KOMİSYON KONUŞMASI

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, burada hepimiz Türkiye'nin geleceği açısından gerek ülkemizin dünyada şu an yaşanan şartlar ve koşullarla beraber bulunması gereken o güçlü konumunu sağlayacak bir yasama faaliyeti yerine getirme hedefinde olmamız gerekirken; bir yerlerden, bir şekilde, zaman içinde kendini odaklamış olduğu makamsal güçlere kavuşmak uğruna "Her şeyi yapalım, yasamayı da bunun içerisindeki çalışmalarda etkin, hızlı ve bir an önce çalışıp bu noktaya taşıyacak bir yönlendirmede olalım." bakış açısıyla bugün "Anayasa değişiklikleri" başlığında bir Komisyon çalışması ortaya konuyor. Hükûmet sistemi bağlamında yapılmakta olan bu düzenlemelerin sadece dar kapsamda başkanlık sistemine odaklanmış olması da ülkeye ve demokrasiye ve temel insan hakları ve özgürlüklere ne kadar hizmet edecektir ve anayasa yapma tercihi açısından önceliklerin neler olduğunu, ne derece açıkça ortaya koyduğunu hep beraber yaşıyor ve görüyoruz. Bu başlıktaki uyarıları -işte, bugün artık 10'uncu güne mi yaklaşıyoruz- bugünün içerisinde tüm arkadaşlar dile getirdi. Bunu bir "maksat spor olsun" diye bakış açısıyla burada oturalım değil, gerçekten "Türkiye için ne yapabiliriz?" anlayışı ve birlikteliği içinde değerlendirmenin hassasiyeti keşke paylaşılmış olabilseydi.

Şimdi, katılımcı, özgürlükçü, çoğulcu ve içerici bir demokrasi anlayışını temel almayan anayasal düzenlemelerin bugün karşımızda olduğunu maalesef görüyoruz. Doğrudan baktığınızda bir Cumhurbaşkanını güçlendirmek, katılımcılığın ve yurttaş temsilinin en önemli aracı olan Parlamentonun zayıflamasının demokrasinin zayıflamasını getireceğini görmemezlikten gelemeyiz. Ve yine demokrasi ve demokrasi kültürünün içselleştirilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler yapmak ve özgürlüklerden yana hakkaniyetli kullanmak gerekirken bunu ön plana almayan bir yasal çalışmayı görmek ne yazık ki üzücü.

Arkadaşlar, adına ne derseniz deyin, sizin etkilemek veya düşüncenizi paylaşmak istediğiniz temel seçmene; adına "Cumhurbaşkanlığını güçlendirdik." deyin, öyle deyin, böyle deyin ama bu işin temelinde başkanlık sistemi var ve unutmayın ki bugün "üst akıl" diye veyahut "Birtakım bölgesel organizasyonlarda parmağı var." diye suçladığınız birtakım mekân veya ülkeler küreselleşmenin hegemonyasının o popülist uygulamalarında dünyaya bu başkanlık sistemini ihraç etmiştir ve bu başkanlık sistemini alıp kullanan ülkelerin de 30'dan fazlası bu sebeple anayasal çöküş yaşamıştır. Yaşanmışlıklardan ders almanın gerekliliğini unutmadan yaşanmışlıkların hangi faturaları ödettiğini de çok iyi görmek ve bilmek gerekiyor. Bütünüyle devlet iktidarını anayasal hukukla çerçeveleyen, anayasal kuralları içine alan ve anayasal kuralların içinde, denetim içerisinde bir iktidar oluşumunu sağlayan Anayasa değişikliği yerine; vesayeti tasfiye ediyoruz mantığıyla yetkili ama sorumsuz, hukuk tarafından denetlenmesi mümkün olmayan devlet gücü alanını genişletme temelinde bir yasal düzenleme gerçekleşiyor.

