KOMİSYON KONUŞMASI

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Zaman zaman Meclis tutanaklarını inceleme ihtiyacı hissederim ve o Meclis tutanaklarını incelediğimde gördüğüm çok net bir tablo vardır: Geçmiş yıllarda Meclisteki tartışmaların ne kadar düzeyli olduğunu görürüm. Özellikle iktidar partisine mensup milletvekillerinin muhalefet milletvekillerinin konuşmalarını büyük bir anlayışla, hoşgörüyle karşıladıklarını net bir şekilde ifade ederim ve arkadaşlarıma da önerim, Parlamentonun itibarını, milletvekillerimizin saygınlığını korumak görevi olan siz değerli arkadaşlarımın da zaman zaman o Meclis tutanaklarını inceleyerek oralardan birtakım sonuçlar çıkarmanızın çok ama çok önemli olduğunu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce hep birlikte Sayın Bakanı dinledik. İyi bir hukukçu olduğunu düşündüğüm, hayretle ve üzüntüyle dinlediğim Sayın Bakanın özellikle kuvvetler ayrılığı ve demokrasiyle ilgili yaptığı tespitlerde hukukçu kimliğiyle bağdaşmayan ifadelerinin olduğunu gördüm. Aslında Sayın Bakanın da bu söylediklerine çok fazla inandığını düşünmüyorum ama neylersiniz ki parti içi demokrasinin ve özgür siyaset yapma anlayışının hâkim olmadığı kurumlarda, işte, maalesef böyle inanılmayan ve hukuk dışı, demokrasi dışı söylemlerde bulunulabiliyor.

Önceki gün hepimizin, milletvekillerinin, basın mensuplarının, tüm kamuoyunun ilgiyle beklediği ve izlediği bir görüşme gerçekleşti. Bu görüşme Sayın Başbakan ile Sayın Bahçeli arasında gerçekleştirildi ve zannedildi ki uzun süredir bu Anayasa Komisyonunda yapılan görüşmeler sırasında okunmadan imzalanan o Anayasa değişikliğinin içeriği ortaya çıktıkça AKP'li ve MHP'li milletvekili arkadaşlarımızın o kaygılarını Sayın Genel Başkanlarına ileterek birtakım düzenlemeleri yapma ihtiyaçlarını ifade ettiklerini düşünüyorduk. Oysa gördük ki o görüşmenin sonucunda dağ fare doğurdu ve sadece yedek milletvekilleriyle ilgili bir düzenleme gerçekleştirildi. Peki, niçin sadece yedek milletvekilliğiyle ilgili düşünce? Yine, basından takip ettiğimiz kadarıyla ve tekzip edilmediği için ifade etmek istiyorum, AKP'li milletvekili arkadaşlarımızın temel kaygısı, bu Anayasa değişikliği içinde sadece yedek milletvekilliğiymiş. Aslında o kaygılarını Sayın Başbakan "Korkmayın, sizi kimse öldürmez." ifadesiyle dile getirse dahi demek ki AKP'li milletvekili arkadaşlarımız ikna olmamış, o kaygılarını açık bir şekilde paylaşarak böyle bir düzeltme yoluna gitmişler. Görüldü ki bu arkadaşlarımızın kaygıları sadece milletvekilliği ve koltuk. Onların kaygıları bizim kaygılarımızla örtüşmüyor; bizim kaygımız Türkiye, bizim kaygımız 79 milyon vatandaşımız. O açıdan, bu düzenlemenin hiçbir anlamının olmadığını ifade etmek isterim. Bilirsiniz bir deve hikâyesi vardır. Deveye sorarlar... O da der ki: "Nerem doğru ki!" Bu Anayasa değişikliği metninin içindeki hangi madde doğru ki birkaç palyatif düzenlemelerle Anayasa değişikliği metnini yoluna sokabilelim.

