Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
Dönemi | : | 26 |
Yasama Yılı | : | 2 |
Tarih | : | 28 .12.2016 |
BURCU ÇELİK (Muş) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, öncelikle Roboski'de can veren 34 yurttaşımızı anarak sözlerime başlamak istiyorum. Ne yazık ki üzerinden beş sene geçmesine rağmen, hâlen 1 kişi bile bu konuda yargı karşısında değildir. Üstüne üstlük, akrabalarını bu katliamda kaybeden Milletvekili Arkadaşımız Ferhat Encü de şu anda hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulmaktadır.
Arkadaşlar, sürekli olarak burada ne kadar ciddi bir iş yaptığımızı, yaptığımız işin sorumluluğunun ne kadar büyük olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bunu anlatmaya çalışırken de lütfen -burasını özellikle belirtiyorum- kişilerden bağımsız düşünelim. Sadece şimdiki Cumhurbaşkanını, bugünü ve getirmek üzerinden düşünmeyelim; başkalarının da bugünü ve geleceğini hesap ederek bir iş yapalım demeye çalışıyoruz. Ne yazık ki geldiğimiz noktada bunu anlatmakta sıkıntılar yaşadığımızı düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, 9'uncu maddeyle Cumhurbaşkanına o kadar büyük yetkiler veriliyor ki bu yetkilerin sadece olağan hâllerde değil, olağanüstü hâllerde bile kullanılması büyük sorunlara yol açacaktır. Neredeyse maddenin özeti şudur: Bir şekilde bir Cumhurbaşkanı seçilecek ama seçilecek olan bu Cumhurbaşkanı ise devlet kurumlarının, yargı kurumlarının, özetle ülkenin temel taşlarını oluşturan her kurumun yetkilisini seçebilecek.
Değerli milletvekilleri, biz teklifin içeriğine, hâlihazırda görüşme şeklinde elbette ki karşıyız ancak görüyoruz ki baştan sona eksik olan bu teklife ilişkin yaptığımız konuşmalar iktidarı etkiliyor. Bunun bir sonucu olarak ve anladığımız kadarıyla iktidar milletvekillerinin de karşı çıktığı 5'inci madde tasarıdan çıkarıldı. Şimdi 9'uncu maddeye bakıyorum; bu madde, 5'inci maddeden çok daha tehlikeli bir madde. Bu maddeyle Cumhurbaşkanının herhangi bir milletvekiline ihtiyacı yok değerli arkadaşlar. Maddeyle Cumhurbaşkanı istediğini atayabiliyor, istediğini görevden alabiliyor, istediği zaman kanun yapabiliyor. Sözüm ona, bir istisna getirilmiş, Cumhurbaşkanı temel hak ve hürriyetler ile siyasi hak ve hürriyetler hakkında kanun hükmünde kararname çıkaramıyor teklife göre.
Hepinizin dikkatine sunmak istiyorum: Bu konu, Anayasa madde 90'da zaten düzenlenmiş bir konudur. Anayasa madde 90, 2004 yılında yine AKP Hükûmeti zamanında getirilmiştir. Nedir bu madde? "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlararası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz." Yani, değerli arkadaşlar, bu maddeden de anlaşılacağı üzere, madde 90 değiştirilmediği müddetçe hak ve özgürlükler noktasında imzacısı olduğumuz uluslararası sözleşmeler kanunlar karşısında elbette ki üstün olacaktır.
Değerli arkadaşlar, isterseniz 9'uncu maddeyi ve metnin tamamını göz önünde bulundurarak denge denetlemenin olmadığını ve de en önemlisi kuvvetler ayrılığının nasıl kuvvetler birliği hâline geldiğini maddeler hâlinde açıklayayım:
Cumhurbaşkanı mevcut taslakla yasamayı kontrol edecek diyorum ben. Nasıl mı? Cumhurbaşkanı parti genel başkanı olarak milletvekili listesi yapacak; Cumhurbaşkanı Meclisi feshedebilecek; Cumhurbaşkanı bütçeyi hazırlayacak; Cumhurbaşkanı kararnamelerle kanun alanını daraltacak; Cumhurbaşkanı kanunları veto edebilecek.
