| Komisyon Adı | : | ANAYASA KOMİSYONU |
| Konu | : | Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1504) |
| Dönemi | : | 26 |
| Yasama Yılı | : | 2 |
| Tarih | : | 21 .12.2016 |
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli Komisyon üyelerini, milletvekillerini, uzman arkadaşları, Hükûmet temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.
Sayın Mustafa Şentop'un dün akşamki tutumunun yasal olmakla birlikte doğru bir tutum olmadığını düşünerek söylüyorum.
MAHMUT TANAL (İstanbul) - Yasal değil efendim.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Yasal olduğu söylenebilir hani önerge üzerinde, önerge imza sahipleri konuşacak diye. Ama, ben, bir sayın milletvekilinin, Komisyon Başkanı da olsa, başka milletvekili arkadaşlarının, bu kadar yaşamsal bir konuda, ülkemizin ve çocuklarımızın belki de birkaç yüz yıllık geleceğini ilgilendiren bu kadar önemli bir konuda daha tahammüllü ve daha herkesi dinleyerek karar vermesini umardım, beklerdim; bu duygumu aktarmak istiyorum.
Dün gece iki buçuğa kadar burada "Belki birkaç laf da biz söyleriz de gerek Hükûmetin gerek AKP'li arkadaşlarımızın kulağında yer eder." diye bekledik ama olmadı.
Bir başka duygum, dün konuşulurken sekiz dokuz saat boyunca hep şunu gördüm: Gerek bizim CHP'li arkadaşlarımız gerekse diğer partideki arkadaşlarımız 2 tane önerge varken yani Anayasa'ya aykırılıkla ilgili 2 önerge varken ve bu Komisyon da Anayasa Komisyonuyken âdeta o önergeler peşinen reddedilmiş gibi yani sanki söylenen sözler suya söylenen gibi, "Yarın nasıl olsa geneli üzerinde konuşacağız." diye söze başladı hemen hemen bütün vekiller. Bu da doğrusu, tabii, biz buradaki pek çok arkadaşımız gibi deneyimli vekil değiliz, ben daha bir buçuk yıllık vekilim ama Parlamento açısından çok onur kırıcı ve çok yanlış bulduğumu belirtmek istiyorum.
AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Müdahale eder misiniz.
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Duyamıyoruz, burada arkadaşımızı duyamıyoruz.
BAŞKAN - Lütfen devam edin, lütfen devam edin.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Devam edebilir miyim Sayın Başkan.
BAŞKAN - Devam edin lütfen, devam edin.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Yani, dikkatle dinledim, 2 önerge var, 2'si de Anayasa'ya aykırılıkla ilgili. Ama, sanki önergeler görüşülmüş, bitmiş, reddedilmiş gibi "Yarın nasıl olsa geneli üzerinde konuşacağız." Bugün de şimdi "Ya, işte nasıl olsa maddeler üzerinde konuşacağız." Yani, genellikle Mecliste gördüğümüzü bu Anayasa Komisyonunda görmekle doğrusu hem Hükûmeti temsilen bulunan arkadaşlar hem de iktidar partisini temsilen bulunan arkadaşlar açısından büyük bir talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Ben, hukukçu değilim ama demek ki burada bir peşin hükümle gelinmiş. Yani, burada biz ne söylersek söyleyelim, hangi sakıncalara işaret edersek edelim "Nasıl olsa bu önergeler reddedilecek yarın geneli üzerinde konuşursunuz.", "E, canım bugün sıra gelmedi, yarın maddeler üzerinde konuşursunuz." Yani, biz sevgili arkadaşlar...
Ben hukukçu değilim, ben bir hekimim, kırk üç yıllık bir hekimim. Bakın, bütün samimiyetimle sizle bir şey paylaşayım: Yani ben cerrahım, her ameliyatın bir protokolü vardır sevgili Başkanım, başladığınızdan bitirip son dikişi atıncaya kadar hangi aşamada ne yapacağınız bellidir. Şimdi, şu 21 maddeyle bizim ülkemize giydirilmek istenen bu elbiseden hiçbir hastayı sağ çıkarma şansınız yoktur, hangi hastayı ameliyat ederseniz masada kalır. Nedenini dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışacağım.
