KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA SEZGİN TANRIKULU (İstanbul) - Yani, kayıtlara geçmesi bakımından, ileride bu kayıtlar okunacak, okunduğu zaman da Türkiye bu Mecliste Anayasa'yı hangi ortamda tartıştı, onun bilinmesi bakımından bazı rakamları kayıtlara geçilmesi için okuyacağım Sayın Başkan.

Bakın, Temmuz-Aralık ayları arasında -yani 2015'in Temmuzundan bu Aralığa kadar- en az 1.400 kişi yaşamını kaybetti, yaşam hakkı ihlallerinden, en az 1.400 kişi Sayın Başkan. Bunlardan 27'si yargısız infaz, "Dur!" ihtarı, rastgele ateş açma olayları; en az 3'ü faili meçhul cinayet; en az 5'i çatışma atıkları, askerî mühimmat ve mayın patlaması sonucu; terör eylemleri sonucu 184 kişi; sivil çatışmalarda en az 5 kişi; diğer eylemlerde ve terör eylemlerinde 409 kişi; cezaevi yönetimi ihmalleri sonucu ve diğer olaylarda en az 7 kişi cezaevlerinde; nefret cinayetleri sonucunda en az 4 kişi; iş cinayetlerinde en az 700 kişi; çocuk yaşam hakkı ihlallerinde en az 63 kişi; şüpheli asker ölümleri sonucu en az 5 kişi; Suriye'de El Bab operasyonunda en az 20 asker ölmüş. Bugünkü şehitler dâhil değil, onlara da Allah'tan rahmet diliyorum. Ayrıca, yılın ilk on bir ayında en az 241 kadın öldürülmüş, 72 kadın tecavüze uğramış, 111 kadın taciz edilmiş, 387 kız çocuğuna cinsel istismarda bulunulmuş, 314 kadına şiddet uygulanmış. Türkiye bu ortamda, biz burada Anayasa tartışıyoruz, yani bütün bunları gidermeden bunu tartışıyoruz. Bombalı silahlı saldırılarda, terör eylemlerinde, çatışmalarda sayıyı belirtmek imkânsız olsa bile en az 2 bin kişi yaşamını yitirmiş; bir çatışmada değiliz, bir savaşta değiliz, bir savaş yok ama en az 2 bin kişi yaşamını yitirmiş. Gözaltında, polis araçlarında, sokaklarda polis şiddetine maruz kalanlar en az 500'ün üzerinde.

Sınır Tanımayan Gazetecilerin 2016 Yılı Raporu'na göre en çok tutuklu gazeteci Türkiye'de var, bunun sayısı da 148 kişi. Şimdi, özgür bir basın ortamının olmadığı yerde Anayasa nasıl tartışılacak? Hâlen 28 televizyon kanalı kapalı, 5 haber ajansı kapatıldı, 63 gazete kapatıldı, 20 dergi kapatıldı, 31 radyo istasyonu kapatıldı, 28 yayınevi kapalı. Ayrıca, 775 gazetecinin basın kartı iptal edildi, 46 gazetecinin pasaportu iptal edildi ve yüzlerce gazeteci de işsiz hâle getirildi.

Kanun hükmünde kararnamelerle bakanlıklardan ve resmî kuruluşlardan 88 bin kişinin ihraç edildiği ifade ediliyor, sayı daha fazla olabilir; 30 bin kişi Millî Eğitimden sadece. 3.855 akademisyen üniversitelerden uzaklaştırıldı. Bugün de, aynı kürsüde çalıştığınız İbrahim Kaboğlu'nun -yani, sonuç itibarıyla imza attığı bir bildiriden dolayı- Marmara Üniversitesinden oy çokluğuyla ihraç edildiği bildirisi basında yer aldı. Yani, Barış İçin Akademisyenlerden 5 kişiye -Marmara Üniversitesinden- memurluktan çıkarma cezası verildi ve YÖK'e gönderildi. Kendisiyle uzun zaman mesai geçirmiş bir akademisyen olarak bundan sizin de bence üzgün olmanız gerekir diye düşünüyorum, en azından onun hakları bakımından. Böyle bir ortamda, bakın, yani İbrahim Kaboğlu gibi Türkiye'de saygın bir anayasa hukukçusu Anayasa tartıştığımız bir günde, tam da bugünde kendisi -anayasa dersi- attığı bir imzadan dolayı -düşüncesini beğenmeyebiliriz, içeriğine katılmayabiliriz bu bildirinin ama- o bildiriden dolayı bir akademisyenin ifade özgürlüğünü kullanmadığı bir ortamda burada Anayasa tartışıyoruz. Bu tartışma, Anayasa tartışması bu nedenle yapılamaz; ifade özgürlüğü olmadığı için, düşünce özgürlüğü olmadığı için, toplanma özgürlüğü olmadığı için, örgütlenme özgürlüğü olmadığı için ve en önemlisi, yaşam hakkı olmadığı için, insanlarımızın yaşam hakkı güvence altında olmadığı için bu Anayasa tartışmasının bu ortamda yapılması aynı zamanda Türkiye'ye en büyük kötülüktür, bu kötülüğü yapmamanızı dilerim en azından.

