| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 21 .12.2016 |
GAMZE AKKUŞ İLGEZDİ (İstanbul) - Sayın Başkan, bugün görüşmelerine devam ettiğimiz anayasa paketi "Türk tipi başkanlık, yarı başkanlık, partili-partisiz Cumhurbaşkanlığı" derken hükûmet sistemi değişikliği noktasında nihayet şekillendi ve karşımıza getirildi. Ancak bu anayasa paketi buraya getirilirken 4 partinin de eşit temsiliyeti olmadan getirildi, bunun altını önemle çizmek istiyorum. Meclisteki 2 partinin arasında yaptığı görüşmeler sonucunda getirildi ve şimdi biz bu değişikliğe baktığımızda bu değişiklik kamuoyuna anlatıldığı biçimde basit bir hükûmet sistemi değişikliği değil, aksine, başlı başına, devlet sisteminde bir değişiklik, rejimde bir değişiklik. Yetkinin tek elde toplandığını görüyoruz burada. Egemenliğin şahsileştiğini görüyoruz yine. Görüşülen bu değişiklik kanun koyma gücünün budanmasından gensorunun kaldırılmasına yani denetimin kaldırılmasına uzuyor. Yürütmeyi denetleme görevinin Anayasa'dan çıkarılması Meclisin fiilen tasfiyesi aslında. Bu değişiklik Bakanlar Kurulunun etkisizleştirilmesi, yasama yetkisinin kararnameler eliyle tek bir kişinin iradesine bırakılması demektir. Yani yürütmede tekelleşme, devlette tekelleşme demektir. Bu Anayasa değişikliği, siyasi açıdan çoğulcu değil çoğunluğu seçiyorum demektir, bizim gördüğümüz tabloda.
Gelen değişikliklerde benim en çok tabii ki duyarlı olduğum konu, halkın temsilcisi olarak bu Meclisteyim, millî hakimiyeti temsil etmek adına vekil olarak buradayım. Dolayısıyla, halkın vekili olarak burada olduğum haklarımın alınıp tek bir makama devredilmesini doğru bulmuyorum ve üstelik bu iş bizlere bizzat yaptırılıyor. Yani deniyor ki bu gelen tasarıyla bizlere: "Kendi ellerinizle bu egemenliği devredin." Bu da yetmiyor, Meclis kapatılmıyor, aslında içi boşaltılmış Meclis var gösteriliyor. Bunu da buradan tekrar hatırlatmak istiyorum. Bunu da manidar bulduğumu belirtmek istiyorum.
Halka parlamenter sistem devam ediyormuş gibi gösteriliyor. Oysa hiçbir fonksiyonu olmayan, millî hâkimiyeti temsil etmeyen bir Meclis kalıyor ortada, devamında. Yine Cumhurbaşkanlığı makamı güya kalıyor ama aslında içerikte cumhur kalkıyor, başkanlığa evrilen bir yapıya dönüştürülüyor. Dolayısıyla, gene burada "mış" gibi yapıldığını düşünüyorum. Bunun sebebini de tabii ki buradaki herkesin takdirine bırakıyorum.
Hukukçulardan biri yorumunda şöyle bir tanımlama kullanmıştı. "Başbakana Başbakanlığı, milletvekillerine de Meclisi kaldırtıyorsunuz." Bu görüşe katılıyorum. Meclis fiilen tasfiye edilirken, millî egemenlik de yok sayılıyor aslında. Bu görüşe katılıyorum.
Burada yine başka bir madde benim için önemli, ona değinmek istiyorum. Yine bir maddede bir kelime değişikliği var. Paketin ruhunu aslında çok net açığa seriyor. Meclis genel görüşmelerinin kapsamında yer alan "toplumu ve devlet faaliyetini ilgilendiren konular" ibaresi "toplumu" şeklinde kısaltılıyor. Diğer bir ifadeyle "devlet faaliyetini ilgilendiren konular" ibaresi çıkarılıyor. Bu basit bir değişiklik değil çünkü yasama organı olarak Meclis artık devlet faaliyetini ilgilendiren konuların dışında sadece toplumu ilgilendiren konuları görüşebiliyor. Böylece Meclis bir sivil toplum kuruluşuna dönüştürülüyor bence. Meclisin devlette dışsallaştırıldığını düşünüyorum.