Sevgili Başkan, değerli arkadaşlar; 101'inci maddede cumhurbaşkanının nitelikleri sayılıyor, 8'inci maddeyle düzenliyorsunuz. Bakın, şimdi okuyorum: "Cumhurbaşkanı 40 yaşını doldurmuş, yüksek öğrenim yapmış..." Hâlbuki, meri Anayasa'mızda, geçerli Anayasa'mızda dört yıllık yükseköğrenim mezunu olma şartı var. Şimdi burada "yükseköğrenim yapmış" diyorsunuz yani iki yıllık meslek yüksekokulu da üç yıllık meslek yüksekokulu da olabilir gibi bir anlam çıkıyor.
MUSTAFA KÖSE (Antalya) - Öyle değil, Anayasa'da öyle değil.
MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT (Konya) - Öyle değilse düzeltirsiniz, efendim, öyle değilse düzeltirsiniz. Ben çok iyi biliyorum rahmetli Ecevit dört yıllık üniversite mezunu olmadığı için cumhurbaşkanı adayı olamamıştı. Neyse, bunları geçiyorum.
Yani, bir yerde, bu maddeyi ben okuduğum zaman Sayın Cumhurbaşkanının diplomasının neden bir türlü bulunup da ortaya çıkarılamadığını çözmüş bulunuyorum, bunun için teşekkür ediyorum.
104'üncü maddeyi düzenleyen 9'uncu maddenizde cumhurbaşkanlığını tanımlıyorsunuz, devletin başıdır, yürütme yetkisi cumhurbaşkanına aittir, bunların hepsi güzel. Şimdi, bakın, burada -bir hekim olarak belki ben anlayamadım, hukukçular anlamıştır umarım, bizim Komisyon üyelerimiz de dâhil tamamı hukukçu arkadaşlarımızın- "...üst düzey kamu yöneticilerini atar ve görevlerine son verir." Arkadaşlar, bir anayasa yapıyorsunuz, devleti tarif edeceksiniz, "Üst düzey kamu yöneticisi..." Kim? Yani, "üst düzey kamu yöneticisi" deyince mesela Seydişehir mal müdürü girer mi? Ya da Çemişkezek Kaymakamı üst düzey kamu yöneticisi midir? Ya da bir ilin millî eğitim müdürü ya da bir ilçenin tapu sicil müdürü, bunların hepsine üst düzey diyebilirsiniz. Peki, bu "üst düzey kamu yöneticilerini atar ve görevlerine son verir" dedikten birkaç madde sonra diyorsunuz ki "Üst düzey kamu görevlilerinin atanmalarına ilişkin usul ve esaslar da cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenir." Güzel. Peki, sonra? Millî güvenlik politikalarını belirleyecek bu cumhurbaşkanı. Sonra? Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verecek, içeride ya da dışarıda; bir kişi, sayın cumhurbaşkanı. Sabah kalkacak, "Ordular, ilk hedefiniz Suriye'dir." diyebilir mesela, hiçbir engel yok ya da öbür gün şu belki sizin bir türlü, dokuz yıldır göremediğiniz on sekiz adamız için "Gidin, Deniz Kuvvetleri, şu adaları işgal edin." diyebilir -çok mutlu oluruz tabii- ama bunu bir kişi diyecek. O zaman, bu bir kişi şimdi bunu niye demiyor, ne engel var? Bunu sormak gerekir diye düşünüyorum.
Efendim, 10'uncu maddede 105'inci Anayasa maddesini düzenliyorsunuz yine. Neredeyse bütün devleti yani kamu kurumları -KİT'ler hariç- kamu özel idareleri ile mahallî idarileri, yerel yönetimleri bir kişinin düzenlemesi imkânını getiriyorsunuz. Yani, Sayın Başkan, bu yasayı yasalaştırırsanız Sayın Cumhurbaşkanı yani 2019'da seçilecek cumhurbaşkanı değil, bugünkü Cumhurbaşkanı eğer isterse Yalova merkezli, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Çanakkale illerinden bir bölge oluşturup bunların başına da bir merkez valisi atayabilir pekâlâ, hiçbir engel yok çünkü hem görev tanımlarını yapıyor hem kadrolarını belirliyor hem de idareyi belirliyor. Böyle bir yetkiyi verdiğiniz zaman pekâlâ Kars, Ardahan, Batum'da da örneğin bir serbest bölge oluşturabilir, bağımsız bölge ya da Diyarbakır merkezli bir başka bölge de oluşturabilir. Bunun önünde bir engel yok bu getirdiğiniz teklifte. Şimdi, bu olur mu olmaz mı? Canım "yani olur mu olmaz mı" değil, yasalar, anayasalar yoruma tabi olmaksızın cumhurbaşkanından başlayarak sade vatandaş, herkesi bağlayan toplumsal uzlaşma metinleri olduğuna göre, burada siz kanun yapıcılar, özellikle Anayasa Komisyonu üyeleri ve o Anayasa Komisyonunun çoğunluğunu oluşturan 15 Adalet ve Kalkınma Partisinin saygıdeğer üyesinin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak bir madde düzenlemesi yapmasını ben şahsen beklerdim. Oysa, burada böyle bir şey görmediğim için üzgünüm.