Cumhurbaşkanı yargıyı şekillendirecek diyorum. Nasıl? HSYK Başkanını atayacak örneğin, HSYK'nın yarısını kendisi atayacak, Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 12'sini atayacak.
Cumhurbaşkanı devleti yapılandıracak diyorum. Nasıl? Kamu kurum ve kuruluşlarını kuracak, kamu tüzel kişilerini kuracak ve bunlara yetki verecek.
Cumhurbaşkanı uluslararası ilişkileri belirleyecek. Nasıl? Cumhurbaşkanı uluslararası anlaşmaları akdedebilecek; Cumhurbaşkanı büyükelçileri atayabilecek.
Cumhurbaşkanı bürokrasiyi, devleti şekillendirecek. Nasıl? Cumhurbaşkanı tüm üst düzey kamu yöneticilerini atayabilecek, atama kriterlerini kendisi belirleyecek; eğitimi şekillendirecek -YÖK ve rektör atamalarından kaynaklı- orduyu şekillendirecek.
Cumhurbaşkanının geniş yetki alanlarına gelecek olursak: Millî güvenlik politikalarını belirleyebilecek; TSK Başkomutanlığını temsil edecek; OHAL ilanına karar verebilecek.
Peki, değerli arkadaşlar, bu kadar geniş yetkileri olan Cumhurbaşkanının denetimi nasıl sağlanacak diye baktığımızda, teklifte böyle bir düzenlemenin olmadığını görüyoruz. Denetlemenin olmadığına ilişkin de şunları kamuoyuna ve sizlere sunmak istiyorum: Cumhurbaşkanı tüm yetkileri tek başına, herhangi bir denetimi olmadan kullanacak. Yargı denetimi daraltılacak, sadece ve sadece Anayasa Mahkemesinin denetimi var olacak. Örneğin, Danıştay ön incelemesi kaldırılacak. Cumhurbaşkanına ömür boyu hukuki bir koruma gelecek. 3 dönem seçilebilme imkânı da gelecek.
Değerli arkadaşlar, şimdi, burada günlerdir konuşuyoruz, eminim ki hepimizin önünde var, Kemal Gözler'in bir makalesi yayımlandı, yılların hocası, yılların hukukçusu. Ben oradan bir alıntı yaparak bunu bütün değerli arkadaşların dikkatine sunmak istiyorum. Kendi yorumumu hiç katmadan, direkt makaleden okuyacağım. Bakın, şöyle diyor:
"Kuvvetler ayrılığı yoksa hürriyet de yoktur
Bundan iki yüz altmış sekiz sene önce Montesquieu'nün söylediği gibi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin tek elde toplandığı bir sistemde hiçbir şekilde hürriyet olmaz. Bu konuda Montesquieu'nün yazdıklarını özetlemeden olduğu gibi verelim. 1748 yılında yayınlanan 'Kanunların Ruhu' isimli eserinde Montesquieu şöyle diyor:
'Eğer aynı idarenin kişilik veya yapısında yasama erki yürütme erkiyle birleşmişse hiçbir şekilde hürriyet yoktur. Çünkü, aynı monarkın veya aynı senatonun zalimce yürütmek için zalimce kanunlar yapmasından korkulur.
Yargı erki de yasama ve yürütme erklerinden ayrılmış değilse gene hürriyet yoktur. Eğer bu erk yasama erkiyle birleşirse vatandaşların hayat ve hürriyetleri üzerindeki idare, keyfe kalmış bir idare olur çünkü yargıç, kanun koyucunun durumuna düşer. Şayet yargı erki yürütme erkiyle birleşirse yargıç korkunç bir zalim kesilir'
Bu üç erki de aynı kişi veya kurullar kullanırsa her şey mahvolur...
Avrupa'nın çoğu krallıklarında hükûmet hafifletilmiştir... Bu üç erkin padişahın kişiliğinde birleştiği Türk ülkesinde ise korkunç bir istibdat hüküm sürer...
Bu cumhuriyetlerde bir vatandaş ne durumda bulunur, artık siz düşünün. Aynı idareciler kitlesi, kanunu yürütme yolunda zaten, yine kanun koyucu sıfatıyla, kendi kendine verdiği tam bir yetkiye sahiptir; genel emirleriyle devleti silip süpürebilir ve yargı erki de kendisinde bulunduğu için özel emirleriyle de herhangi bir vatandaşı mahvedebilir.