Bakın değerli arkadaşlar, günlerdir bizim arkadaşlarımızın ısrarla ama ısrarla dile getirdikleri konuların inanın hiçbirisi bir kişiye ya da kişilere özgü konular değil. Bu dünya hiç kimseye baki değil, herkes gelip geçici. Kimler gelip geçmedi ki bu dünya yüzünden. Düşmanları tarafından dâhi ilan edilen Mustafa Kemal Atatürk de geldi geçti ve bunun gibi daha birçok lideri saymak mümkün. Onun için biz kişilerle meşgul değiliz, biz kişilere özgü bir eleştiri anlayışına sahip değiliz. Bizim eleştirimizin temeli bu Anayasa değişikliğinin özüne, ruhuna yönelik. Nedir o? Çok net bir şekilde ifade edeyim ki rejim değişikliği. Bunun başka türlü izahı yok. Bunu, kıyısından köşesinden bizim eleştirilerimizi yok sayarak savunmak şansına da sahip değilsiniz değerli arkadaşlar. Bu, net bir şekilde rejim değişikliği ifade ediyor.

Değerli arkadaşlar, parlamenter demokratik sistem, çok önemli ve çok büyük bir birikime sahipken ve yine, parlamenter demokratik sistemin en iyi işlediği yönetim tarzının cumhuriyet rejimi olduğunu hatırlatarak şunu da ifade etmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Bu rejim değişikliği, inanın hiç kimseye bir yarar getirmeyecek. Burada yapılan oylamalar bu Anayasa değişikliğinin maddeleriyle ilgili değil, siz burada Türkiye'yi oyluyorsunuz, siz burada Türkiye'nin geleceğini oyluyorsunuz, siz burada geleceğimiz olan çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini oyluyorsunuz. Onun için, bu Anayasa Komisyonu çalışmaları son derece önemli. Israrla, büyük bir iyi niyetle, büyük bir samimiyetle arkadaşlarımızın her fırsatta dile getirdiği konular, işte, bu rejim değişikliğine dikkat çekmek üzere yapılan konuşmalar.