Bakın, daha sayılar var, söyleyebilirim. Kanun hükmünde kararnamelerle kapatılan dernek sayısı 1.500, bunların 175'i daha sonra geri açılmış. Kapatılan vakıf sayısı da 141. Ülkenin bir bölümünde hâlen sokağa çıkma yasakları var, 16 Ağustos 2015'e başlayan. Diyarbakır, Şırnak, Mardin, Hakkâri, Muş, Elâzığ, Batman ilçelerinde ilan edilen sokağa çıkma yasaklarından en az 1 milyon 642 bin kişi etkilendi Sayın Başkan.

Bakın, "Şırnak" diye bir ilimiz yok artık. İsmi var, 81 ilden bir ilimiz yok, haritada yok yani, sonuçta yıkıldı, yakıldı. Hâlen sokağa çıkma yasağı kısmen devam ediyor. Şırnak diye bir il yok. 60 bin, 70 bin insan göç etti. Bakın, bunlar nerede oy kullanacak? 1.500 insan etkilenmiş, 500 bine yakın insan göç etmiş. Bu insanlar Anayasa oylamasında nerede oy kullanacak, bu sorunları çözdük mü? Bir Anayasa referandumunda ne yapacak bu insanlar, nerede kaydolacaklar? Bir ilimiz yok, biz burada Anayasa oylaması yapacağız.

Dahası, şunu da sorayım buradan, gerçekten, yeri gelmişken de, şunu çok merak ediyorum, eğer burada Hükûmet de bir cevap verirse buna sevinirim: Bu FETÖ denen örgüt her yere sızmış da bu Yüksek Seçim Kuruluna sızamadı mı, ne oldu? Çok mu güvenli oldu bugüne kadar işler? Gözaltına alınan tek bir kişi yok, ihraç edilen tek bir kişi yok. Orası çok mu güvendeydi, çok mu özel elemanlar alındı? Hâkimler, savcılar, tetkik hâkimleri, elemanlar... Hiç oraya dokunulmadı. Önümüzde 2 referandum var, onun için mi acaba bunu saklıyorsunuz? Bunu da eğer burada bir açıklığa kavuşturursanız sevinirim. Yani, neden? Yani, çok mu temiz, yoksa bugüne kadar yaptıklarının şeyini mi ödüyorlar, yani onun hakları mı ödeniyor onlara, görevden almamakla? Çok mu bildikleri var? Bu konuya da Adalet Bakanlığı olarak açıklık getirirseniz çok sevinirim.

Bu sokağa çıkma yasağı olan yerlerde evlerinde, sığındıkları yerlerde, hastalıktan, çatışmalardan, bombalardan en az 321 sivil yaşamını yitirdi Sayın Başkan.

Bakın, Avrupa İnsan Hakları hukukunu siz de bilirsiniz, ben de bilirim. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi daha geçen hafta 149 kişiyi ilgilendiren başvuruyla ilgili olarak 35 başvuruda öncelikli inceleme kararı aldı ve bu bildirimi Türkiye'ye yaptı. Türkiye iki üç ay içerisinde yanıt vermek zorunda. Cizre'de, Şırnak'ta ve olağanüstü hâl bölgesinde gerçekleşen yaşam hakkı ihlalleri ve sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili olarak belki bu referandum sürecinde Türkiye çok ağır bir Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yaptırımıyla karşı karşıya kalacak. Şimdi, o mu öncelik, yoksa bu Anayasa mı öncelik, gerçekten? Yani, bunları tartışmamız lazım bizim. Bu tartışmaları tüketmeden Anayasa'yı tartışmak burada, yine söylüyorum, doğru değil.