Değerli arkadaşlar, bundan belli bir süre önce -herhâlde iki üç yıl önceydi- Sayın Cumhurbaşkanının katıldığı bir ekonomi toplantısında dile getirdiği bir bakış açısı vardı: "Bu ülkenin yönetilmesini istiyorsanız benim de derdim buranın bir anonim şirket gibi yönetilmesi. Nasıl bir anonim şirket yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir." diye kendisinin bir görüşü vardı. Şimdi, anonim şirketlerde patronluk vardır. Sizi özellikle uyarmak isterim; patronlu başkanlık sisteminin getirdiği veyahut götürdüğü demokrasiyi iyi hesap edin ve ondan sonra yaşanan sonuçların neler olduğunu hep beraber değerlendirelim.

Değerli arkadaşlar, kanun hükmünde kararnameler ve bu kararnamelerle işleyecek olan yürütme erki diye düşündüğünüzde, Anayasa'nın 7'nci maddesini de görünmez olarak sildik mi, bu Anayasa'nın 7'nci maddesinde oluşan yasama hakkını biz Parlamentodan aldık mı ve bugün baktığınızda, hangi noktalarda, hangi başlıklarda kanun hükmünde kararname yapılamaz belirlenmiş ama yapılmasının önü sınırsız, yürütmeyle ilgili sınırsız yetkiler verilmiş. Peki, bu sınırsız yetkiler nasıl denetlenecek ve bu denetlemeyi ortaya koyan, bu yürütme yetkisinin boyutunu açıkça ortaya koyan bir düzenleme var mı? Yok.

Şimdi, bu 7'nci maddeyi bir tarafa bıraktık. Peki, bakıyorsunuz, bu kanun hükmünde kararnamelerin bugünkü uygulaması ne? Bugünkü uygulamasında, bir, normal, işte, yetki alınarak çıkartılanlar, bir de, olağanüstü hâl durumunda çıkartılanlar var. Aslında baktığınızda, tabii, Olağanüstü Hâl Kanunu çerçevesinde çıkarılanları da bir gecede çıkartıp ondan sonra olması gereken kapsam, içerisindeki süre ve konuyla ilgili hiç dikkate almadan uyguluyorsunuz. "Buraya da yazarız, böyle devam eder, nasılsa mevcuttakini de olduğu gibi uygulamıyoruz." diyebilirsiniz ancak ve ancak bugün için baktığınızda bu kararnamelerle ilgili olarak karşımıza çıkan yargı ve denetim noktasındaki büyük açıklık, bakmayın kişisel olarak, hepimizin ve belki de çoluk çocuğumuzun yaşayacağı önümüzdeki süreçte çok önemli ağır faturalar ödetecektir.

Diğer taraftan, yine kararnameyle ilgili baktığınızda, kamu üst düzey bürokratlarının ve üst düzey kamu görevlilerinin de bu teklif içerisinde atanmasına imkân tanıyor. Şimdi, o zaman, hemen aklımıza ne geliyor? Siz bu olağanüstü hâlle ilgili çıkan kanun hükmünde kararnameyle rektörleri atamayı zaten -bir kararnameyle- kendinize yetki hâline getirdiniz. Demek ki artık bu Anayasa değişikliğiyle beraber bu da içinde geliyor.

Şimdi, ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesiyim. Tabii, bu değişikliğin bütçeyle ilgili maddesine de iyice baktım. Değerli arkadaşlar, bütçe kanunu hükûmetler var olduğu zaman hükûmet tasarısıyla gelen kanunlardır. Bir kanundur bütçe kanunu, bir yıllık çıkmış olan kanundur. Şimdi, burada baktığım yetkiler dâhilinde, Cumhurbaşkanına bir kanun teklifi verme yetkisi tanınmıyor ilgili madde içeriğinde ama diğer taraftan 88'inci maddeye baktığınızda, burada Bakanlar Kurulunun tasarı hazırlamasını çıkartıyorsunuz ama kanun teklifi vermeye sadece milletvekillerini yetkili kılıyorsunuz. Onun arkasında, yine, bütçe kanununa geldiğiniz zaman "Cumhurbaşkanı bütçe kanunu teklifini verir." diye özel bir vurgunuz var, öyle başlıyorsunuz. Ama değerli arkadaşlar, bundan önce bütçe tasarısı geldiği zaman, zaten Bakanlar Kurulunun tasarı sunma yetkisi var ve sadece bütçe tasarısını da Bakanlar Kurulu sunar ama bugünkü içeriğe baktığınızda derme çatma, alelacele kanun yapma yaklaşımıyla karşı karşıyayız. Ha, diyorsunuz ki içinde zaten: "Bütçe kanunu, süresinde yürürlüğe konulmazsa yeniden değerleme oranında artırır biz devam ederiz." Yani bunu da mış gibi yaparız, mış gibi yolumuza devam ederiz.