Atanmış-seçilmiş diyoruz. Hep deniyor ki "Atanmışların değil, seçilmişlerin önde olması lazım." Cumhurbaşkanına bir cumhurbaşkanı yardımcısı tanımlamışsınız, "Cumhurbaşkanı, bir veya daha fazla..." Bu nasıl bir tanım? "Bir veya daha fazla..." ne demek? Yani, örneğin Sayın Cumhurbaşkanı isterse 2.762 cumhurbaşkanı yardımcısı atayabilir mi? Evet, atayabilir. Bir veya daha fazla sonsuza kadar sayı demek. Yani, bir sayın cumhurbaşkanı kalkıp 81 ilin valisini cumhurbaşkanı yardımcısı yaptım deyip hepsini yasama dokunulmazlığı altına sokabilir, bunun önünde hiçbir engel yok burada. Bir başka şey, bir cumhurbaşkanı -olabilir, emri Hak vaki olur, gece yatar, sabahleyin yatağında vefat etmiş olursa hangi cumhurbaşkanı yardımcısının ona vekâlet edeceği belli değil. Ama öyle bir şey getiriyorsunuz ki o atanmış cumhurbaşkanı yardımcısı görev yapamaz duruma gelen sayın cumhurbaşkanının bütün yetkilerini kullanacak. Ne kadar süreyle? Yenisi seçilinceye kadar. Peki seçilemezse? Görevi devam edecek. Peki, o süre içinde çok yaşamsal kararlar alınma zarureti doğarsa? O zaman Büyük Millet Meclisi değil toplumun yüzde 90'ınını temsil eden, yüzde 40'la, 50'yle, 60'la, 70'le, kaçla seçilmiş olursa olsun o kadarlık bir halk desteğiyle seçilmiş cumhurbaşkanının atadığı bir cumhurbaşkanı yardımcısı belki bu ülkeyi savaşa sokacak. Buna nasıl razı olursunuz? Gerçekten, samimiyetle bütün hukukçulara soruyorum, benim hekim kafam almıyor, hukukçu olarak siz buna nasıl razı oluyorsunuz?
Başka bir madde, cumhurbaşkanı ile genel seçim beraber yapılacak. Şimdi, bakın, hep deniyor ki burada: "Koalisyonları önlüyor bu anayasa." Hayır, biz on dört yıldır AKP-Fetullah koalisyonunu yaşadık. Öyle AKP çok güçlü gelmiş falan değil. Geldiğinde gram kadrosu olmayan AKP, o kadroları pekala Fetullah Gülen cemaatinden tedarik etti. Bunu siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz, sonucunu yaşadık, hep beraber yaşadık. Hatta sizin Sayın Cumhurbaşkanınız çıktı, dedi ki "Ya, biz bunlara güvendik, aynı menzile gidiyoruz dedik, araziler verdik, arsalar verdik, yetki verdik, görev verdik, bunlar bizi kandırmış." Bunu söyleyen sizin Cumhurbaşkanınız. Dolayısıyla, koalisyonu yaşadık. Başka? 15 Temmuzdan sonra başbakan yardımcınız çıktı dedi ki "Biz Fetullahçıları, FETÖ'yü temizliyoruz, diğer cemaatler müsterih olsun." Yani, öbür cemaatlerle koalisyonunuz da devam ediyor. Dolayısıyla, bu anayasanın var olan koalisyonları gidereceği ya da muhayyer koalisyonları gidereceği değil, AKP'nin kendi içindeki koalisyonu gideremeyeceği çok açık.