Bunların dışında, bakın, bir Amerika gezisi yaptık biz. Buradan gözlemlerim var, çok kısaca ifade etmek isterim. Dünyada en güçlü başkanlık sistemi olduğu ifade edilen Amerika'da bile sisteme duyulan güven büyük yara almış durumda. Ekim ayı içinde her partiden temsilci kadın vekil arkadaşlarımızla Amerika'da bir seçim sistemini gözlemlemek ve seçimi takip etmek için gönderildik, bir de aynı zamanda başkanlık sistemini tanıtmak istediler bize. Amerika Türk Koalisyonunun davetlisi olarak gittik. Burada gittiğimiz heyetle tüm partilerin temsilcileriyle birlikte Amerika'daki vekiller, danışmanlar, büyükelçilik, bunun dışında birtakım STK'lar ve birtakım bilim adamlarıyla görüştük. Toplantıda geçmiş dönemlerde vekillik yapmış kişiler -ki burada bütün bunu gözlemleyen her partiden kişi var, kendileri de şahittir- bize şu tanımlamayı kullandılar: Amerikan devlet mekanizmasının darmadağın olduğunu ve sistemin Amerika Birleşik Devletleri'nde tıkandığını söylediler. Sistemin belkemiğini oluşturan güçler ayrılığının gücü tek elde toplayan güçlü başkan sayesinde yerle bir olduğunu düşünüyor oradaki temsilciler ve vekiller. Görüştüğümüz gazeteciler başta olmak üzere pek çok kişi Amerikan sisteminin temelini oluşturan yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığının bir başka deyişle kuvvetler ayrılığının ciddi yara aldığı görüşündeler. Seçmeni temsil eden Kongrenin gücünü kaybettiğini ve başkanın güçlendiğini sıklıkla tekrar ettiler hepimize orada. Durum böyleyken, bizler, güçlü parlamenter sistem yaratmamız gerekirken neden bir maceraya sürükleniyoruz? Neden bir rejim değişikliğine gidiyoruz? Ben bunu buradan herkesin kendine sormasını arzu ediyorum ve sözlerimin sonuna gelirken Mustafa Kemal Atatürk'ün bir anekdotuyla sonlandırmak istiyorum.
Devlet başkanın aynı zamanda fiilen başkanlık görevini de üstüne alması gerektiği tartışmalarının yapıldığı sırada Atatürk Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'a: "Şaşarım o efendilerin aklıperişanına. Hep biliyoruz ki, memleketimizin başına gelen felaketlerin çoğu şahsi idareden gelmiştir. Bu kadar geri kalmamızın başlıca amillerinden biri budur. Biz öteden beri, böyle bir idareyi bertaraf etmek için mücadele ettik. Şimdi nasıl olur da benim aynı yola gitmekliğim, yeniden devlet hayatında tarafımdan böyle bir çığır açılması istenebilir." demiştir. Altı yüz yıldır padişahlar tarafından tek adam otoritesiyle yönetilen ülkede Atatürk'ün başkanlık sisteminden kaçınmasının en büyük nedeni devletin bu en üst makamına oturacak olan kişilerin yeni bir padişah olmasını engellemekti o zaman.
Sonuç olarak, tek seçici, tek belirleyici konumuna geçecek bir siyasetçinin "Halk beni seçti, ben ne dersem o." düşüncesiyle hesap vermeden yönetimi elinde tutması Türkiye Cumhuriyeti için kabul edilemez bir düşüncedir.
Bütün Komisyonu saygıyla selamlıyorum.