Ben size bazı rakamlarla konuşmak istiyorum ve bu rakamların da burada Anayasa Komisyonunda kayıtlara girmesini istiyorum ki belki bu rakamlar dünyadaki gerçeklerin nasıl yaşandığını ve onları görerek bugünün realitesinin nasıl oluşturulması gerektiğini size bir miktar anlatabilir.

Bakın, değerli arkadaşlar, dünyada ülkelerin eğitim ve yaşam düzeyi, insanların yaşam uzunluğu ve yaşayan insanların okuryazarlık düzeyleri gibi birtakım dataları alıp kullanılarak insani gelişmişlik endeksleri hesaplanıyor. Bu insani gelişmişlik endeksleri parlamenter rejimler ve başkanlıkla idare edilen ülkeler açısından karşılaştırıldı ve bu karşılaştırma sonucunda 141 ülke bu karşılaştırmanın içerisinde ele alındı. Ve ortalamasına baktığınız zaman, parlamenter sisteme sahip ülkelerin, insani gelişmişlik sıralamasında ortalaması 45 olan bir sonuçla karşı karşıyayız. Peki, başkanlık içinde olanların sonucu ne? Burada da ortalama rakam 96, yani diplerde.

Hızla geçeceğim çünkü çok önemli göstergeler var. Refah seviyesine bakalım. "Refah seviyesinde de bu ülkeler nasıl karşılaştırılıyor?" dersek, bireylerin gelir/mutluluk düzeyleri ifade ediliyor. Burada da başkanlık sistemi ile parlamenter sistem karşılaştırılmış ve yine alınıp 142 ülke terazide tartılmış ve karşımıza çıkan sonuç... Belki bunları dinlemek zaman alıcı veya sizi sıkıcı olabilir ama burada yapılmış olan, ülkelerin ve yaşanmışlıkların nihai sonuçları var ve bu sonuçlara göre baktığınızda, yine refah seviyesi yani "Refah toplumu kimlerdir?" dediğinizde, burada ortalamada parlamenter sisteme sahip olanlar 49 ortalama sıra sayısındayken başkanlıkla yönetilen ülkelerin bu sıralama ortalaması 93, yani diplerde.

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, toparlar mısınız lütfen.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Sayın Başkan, toparlayacağım. Burada ben direkt olarak teknik bazı bilgiler veriyorum, hamasi bir konuşma da yapmıyorum.

BAŞKAN - Konuşmanızın içeriğine itiraz etmiyorum.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Ve bu kayıtların da geçmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum açıkçası.

Şimdi gelelim ekonomiye. Ekonomik Gelişmişlik Endeksi var. Ekonomik kurullar toplanıyor, ülkenin bir an önce yaşanan ulusal, uluslararası ve ekonomiyle... Bugün işte sonuçlar ortada, ben saymayacağım, biraz önce arkadaşlarım hepsini verdiler. "Bunları düzeltmek için ne yapabiliriz?" diye arayışlar içindeyiz ama bugün, en önemlisi, dünyada bunun hesabı yapılmış. Yani, arkadaşlar, millî gelir, piyasa büyüklüğü, ithalat, ihracat, işsizlik, enflasyon, iç ve dış borçlar olmak üzere bütün ülkelerin rakamları toparlanmış ve burada yine 142 ülke karşılaştırılmış ve orada çıkan sonuç da, yine ekonomik gelişmişlik düzeyi açısından baktığınızda, 142 ülke arasında parlamenter rejimle idare edilenlerin ortalamasının 57, başkanlıkla idare edilenlerin ortalamasının 90 olduğu görülmüş. Yani, orada da parlamenter rejimin, yani bugün beğenmediğiniz, bugün değiştirmek istediğiniz, o hani anonim şirket gibi yönetilecek olan Türkiye'ye biçtiğiniz patronlu başkanlık sisteminin tutmadığını burada görüyorsunuz.