Değerli arkadaşlar, zaman zaman atıfta bulunuluyor, Sayın Burhan Kuzu'nun kitabından alıntılar yapılıyor; eyvallah ama Sayın Burhan Kuzu, birkaç gün önce, bir televizyon programında -ki daha önce de bazı AKP'li yöneticiler bunu dile getirmişti- Parlamentonun bu değişiklik sonrasında ikili bir sisteme geçeceğini ifade ediyor net bir şekilde ve adını da koyuyor, diyor ki: "Bu Anayasa değişikliği hayata geçtikten sonra Parlamentoda iki parti kalacak; AKP ve CHP." Adlandırıyor. Peki, değerli arkadaşlar, 15 Temmuz sonrasında dağlara, taşlara yazdığımız "Hâkimiyet milletindir." kavramına ne oldu? Peki, millî iradenin bu Parlamento çatısı altında tecelli etmesini niye yok sayıyoruz, niye bütün siyasi partilerin özgürce bu çatı altında, gelip düşüncelerini ifade etmelerine fırsat vermiyoruz? Peki, iki partili sisteme geçtik -CHP için bir sorun yok, CHP doksan üç yıllık bir ulu çınar ve bu Parlamentoda mutlaka ve mutlaka her geçen gün güçlenerek var olacak- iyi de, ortaklaştığınız -hadi diğer siyasi partileri bir tarafa bırakalım- Milliyetçi Hareket Partisi ne olacak? Onu, kendi içinizde eritecek misiniz ya da birleşecek misiniz? Onun adı yok ama bu metin, bu Anayasa değişikliği metni, iki partinin ortak metni olarak Parlamento çatısı altına getirilmiştir. Ben merak ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisinin çok değerli milletvekilleri, acaba Sayın Burhan Kuzu'nun ve bazı AKP yöneticilerinin zaman zaman dile getirdiği bu ikili sistemin neresindeler? Bütün bunları değerlendirirken, ortaklaştıkları bu iki siyasi parti bunun adını koymuş mudur ya da siz değerli milletvekillerinin dahi -bizi bir tarafa bırakın- sizin dahi bilmediğiniz başka birtakım konular mı görüşülmüş? Başka birtakım liderler arasında, farklı birtakım değerlendirmeler sonucunda bunlar karar altına mı alınmış? Hâlâ şunu çok açık bir şekilde ifade ediyorum ki: Bu Parlamentoda bulunan milletvekillerinin temsil ettikleri vatandaşlarımız, Anadolu'yu karış karış geziyoruz, bu Anayasa değişikliğiyle ilgili müthiş kaygılılar. AKP seçmeni için de aynı şeyi söyleyebilirim, MHP seçmeni için de aynı şeyi söyleyebilirim, HDP seçmeni için de aynı şeyi söyleyebilirim, Parlamentoda grubu bulunmayan siyasi partiler için de aynı şeyi söyleyebilirim.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bakın, biat kültürüyle, tekçi bir anlayışla siyaset yapıldığında biz bu ülkeye çok büyük kötülük yaparız. Ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar herkesçe malum. Dönüp burada bunları tek tek saymanın bir anlamı yok. Hepimiz çok derin bir şekilde bunların farkındayız ama neylersiniz ki bir siyaset anlayışı, bir siyaset kültürü âdeta gözümüzü kör etmiş. Türkiye'nin geleceğini ipotek altına alacak olan bu Anayasa değişikliğiyle ilgili hiçbir şekilde ama hiçbir şekilde AKP ve MHP milletvekili arkadaşlarımız, suskunluklarını bozarak, tıpkı 1 Mart tezkeresi oylanırken o özgür iradelerini ortaya koyarak 1 Mart tezkeresinin bu Parlamentodan geçmesini engelleyen o saygın milletvekilleri gibi hepimizin bir duruş sergilemesi gerekiyor.

BAŞKAN - Sayın Bingöl, toparlar mısınız lütfen.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) - Peki.

1 Mart tezkeresi bu Parlamentodan geçseydi, şimdi ülkemizin içinde bulunduğu koşullardan çok daha kötü bir sürecin içerisinde olmuş olacaktık. Gelin, hep birlikte, Türkiye'ye olan borcumuzu, bizi bu Parlamentoya gönderen vatandaşlarımızın, o, bize vermiş oldukları yetkiyi, bazı düşüncelerden arınarak, biat anlayışını bir tarafa bırakarak, 1 Mart tezkeresini ve bu parlamenter demokratik sistemin, bu Parlamentonun saygınlığını daha da yücelterek bir tavır koyalım ve bizim sesimize lütfen kulak verin. İnanın, Cumhuriyet Halk Partisi bundan önce yaptığı birçok uyarıda nasıl haklı çıktıysak, her seferinde "Biz demiştik." demekten bıkmış usanmışsak, gelin bu kez hep birlikte bu gidişi ters yüz edelim, gelin hep birlikte bunu, daha sağlıklı, daha nitelikli bir hâle dönüştürelim. Yol yakınken bu hepimizin görevi diye düşünüyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, bu Parlamento şimdiden yok sayılıyor. Bir başbakan yardımcısı çıkıp rahat bir şekilde gazetecileri tehdit edebiliyor. "Ayağınızı denk alın." diye bir akademisyene yakışmayacak laflar sarf edilebiliyor. O zaman dönüp ben de şu cümleyi -kusura bakmayın- kullanmak zorunda kalacağım: Sayın Başbakan Yardımcısı geçmişte birlikte olmadığı arkadaşlara "Mücahitken siz müsait oldunuz." diyorlarsa, ben de Sayın Numan Kurtulmuş'a "Sayın Kurtulmuş, dünkü açıklamalarınızdan sonra siz de müsait olmuşsunuz." diyorum, sizlere saygılar sunuyorum.