Bakın, bu ölen 321 kişiden 73'ü çocuk; bir tanesi Taybet Ana, Silopi'de sekiz gün cenazesi yerde kaldı, çocukları ulaşamadı sekiz gün boyunca; bu 321 sivilden 30'u 60 yaş üstündeki insanlar. Hiç kimse bunların hesabını sormuyor. Sanki bizim yurttaşlarımız değil, sanki ölmemişler, sanki Allah'ın emriyle, ecelleriyle ölmüşler ama bu yurttaşlarımızın hepsi ateşli silahla ölmüşler. Bu yurttaşlarımızın akıbetiyle, yaşam hakkıyla ilgili olarak bu Komisyonda veya Mecliste de dile getirildi ama bugüne kadar da herhangi bir işlem yapılmadı, bir soruşturma açılmadı, bir Meclis soruşturması bile açılmadı ama bu ortamda biz bizi otoriter bir yönetime götürecek bir anayasayı tartışabiliyoruz.

Evet, biraz önce söyledim, en az 1 milyon insan göç ettirildi bu dönem içerisinde.

Şimdi, başka rakamlar da var ama yine kayıtlara geçmesi bakımından söyleyeceğim: Bakın, Haziran 2015 ile Aralık 2016 yılları arasında birçok terör eylemi gerçekleşti. İşte, en son Kayseri'deki terör eylemini biliyoruz.

Sayalım, yine kayıtlarda olsun: 5 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır'da HDP mitingine saldırı oldu, 5 kişi hayatını kaybetti, 400 kişi yaralandı ki yaralananlardan yaklaşık 20 kişinin ayakları falan kesildi yani bunların, yani şu anda o uzuvlarından yoksunlar. Hiç kimse onların ne yaşadığını bugün bilmiyor. En az 20 kişinin ya kolu yok ya ayağı yok, en az 20 kişinin.

Şanlıurfa'da Suruç'ta katliam gerçekleşti, 34 kişi öldü, 104 kişi yaralandı, bu eylemle ilgili olarak hiçbir gelişme yok. 104 kişi bugün ne yapıyor, bu terör eyleminden nasıl etkilendiler, hiç kimsenin sorduğu yok. Gelen Urfa Emniyet Müdürüne sordum "Neden önlem almadınız?" diye, tek bir cevabı da olmadı da yani bu eylemle ilgili olarak. Ama bu eylem 7 Hazirandan sonra kaos sürecini başlatan eylemdir, 1 Kasıma kadar, bu eylemle başlamıştır. 2'ncisi ise: Barış sürecini bozmuştur, çözüm sürecini bozmuştur. O da 21 Temmuzda Ceylanpınar'daki polisin alçakça öldürülmesidir. O da aynı emniyet müdürü döneminde olmuştur orada, ikisi de Şanlıurfa'da. Ve bunlarla ilgili olarak bugün için söyleyebilecek hiçbir şeyimiz yok. O emniyet müdürü de Urfa'dan Sakarya'ya emniyet müdürü oldu ve gitti.

10 Ekimde yanı başımızda, Ankara'da garda saldırı oldu. 109 kişi yaşamını kaybetti, 500 kişi yaralandı. Bugün, yani bir saat önce benim odama yaralanan benim hemşehrim, Diyarbakır DSİ'de on altı yıllık inşaat mühendisi, Enerji Yapı Yol-Sen Sendikası üyesi, gara gelmiş -onu burada kayıtlara geçmesi açısından söylüyorum- Cihan Andiç... Kimsenin haberi yok. Bakın, bizim dışımızda bu terör eylemlerinde, bu eylemlerde yaralanan, uzuvlarını kaybeden insanların ne olduğu konusunda hiçbir şeyimiz yok, hiç bilgimiz yok. Bakın, on üç aydır Cihan Andiç yanı başımızda yaralanmış, inşaat mühendisi. Sol tarafı tamamen felç, sağ tarafı az bir şey çalışıyor. Niçin benim yanıma geldiler? Bir rehabilitasyon merkezinde bir odada yer bulabilmek amacıyla. Kendisi mühendis, ocak ayından sonra. Bu insanların sorunları mı bizim önceliğimiz, yoksa gerçekten de bu Anayasa mı şimdi öncelik?

İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanında saldırı oldu 23 Aralıkta; temizlik işçisi Zehra Yamaç yaşamını kaybetti. İstanbul Sultanahmet'te terör eylemi oldu 12 Ocak 2016 tarihinde; 13 kişi yaşamını yitirdi, çoğu Alman ve yabancı kökenliydi. Diyarbakır Çınar ilçesinde terör eylemi oldu 13 Ocakta; Diyarbakır Valiliği 6 kişinin öldüğünü, 30 kişinin yaralandığını açıkladı. Ankara Merasim Sokak'ta terör eylemi oldu 17 Şubatta; 29 kişi öldü, 61 kişi yaralandı. Ankara Kızılay'da terör eylemi oldu 13 Mart 2016 tarihinde; 37 kişi öldü, 125 kişi yaralandı. İstanbul İstiklal Caddesi'nde intihar saldırısı eylemi gerçekleşti 19 Mart 2016 tarihinde; 4 kişi yaşamını yitirdi, İsrail vatandaşlarıydı, 7'si ağır 36 kişi yaralandı. Bursa merkezde bir terör eylemi gerçekleşti 27 Martta; 13 kişi yaralandı. Diyarbakır otogar civarında bir saldırı gerçekleşti 31 Mart 2016 tarihinde; 7 polis şehit oldu, 13 polis memuru yaralandı. Mardin Kızıltepe'de saldırı oldu 1 Nisan 2016 tarihinde; 1 kişi öldü, çok sayıda kişi yaralandı. Gaziantep Emniyet Müdürlüğünde bir terör eylemi gerçekleşti 1 Mayıs 2016 tarihinde; 3 polis yaşamını yitirdi, 18 polis yaralandı. Diyarbakır Bağlar'da saldırı oldu 10 Mayıs 2016 tarihinde; 3 kişi yaşamını yitirdi, 12'si polis 45 kişi yaralandı. İstanbul Sancaktepe Kara Havacılık Alay Komutanlığına saldırı oldu, terör eylemi gerçekleşti 12 Mayısta; 5 asker öldü, 3 sivil yaralandı. Diyarbakır Sur ilçesi Dürümlü köyünde bir terör eylemi gerçekleşti. 12 Mayısta; 4 kişi öldü, 23 kişi yaralandı. 24 Mayısta Van Çaldıranda saldırı oldu; 6 asker yaşamını yitirdi, 2 asker yaralandı. İstanbul Vezneciler'de terör eylemi gerçekleştirildi; 7'si polis 11 kişi öldü, 36 kişi yaralandı. Mardin Midyat'ta 8 Haziranda yine aynı saldırıdan oldu, terör eylemi gerçekleşti, 3 polis öldü, 3 sivil yaşamını yitirdi, 34 kişi yaralandı. İstanbul Atatürk Havalimanı'nda terör eylemi gerçekleşti 28 Haziranda, 2 saldırgan dâhil 46 kişi öldü, 237 kişi yaralandı. Bingöl'de terör eylemi gerçekleşti 1 Ağustos 2016 tarihinde, 7 polis şehit oldu. Elâzığ Emniyet Müdürlüğünde 18 Ağustosta terör eylemi gerçekleşti, 3 polis yaşamını yitirdi, 217 kişi yaralandı. Gaziantep'te sokak düğününe saldırı gerçekleşti, terör eylemi yapıldı 20 Ağustosta, 54 kişi yaşamını yitirdi, 91 kişi yaralandı. Cizre Emniyet Müdürlüğüne 26 Ağustosta saldırı oldu, terör eylemi gerçekleşti, 11 polis öldü 78 kişi yaralandı. Yenibosna'da terör eylemi gerçekleşti 6 Ekimde, 10 kişi yaralandı. Şemdinli Jandarma Karakoluna terör eylemi gerçekleştirildi, 10'u asker, 15 kişi öldü, 13'ü asker, 26 kişi yaralandı. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü binasına saldırı gerçekleşti 4 Kasım 2016'da, 10'u sivil 12 kişi yaşamını yitirdi, yaklaşık 100 kişi de yaralandı. Derik Kaymakamı 10 Kasım 2016'da gerçekleşen terör eylemiyle şehit edildi Muhammet Safitürk ve 2 kişi yaralandı. Adana Valiliğine saldırı gerçekleşti 24 Kasım 2016'da, 2 kişi yaşamını yitirdi, 33 kişi yaralandı. En son, geçtiğimiz hafta 10 Aralık 2016 tarihinde Beşiktaş'ta 36 polis şehit oldu; 44 kişi yaşamını yitirdi, 155 kişi yaralandı ve geçtiğimiz günlerde Kayseri'de yine terör eylemi gerçekleşti, 14 asker öldü, 56 kişi yaralandı. Bunları özellikle Sayın Başkan, okudum, kayıtlara geçsin ki yarın öbür gün hangi ortamdan buraya geldik ve hangi ortamda anayasa tartışıyoruz, bu tartışma yapılsın diye. Ben bu ortam içerisinde bir anayasa tartışmasının yapılmaması gerektiği görüşündeyim. Anayasa Türkiye'nin bir ihtiyacı değil şu anda. Yani kişilerin veya siyasal dönemlerin ihtiyaçları için anayasa yapılmaz. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisinin on dört yıllık geçmişine baktığımızda da özellikle son beş-altı yılda hep bir sonraki adımı kendi siyasi hedefleri bakımından huzur ve demokrasinin güvencesi olarak göstermişler sürekli olarak yani "Bu adımı atarsak Türkiye'ye huzur ve güven gelecek, adalet gelecek, demokrasi gelecek." denmiş. Bunun en büyük şeyi 12 Eylül 2010'da yapılan referandumdur. O referandumda işte "HSYK yapısı değişecek, Türkiye bağımsız ve tarafsız bir yargıya kavuşacak." dendi. Demokrasi, özgürlük ve adalet hedefi gösterildi ve Anayasa 158 de değiştirildi referandumda. Ama şimdi bu anayasa değişikliğiyle 2010'daki Anayasa'dakini değiştiriyoruz. Ne diye? Demokrasi için, özgürlük için, adalet için değiştiriyoruz. Veya 7 Haziran'a bakalım, 7 Haziran'dan sonra işte Burhan Kuzu Hocamız şunu söyledi: "Türkiye kaosu tercih etti." dedi. "Eğer istikrar olmasa Türkiye bu kaosla devam eder." dedi. 1 Kasıma giden süre içerisinde hangi eylemlerin, terör eylemlerinin gerçekleştiğini gördük burada. 1 Kasımda demokrasi için istikrar gelmedi, aksine istikrar daha da bozuldu bu tür eylemlerle. Terör eylemleri Türkiye'nin her tarafına yayıldı, çatışma Türkiye'nin her tarafına yayıldı. Türkiye'nin Kürt meselesi daha büyük bir çıkmaza girdi. Türkiye kendi komşularıyla başka ülkelere asker göndererek savaş konumuna geldi. Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi istikrarı bozuldu; bir Başbakan gitti başka bir Başbakan geldi, bu Başbakanın ne zaman gideceği belli değil. Dolayısıyla, şu anda gösterdiğiniz yani "Başkanlıkla Türkiye'ye istikrar gelecek." demeniz de doğru değil. Aslında bunun Türkçesi şu, şunu Türkiye'ye göstermek istiyorsunuz, başkanlığın gerekçesi ve böyle anlatacaksınız, böyle olduğu için değil ama şu şekilde anlatacaksınız: "Görüyorsunuz değil mi, Türkiye değişti, dünya değişti. Bu Parlamentoyla Türkiye'yi idare etmek mümkün değil, Türkiye'nin ihtiyaçları çoğaldı, nüfusumuz arttı. Parlamento neredeyse ülkenin ayak bağı hâline dönüştü. Milletvekillerini görüyorsunuz, kavga ediyorlar, partiler uzlaşamıyorlar. Bizim hem Orta Doğu'da hem dünyada rekabet etmemiz açısından yeni bir sisteme geçmemiz lazım. Bu da başkanlık rejimidir. Kendimiz için değil de Türkiye için istiyoruz." Hayır. Bakın, yani parlamenter rejim kötü bir rejim değil, Türkiye işte yaklaşık doksan yıldır, yüz yıla yakındır bu rejimle idare ediliyor parlamenter rejimle neredeyse idare ediliyor. Parlamenter rejimi özellikle kötü hâle getirdiniz ki kendi yönetiminizde başkanlığa Türkiye'yi mecbur etmek için. Bakın, kötüyü göstermek için. "Nasıl kötü olduğunu görüyorsunuz. O nedenle artık bu rejim Türkiye'yi taşımıyor, başka bir rejime gitmek zorundayız." Asıl neden budur ve doğru değildir. Tek tek maddeler üzerinde daha sonra konuşuruz veya konuşmayız ama bu yapılan iş Türkiye'yi başka bir felakete götürecektir. Bir siyasetçinin kibri üzerinden, siyasal hedefleri üzerinden, kişisel ajandası üzerinden, kişisel gündemi üzerinden felakete götürecektir. Ben milletvekili arkadaşlarımızın Parlamento çatısı içerisinde bu felakete ortak olmamalarını dilerim.

Teşekkür ederim.