Başka? 2 ayrı vekil dinledim az önce, ikisi de Adalet ve Kalkınma Partili kardeşlerimiz, biri diyor ki: "Parlamenter sistem 10 Ağustos 2014'te Cumhurbaşkanımız seçildiği andan itibaren fiilen sona ermiştir." -aynen bunu söyledi, not aldım- bir başka arkadaşımız da diyor ki: "Bu getirdiğimiz anayasa rejim değişikliği değil, sistem değişikliği." Kardeşlerim, bir karar verin ya, bir karar verin. Parlamenter sistem rafa kalkmışsa, yerine getirdiğiniz sistemin adı ne? Bir. İkincisi, rejim değişikliği nasıl olmuyor? Yani, diyor ki sizin Başbakanınız Binali Yıldırım Bey "Türkiye rejim tercihini 1923'te yapmıştır, rejimin adı cumhuriyettir." Güzel. İran da cumhuriyet, Saddam'ın Irak'ı da cumhuriyetti, Libya da sosyalist halk cemahiriyesiydi. Yani, bir rejimin adına "cumhuriyet" demenizle cumhuriyet olmuyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, kurulduğu andan itibaren parlamenter demokratik sistemi öne aldığı ve onu benimsediği için böyle geldi.
Şimdi, bir başka madde. Kişiselleştirmeyelim, gerek bizim sözcülerimiz gerek AKP'li dostlar diyorlar ki "Bunu kişi üzerinden tarif etmiyor bu." Hayır, hayır, tam tersine, getirdiğiniz Anayasa değişikliğini tam da Sayın Recep Tayyip Erdoğan için getiriyorsunuz, çok açık. Bunu söyleyin, söyleyin ki bilelim. Bakın, ben şimdi buradan bir madde okuyacağım, bu getirdiğiniz teklifin 20'nci maddesi. 20'nci madde diyor ki: Geçici madde 21 (a) bendinde seçimlerin 3 Kasım 2019'da yapılacağını, cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin beraber yapılacağını söylüyor. Ben bu HSYK'ya, Anayasa Mahkemesine Meclisin yetkilerinin âdeta ne kadar sembolik olduğuna girmeyeceğim hukukçu olmadığım için ama bakın, şuna dikkatinizi çekiyorum: (b) bendi aynen şöyle: "Bu kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren en geç altı ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi bu değişikliklerin gerektirdiği Meclis İçtüzüğü'nü ve kanuni düzenlemeleri yapar." Ama hemen devam ediyor "Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtilen değişikliklerse cumhurbaşkanı tarafından aynı sürede yapılır." Kim? Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Ne zaman? Bu yasa yürürlüğe girdiği zaman. Ne yapacak? Cumhurbaşkanı kararnamesiyle bütün devleti dizayn edebilecek, merkezi idare... "Devlet" dememişsiniz ona, kamu yönetimi diyorsunuz. Devlet sadece merkezi idareyi tanımlar ama siz kamu yönetimi dediğiniz zaman hem merkezi idareyi hem yerel yönetimi tanımlıyorsunuz. Devleti altı ay içinde düzenleyecek. Kim? Mevcut Cumhurbaşkanı. Nasıl kişisel değil bu anayasa? Sonra, 21'inci yürürlük maddesinin (c) bendi, diyorsunuz ki değiştirilen diğer hükümleri yani bütün bu 19 maddede değiştirilen diğer hükümlerin hepsi- ya 3 Kasım 2019'dan sonra yürürlüğe giriyor ya da 3 Kasım 2019'da yapılacak cumhurbaşkanlığı ve genel seçim takvimi başladığında yürürlüğe giriyor. 