasen 20 Temmuzda yapılmıştır. Bugün Türkiye'nin geldiği noktada yapılan sivil bir darbedir. 1982 Anayasası'ndan bile insan hakları, demokratik haklar ve özgürlükler açısından çok daha geri bir anayasa teklifidir.

Değerli arkadaşlar, diyorsunuz ki: "Bu sistem koalisyonları önleyecek." Ya on dört yıldır iktidardasınız, koalisyon mu gördük? Niye şikâyet ediyorsunuz? Hâlbuki koalisyon döneminde Türkiye demokrasisi birçok başarıya imza atmış bir demokrasi değil miydi? Sayayım mı tek tek? Avrupa'da birçok koalisyonda başarılar ve millî gelirde artışlar gözlenmemiş midir?

REŞAT PETEK (Burdur) - Türkiye'de?

MUSTAFA AKAYDIN (Antalya) - Ha Türkiye'ye gelelim. On dört yıldır FETÖ'yle koalisyonunuz var, on dört yıldır ha bire bakan değiştirdiniz. Şimdi de kalkmışsınız diyorsunuz ki: "Koalisyonlardan şikâyetçiyiz." Yani bu söylediklerinizin hiçbirisinin akılla, mantıkla izah edilir bir tarafı yok arkadaşlar. Bunun adına hukuk bilim adamları "suistimalci anayasacılık" diyorlar arkadaşlar. Hukuk bilim adamlarının deyimiyle konuşuyorum. Fiilî güç odaklı, keyfî siyaset anlayışı olan bir anayasacılık anlayışı.

Değerli arkadaşlar, gelin bunlardan vazgeçelim, bir tek kişiyi bu kadar büyük yetkilerle donatmayalım. Bunun sonu felakettir, bugünler geçer, yarın gene konuşuruz ama bunun hesabını size inanın çocuklarınız ve torunlarınız ve bu ülke soracaktır değerli arkadaşlar. Bunun adı demokrasi değildir. Bunun adı çağdaş ve uygar anayasacılık değildir. Bunun adı tek adam yönetimidir ve vesayet anayasasıdır, vesayet demokrasisidir.

Hepinize saygılar sunuyorum.