Orada bütün iktidar bir bütün hâlini almıştır; zalim bir hükümdarın varlığını belli eden bir dış emare olmasa dahi bu olay her an hissedilir.
Müstebit olmak isteyen hükümdarlar da, bütün idare otoritesini kendi kişiliklerinde birleştirmekle işe başlarlar.'
Korkulan odur ki Montesquieu'nün 1748'de 'Türk ülkesi' için yazdığı şeyler 2016'da Türkiye Cumhuriyetinde gerçekleşmek üzeredir.
Önemle belirtmek isterim ki yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin elinde toplandığı kişinin kim olduğunun -altını çiziyoruz- bir önemi yoktur. Bu kişi bir 'bilge kral' veya halk tarafından yüksek bir oy oranıyla seçilmiş bir başkan olsa bile değişen bir şey olmaz. Halk tarafından seçilmiş olması bu kişinin yetkilerini kötüye kullanmayacağı anlamına gelmez. Her kuvvetin doğasında kötüye kullanılma eğilimi vardır. Bundan yüz yirmi dokuz sene önce Lord Acton'un söylediği gibi 'İktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlak yozlaştırır.' İktidar iktidarla sınırlanır, iktidardakilerin insafıyla değil!
Kuvvetlerin aynı elde toplandığı bir sistemde kimse güvende değildir. Böyle bir sistemde medeni yaşam tehdit altındadır.
Kuvvetler ayrılığı yoksa anayasa da yoktur
Kuvvetler ayrılığı teorisi, anayasacılığın en temel ve en eski teorisidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde anayasa da olmaz. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet, anayasal devlet değildir. Bu husus, en güzel, en çarpıcı şekilde 16 Ağustos 1789 tarihli Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi'nin 16'ncı maddesinde şu şekilde belirtilmiştir: "Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasa yoktur." Bundan 227 yıl önce ilan edilmiş bu madde şunu söylüyor: Bir devlette bir anayasanın olduğunu söyleyebilmek için o devlette, bir yandan vatandaşların hak ve hürriyetlerinin güvence altına alınması, diğer yandan da o devlette kuvvetler ayrılığının olması gerekir. Bu iki şart gerçekleşmedikçe bir devlette "anayasa" isimli bir belgenin olması, o devlette gerçek anlamda bir anayasanın olduğunu göstermez.
Türkiye'de son yıllarda vatandaşların hak ve hürriyetlerinin güvence altında olup olmadığı çok tartışmalıdır. Kuvvetler ayrılığı ise uygulamada varlığı ve etkililiği tartışmalı olsa bile, hiç olmazsa Anayasa'mıza göre şeklen vardı. 10 Aralık 2016 tarihli bu değişiklik teklifiyle artık kuvvetler ayrılığı sadece fiilen değil, resmen de kaldırılmaktadır. Söz konusu Anayasa değişikliği teklifinin gerçek anlamı budur. Fiilen kalkmış olan kuvvetler ayrılığının resmen de kalkmasıdır.
Sonuç olarak değerli arkadaşlar, 10 Aralık 2016 tarihli Anayasa değişikliği teklifi şayet kabul edilirse Türkiye'de sadece Hükûmet sisteminde bir değişiklik olmayacak, kuvvetler ayrılığı ilkesi ortadan kalkacak, bu ilkenin ortadan kalkmasıyla, bir yandan, Montesquieu'nün söylediği gibi, Türkiye'de hürriyet de ortadan kalkacaktır. Diğer yandan da bu ilkenin ortadan kalkmasıyla 1789 Fransız Bildirgesi'nin belirttiği gibi, Anayasa da ortadan kalkacaktır. Zira, yukarıda açıkladığımız gibi, kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde hürriyet de, anayasa da olmayacaktır değerli arkadaşlar.
Tüm bu sebeplerle, şu anki teklifin tamamının geri çekilmesini, Türkiye halklarının beklediği, gerçekten, çoğulcu, demokratik bir anayasanın tekrardan bütün kesimlerce üzerinde tartışılıp kamuoyuna, halka sunulması gerektiğini talep ediyorum ve hepinizi tekrardan saygıyla selamlıyorum.