1 madde hariç. Hangisi? İşte bu 20'nci maddenin getirdiği geçici maddenin (a), (b) bentleri ile bu 21'inci maddenin (c) bendi. Ne diyor orada? Değiştirilen diğer hükümler ile 101'inci maddenin son fıkrasında yer alan "Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partiyle ilişkili ibaresinin ilgası bakımından yayını tarihinde..." Ne demek bu? Nasıl kişisel değil bu arkadaşlar? Bu mevcut Cumhurbaşkanının bu yasanın yayınlandığı tarihte gelip sizin partinize yani Adalet ve Kalkınma Partisine kaydolup Genel Başkan olmasını sağlıyor mu? E, kişiye özel anayasa değil mi bu? Yani, ben hekim olarak anlamayabilirim ama çok şükür okuduğumu anlayacak kadar zekâm var ve ben bunu okuduğum zaman bunu anlıyorum. Yani, eğer Sayın Cumhurbaşkanı gelip Adalet ve Kalkınma Partisine üye olacak ve genel başkan olması imkânı varsa ve bu Sayın Cumhurbaşkanı altı ay içinde de çıkaracağı kararnamelerle devleti yönetecekse... Şimdi, bana anlatır mısınız, devleti yönetecek, yüksek yargıyı belirleyecek, gelip Mecliste de 317 milletvekiliyle Meclisi kontrol edecek, nerede kaldı Allah aşkına Anayasa'nın başlangıcında belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesi? Nasıl Anayasa'ya aykırılık yok diye hepiniz dün akşam parmak kaldırdınız ve "Anayasa'ya aykırılık yok." dediniz. Siz deyince oluyor mu? Olmuyor kardeşler, olmuyor. Yani, burada, bütün samimiyetimle söylüyorum sevgili kardeşlerim yani beni lütfen samimiyetime inanarak dinleyin, bununla ne Tayyip Erdoğan'a iyilik ediyorsunuz ne bu ülkeye iyilik ediyorsunuz ne on dört yıldır bu ülkeyi yöneten Adalet ve Kalkınma Partisine iyilik ediyorsunuz. Samimi söylüyorum, buradan tam bir diktatör tanımı çıkar. Size, bakın samimiyetle söylüyorum, çok tarih okumuş bir adam olarak söylüyorum, ne Hitler'de vardı bu yetki ne Abdülhamit'te vardı ne de Kenan Evren'in böyle bir yetkisi vardı. Bir insan niye Kenan Evren olmaya özenir? Neden Recep Tayyip Erdoğan'ın Kenan Evren olmak gibi bir özlemi olsun? Ben bunu asla kabul etmem. Türkiye'de on seçim kazanmış bir adam niçin Kenan Evren olmak istesin? Evet, Kenan Evren ne yaptı? Geldi, dedi ki Meclisi feshettim. Ben varım, 4 de kuvvet komutanı var, biz "Millî Güvenlik Konseyiyiz, ağzımızdan ne çıkıyorsa Anayasa'dır. Eğer Anayasa'ya uymuyorsa Anayasa değiştirilmiş olur." Siz ne diyorsunuz şimdi? Cumhurbaşkanı var, sayısı belli olmayan cumhurbaşkanı yardımcısı var, cumhurbaşkanlığı genel sekreterliği, başyaverliği, hepsi iptal, bu cumhurbaşkanının çıkardığı her cumhurbaşkanı kararnamesi yasa gücündedir, Resmî Gazete'de yayınlandığı anda yürürlüğe girer. Arkadaşlar, inanın bana bu, Kenan Evren yetkisinden daha büyük bir yetki. Niye yapıyorsunuz bunu? Yani, sizin bu Cumhurbaşkanına düşmanlığınız ne Allah aşkına, neden yapıyorsunuz? Yani, bunun bir mantıklı izahı olması gerekir arkadaşlar. Hangi ihtiyacı görecek? Şu anda Sayın Cumhurbaşkanı Adalet ve Kalkınma Partisi Meclis grubuna istediği herhangi bir yasayı geçirmek konusunda bir sorun mu yaşıyor? Yok. Peki, Sayın Cumhurbaşkanının şu anda kendi külliyesindeki yönetici kadrosuyla ilgili bir sorun mu yaşıyor? Hayır. Sayın Cumhurbaşkanının Türk Silahlı Kuvvetleriyle ya da devletin diğer kurumlarıyla yaşadığı bir sorun mu var? Hayır, hayır, tam tersine, olağanüstü hâl var, olağanüstü hâl kararnameleriyle 100 bin adamı kapının önüne koydunuz. "Kaşının üstünde gözün var." diyen yok.