Peki, Toplumsal Gelişmişlik Endeksi'ne, dünya sıralamasına bakın. "Burada ne diyor?" diye baktığınızda, toplumsal gelişmişlikle neye bakılıyor? Bireysel girişimciliğe, bir ülkedeki sahip olunan fırsatlara, güvenli internet erişiminden cep telefonu kullanımına, araştırma ve geliştirme harcamalarına kadar bakılıyor. Ha, ben burada Türkiye'nin olduğu sıraları söylemek istemiyorum size aslında mevcutta, onlar çok daha acı.

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, toplarlar mısınız lütfen.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Bizim hedefimiz, parlamenter rejimdeki yine 140 ülkede 48 olan oranı Türkiye'nin yakalaması. Burada, tabii, iyi yönetimde de aynı şey var.

Eğitim... Eğitim endeksine bakıyorsunuz, bugün PISA oranları ortada. Biz fen, matematik, onu bırakın, okuryazarlıkta bir sıralamaya giremiyoruz. Ama bunu tekrar onaylayan, yine sistemsel olarak baktığınızda, eğitim sıralamasında da parlamenter rejimler üst sırada yer alıyor.

Peki, sağlık hizmetleri... Bireysel olarak baktığınızda, yine sosyal sermaye ve yine ülkelerin hukuk sistemleri açısından baktığınızda -Başkan durmadan uyarıyor ama- aslında Hukukun Üstünlüğü Endeksi açısından baktığımızda da, yine ezici olarak parlamenter rejimlerin ön sırada, Demokrasi Endeksi'nde ön sırada olduğunu görüyoruz.

Keşke bunlardan ders almayı becererek, yine Yoksulluk Algı Endeksi'nde ve en önemlisi, Ülkelerin Kırılganlık Endeksi'nde hangi hükûmet sisteminin hangi sonuçları yaşadığını hep beraber bir inceleyip ona göre boş değil dolu dolu yaptığınız tekliflerin altına imza atabilseniz.

Değerli arkadaşlar, bugün baktığınızda, tekrar söylüyorum, bütçeyle ilgili ya da yaptığınız teklifle ilgili hata var, inşallah bu hatayı görürsünüz. Ve şunu da unutmayın ki: Başkanlık sistemlerinde... Yine araştırmadan, boş değil, yapılan araştırma ve çıkan sonuçlara göre size rakamları veriyorum. Bugün, demokrasinin ömrünün en uzun olduğu sistemler parlamenter sistemler; başkanlık sistemlerinde yirmi yıl olan bu ömür parlamenter sistemlerde yetmiş iki yıla geliyor. Yani, yok ettirilmeye çalışılan bu parlamenter güçlü yapının sonunun demokrasinin de ortadan kalkmasını getireceğini hiç mi hiç unutmamak gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, tabii, bazen kendini bilmezce bu ülkenin kurucu liderleriyle ilgili olarak...

BAŞKAN - Sayın Tamaylıgil, lütfen toparlar mısınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) - Son kelimelerimi, son cümlelerimi söylüyorum.

...laflar, kelimeler dile getirilebilir ama ben şu, size bir ışık olsun diye yine bir anekdotu hatırlatarak sözlerimi tamamlayacağım.

Mustafa Kemal Atatürk'e devlet başkanlığı ile fiilen başbakanlık görevinin beraberce yapılması konusunda tartışmalar olduğunu ve bu tartışmaları dikkate alması gerektiğini bazı arkadaşları dile getiriyor. Ben onun sözleriyle bu konuşmayı tamamlamak istiyorum: "Şaşarım o efendilerin aklı perişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola girmemi ve yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir?" diyor. Bunu, doksan üç yıl önce ortaya konan o cumhuriyet bilinci ve hedefleriyle dile getiriyor.

Umarım resimleriyle güç aldığınız ama sadece resimleri değil, fikirleriyle de güç almanız gereken Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözleri hiçbir zaman kulağınızdan küpe olarak ayrılmaz. Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik, sosyal hukuk devletidir; anonim şirket değil; patronaja ihtiyacı yoktur.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)