Şimdi, o zaman bu ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? Ben, inanın, bir haftadır şu metni saatlerce, defalarca okudum, neden böyle bir ihtiyaç var, niçin Sayın Cumhurbaşkanı bir an önce AKP'ye dönüp Genel Başkan olmak ister? Neden Sayın Cumhurbaşkanı altı ay içinde kanun gücünde kararnamelerle devleti dizayn etmek ister? Neden Sayın Cumhurbaşkanı ömür boyu 400 milletvekillik bir yasal dokunulmazlık güvencesi ister? "Neden, neden, neden?" diye sordum. Bakın, ben kimseyi rencide etmek istemiyorum ama sizin on dört yıllık kurucu Genel Başkanınıza bu kötülüğü yapmayın. Buradan bir diktatör yaratırsınız, bütün dünyaya başta Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı ve Türkiye'yi rezil edersiniz, samimi söylüyorum. Bunun adı demokrasi olmaz. Buradan biz ne Avrupa Parlamentosunda ne NATO'da ne katıldığımız bütün dünya mahfillerinde saygın bir ülke saygısı görmeyiz arkadaşlar, bunu yapmayın. Bu teklifi lütfen geri çekin. Size samimi söylüyorum, bu teklifi geri çekin arkadaşlar. Buradan bir iyilik doğmaz, buradan bir demokrasi doğmaz. Yoksa maddeler üzerinde konuşabiliriz, HSYK'yı değiştirebilirsiniz, "Anayasa Mahkemesine 15 üyenin 12'sini değil de 10'unu ata." diyebilirsiniz. Bunların hepsi sonradan düzelebilir bakın ama bu yasa yasalaştığı andan itibaren Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın inanın bana bir diktatörden farkı kalmaz. Bütün dünyadaki saygınlığını yok edersiniz. Yani, benzetmek istemiyorum ama alınan oylarla bu iş olmuyor. Dünyanın kabulü gerekir. Avusturya'da Haider seçildi, dünya kabul etmedi, o işi yapamadı. Dolayısıyla, sizin halkın teveccühünü kazanmış bir Cumhurbaşkanınız var, yüzde 52 oyla seçilmiş, amenna, kimsenin "Kaşının üstünde gözün var." dediği yok. Şimdi, bu kadar geniş yetkileri neden verme lüzumunu hissediyorsunuz. Eksik olan ne?
Bakın, ordumuz Suriye'de savaşıyor, bugün 4 şehit daha verdik. Her şehitten sonra Genelkurmayın bir açıklamasını okuyorum altyazıda, "Suriye'de şu kadar -DAEŞ diyorsunuz da- IŞİD hedefi tahrip edildi, şu kadar terörist etkisiz hâle getirildi, şuraya girdik, buraya çıktık." diyor. Ya, arkadaşlar, ben eski askerim, bu tür moral demeçleri verilebilir. Biz 1984'ten beri Kandil Dağı'nı bombalıyoruz. Allah aşkına o dağ, dağ olsaydı, şimdiye kadar dünyanın en derin çukuru olurdu ya. Kandil yerinde duruyor. Şimdi de El-Bab'a girdik, giriyoruz, oradan çıktık, çıkıyoruz. Ya, arkadaşlar, bakın, ordu Suriye'de savaşıyor. Bir hafta içinde hem polisimize hem askerimize dönük iki terör saldırısında 37 polisimizi, 14 askerimizi şehit vermişiz. Ülkemizdeki bir Rus Büyükelçisinin ölümü -Libya'da ABD Büyükelçisinin çok farklı öldürüldüğünü kabul edersek- bu, çok önemli bir olaydır. Dün Rusya'da alınan karar yani Türkiye'nin beş yıllık, bizim ısrarla söylediğimiz, "180 derece değişmelidir." dediğimiz Suriye politikasını tamamen değiştirip İran ve Rusya paraleline girmiş olmasının getireceği, getirebileceği terörist saldırılara açıklık yani orada kendilerini terk edilmiş hissedecek olan IŞİD, El Nusra'nın ne yapacağının... Böyle bir ortamda geceler yarısına kadar biz mevcut Cumhurbaşkanımızı 21'inci maddenin (c) bendiyle AKP'ye döndürüp Genel Başkan yapalım, geçici 21'inci maddenin (b) bendiyle de ona altı ay içinde devleti yeniden dizayn etme hakkı verelimi tartışıyoruz. Bundan da siz diyorsunuz ki: "Koalisyonlar bitecek. Rejim değişmiyor, sistem değişmiyor. Bununla biz çok iyi bir demokrasi olacağız." Arkadaşlar, yapmayın bunu.
Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.